MUAYENEHANESİ olan doktor bir arkadaşım aradı. İlk sorusu, ‘‘Araba almaya kalkıştım, satıcılar korkunç bir kuyruk olduğunu, bütün arabalarda 3-4 ay sıra beklendiğini söylediler.
Onlar öyle deyince aklıma 2000 yılı geldi, korktum seni aradım, yine bir şeyler mi oluyor?’’ oldu.
Bu kez biraz farklı olduğunu, değişik kur sistemini konuştuk ama eninde sonunda, yine tüketici kredilerinin beslediği bu talebin yakından izlenmesi gerektiğinden sözettik.
Aynı arkadaşım, ardından, Maliye Bakanlığı'ndan şikayete başladı. Defterdarlıktan haftada birkaç kez arandığını, vergi matrahını mutlaka artırması gerektiğini söylediklerini, matrahı artırmazsa incelemeye gelip, ‘‘sonunda da mutlaka birşeyler bulacaklarını’’ kaydedip, bunun ‘‘zor kullanmak’’tan başka bir şey olmadığından şikayet etti.
İşlerinin eskiye göre kötü olmadığını ama uzmanlık alanı nedeniyle böyle olduğunu, bazı muayenehanelerin gerçekten zorda bulunduğunu, bazılarının zarar etmelerinin doğal olduğunu, bazı doktorların fazla yatırım yaptıkları için kár etmese de muayenehanesini açık tuttuklarını söyledi. Maliye'nin bunlara dikkat etmeden herkese ‘‘artırın’’ talimatı verdiğini kaydetti. Ardından da ekledi: ‘‘Piyasadaki söylentiye göre, her doktor aranmıyormuş. AKP'li bilinenlere değil, diğerlerine ‘artırın' deniyormuş.’’
Gördünüz mü, geldiğimiz noktayı...
Vergi, insanların seve seve verdikleri birşey olmayacağı için ‘‘zorla alım’’dır ve bu doğaldır. Yani devlet olarak, kurduğunuz organizasyon nedeniyle karşıladığınız halkın ortak giderlerini karşılamak için vergi alırsınız. Adaletli devlet, giderini karşılamak için almak zorunda olduğu vergiyi, ‘‘gelirine göre’’ alır. Bunu yaparken belli mekanizmaları koyar ve vergiyi ödemekten kaçınanı cezalandırır. Adaletli devlet, ‘‘herkese ayrı muamele'' yapmaz, geliri ve kullandığı hizmete bağlı bir denge kurup, herkesten eşit oranda vergi alır. Bunun sağlamanın yolu da ‘‘sağlıklı bir vergi sistemi’’ kurmak ve bunu tavizsiz uygulamaktan geçer.
‘SALMA'YLA OLMAZ
Ancak ‘‘salma’’ yöntemiyle vergi toplamaya kalkışırsanız, kendinizi padişah, halkı da sürü görüyorsunuz demektir...
Türkiye'de sağlıklı vergi sistemi var mı? Hayır... Devlet herkesten geliri ve kullandığı hizmet oranında vergi alıyor mu? Hayır...
Devlet vergisini toplayabiliyor mu? Hayır.
Bu sistemin sistem olmadığını, dolaylı-dolaysız vergi dağılımının adaletsizliği açıkca ortaya koyduğunu herkes kabul ediyor. Herkes bu devletin vergi toplayamadığını ancak yakaladığından vergi aldığını biliyor... Aflar, zaten ‘‘adaletsizliğin göstergesi’’ değil mi?
Bunları düzelteceğinize, kayıtdışını önleyip, yüksek vergi oranlarını artan tahsilata bağlı olarak düşüreceğinize, bunun için belli sistem kurmaya çalışacağınıza, her sıkıştığınızda yine bankacılık, akaryakıt, sigara, içki gibi, ‘‘Bulabildiğinize vergi’’ koyar, olmadığı zaman ‘‘salma’’yla mükellefi korkutarak vergi almaya kalkarsanız, bu olmaz.
Eğer doktor, avukat, şoför az vergi veriyorsa- ki bence az ödüyorlar-‘‘hayat standartı’’nı yeniden getirin. Onun yerine her mükellefe ayrı ayrı telefon açıp ‘‘matrahı artır’’ derseniz, yapın ya da yapmayın, ‘‘Bunlar bize telefon açıyor, partili olan daha az vergi ödüyor’’ denmesine yol açarsınız. Böylece, keyfiliği kendiniz yaratmış olmuyor musunuz?
Bir de Maliye Bakanı çıkıp, ‘‘Bizim adayı seçerseniz Maliye Bakanı memnun olur, o zaman kazançlı çıkarsanız’’ derse, bunu nasıl algılarsınız?
Vergide 2002'de sağlıklı sistem kurmak için, belli strateji ortaya kondu. Ancak Hükümet bunu teşvikle, ayrıcalıklarla bozmaya başladı. Şimdi eski sisteme,(yani sistemsizliğe) hatta daha da kötüsüne dönülüyor. ‘‘Mali disiplin’’ böyle sağlanmaz, kuracağınız sistemle sağlanır.