2007 yılı üçüncü çeyrek büyüme rakamları piyasada büyük hayal kırıklığı yarattı. Üçüncü çeyrekte büyüme, gayrisafi milli hasıla (GSMH) bazında yüzde 2.0, gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) bazında ise yüzde 1.5 oranında gerçekleşti.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önceki gün bu rakamları açıklamadan önce piyasalardaki beklentilerin ortalaması, yüzde 4.3 idi. Dolayısıyla büyüme gerçekleşmesi beklentilerin yarısına bile ulaşamayınca, şok yaşandı.
Şimdi bu rakamlar üzerine çok şey söylenecek. Hatta büyüme oranlarındaki düşüşün sorumlusu olarak Merkez Bankası’nı gösterilip, hızlı faiz indirmediği için ağır dille suçlayanlar bile çıkacak.
Ancak bizim gördüğümüz gerçek şu ki; düşük büyüme rakamları reformlardaki gecikmeyi işaret ediyor. Yani ekonominin geleceğine ilişkin beklentileri yaratacak gerekli reformların hayata geçirilmesinde hükümet geç kaldığı için, beklentiler giderek kötümserleşiyor. Zaten küresel ekonomiden gelecek yeni, büyük dalgalar beklenirken, ekonomi yönetiminin istikrarı sürdürecek yeni reformları devreye sokması, bu kırılganlığı azaltacak, yerli ve yabancı yatırımcıların bu ortamda bile Türkiye’ye yönelmelerini beraberinde getirecekti. Ancak hükümet tüm uyarılara rağmen gündemine bir türlü ekonomiyi almadı.
İşte piyasalarda bu nedenle bir hedefsizlik, bir belirsizlik havası hakim olmaya başladı. Geçmiş yıllarda sağlanan büyümelerin altında yatan neden enflasyonla mücadelenin getirdiği ekonomik istikrar ortamıydı. Son dönemde enflasyonla mücadele de gevşemiş gözüküyor.
İşte önceki gün de sözünü ettiğimiz "büyüme mi, enflasyonla mücadele mi" ikileminin önümüze gelmesi, son açıklanan büyüme rakamlarından sonra, daha da çabuklaşabilir.
Veriler büyümedeki yavaşlamanın dış ticaret açığındaki artış ile özel sektör yatırımları ve tarım üretimindeki yavaşlamadan kaynaklandığını gösteriyor. Bu da enflasyon açısından daha olumsuz bir görünüme işaret ediyor. Yani bu tabloyu doğru okumayıp büyümeye yüklenelim demek, orta vadeli enflasyon görünümünün de bozulmasına yol açabilir.
Hiç umut olmayan ekonomilere ise artık yerli-yabancı kimse yatırım yapmaz, büyüme ölür.
TÜKETİM ARTIYOR, YATIRIM DÜŞÜYOR
Büyümedeki yavaşlamanın reformlardaki gecikmeden kaynaklandığının, belirsizliğin giderilememesinin bu ortamı etkilediğinin en önemli kanıtlarından biri, tüketim harcamalarının üçüncü çeyrekte hız kazanmasına rağmen, yatırım harcamalarında görülen düşüş.
Bu arada dördüncü çeyrekte her ne kadar büyüme biraz toparlansa bile, yıl sonu itibariyle yüzde 5’lik hedefin altında kalınacağı da hemen hemen kesinleşmiş görünüyor. Ne olursa olsun bu yıl yüzde 5’in altında bir büyüme beklemeyen bankacıların da, önceki günkü verilerden sonra yıl sonu tahminlerini revize edip, önemli ölçüde düşürdükleri gözlendi. Tahminler artık yüzde 4-4,5 arasında gidip geliyor.
Üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının ardından, eğer detayları belli olmasaydı, çok rahatlıkla Merkez Bankası üzerinde "Bak işte görüyorsun faiz oranlarını önemli ölçüde indir de yeniden büyümeye başlayalım" baskısı konabilirdi. Ancak üçüncü çeyrekte tüketim harcamalarının artmaya başladığının ortaya çıkması, bu konudaki baskıları azaltacaktır diye umuyoruz.
Buradan yola çıkarak 13 Aralık’ta yapılacak Para Politikası Kurul Toplantısından çeyrek puanlık indirim kararı çıkması ihtimali bizce daha da arttı. Çünkü yarım puanlık indirim bu tüketim rakamlarına bakılarak verilmemesi gereken bir karar haline gelirken, hiç indirim yapılmamasının ise beklentileri daha da bozacağı söyleniyor.
Üçüncü çeyrek rakamlarından sonra piyasada 2007 yılı büyüme tahminleri revize edildiği gibi, 2008 tahminleri de revize edilmeye başladı. Bu bile tek başına, gelecek yıl makro büyümenin süreceğini bekleyen özel sektör karar alıcıları açısından moral bozucu olacak.
Unutmayalım ki; AKP Hükümeti tüm hesaplarını yüksek büyüme üzerine kurdu ve bunu sağlamak için elinden geleni yapacaktır. İşte bu büyüme iştahı, üzerine bir de hesapsız "büyüyelim talepleri" eklenirse, önümüzdeki dönemin en önemli tehditini oluşturur...