TÜRKİYE ekonomisinin soğutulması ihtiyacını, artık herkes görüyor. Ekonomi yönetiminin önündeki en kritik soru; soğumanın dozu ve zamanlaması ne olacak?
Gördüğüm kadarıyla ekonomi yönetimi, cari açık sorununun çözümü için ekonominin soğutulmasının şart olduğunu görüyor ama bunun dozunun ne kadar sert olacağı konusunda henüz kafası karışık. Zamanlama açısından ise hemen soğutma tedbirlerine geçmek istiyor.
Bu karar ekonomi yönetiminin tek başına alacağı bir karar değil. Özellikle yabancıların kaygısı da; Başbakanın ekonominin soğutulması konusunda ekonomi yönetimiyle aynı kanıyı paylaşmayıp, soğutma tedbirlerini kabul etmeyebileceği yönünde. Cari açık sorununun çok büyüdüğünü, köklü bir çözüm tedbiri alınmadığını, yine akışına bırakılacak olursa Türkiye ekonomisinde riskin artacağından endişe ediyorlar, o nedenle bir süredir çekingenler.
Yabancılar bir an önce mali tedbirlere yani ekonominin soğutulması ve cari açık riskinin önlenmesi için köklü tedbirlere geçilmesini istiyor. Bunun zor olduğunu, yeni hükümetin kurulmasından sonra bir de ekonomi yönetiminin yeniden organize edilmesinin gündemde olduğunu, tüm bu nedenlerle mali tedbirlerde gecikilebileceğini düşünüyorlar. Bu nedenle de Merkez Bankası’nın bir an önce devreye girip, faiz artış kararını öne çekmesi gerektiğini, böylece köklü tedbir alınacağı mesajının verilerek, risk algısının azaltılacağı görüşündeler.
Dün Ercan Kumcu’nun yazdığı gibi; bu takdirde de Merkez Bankası’nın seçim nedeniyle gereken faiz artışını yapmadığı algısı çıkar ve Merkez Bankası yönetimi prestij kaybeder. Ancak Merkez Bankası yönetiminin siyasi kararlar konusundaki sicili zaten bir hayli bozuldu.
Merkez Bankası mali tedbir alınmamasına rağmen faiz artış kararını da yıl sonuna ötelerse, bence yeniden piyasaların sakinleştirilmesinde geç kalınmış olabilir. Geç kalınsa ne olacak derseniz; tabii ki sonunda yine devreye girilip gereken kararlar alınır, piyasa belirli bir noktada dengeye oturtulur. Ama geç kalındığı takdirde fiyatlar en azından bir set yukarı çıkar, varlıkların değeri düşer, her krizde olduğu gibi halk daha da fakirleşir... SADECE KREDİLERLE YETİNİLEMEZ
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) geçtiğimiz hafta sonunda tüketici kredilerinin bankaya maliyetini artıran, karşılık ve sermaye yeterlilik düzenlemesi yayımladı. Bu düzenleme Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bir süredir kullandığı “BDDK devreye girecek” sözünün bir gereği gibiydi. Bağımsız BDDK seçim sonrası devreye girdi...
Daha önce de aynı amaçla munzam karşılıkların sürekli artırıldığını, ekonomi yönetiminin ekonomiyi soğutmak için sadece kredi hacmini daraltmak yolunu denediğini biliyoruz. Şimdi piyasalarda konut kredisi için gereken anapara miktarının yüzde 40’a çıkarılması, otomotivde özellikle lüks otolarda vergilerin artırılacağı gibi beklentiler de yer alıyor.
Şu kadarını tekrar belirtelim; sadece krediyi keserek iç talebi de daraltamazsınız, cari açığı istenilen seviyeye de çekemezsiniz. Gerçekten bu amaca uygun mali tedbirlerin uygulamaya sokulması, eninde sonunda kaçınılmaz olacaktır.
İşte burada ekonomiyi soğutmanın dozu konusu gündeme geliyor. Ekonomi yönetimi sadece kredilerin otomobil ithalatının daraltılması ile ekonomiyi soğutmak istiyorsa, bilin ki ekonomiyi ciddi soğutma niyetinde olmadığını gösterir. Yok, ardından vergi kararları, harcama reformları gelirse işte o zaman ciddi biçimde bu sorunun üzerine eğildiğini göstermiş olur. Faiz kararı da parasal olarak sorunun ciddiye alındığını gösterecek bir sinyal olur.
Bence ekonomi yönetimi soğutmanın dozu konusunda henüz kesin kararını vermemiş olsa da kafasında bir şey var. Biraz daha ciddi önlemler alınmasını istiyorlar ama henüz Başbakanla oturup, “Ekonomiyi ciddi soğutmamız lazım” diyemediler.
Belki de Başbakan’dan alacakları yanıttan korkuyorlar, kim bilir?