AKP Hükümeti'nin yerel seçimlerde yüksek oy aldıktan sonra, ekonomide nasıl bir tavır takınacağı merakla bekleniyor.
İmam hatip liseleri için Başbakan Tayyip Erdoğan'ın seçim öncesi verdiği sert demeçler, ileride siyasi ortamı gerebileceği için tedirginlik yaratırken, ekonomide ise IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerin sekteye uğrayacağından da korkuluyor.
Hükümetin şimdiye kadar aksattığı yapısal reformlara devam edip etmeyeceği merak ediliyor, IMF'yle 2004 sonunda bitecek stand-by ilişkisinin devamına karar verilmesi halinde piyasaların rahatlayacağı görülüyor. Ekonomide sağlanan olumlu gelişmelerin devam ettirilip, kalıcı hale getirilmesi için yapısal reformların devam ettirilmesinin şart olduğunu herkes kabul ediyor ama Hükümetin bu konudaki tavrının ne olacağı şimdilik bilinmiyor.
Bürokratlar ve piyasa uzmanları, ‘‘Hükümetin yapısal tedbirlere devam etmesinin kaçınılmaz olduğu’’ konusunda hemfikir. Ne yapılacağını sorduğumuz Hükümete yakın bir kaynak, yapısal reformların artık sadece IMF ve Dünya Bankası tarafından takip edilmediğini kaydederek, ‘‘Son dönemde ABD Büyükelçiliği de yapısal reformları yakın izlemeye aldı’’ dedi.
ABD'nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye'ye önemli roller biçtiğini hatırlatan aynı yetkili, ekonomideki gidişatın da bu nedenle şimdi çok daha yakından takip edildiğini söyledi.
Büyükelçiliğin eskiden olmadığı kadar yoğun biçimde, yapısal tedbirler için nelerin eksik olduğunu, nelerin yapılması gerektiğini sorguladığını belirten yetkili, büyükelçiliğin ekonomi yönetimiyle de daha sıkı temaslar kurduğunu, Hükümet üyeleriyle yaptıkları temaslarda da sadece siyasi konuları değil artık ekonomik konuları da gündeme getirdiklerini kaydetti.
Büyükelçiliğin Irak'taki Türk yatırımlarının geliştirilmesi için de özel çaba sarfettiğini kaydeden aynı yetkili, ‘‘Kısacası ABD'nin çıkarları, Türkiye'nin hem siyasi, hem ekonomik olarak istikrar kazanmasından geçiyor. Bölgeye dönük planları da bunu gerektiriyor’’ yorumunu yaptı.
AKP Hükümeti'nin yerel seçimlerden çok yüksek oy alarak çıkması halinde bile, IMF ve Dünya Bankası ile ilişkileri devam ettirmesi ve eksik kalan yapısal tedbirlerin önümüzdeki dönemde devam edeceği beklentisi yükseliyor.
Bu arada bağımsız kurumlardaki Hükümetin tavrı eleştiri konusu olmaya devam ediyor. IMF'nin yeni TMSF yönetiminin yetkinliğinden ve BDDK'da bağımsızlığın giderek geriye gitmesinden endişe duyduğu ve bu durumu son Ankara ziyaretlerinde de dile getirdikleri biliniyor.
BDDK'da giderek ‘‘Danışman Yönetimi’’nin ağırlık kazandığı ve danışmanların hazırladıkları kararların Başkan tarafından Kurul üyelerine imzalatılması yoluna gidildiği görülüyor. Bunun bir uzantısı olarak da BDDK'da ‘‘dışarıdan atamalar’’ da giderek hız kazanıyor. Geçen hafta BDDK'da 7-8 kişinin daha dışarıdan atandığı belirtiliyor.
Bu atamalardan sadece birinin daire başkanı gibi yönetici bir kadro olduğu, diğerlerinin sekreter, güvenlik elemanı, mütercim gibi kadrolara yapıldığı söyleniyor. BDDK'da, sanki içeride destek elemanı yokmuş gibi dışarıdan bu kadrolara atama yapılması büyük tepki çekiyor.
Şimdiye kadar ‘‘torpilli eleman olmaz’’ ilkesi uygulanırken, dışarıdan yapılan atamalar BDDK'da ‘‘torpil’’ olarak görülüyor. Kurumun ‘‘siyasiler ve danışmaların kadrolaşma yeri’’ haline getirildiği iddia ediliyor.
Bu arada TMSF'de de atamalar devam ediyor. Bayındırbank Genel Müdürlüğüne Al-Baraka kökenli Salim Alkan getirilirken, bankanın tüm yönetim kurulu geçen hafta değiştirildi.
TMSF'nin elinde bulunan diğer banka olan Pamukbank'da da, benzer operasyon bekleniyor. Kamu bankalarındaki Family Finans ağırlığından sonra TMSF'de de giderek Al-Baraka ağırlığı hissediliyor.
Bankacılık sisteminin denetim ve gözetimini yapan kurumlar ile büyük kamu bankalarında 'özel finans kurum kökenli'' kişilerin yoğunluk kazanması, gerçekten uzmanlık gerektiren sektörü ve bu kurumlarla iş yapmak zorunda bulunan bankacıları rahatsız ediyor.