DÜN bir bankacı arkadaşımla konuşurken, “ekonomide standartlarımızı ne kadar düşürdüğümüz” geldi aklıma... Hep birlikte yaptık bunu...
Başbakanın önceki gün partisinin TBMM Grup toplantısında Ziraat Bankası’nın faiz oranlarını yüzde 13’den 10’a düşürdüğünü açıkladığını hatırlatan bankacı, “Hükümet daha birkaç gün önce kredileri sınırlayın diye bankalara talimat vermedi mi? O zaman Başbakanın Ziraat Bankası’nın ne kadar ucuza kredi vereceğini açıklamasını neyle açıklayacağız” dedi... Bankacı arkadaşıma da bu noktayı, eski bankacı bir arkadaşı hatırlatmış... Burası önemli, çünkü mevcut bankacıların özellikle ilkesel konularda standartlarını ne kadar düşürdüklerini, eskiden ters gelen noktaları bu süreçte ne kadar kanıksadıklarını gösteriyor. Başka bir deyişle refleksler kayboluyor.. Hatırlıyorum da; daha önce siyasetçiler ya da bürokratlar bankalara dönük olarak “emredici”, “talimat veren tavır”la bir şey söylediklerinde, piyasa ekonomisine ters olduğu düşünülen sınırlamalar geldiğinde, ortalık ayağa kalkardı. Bankacılar açık açık basında bu kararları eleştirirler, bu eleştiriler doğal karşılanırdı. Gazeteler bu çatışma konularını uzun uzun yazar, iktidarlara çatar, bankacılar hiçbir şeyden korkmadan Maliye’yi, SPK’yı, Hazine’yi aldıkları kararlar nedeniyle eleştirmenin ötesinde mahkemelere bile verirlerdi... Örneğin bundan 10 yıl önce bir Başbakan çıkıp da, hem de artık halka açık olan Halk Bankası’nın faiz oranlarının ne olması gerektiğini söylese, maliyetlerin ve bütçede yazılı sübvansiyon ödemesinin karşılamadığı bir faiz indirimi talimatı verse, ortalık birbirine girerdi. Ama 2010’da bu oldu ve kimse bir şey demedi... 10 yıl önce olsa, “Hisse senedi olanlar, göz göre göre zarar ettiriliyor, azınlık hakları ne oldu?” diye ayağa kalkılırdı... Şimdi Başbakan çıkıp Ziraat Bankası’nın faizini yüzde 13’den 10’a düşüreceğini açıklıyor ama bunun nasıl ters bir karar ve açıklama olduğu, bırakın tepki göstermeyi, artık kararın tersliği ve ilkesizliği kimsenin aklına bile gelmiyor... Hem de iki gün önce tüm bankalara “kredileri sınırlayın, kredi faiz oranlarını artırıp talebi kısın” demek için özel toplantılar yapılmışken... PİYASA EKONOMİSİ Gelinen bu noktada Başbakan kadar konuyla ilgili bağımsız kurumlar olan Merkez Bankası da, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) da, bankacılar da, basın da, ses çıkarmayan sivil toplum kuruluşları da sorumlu. Bankacılar piyasa ekonomisine ters gelen kararların her geçen gün arttığını, yeniden “talimat ekonomisi”ne doğru kayışın hızlandığını, eleştiri olmadıkça dozun iyice arttığını, kaderlerinin “iki dudak arası”na kaydığını görmüyorlar mı? Elbette herkes her şeyi görüyor ama aynen devletçi ekonominin ağırlıkta olduğu dönemlerde olduğu gibi, “Ben adamımı bulup işimi yaptığım sürece ilkesel davranmamın gereği yok, sistemden bana ne” diyorlar, ses çıkarmıyorlar. Sesini çıkaranların aldıkları cezalar da suskunluklarının gerekçesi oluyor... Sadece bankacılar değil, koca koca işadamları, profesyoneller, hatta kaybedecek şeyi daha az olan memur ve işçiler ile sendikaları bile “üç maymun”u oynuyor. İlkeleri, eleştirileri, aykırılığı unutursak, piyasa ekonomisi de kalmayacak ama. YENİ YIL İÇİN Türkiye çok büyük sancılar içinde. Bunun elbette yaşanan “kaçınılmaz değişim” ile ilgisi var ancak bununla sınırlı değil. Değişimin sadece “yıkım” olduğunu düşünmeyi bırakıp, vizyon ve “yeniden çağdaş yapılanmayı” hatırlamak gerek. Umarım; 2011 yılı “yıkım”ın artık bittiği, çocuklarımıza bırakacağımız ülkeyi nasıl kurmamız gerektiğini düşünmeye başlayacağımız bir yıl olur... Herkese sağlıklı, mutlu yıllar olsun...