ABD ile iyi ilişki ve IMF ile anlaşma kaçınılmaz

IMF'ye verilen niyet mektubu ve vadesi gelecek borçların 2 yerine 3 yıla yayılması, Türkiye'nin stand-by anlaşmasının bittiği 2004 yılından sonra da, IMF'le kaçınılmaz olarak yeni bir anlaşmaya gideceğini açıkca ortaya çıkardı.

Gerçi bu borçlar, anlaşmaya göre 1 yıl, hem de tümüyle ertelenebilecekti ama...

Keşke Hükümet kendiliğinden yeni bir orta vadeli program yapmayı kabul etseydi de, zorunlu olarak bu yola gidilmeseydi. Başbakan ve bakanların verdikleri 'IMF'yle hemen anlaşmayı keseceklermiş' havası veren demeçleri, şimdi ne olacak?

Şimdi çıkıp, yeni bir anlaşma yapmayacaklarını da söyleyebilirler. Ancak 'ek önlem ihtiyacı yok' ya da 'yeni vergi yok' açıklamalarında olduğu gibi, ne kadar tersini iddia etseler de, bu kaçınılmaz olarak başımıza gelecek. Çünkü 2006 yılı sonuna kadar bu kadar yüklü geri ödemeleri taahhüt ediyorsanız, IMF'in en azından 'yakın izleme anlaşması' gibi, sürekli gözetim altında tutma isteklerini de kabul etmek zorundasınız. Yani 2004 sonrasında IMF gözetimi, başka ad altında devam edecek.

Bu aslında kötü bir şey de değil... Piyasalar böyle bir anlaşmanın yapılmasına kesin olarak iyi gözle, olumlu bakacaklardır. Yeter ki Hükümet, yine tersini söylemesin...

IMF Heyeti gelmeden önce ABD'nin etkisiyle, bu kez ılımlı olacaklarını tahmin etmiştik. Niyet mektubu ile bu tahminimiz doğrulandı. Irak'a asker gönderme başta olmak üzere, Hükümetin ABD'nin istediklerini yapma gerekliliği, şimdi eskisinden daha fazla. Duyduğumuza göre IMF'in Türkiye'yi görüştüğü Yönetim toplantısı, şimdiye kadar ki toplantılara kıyasla, epeyce uzun sürmüş. ABD temsilcisi bu toplantıda diğer Board üyelerini, 'AB reformları nedeniyle TBMM çok yoğundu, o nedenle yapısal tedbirleri geciktirdiler. Şimdi onları yapacaklar' diye ikna etmiş. Aslında niyet mektubuna bakarsanız gerçekten de bütün yapısal tedbirlerin Ekim ayındaki gözden geçirmeye ertelendiğini görürsünüz. Yine Aralık sonu için de bir süre yapılacak önlem sıralanmış. Yani ABD'nin IMF'yi her seferinde ikna etmesi, dolayısıyla da Hükümetin ABD ile her seferinde iyi geçinmesi gerekecek. Zaten 8,5 milyar dolarlık kredinin Abdullah Gül'ün son ziyaretinde Irak'a asker gönderme ile birlikte masaya yatırılması ve kredinin serbest bırakılmasının parça parça ve gözden geçirme sonlarına alınacağı yolundaki beklenti de, her şeyi açıkca ortaya koyuyor.

ABD'nin IMF'de Türkiye'ye verdiği destek artık çok açık. IMF'in şimdiye kadar göstermediği toleransı gösterdiği de ortada. Ancak buna rağmen 6. ve7. gözden geçirmelerin sıkıntılı olacağı da gözüküyor. Niyet mektubuna göre tam seçim öncesinde Hükümetin örneğin KİT'lerden yüklü işçi çıkarması gerekecek. Ki; Türk-iş'e zorunlu emeklilik olmayacağı, özelleştirme kapsamındaki KİT'lerden çıkarılan işçilerin yasa ile başka yerlere yerleştirileceği sözü verilmişken... Yine gelirler politikası yani işçi ve memura yapılacak zamlar enflasyonla uyumlu olacak deniyor, halbuki gelecek yıl için 'enflasyon farkı' sözü verildi. Yine seçim öncesi şeker fabrikalarının özelleştirmeleri, borcunu ödemeyene Ziraat Bankası'nın kredi vermeyeceği (yoğun kredi ihtiyacı Ocak-Nisan'dır) maddeleri yeralıyor. Başbakanın sözünün aksine illere bol keseden teşvikler, SSK-Bağ-Kur'da herkese prim affı imkanları da, bu niyet mektubuyla ortadan kaldırılmış durumda.

Bu arada Cumartesi günkü yazımıza Devlet Bakanı Ali Babacan'dan itiraz geldi. Haziran sonu itibariyle faiz dışı fazlanın ellerinde olmadığını, tek başına bütçe dengesinin buna imkan vermediğini söyledi. Kendisine KİT dengesini almadığımız için eksiklik yaptığımızı söyledik ama'Haziran sonu faiz dışı fazla belli değil' derken, 'Haziran bütçe açığındaki gelişmelerden' sözetmesinin daha güven verici olacağını tekrarladık. Kendisinden 'Zaten o rakamlar internette var' yanıtını aldık.

Baktık; niyet mektubunda 'Faiz dışı fazlada Haziran sonu sapma olacağı' yazıyor...
Yazarın Tüm Yazıları