Enerjide devletçiliğe dönüş

AB ile ilişkilerin hız kesmesi, makro ekonomik dengeler açısından elbette iyi olmadı. Özellikle yapısal reformlar konusunda, her ne kadar politikacılar "bunları AB ile ilişkiler ne olursa olsun kendimiz için yapacağız" deseler de, aksama ve gecikme olması kaçınılmaz.

Bürokraside, özellikle de bakanlıkların AB yöneticilerinde ise, AB ile ilişkilerin donma noktasına gelmesi, biraz sevinçle karşılanmış gibi. Başta Tarım bürokratları olmak üzere bürokrasinin bir bölümü, AB ile ilişkilerin donmasının daha iyi olduğunu söyleyebiliyorlar. Çünkü artık eskisi kadar ders çalışmaları, yoğun mesai yapmaları gerekmeyecek ya...

Bizce AB ile ilişkilerin gevşemesinden en memnun olacak bakanlık bürokrasisinin başında Enerji Bakanlığı bürokratları ve dolayısıyla Bakan da geliyor. Çünkü enerjide AB ve Dünya Bankası zorlamalarıyla yapılan düzenlemeler, son günlerde bir bir geri alınıyor. Adını böyle koymasalar da, enerjide alanında devletçiliğe geri dönüşün ciddi sinyallerini alıyoruz.

Başbakan Tayyip Erdoğan, uçakta, hiçbir bakanın bile haberi olmadan yaptığı "dağıtım ihalelerini seçim öncesi yapamayız" açıklamasını, sonradan resmi karara dönüştürdü. Şimdi de televizyonlarda "yanlış yönlendiriyorlar, dağıtım ihaleleri iptal olmadı, ertelendi" diyor. Bu kararın resmileşmesinden sonra, belki de Başbakanın sonradan böyle söyleyeceği bilindiği için, dikkat ettiyseniz, gazetelerde "iptal gibi erteleme" başlıkları yoğundu. Herkes biliyor ki; aslında bu bir iptal ama adına böyle denmiyor.

Önceki gün TÜSİAD yönetimi bu konuda bir açıklama yaparak, bu erteleme kararının seçim ekonomisi anlamına geldiğini söyledi. Gerçekten de kararın en önemli sakıncalarından biri seçim ekonomisi izlenimi vermesi. Diğer olumsuz iki unsuru, uluslar arası yükümlülüklere uyulmaması ve enerji KİT’lerinin açıklarının büyümesinin kamu dengesini zorlayacak olması biçiminde özetleyebiliriz. Daha bir sürü sakınca yarattığını, zaman geçtikçe göreceğiz.

Ayrıca bunun için IMF’e verilen sözler de yerine getirilmemiş oluyor. Yani Mart ayında yapılacak yeni gözden geçirme için, sosyal güvenlikle birlikte önemli bir engel daha demek.

Dağıtım ihalelerinde ihale tarihi belirlenmesine rağmen erteleme kararı verilip, bunu kılıfına uydurmak için üzerine bir de, yönetmelik değişikliği yapılınca, özellikle uluslar arası yatırımcılar açısından önemli bir güvensizlik kaynağı hazırlanmış oldu.

SIRA DOĞALGAZDA

Bunun da ötesinde ayar bozuldu ve yeni "çizgiden çıkış" beklentilerini de artırdı.

Daha önce de doğalgazda yapılan kontrat devri ihalelerini geçersiz kılacak, işlemez hale getirecek bir düzenlemeye gidileceğini yazmıştık. İşte şimdi, Başbakanlıkta bekleyen konuyla ilgili yasa taslağının, artık acil olarak devreye sokulacağı beklentisi de artmış oldu.

Halbuki uzun tartışmalardan sonra, 4 erteleme ve 1 iptal sonrasında, doğalgaz ithalatını özel sektöre açan kontrat devri ihalesine çıkılmış, 31 şirket ön yeterlilik için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na (EPDK) başvurmuş, ihaleyi sadece Rusya ile olan ve Trusgaz olarak bilinen anlaşma için ön onay alan 4 firma kazanmıştı. İhale Botaş tarafından, tanınan 1 yıllık sürenin son gününde onaylandı ama Bakanlık, bu uygulamayı işlemez hale getirecek bir ithalat yasa tasarısı da hazırladı. Kontrat devri ihalesini doğrudan etkileyecek olan ve doğalgaz ithalatını tamamiyle serbest bırakacak olan yasa değişikliği tasarısı ve şartnamenin bazı maddelerinin ise kontrat devrinin fiilen işlemesinin önünde engel olacağı, artık kesin gibi. Yani Enerji Bakanlığı daha önce kendi çıkardığı, mevzuatını düzenlediği bir uygulamayı daha, kendisi işlemez hale getiriyor. Üstüne üstlük, konuyla ilgili çoğu kişi biliyor ki; bu taslak ile aynı zamanda, fiilen yasal olmadığı halde izin verildiği iddia edilen, bir depolama uygulamasına da yasal kılıf hazırlanmış oluyor.

Peki o zaman, şimdiye kadar kontrat devri işine milyonlarca dolarlık yatırım yapan yerli ve yabancı yatırımcıların harcadıkları para ne olacak? Belki bunun da çok ötesinde maliyetlere sebep olacak, "kaybedilen güven"in yerine konulabileceğini mi zannediyorsunuz?

Ama öyle ya; devletçilikte böyle kaygılara nasıl olsa yer yok, değil mi? O zaman adı konulsun.
Yazarın Tüm Yazıları