AB, IMF ile anlaşmanın devamımı isteyecek

BRÜKSEL AVRUPA Birliği (AB), Türkiye'deki ekonomik programın gidişatını, sanıldığından çok daha yakından takip ediyor. Son raporuna ekonomik koşulları da ekleyen AB'nin, müzakere sürecinin başlatılması kararıyla birlikte, Türkiye'den 'IMF'le olan anlaşmanın 2004 sonrasında da devam etmesini isteyeceği' tahmin ediliyor. Bu talebin yıl sonundaki karar tarihi gelmeden, resmi olarak olmasa da, sözlü olarak daha önceden iletilmesi, kimse için sürpriz olmamalı. Son 3 gündür Brüksel'de yaptığımız temaslarda, örneğin daha geçen yıla kıyasla, bu kez çok daha olumlu bir havanın hakim olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. İlginç bir biçimde, Türkiye'nin Irak konusunda bilinçsiz olarak takındığı tutum, AB çevrelerinde çok büyük bir sempati yaratmış durumda. Havayı olumlu kılan asıl gelişme ise Kıbrıs müzakereleri. Kıbrıs'ta Türkiye'nin çözümden yana tavır koymasının, AB'de 'Türkiye'nin tam üyeliği'ni savunanların elini iyice güçlendirdiğini, yaptığınız her temasta rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. New York müzakereleri sonrası bundan sonrasının 'ucu kapalı bir süreç' olarak belirlenmesi, çözüm konusunda umutları iyice artırmış durumda. Sonuçta anlaşma olmadığı takdirde bütün boşlukları BM Genel Sekreterinin dolduracak olması,.çözüm için bir güvence olarak görülüyor. Türk kesiminde yapılacak referandumun çok büyük bir sürpriz olmazsa olumlu çıkacağı tahmin edilirken, en kötü ihtimal, Rum kesiminde yapılacak referandumda hayır çıkabileceği belirtilip, 'Bu durumda bile, Türkiye AB sürecinde kazanmış olacak' yorumu yapılıyor.OLUMLU KATKILAR Daha önce Strasbourg'da Müsteşarlık, Dünya Ticaret Örgütünde Büyükleçilik yapmış olan Oğuz Demiralp'in, AB nezdindeki Büyükelçi olarak, bu sürece çok olumlu katkılar yaptığını gördük. Ekonomik konulara da hakim olan Demiralp, Irak olayındaki tutum ve ardından Kıbrıs için New York'ta yapılan temasların çok olumlu bir hava yarattığını belirterek, bu yılın sonunda çok büyük ihtimalle müzakere sürecinin başlayacağını söylüyor. Müzakere tarihi konusunda yanlış anlamalar olduğunu kaydeden Demiralp, bütün müzakere başlatılan ülkelerde olduğu gibi yaklaşık 3 aylık bir hazırlık süresi olacağını, daha sonra AB ile ikili oturum yapılacağını hatırlatarak. 2004 Mayıs ayı civarında müzakerelerin başlayacağını tahmin ediyor.Demiralp'e, son rapora ekonomik koşulların nasıl girdiğini ve AB'nin ekonomik gelişmelere nasıl baktığını soruyoruz. Demiralp, AB'nin Türkiye ekonomisini tahmin edilenden çok daha yakından izlediğini kaydederek, rapora konulan ekonomiyle ilgili hususların 'bir şart' olmadığını kaydediyor. Ekonomi maddesinin IMF'nin telkiniyle metne girdiğini kaydeden Demiralp'e, 'AB'nin IMF programının 2004'te bitmesiyle ilgili ne düşündüğünü' soruyoruz. Demiralp, açıkca, IMF'in Türkiye'ye verdiği borcun yaklaşık yarısının AB üyesi ülkelerden çıktığını hatırlatarak, 'AB, IMF'le süren programın 2004 sonrasında da devam etmesini isteyecektir' diyor. Yani AB de, ABD gibi Türkiye ekonomisini yeniden IMF'e havale etmek düşüncesinde....Aynı konuyu TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağası ile de konuştuk. Sürekli olarak AB mekanizmaları ve üye ülkelerle temasta bulunan Kaleağası da aynı düşüncede. Kaleağası, müzakere sürecinrin başlatılması için gereken şartların siyasi şartlar olduğunu ama ekonominin da yakından izlendiğini kaydederek, 'AB, Türkiye ile müzakereleri başlatmasının, ekonomide IMF'in sağladığı disiplinin yerine geçemeyeceğini, gelişmeleri denetim altına alamayacağını iyi biliyor. Bu nedenle çok büyük ihtimalle IMF'le ilişkilerin sürmesini ve anlaşmanın devamını isteyecektir. Çünkü mali disiplinin ve yapısal dönüşümlerin tamamlanması, AB için de çok önemli. Hem borcun yarısını AB ülkeleri verdiği için önemli, hem de AB ile uyum süreci için Türkiye'nin bu reformları tamamlaması çok önemli' diyor.Yani AKP hükümeti IMF'le ilişkilerin 2004 sonrasında ne olacağına karar verirken, o kadar rahat olamayacak. Yapılacak görüşmelerde, AB organlarının mali disiplin ve yapısal uyumun devamını bunu garantiye alabilmek için de IMF'le anlaşmanın 2004 sonrasında da devam etmesini istemesi çok büyük bir ihtimal.Aslında bu talep, bence 'Her an Hükümetin popülizme dalması'ndan korkan piyasaları da çok rahatlatacaktır. AB'nin bu talebiyle ekonomide istikrara da çok büyük katkı sağlayacağı açık. AB'nin kendi içindeki tartışmalar BRÜKSEL'de AB mekanizmalarını iyi bilen yabancılarla, lobi şirketlerinin yetkilileriyle yaptığımız temaslarda da, AB'nin özellikle ekonomik açıdan kendi içinde çok büyük bir sorgulama içinde olduğunu gördük. Bazı kesimler Euro'nun başarılı olmadığını ve euro'nun önümüzdeki dönem çok önemli, radikal tartışmalara neden olabileceğini, yeni bir para sistemi tartışmalarının gündeme gelebileceğini söylüyorlar. AB mekanizmalarına yakın yabancılar, ABD Merkez Bankası Greenspan'in gücünü ve kararlı tavırlarını örnek göstererek, Avrupa Merkez Bankası yönetiminin pasifliğinden şikayetçiler.Avrupa’yı, ekonomik olarak 'neden istenen gücü kazanamadığını' yoğun olarak tartışmaya başlamış gördük. Euro'nun bu kadar güçlü olmasına ve buna rağmen harekete geçilmemesine kızıyorlar. Hatta bir yıl içinde, yani ABD seçimlerine kadar Avrupa'nın birşey yapmaması halinde, 'Euro sistemi için artık çok geç olacağını' söyleyenler bile var.Ekonomik olarak Avrupa’nın güçlü olamamasında, özellikle Fransa-Almanya ikilisinin statükocu tavrının önemli suçu bulunduğu görüşü hakim. Son yapılan İngiltere-Fransa-Almanya zirvesinin 'Avrupanın ekonomik güç olabilmesi açısından kritik bir zirve' olduğuna çoğu kimse dikkat çekerken, Türk uzmanlar da bu zirvenin kritik olduğunu belirterek, 'İngiltere'nin zorlamasıyla AB'nin ekonomik gücünün artırılması için çözüm arayışları' olduğunu ve bu çabaların olumlu sonuçlar yaratabileceğini kaydediyorlar.AB'nin ekonomik gücünün öne çıkarılması için yoğunlaşan çabaların Türkiye'ye etkisi konusunda ise, hem Büyükelçi Demiralp'i, hem de TÜSİAD Temsilcisi Kaleağası'nı 'iyimser' gördük. İki yetkili de İngiltere'nin işin içine daha yoğun girmesi ve üye ülkelerin ABD karşısında AB'nin ekonomik gücünün artırılması çabalarının Türkiye'ye yarayacağı, bu gücün oluşturulması için Türkiye'nin tam üyeliğinin önemli görüldüğü, yani AB içindeki konjonktürün de müzakere süreci açısından olumlu bir görünüm arzettiğini kaydediyorlar.Hem yabancı uzmanlar hem de Türk yetkililer, önümüzdeki Mart ayında yapılacak AB Zirvesi'nde ağırlığı ekonominin almasını bekliyorlar. Aslında geçen yıl da ekonomik ağırlıklı zirve beklediklerini ancak Irak olayının herşeyi örttüğünü kaydederken, 2004 Mart ayında yapılacak zirveden, AB'nin ekonomik gücünün artırılması bu arada euoro'nun durumu hakkında radikal kararlar çıkabileceğini tahmin edenler var. Böylesine radikal kararlar çıkmadığı takdirde 'artık çok geç olabilir' yorumunu yapanlar da...Yani Avrupa durgunluktan ve yaşlanan nüfustan, bunun yarattığı başta sosyal güvenlik gibi, giderek büyüyen sorunlardan bunalmış durumda. Daha doğrusu bu sorunlar birikmiş birikmiş ve artık 'çözüm alma gereği' dayatmış durumda. Türkiye'nin AB içindeki bu tartışmaları da çok yakından takip etmesi, AB içindeki bu tartışmaları kendi menfaati için kullanması, bence çok büyük önem taşıyor. Açıkcası; böylesine kritik bir dönemde yetkin temsilcilerin Brüksel'de bulunması, Avrupa'daki Türk özel sektör kuruluşları ve burada yerleşik işadamlarının da bunu bir ortak dava olarak görmeleri ve Brüksel'de Türkiye lehine dönen hava, bu yıl sonunda müzakere sürecinin başlatılması açısından, bana umut verdi. Umarız, Kıbrıs'la ilgili sorun çıkmaz, umarız kritik tarih yaklaştıkça yeni provakasyonlar gelmez, umarız beklenen süreç başar...Haziran’a kadar gerekenler yapılmalıHEM Büyükelçi Demiralp'in, hem de Kaleağası'nın üzerinde durduğu en önemli konuların başında, Ekim ayında yayınlanacak 'Türkiye ilerleme raporu 2004'ten en az üç-dört ay önce 'gerekenlerin yapılması' geliyor. Türkiye'nin AB'ye girmesini istemeyenlere artık koz vermemesi gerektiğini kaydeden yetkililer, en geç Haziran ayına kadar eksik kalan unsurların tamamlanması gerektiğini, bu hususun Hükümete de iletildiğini kaydediyorlar. TÜSİAD'in çıkardığı bir 'eksik listesi' var. Bunların başında de en önemli olarak gördükleri 'yargı reformu' göze çarpıyor. Bir-iki ay içerisinde bu reformun tamamlanması, bu kapsamda TÜSİAD'in metninde yeralmamakla birlikte, DGM'lerin de kaldırılması gerekiyor. Yanısıra 2003 raporunda vurgulanan RTÜK, YÖK, 159. madde, dernekler yasası değişiklikleri ve uluslar arası anlaşmalara uyum için de hemen harekete geçmek gerekiyor. Uygulamaya ilişkin olarak kiliselerin açılması, kürtçe öğretimi ve televizyon yayını, işkence ile mücadele gibi, daha önce mevzuatı düzenlenen unsurların artık hayata geçirildiğinin görülmesi de gerekiyor. Yine gümrük birliği kapsamında standartlar, veri koruması, kullanılmış makine ithalatı gibi konularda düzenlemeler gerekiyor. Büyükelçi Demiralp de biran önce eksiklerin tamamlanması gerektiğini düşünüyor. Sohbetimizde artık Türkiye'yi AB'de istemeyenlerin elindeki kozların alınması gerektiğini hatırlatarak, Haziran'a kadar eksik mevzuatların tamamlanıp, Ekim ayında çıkacak rapora kadar uygulamanın gösterilmesinin, müzakere süreci açısından hayati önem taşıdığını kaydediyor.Yani; anladığımız kadarıyla sadece Kıbrıs işini halletmek bütün herşeyi çözmeyecek. Hükümetin bir yandan da, biran önceyeni bir uyum paketinin hazırlığına başlaması gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları