BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’a birlikte son geziye katılan gazetecilerin yazdıklarına göre, Başbakan irtica tehlikesi konusunda ortalığı daha fazla germe niyetinde değil. Hatta Başbakanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la konuyu yüzyüze bile konuşabileceği bilgisi veriliyor.
Şu kadarını söyleyelim ki; Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı ile bu konuyu yüzyüze görüşse dahi, çok fazla sonuç alınabilecek gibi gözükmüyor.
Bunu nereden çıkardığımıza gelince; Ankara’da, siyasi çatışmanın irtica tehlikesi ile sınırlı olmadığından, asıl söylenmeyen derin çatışma konularının varlığından sözediliyor.
Bu söylenmeyen çatışma konularının başında da üniter devlet yapısı diye biraz üstü kapalı biçimde sözü edilen, toprak bütünlüğü ve Kuzey Irak’ta bir devlet kurulmasına ilişkin görüş ayrılıkları ve buna bağlı olarak PKK konusunun yer aldığı belirtiliyor.
Ankara’da PKK’nın ateşkes çağrısında Hükümete yakın kaynakların parmağı bulunduğu yolundaki söylentiler giderek büyüyor. Bu söylentilerden birine göre karşı tarafa, Hükümet pazarlık yapmıyormuş görüntüsü verilerek, bazı yakınlar tarafından "Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar bir sorun çıkarmamaları" telkininde bulunulmuş.
Talabani’nin ateşkes girişimine Hükümet yetkililerinden sert açıklamalar gelince, Kuzey Irak’lı bazı yetkililerin "Bizim ağzımı açtırmasınlar, hem istiyorlar hem de arabuluculuk yapıldı diye söylemediklerini bırakmıyorlar, biraz daha üstümüze gelinirse her şey açıklanır" dedikleri belirtiliyor. Kürdistan Yurtseverler Birliği Ankara Temsilcisi Behruz Galali’nin Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan demeci bu söylentiyi doğrular gibi.
Kısacası; başlayan siyasi çatışma süreci daha dallanıp budaklanabilir.
Başbakan Erdoğan ve ekibinin Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar hiçbir sorunlu işi büyütme taraftarı olmamaları, gerilim yaratmaktan özellikle kaçınmaları doğal. Ancak bunu yaparken, çevrelerindeki Kuzey Irak yönetimine yakın oldukları söylenen kişilerin ve bazı parti yöneticilerinin bu yöndeki çabaları, epeyce sıkıntı yaratacağa benziyor.
Bunun dışında, Ankara’da giderek daha yoğun biçimde Emniyet teşkilatı ve Asker arasındaki çatışmanın büyüdüğünden ve Başbakanın bu yönde daha önce de söylenmesine rağmen, adım atmamasının yarattığı tedirginlikten de söz ediliyor.
İrtica tehlikesi elbette yoğun tartışma konusu ama artıları da var. Bu nedenle başlayan siyasi çatışmanın "uslu durduk" diye çözümlenmesini kimse beklememeli.
AB’Yİ SAVSAKLAMAK TARİHİ HATAYDI
Ankara’da son günlerde ortaya atılan söylentiler, iddialar o kadar çok ki, bunların yarısı gerçek çıksa bile bu işin sonunun çok kötü olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Şurası bir gerçek; Türkiye’deki yönetimi sistemi belirli dengeler, ayarlar, regülasyonlar üzerine kurulu. Bazılarına göre bu demokrasi adına bir ayıp, bazılarına göre ise Türkiye’nin gerçeği ve "Bu olmadığı takdirde Türkiye’nin çağdaşlaşması mümkün değil".
Daha önce de söylediğimiz gibi; Türkiye kendi dinamikleriyle gelişimini sağlayabilen bir kültür yapısına, maalesef sahip değil. O nedenle her zaman, "Havuç" ya da "sopa"denen dışsal etkiye, artı motivasyona ihtiyacı olmuş. İşte bu dönemin havucu AB hedefidir...
AKP Hükümeti son bir yıldır AB hedefini savsaklayarak herhalde ne kadar büyük hata ettiğini şimdi daha iyi anlıyordur. Yapılması gereken şey;AB hedefine çok daha sıkı sarılmak ama bu arada AB’ye de Türkiye’nin özgün koşullarını daha iyi anlatmaktan geçiyor. Bizce gerçekten ülkesini, geleceğini, insanlarını düşünün bir iktidar, devletin diğer organlarıyla çatışmaya girmeden hem AB’ye bu dengeleri daha iyi anlatabilir, hem de AB konusunda devletin organlarını ikna edebilirdi. Şartlar bizce uygundu ama bu yapılmadı...
Bizce olası çatışmaları çözmenin hala en iyi yolu AB hedefine sıkı sarılmaktan ve tarafları iknadan geçiyor. Çok hızlı davranılmazsa, bozulan iç dengeler kendini çatışmasız biçimde yeniden kuramayacak. İşi bu noktaya getirenin Hükümet olduğu da unutulmayacak.