Bankaya müdahale Babacan’ın değil BDDK’nın işi

EKONOMİ yönetimi acaba, son dönemde Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla neden olumsuz ayrıştığını sorguluyor mu?

Seçime gidilirken gerek piyasanın gerekse ekonomi yönetiminin bu soruya yeterince kafa yormadığını düşünüyorum. Aksi takdirde sadece “Karışıklık bölgeye yakın olduğumuz için en çok bizi etkiledi” biçiminde yuvarlak sözlerle yetinilmezdi. Bence bu olumsuz ayrışmanın daha ciddi nedenleri var...

Bunlardan ilki; yüksek cari açığın devam etmesi, sıcak paraya dayalı büyümenin sürmesi ve bunun sürdürülebilir olmadığının görülmesi, elbette.

Ancak gözden uzak tutulan bir neden var ki; bence çok temel bir ekonomik yaklaşım yanlışlığını gösteriyor. Bu yanlış yaklaşımı belki de “aşırı otoritenin siyasetin yanında ekonomik alana da yaygınlaştırılması” olarak özetleyebiliriz.

Bir banka iktisatçısı ile dün Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın NTV’de söylediklerini tartışırken, piyasanın da bu anlayıştan tedirgin olduğuna şahit oldum. Kısacası; geçtiğimiz Kasım ayında başlayıp hala devam eden mali sektör üzerindeki baskının yanında, Babacan’ın bu süreçteki tavrı da piyasaları tedirgin etmiş durumda. Dünkü TV konuşmasında yine kredi genişlemesi konusunda “bankalara tek tek müdahale edebileceklerini” kaydeden Babacan’ın yaptığı yanlışın farkında olmadığını görüyoruz. Aslında bırakın yaptığı yanlışın farkında olmayı, bu yaklaşımı yanlış görmediğini bile söyleyebiliriz.

Şu anda yaşanan sıcak gelişmeler nedeniyle belki bir detay gibi gelebilir ama Babacan’ın kasım ayından bu yana sürdürdüğü tavır, piyasa ekonomisine tümüyle ters bir tavır. Sürekli olarak, alınan tüm kararları kendisinin aldığını belirtmesi, bağımsız kurumların yetkilerinin seçim sonrasında gözden geçirileceğini söylemesi, piyasaları, özellikle de dış piyasaları tedirgin ediyor.

“Bankalar hakkında tek tek önlem alırım” demek, çağdaş bir piyasa ekonomisinde bir bakanın işi değildir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ya da Merkez Bankası’nın işidir. Bir bağımsız otoritenin işini bir siyasinin yapması demek, orada kurallara güven duyulmaması demektir.

BU SÖYLEMLE YATIRIM YAPILABİLİR ÜLKE OLAMAYIZ


Babacan, sadece Tütün Kurulu’nun değil, ekonomideki tüm bağımsız kurumların yetkilerinin gözden geçirileceğini söylüyor. Bankacılığı da örnek verip, “Daha önce siyasiler popülist davranırdı o nedenle siyasilere güven yoktu. Ancak şimdi siyasilere güven sağlandı o nedenle bağımsız kurumlara verilen yetkileri gözden geçirebiliriz” diyor. Dolayısıyla seçimden sonra BDDK ve Merkez Bankası dahil, bağımsız kurumların yetkilerinin hükümete alınacağı, politikacıların yeniden günlük ekonomiye ağırlık koyacağı düşünülüyor.

Bence Babacan’ın görmediği şu ki; çağdaş bir sistem kişiler değil kurumlar baz alınarak kurulur. Küresel ekonomide bağımsız kurumların önemi, sizin sandığınızdan çok daha büyüktür. Siyasilerin popülist olması, size göre değişecek bir şey değildir; politikacı zaten yapısı gereği, oy kaygısı gereği popülistdir. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde böyledir.

İşte bu nedenle küresel ekonominin sağlığı için bağımsız kurumlar gündeme gelmiştir. Yani bu kurumlar çağdaş piyasa ekonomilerinin gereğidir.

O dilinize doladığınız 2001 krizinin çıkış nedenlerinden biri de budur...

Yabancı fonlar bir ülkeye giderken önce Merkez Bankası gerçekten bağımsız karar alıyor mu, bunu bakarlar. Merkez Bankası’nın BDDK’nın her aldığı karara “Ben aldırdım” derseniz, bu kurumların güvenilirliği de kalmaz. O kararlara bağımsız Merkez Bankası, bağımsız BDDK aldığı için güven duyuluyor. Hükümetin ve bağımsız kurumların kredibilitesini de gördük.

Bence bu söylem o çok beklediğimiz “Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke” konumuna gelmesini  ciddi etkiliyor. Bu anlayış değişmezse daha da çok etkile yecektir...
Yazarın Tüm Yazıları