BU yılın üçüncü çeyreği için açıklanan, yüzde 7.3’lik Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) artış rakamı, son dönemdeki tartışmaların seyrini değiştirdi.
‘Büyüme duruyor’, ‘Resesyon’ gibi iddialarda bulunanların bir kısmı özür dileyip çark ederken, bazıları hala bu görüşe tutunmaya devam ediyorlar. Ama artık, ‘Türkiye büyümüyor’ sözü bir süre rafa kalkar gibi gözüküyor.
Bizce bir bölümü samimi, bir bölümü ‘gündeme gelelim’ diye başlatılan bu tartışmaların zaten böyle sonuçlanması beklenirdi. Ancak açıklanan son büyüme rakamları, aslında potansiyel başka tehlikelerin tartışılması gerektiğini ortaya koydu.
Bizce ilk dikkat çeken gelişme inşaat sektöründeki aşırı büyüme. Konut kredilerinin henüz toplam milli gelir içindeki payına bakarak, tehlikeli olmadığını söyleyebiliyoruz ama bu gidişat ileriye dönük önlem alma ihtiyacı doğurabilir. Bankacılık sektörü açısından tartışılması gereken bu konuyu, ileride Toplu Konut İdaresi’nin eskiyi andıran yöntemlerinin açacağı sonuçlar, yolsuzluk boyutu, ‘kendi zenginini yaratma’ boyutu ve idarenin neden bütçe dengesi dışına çıkarıldığı boyutuyla tartışma konusu olmaya aday görüyoruz.
Bizce son veriler, ithalat boyutuyla daha geniş bir çerçevede tartışılmaya aday. Kamunun yatırımlarına devam etmesi, kamunun üçüncü çeyrekteki makina ve teçhizat alımının yüzde 80.2 oranındaki reel artışı dikkat çekici.
Ve bizce en çok tartışılması gereken konuların başında; tüketim malı ithalatının artması ve büyümedeki ithalat faktörünün canlanması ile önümüzdeki dönem cari açık rakamlarının yeniden yükselişe geçecek olması geliyor. IMF başta olmak üzere, artık dışarıdan da cari açıktaki büyümeye dikkat çekilmesi, bu konudaki vurdumduymazlığa son verilmesi gerektiğini açıkca ortaya koyuyor.
IMF niyet mektubunda da belirtildiği gibi, cari açığın daha da yükselmesi halinde Hükümet ek önlemler alacağı konusunda söz vermiş bulunuyor. Yani cari açıktaki büyümenin tehlikeli olmaması için artık kamu mali disiplininde en küçük bir sapmaya dahi imkan kalmıyor, yapısal tedbirlerdeki savsaklamanın hiç yaşanmaması gerekiyor.
Bu arada Telsim satışı gibi başarılı özelleştirmelerin, cari açık konusundaki tedirginlikleri azalttığı da bir gerçek. Bu paraların önümüzdeki yıl gelecek olması, ödemeler dengesinin finansmanı açısından bir imkan oluşturuyor. Ancak ne kadar bu tür ek gelir gelsin, cari işlemler açığındaki büyümenin, olası bir uluslar arası likidite sıkıntısı ya da siyasi çalkantı halinde ne kadar tehlikeli bir bomba haline geleceği gerçeğini değiştirmiyor.
İÇ TALEP VE FAİZ İNDİRİMİ
Bu arada son büyüme rakamlarının ortaya çıkardığı bir başka gerçek de, içtalepteki canlanma oldu. Bilindiği gibi Merkez Bankası son aylardaki faiz indirimlerinin gerekçelerinden biri olarak içtalebin kontrol altına alınmasını gösteriyordu. Yani büyüme rakamları Merkez Bankası’nın içtaleple ilgili saptamaları üzerine biraz gölge düşürmüş oldu.
Canlı içtalebin özellikle hizmet fiyatlarındaki katılığın sürmesine neden olacağı bir gerçek. Bu da enflasyon hedefinin gerçekleşmesi açısından açık bir risk oluşturuyor. Yani son büyüme rakamları bundan sonra Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin zorlaştığını da ortaya koydu. Zaten son raporda bir süre indirimlere ara verileceği mesajı çıkıyordu, bu rakamlardan sonra bu eğilim daha da güçlenecektir.
Büyüme rakamının piyasa beklentilerinin üzerinde çıkmasında, geçtiğimiz yıl 3. çeyrekte yüzde 1.4 daralan tarım sektörünün bu yıl aynı dönemde yüzde 6.4 büyümesi etkili oldu.
Bu arada büyüme rakamları hakkında bir not: Bazı banka iktisatçıları, büyüme verilerine göre yılın 3. çeyreğinde finans sektörü 0,5 daralırken, yılın ilk 9 ayında yüzde 0.1 büyüdüğünü hatırlatarak, buna karşılık aynı dönemde banka kaynaklı gelirlere bakıldığında yüzde 8.1 oranında arttığına dikkat çekiyorlar. Yani Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)nun mali kuruluşların büyüme hesaplarında sektördeki istihdamı kullanıyor olmasının, sektör verilerinin büyümeye yansımasında bir problem olarak ortaya çıktığına işaret ediyorlar.