7 Temmuz 2003
<B>2000 y</B>ılında uygulamaya konan ekonomik program, 1980'de başlayan dışa açılma sürecinin devamı, küreselleşme içinde Türkiye'nin konumunu güçlendirecek, bir tür ikinci değişim programı idi. Kriz nedeniyle küçük değişimlere uğrayan program, 'başka çare olmadığı' için uygulanmaya devam ediyor. Bu program, AB standartlarına ulaşılmasını da sağlayacağı için, her yönden vazgeçilmez konumda.
AKP iktidar olduğunda, önce bu programa karşı çıktı ancak ekonominin yeni bir krize gireceğini görünce, programı uygulamaya devam etti. Ancak hala bu program amaç ve araçlarıyla, AKP'nin içine sinmiş değil. Her hareket ile bunu gösteriyorlar.
Programın temel öngörülerine kerhen razı olduğunu her fırsatta belli eden AKP iktidarı şimdi de, tehlikeli bir yola daha girerek, programın belleği olan, günlük ekonominin siyasetten arındırılmasına çalışan, enflasyonu düşürmeyi amaçlayan, parti ayrımı yapmadan ilkesel davranan, ekonomi üst yönetimini tasfiye ediyor.
AKP iktidarı ilk olarak, yılların deneyimli ismi Hazine Müsteşarı Faik Öztrak'ı görevden aldı. Daha sonra sessiz ama önemli bir tasfiyeyi gerçekleştirip, Bütçe Genel Müdürü Durmuş Öztek'i tayine gönderdi. Öztek, popülist bakanlara rağmen, milletvekilleri ile çatışma pahasına, harcamaları yaptırmayıp, programı tutuyordu.
Şimdi ise tasfiyenin toplu aşamasına gelindi. Hazine Müsteşarlığı'nın üç müsteşar yardımcısı ile konuşulup, 'tayine gitmeleri' istendi. Üç Müsteşar yardımcısı birden tasfiye edilirken, genel müdür ve yardımcılarının görevden alınacağı konuşuluyor.
Görevden alınacakların çoğunun yerine dışardan atama yapılacağı söyleniyor.
Müsteşar yardımcıları, bakan ve dışardan gelen Müsteşar Çanakcı'ya 'Gitmemiz önemli değil, içerden yükselmeler olmalı' demişler ama aldıkları yanıt dışarıdan atama yapılacağı olmuş. Bu da, Hazine operasyonunun aynı zamanda, bürokrasi içinde yaşanan savaşın bir uzantısı olduğunun kanıtı. Müsteşar yardımcıları ve genel müdürlükler için hep DPT kökenli kişilerin adı geçiyor. DPT'deki partili bir bürokratın bütün operasyonu yönettiği, Hazine müsteşarı ve Bakanın ise sadece buna uyduğu söyleniyor. Enerji üst kurulundaki, DPT kökenli bir uzman bile ortalıkta, 'Ben Hazine kamu finansmanı genel müdürü olacağım' diye geziyor. Programın başlangıcında yönetim zaafları nedeniyle, ekonomi yönetiminin dışında kalan DPT'nin (ki o dönem çok eleştirdik), giriştiği operasyonlar, 'bürokraside kan davası' olarak yorumlanıyor. Bürokraside söylenen şu; 'Yıllardır programı sürükleyen Hazine yok edilmeye çalışılıyor. Bakan ve Müsteşar seyrediyor..'
PARTİZAN ATAMALAR
DPT'liler üstadları Öztrak'ın ayrılmaması için çalıştıklarını ama başaramadıklarını söylüyorlar ama 'timsah gözyaşları' olduğu, her hareketleriyle ortaya çıkıyor.
Babacan kurum içinden yükselme isteyen bürokratlara, 'Ziraat Bankası'nda da öyle oldu, genel müdür yardımcılıklarına kadar listeyi Tayyip Bey belirleyecek' demiş. Ya Başbakan bu ekonomi bilgisiyle KİT, dış borçlanma ya da kamu finansmanında kimin detay teknik bilgiye sahip olduğunu bilip, ona göre atama yapacak. Ya da Hazine'ye partizan atamalar yapılması kaçınılmaz. Sizce hangisi olacak?... Bir Hazine ihalesinin bile yanlış açılması veya yanlış yerden kesilmesi sonucu geri dönülemez noktalara gelineceğini, biliyorlar mı? Kurum içinden yükselmeler olsa, hafıza yönetime yansır ama, onu da yapmıyorlar. Çünkü alttakilerin de 'şeriat hukukuna göre islami bono ihraçlarına' karşı çıkacaklarını biliyorlar. Kurum içinden yükselmelerin tıkandığını gören uzmanları, yukarıya gelen yöneticiler, bu psikolojiyle nasıl çalıştıracaklar?
Herkes biliyor ki bu, operasyon son değil. Sıranın Merkez Bankası'na ve BDKK'ya geleceğini, AKP'liler söylüyor. Yani tasfiye adım adım devam edecek. Bu tasfiye, çağdaş ekonomik ve siyasi düzene geçilmesini öngören programın tasfiyesi...
Yazının Devamını Oku 
5 Temmuz 2003
<B>DEVLET</B> Bakanı <B>Ali Babacan</B>, 5. gözden geçirme için gereken yasaların geciktiğini kabul ediyor ama bunun söylenmesine bozuluyor. Babacan, dün yaptığı bir konuşmada , 5. gözden geçirmenin takviminde kayma olduğunu ancak bunu IMF'yle problem varmış gibi göstermenin, ekonomideki olumlu gelişmeleri gölgelemenin mantıklı bir açıklamasının olmadığını söyledi. Babacan, TBMM'nin yoğunluğundan kaynaklanan bu gecikmenin bir hastalığa değil, tam tersine sağlıklı bir demokratik işleyişe işaret ettiğini belirtip, ‘‘Türkiye muz cumhuriyeti değildir’’ dedi.
Şimdi bu söylediklerini, AKP iktidarının başından bu yana ele alalım..
AKP büyük çoğunlukla iktidar olduğunda, bilindiği gibi piyasalar coştu, faizler hızla düştü. O zaman AKP yetkilileri bu durumu şöyle açıkladılar:
‘‘Türkiye uzun zamandır özlediği çoğunluğu, tek parti iktidarını yakaladı, bundan sonra gereken kararlar çok çabuk alınabilecek, ekonomi çok çabuk iyileşecek.’’
Ama AKP ne yaptı? Önce ‘‘Bizim acil eylem planımız, ekonomi programımız var biz yüzde 6.5 faiz dışı fazladan anlamayız, IMF'yi dinlemeyiz’’ dedi ve bir süre böyle oyalandı. Daha sonra yüzde 6.5'luk faiz dışı fazlayı benimsedi. Daha sonra da yine 4. gözden geçirme konusunda ayak sürüdü. Bunun sonucunda piyasalar hızla kötüleşmeye başlayınca bu kez döndü 15 katrilyonluk, içinde ‘‘yapmayız’’ dediği ek vergilerin de bulunduğu, ek gelir paketini kabul edip, bu badireden sıyrıldı ve 5-6 aylık gecikmeden sonra 4. gözden geçirmeyi tamamladı. Hem de önce ‘‘kabul edemeyiz’’ dediği, IMF'nin parasının taksitlendirilmesini de içine sindirerek...
Daha sonra 5. gözden geçirme zamanı geldi. Haziran ortasına kadar 5. gözden geçirme için gereken kararları alıp, Haziran sonunda IMF İcra kurulundan onay alacaktı. Temmuzun ilk haftası bitti, hálá yasaların çıkarılmasına çalışılıyor.
İşte biz de bu gecikmeden sözediyoruz ve ‘‘Sonunda yapacaksınız, geciktirmenin ne anlamı var?’’ diye soruyoruz. Biraz daha gecikilirse, kriz döneminde olduğu gibi iki gözden geçirme, yani 5. ve 6. gözden geçirmeler birleşirse piyasaların çok kötü olacağını söylüyoruz. AKP'liler o zaman neredeydi bilmiyoruz, ama bizler piyasaların bu tür gecikmelerde ne tür şok tepkiler verdiğini çok yakından izledik.
Şimdi Ali Babacan çıkmış, bir şey olmayacağını söylüyor. Bu konuşmayı yaptığı toplantıdan çıkışta rastladığımızda, sohbet konusu aynıydı. ‘‘O kadar tedirgin olma rahatla’’ dedi, biz de ‘‘Bizi tedirgin etmek için her şeyi yaptıklarını’’ söyledik.
Anlaşılmayan şu; neden gecikiliyor? Çalışma Bakanı iki-üç ay alt komisyonda bekleyip sonra üst komisyona çıkan SSK Yasası için ‘‘Hemen bitirmeliyiz’’ deyip, ricalarda bulunuyor ama komisyon üyeleri yine alt komisyona gönderiyorlar.
Başbakan daha üç gün önce büyük işadamlarıyla toplanıp, 5. gözden geçirme için gereken yasaların hemen çıkarılması istendiğinde TBMM'de‘‘temel yasa’’ benzeri bir düzenlemeye gidip, yasaların hemen çıkarılacağını söylüyor. O günden bu yana bu yönde hiçbir çaba yok. Mevcut prosedüre göre bile, bu yasaların çıkarılması için çalışılmıyor. Başbakanın partililere müdahalesi ise hiç gözükmüyor. Bu, nedeni ne olursa olsun, açık bir ‘‘savsaklama’’. Ama Babacan bunun adına demokrasi diyor...
O zaman nerede kaldı ‘‘Biz tek parti çoğunluk iktidarıyız’’ diye attığınız hava...
Babacan bu sohbetimizde, ‘‘7-8 aylık gecikmeden bir şey olmaz meraklanma’’ dedi. Her gecikme nedeniyle artı yük oluştuğunu, diğer alanlardaki iyileşmelerin bile bir günde, gecikmenin son raddesine varıldığında nasıl patladığını, biz çok gördük.
4. gözden geçirmenin faturasının ne olduğunu daha yeni yaşamadık mı? Hálá bu gecikmeler nedeniyle kendilerine güven duyulmadığını görmüyorlar mı?
Gecikmelerin faturasını hatırlatmak bizim görevimiz. Hükümetin ve Babacan'ın görevi ise bu programı aksatmadan, çarpmadan, patlatmadan götürmek...
Yazının Devamını Oku 
3 Temmuz 2003
<B>GEÇEN</B> Pazartesi günü Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası açıklama yapan Adalet Bakanı <B>Cemil Çiçek</B>'e, <B>‘‘Topluma Kazandırma Yasa Tasarısı'nın imzaya açıldığını’’</B> söyleyince, <B>‘‘Bu uygulamanın genel affa dönüştürülmesini isteyenler var, ne diyorsunuz?’’</B> şeklinde bir soru yöneltiliyor. Hükümet Sözcüsü Çiçek'in yanıtı; ‘‘Biz aftan yana değiliz’’ oluyor. Ardından, ‘‘Olabilecek olan bu..’’ diye ekliyor.
Peki, vergisini ödemeyenlere af getiren bu Hükümet değil mi? IMF'yle çatışma pahasına, 5. gözden geçirmenin gecikip faizlerin yeniden yükselmesi pahasına, yani kamuya trilyonlarca yük geldiğini bile bile, genel bir SSK-Bağ-kur prim affını getirmeye çalışan, bu Hükümet değil mi? Anayasayı değiştirip, Cumhurbaşkanı'nın vetosuna, toplumun geniş kesiminden gelen tepkilere rağmen, işgal edilen orman arazileri için afta ısrar eden, bu Hükümet değil mi? Ziraat Bankası'na olan, yeniden plana bağlanmış olmasına rağmen, kredi borçlarını erteleyen, bu Hükümet değil mi? İçlerinde hayali ihracatçılar ve döviz kaçakçılarının olduğunu bile bile, dövizini zamanında getirmeyenlere af hazırlayan, bu Hükümet değil mi?
Aflara tepki olunca, ‘‘Anayasaya bir daha af olmayacak maddesi koyacağız’’ deyip, sonra böyle bir sözü bir daha ağzına almayan, bu Hükümet değil mi?
Bu Hükümet mi aflara karşı? Güldürmeyin...
Bakan Çiçek, bir yandan da ‘‘Olabilecek olan bu’’ diyerek, ‘‘sanki devlet içinde tepki varmış, çatışma olmasın diye, bu hale razı olmuşlar’’ havası vermeye çalışıyor.
Birileri karşı çıkar elbet, ama siz Hükümet değil misiniz? Vergi kaçakçılarına, döviz kaçakçılarına af getirirken karşı çıkan olmadı mı? Peki, belli kesimlerle madem çatışmak istemiyorsunuz; neden YÖK Kanun değişikliğinin haftaya TBMM'ye getirileceğini söylüyorsunuz? Yeni YÖK kanunu görüşülürken ‘‘türban affı’’ getireceğiniz yolunda yoğun söylenti var. Bunlar asıl çatışma alanları değil mi?
EKONOMİK LİBERALİZM SİYASİ LİBERALİZM
Neşe Düzel'in Radikal gazetesinde geçen hafta, Kürt işadamı Selim Dindar ile yaptığı söyleşiyi okudunuz mu? Hasan Cemal'in Kürtler kitabında da işkence anıları vardı ama Dindar'ın söyledikleri tüyler ürpertici... Yıldırım Türker'in Radikal 2' de yazdığı gibi; toplumun bu anlatılanlara bu kadar tepkisiz kalması ise çok büyük, başka bir sorun. İnanın; işkenceye alışkın kişilerin bile, bu söyleşide anlatılanları okuyup da şok olmaması, insanlık ve tepkisizliğinden utanmaması, mümkün değil.
Dindar o söyleşide, hiçbir suçu yokken hapishanelere düşüp, bu işkenceleri görenlerden çoğunun, öfkeyle dağa çıktığını söylüyor.Yani; ülkeyi soyup, vergi, döviz kaçıranlar, ormanı yakıp yağmalayanlar için aftan yanasınız ama zorla dağa çıkardığınız bu insanlara, hiçbir eylemi olmasa da, affı düşünmüyorsunuz, bile...
Buna ancak; sığlık, felsefe ve görüş yoksunluğu, ya da iki yüzlülük denebilir...
Rahmetli Turgut Özal'ın, AB için başvuru yaptığı gün, ‘‘Tamam, böylece ekonomik liberalizm, siyasi liberalizmle artık tamamlanacak, vahşi kapitalizm ancak böyle yenilecek, özgürlüklerin ekonomiyle sınırlı olmadığı görülüp, yaşanacak’’ diye nasıl umutlandığımı, heyecanlandığımı, çok iyi hatırlıyorum. Peki ne oldu?
Elbette beklendiği kadar hızlı olmasa da bir gelişme var ama gelen fırsatlar da kaçırılmamalı. Artık herkes, özellikle işadamları, ekonomik liberalizm ile siyasi liberalizmin ayrılmaz olduğunu, sağlıklı bir piyasa ekonomisinin ancak siyasi özgürlükler ile tamamlanınca, oluşabileceğini, taban bulabileceğini unutmamalı...
Adil olmadığı için her alandaki affa karşı biri olarak söylüyorum ki; döviz ve vergi kaçakçılarına af getiren Hükümet, genel af için, ‘‘yana değiliz’’ diyemez. Hem de zorba devletin, ekonomik olarak hiçbir gelecek vaad etmeyip umut vermediği, üstüne üstlük işkence yaparak, dağa çıkmaya zorladığı kişiler için...
Yazının Devamını Oku 
30 Haziran 2003
<B>MALİYE </B>Bakanı <B>Kemal Unakıtan</B>, <B>‘‘Sıranın kayıt dışı ekonomi ile mücadeleye geldiğini’’</B> söyledi. Vergi Barışı projesi ile Maliye'nin uzlaşma ve iyi niyetini gösterdiğini kaydeden
Unakıtan, vergide asıl olanın ekonominin tümüyle kavranması olduğunu belirterek, aksi takdirde vergisini verenlerin cezalandırıldığını söyledi.
Unakıtan,
‘‘Vergide adil olmak için kayıt dışı ekonomi ile mutlaka mücadele edip, verginin tabanını genişletmek zorundayız’’ dedi.
Unakıtan bu amaçla bir dizi önlem alındığını, gerek mevzuat değişikliği, gerekse de denetimlerle kayıtdışının üzerine gidileceğini söyledi.
Unakıtan, Başbakanlığa geçen hafta gönderdikleri bazı yasa değişikliklerinin bugün yapılacak Bakanlar Kurulu'ndan çıkarılacağını kaydetti. Bu değişiklikler ile kredi kartı sözleşmelerindeki vergi sorununun çözüleceğini, bu tür sözleşme ve poliçelerin Damga Vergisi'nden muaf tutulacağını belirten Bakan, bu yolla vergi yükü nedeniyle resmi yapılmayan sözleşme ve poliçelerin de resmi olarak düzenleneceğini söyledi.
Aynı kanun değişikliği ile trafik cezalarının bile POS cihazlarından, kredi kartıyla ödenebilmesine imkan tanındığını kaydeden
Unakıtan, böylece kayıt içine alma konusunda bir adım daha atılmış olacağını söyledi.
Unakıtan'ın kayıtdışı ile mücadele konusunda çok önem verdiği tedbirlerden biri de, ödemelerin bankacılık sistemi içine alınacağı bir düzenleme.
Unakıtan, bugün konuyla ilgili tebliği Başbakanlığa sunacaklarını belirterek, bu düzenlemenin 1 Ağustos'tan geçerli olmak üzere, önümüzdeki hafta Resmi Gazete'de yayımlanarak, yürürlüğe gireceğini söyledi. Bu sistemin vatandaşlık numarası ile entegre edilerek, harcama ve gelirlerin daha rahat takip edilebileceğini kaydeden
Unakıtan, bu tebliğ değişikliğinden çok önemli katkılar bekliyor.
HAMİLİNE ÇEK KALKACAK
Unakıtan, kayıt dışı ile mücadele için önümüzdeki dönemde
‘‘hamiline çek uygulamasının da kaldırılacağını’’ söyledi.
Unakıtan, Adalet Bakanlığı ile de eşgüdüm içinde bu düzenlemeyi yapmakta kararlı olduklarını söyledi. Çeklerin sadece nama yazılı olmasıyla, yani muhatapların açıkca belli olmasıyla, bütün işlemlerin Maliye Bakanlığı tarafından görülebilmesini sağlayacağını kaydeden
Unakıtan, eşanlı olarak, şu anda İhale Yasası'yla ilgili sıkıntı yaşadıkları, bilgisayarlaşma projesinin ikinci aşamasını da, acil olarak uygulamaya koymayı planladıklarını vurguladı.
Bakan,
‘‘Gelir İdaresi'nin Yeniden Yapılandırılması Projesi’’ kapsamında vergi dairelerinin kağıda boğulmaktan kurtarılacağını, bunun yerine stratejik işlerin yapılacağı, denetimlerin daha sıkı ve değişik yöntemlerle yapılmasını sağlayacak bir mekanizmanın kurulacağını ifade etti.
ÖDEMEYEN KORKACAK
Vergi Barışı'nda bugün 3. taksit ödemelerinin son günü olduğunu hatırlatan
Unakıtan, mükelleflerin ödemelerini zamanında yapmaları ve önceden ödemeye yönelip indirimden yararlanmalarını önerdi.
Unakıtan, ödemeyenlerin sıkı takip edilip, gerekli müeyyidelerin uygulanacağını söyledi. Herkesin kazancıyla orantılı vergi ödemesinin şart olduğunu kaydeden
Unakıtan, vergi kaçıranların karşılarında Maliye'yi bulup, ağır cezalara çarptırılmasının gerekli olduğunu kaydederek,
‘‘Maliye'nin vergi kaçıranlara karşı takınacağı acımasız tavrın örneklerini yakında herkes görecek’’ dedi.
Unakıtan böylece bazı izlerin sürüldüğü işaretini verdi.
İstanbul Finans Merkezi için Konsey kurulacak
MALİYE Bakanı
Kemal Unakıtan, İstanbul'u finans merkezi haline getirmek konusunda da kararlı gözüküyor.
Unakıtan, İstanbul'un Ortadoğu'nun finans merkezi haline getirileceğini ifade etti. İstanbul'un finans merkezine nasıl dönüşeceği konusunda herkesten görüş alacaklarını kaydeden
Unakıtan,
‘‘İstanbul'un finans merkezi haline getirilmesi amacıyla Vergi Konseyi benzeri bir konsey kurmayı planlıyorum’’ dedi.
Unakıtan, bu konseyde sadece bankacıların değil, finans kesiminin diğer temsilcilerinin de bulunacağını, ilgili her kesimden birer temsilcinin bulunduğu
‘‘bir beyin takımı’’ oluşturulacağını söyledi. .
5 milyar lirayı aşan her işlem bankadan geçecek
MALİYE Bakanı
Kemal Unakıtan'ın bugün Başbakanlığa göndereceği, hafta içinde yayımlanması beklenen tebliğ, 5 milyar liranın üzerindeki bütün ödeme ve tahsilatlar için bankadan işlemin gerçekleştiğine ilişkin belgenin aranmasını öngörüyor. Bu uygulama 1 Ağustos'tan itibaren geçerli olacak.
Tebliğde düzenlemenin amacı
‘‘ticari işlemler ve finansal hareketlerin taraflarının izlenmesi ve vergiyi doğuran olayların mali kurumların kayıt ve belgeleri yardımıyla tesbit edilmesi’’ olarak belirtiliyor.
Kapsam ve uygulama şöyle düzenleniyor:
‘‘Birinci ve ikinci sınıf tüccar, kazancı basit usulde tespit edilenler, defter tutmak zorunda olan çiftçiler, serbest meslek erbabı ile vergiden muaf esnafın kendi aralarında yapacakları ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 5 milyar Türk Lirası'nı aşan tahsilat ve ödemelerinin, 1 Ağustos 2003 tarihinden itibaren banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsiki zorunludur. Tespit edilen tutarın altında kalan tahsilat veya ödemelerin banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılması ihtiyaridir.’’
Tebliğde ayrıca
‘‘Tespit edilen tutarın üzerinde kalan işlemlerin tevsik zorunluluğundan kaçınmak amacıyla parçalara ayrılması kabul edilmeyecek, aynı günde aynı kişi veya kurumlarla yapılan işlemler tek bir ödeme veya tahsilat kabul edilecektir’’ denildi.
Tebliğde
‘‘Tahsilat ve ödemelerinde banka veya özel finans kurumlarınca düzenlenen belgelerle tevsik zorunluluğuna uymayan mükelleflere her işlem için usülsüzlük cezası kesilecek’’ denilerek, caydırıcı ceza getiriliyor.
Yazının Devamını Oku 
28 Haziran 2003
<B>IMF</B> Sözcüsü <B>Tom Dawson</B>'un <B>‘‘Türkiye'nin daha yapması gereken şeyler olduğu’’</B> yönündeki açıklaması, piyasaları tedirgin etti. Halbuki işin buraya varacağı belliydi ve <B>Dawson</B>'dan bu tür açıklamalar, hatta daha sertleri, bekleniyordu. Dawson'un açıklamalarına karşılık bazı bakanların verdiği, ‘‘30-40 yıldır bekleyen kararlar bir-kaç hafta daha beklesin, bir şey olmaz’’ demeçleri, elbette hoş değil. Ancak IMF'nin de eskisi kadar sert olmadığı gözleniyor.
Yetkililer, böyle bir gelişme karşısında akla gelen, IMF'ye yakın yabancı bankaların dile getirdiği, ‘‘5. gözden geçirme ile 6'ncısı birleşecek’’ ihtimaline karşılık, ‘‘kesin değil’’ yanıtı veriyorlar. IMF'den gelen haberler de, kesinleşmediği yönünde.
Bu, IMF'yi iyi tanıyan uzmanları şaşırtmış durumda ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bir üst düzey bürokrat, ‘‘4. gözden geçirmede de çok geciktik ama 5. gözden geçirme ile birleştirmedik’’ diyerek, 5. gözden geçirmeyi gecikmeli de olsa tamamlayıp, 6. gözden geçirmeyi ayrı ele alma eğiliminde olduklarını kaydetti.
IMF heyetinin normal şartlarda, 5. gözden geçirme şimdiye kadar tamamlanmış olacağı varsayımıyla, 6. gözden geçirme için temmuz ortasında Ankara'ya gelip, ağustos sonunda da İcra Kurulu'ndan onay alınması gerekiyordu. Halbuki daha 5. gözden geçirmenin onaylanacağı İcra Kurulu'nun tarihi bile saptanabilmiş değil...
IMF heyetinin 17 Temmuz'da Ankara'da olacağı yönünde bir bilgimiz var ama resmi yetkililer böyle bir tarihin henüz kesinleşmediğini söylüyorlar. Anladığımız kadarıyla, önümüzdeki hafta içinde artık 5. gözden geçirme için ne yapılacağına karar verilip, 6. gözden geçirme çalışmalarına, buna göre son şekli verilecek.
Bütün bu gelişmeler, yani IMF'nin şimdiye kadar 5 ve 6. gözden geçirmeleri birleştirmemesi bile, tek başına, bir yumuşama eğilimi olduğunu gösteriyor. IMF'yi tanıyan uzmanlar, bunun kesin bir yumuşama olduğunu, bu arada IMF içinde de Türkiye'ye karşı sert tavır alınması gerektiğini belirtenler ile daha yumuşak olma taraftarları olmak üzere, iki ayrı görüş bulunduğunu belirtiyorlar. Yeni Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam'ın da ‘‘anlayışlı davranma’’ taraftarı olduğu söyleniyor.
Öte yandan bu yumuşama eğiliminde, AKP Hükümeti'nin son günlerde ABD yönetimiyle yakınlaşmasının önemli rol oynadığını söyleyenlerin sayısı hayli fazla.
EK ÖNLEM GEREĞİ ARTIYOR
IMF'de son günlerde bir yumuşama eğilimi göze çarpıyor ancak bir yandan da, teknik olarak müzakere edilecek konuların sayısı da artıyor. Yetkililer, Hükümetin popülist kararları ile ek önlem gereğinin de gün geçtikçe arttığını, bunun IMF'nin de giderek daha fazla dikkatini çekmeye başladığını belirtiyorlar.
Şu anda bile, bu yıl için ek önlem ihtiyacının 1 katrilyonu aştığını belirten yetkililer, özellikle ÖTV'de popülist kararlar nedeniyle doğan kayıplar ile sosyal güvenlik kurumlarının prim açıklarındaki büyümenin önemli rakamlara ulaştığını söylediler.
Konuyu tartıştığımız bir bankacı-iktisatçı ise kendi hesaplarına göre ek önlem ihtiyacının 4 katrilyon lirayı bulacağını söyledi. Hükümetin ‘‘kaldıracağız’’ dediği, bütçedeki 4 katrilyonluk blokajın ise kalkamayacağına ‘‘kesin’’ gözüyle bakılıyor.
5. gözden geçirmenin IMF İcra Kurulu'nda kabulü için iki yasanın şart olduğu, ek önlem alınmasının bir sonraki gözden geçirme için şart olacağı söyleniyor. Yalnız bu ek önlemler olmadan ABD yönetiminin vereceği 8,5 milyar dolarlık krediyi serbest bırakmayacağı, 5. gözden geçirmenin yeterli olmayacağı belirtiliyor.
Yani; gerekli yasaları bile çıkartamayan Hükümetin önümüzdeki dönemde, belki de yeni vergiler gibi, yüklü ek önlem alma gereği var. ‘‘Demokrasi var’’ gerekçesiyle partiye söz dinletemeyen Hükümet, bakalım bu kararları alabilecek mi?
Unutulmasın; 30 Haziran bilançoları hazır, piyasa artık toleranslı olmayacak.
Yazının Devamını Oku 
26 Haziran 2003
<B>GEÇTİĞİMİZ</B> hafta sonunda piyasalarda başlayan <B>‘‘sinirlilik hali’’</B>, artarak devam ediyor. Hem faiz, hem de dolar kuru bu nedenle yükselmeye devam ediyor. Peki olumluya doğru giden trend, niye tersine döndü?
Uzun süredir dikkat çektiğimiz, ‘‘Hükümetin IMF programının gereklerini yerine getirmekteki çekimser tavrı’’, geri dönüşü de beraberinde getirdi. Başbakan'a kim akıl verdi, tam olarak bilmiyoruz ama umarız artık ‘‘kötümserler’’ edebiyatı yapmak yerine, bu edebiyatın kaynağı olan unsurları kaldırmak gerektiğini anlamışlardır.
Kaç aydır üç tane yasa çıkacak, çıkmıyor. Bu yasaların çıkarılması için içtüzük değişikliği yapılacaktı, yapılmıyor. Ne zaman sıkışsalar ortaya ‘‘Meclis'in iradesidir, bir şey yapamıyoruz’’ denip, işin içinden sıyrılmak isteniyor ama ‘‘İktidar olma’’nın gereği yerine getirilmiyor.
İşte bu nedenle birilerinin, gecikince ne olacaksa, ‘‘bu kararların geciktirilmesiyle bir şey olmayacağı’’ yolunda Başbakan'a akıl verdiğini sanıyoruz. Ne akılsa...
Bütün uyarılara rağmen işler geciktirilince, işte olumluya giden trend de böyle tersine döndü. Piyasalar her zaman belirttiğimiz gibi, ‘‘Biz olumluyu alalım, olumsuzu gözardı edelim, Hükümet nasıl olsa bizim peşimize takılır gerekenleri zamanında yapar’’ tavrı içine girdi ve şimdi bu tavrın yanlış olduğunu anlamaya başladı.
Ancak ne kadar trend tersine dönse de, piyasaların 30 Haziran bilançolarını tamamlayıp, planladıkları rakamlara yakın kár rakamlarını yazmadıktan sonra, ne olursa olsun, olumsuzu yine de fazla satın almaya yanaşmayacakları ortada.
Ancak 30 Haziran'dan sonra kimse, piyasalardan bu tavrı devam ettirmesini beklemesin. Piyasalar bu tarihten sonra belki de, şimdiye kadar satın almadıkları olumsuz haberleri de satın alıp ona göre davranmaya başlayacaklar...
YASALARI ÇIKARIN
O nedenle tekrar diyoruz ki; çok acil bu yasalar çıkarılmak zorunda.
Salı günü işaleminin temsilcileri Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüştüler ve üzerinde durdukları konuların başında ‘‘IMF'nin 5. gözden geçirmesi için gerekli olan yasaların hemen çıkarılması’’ vardı. Başbakan Erdoğan'ın, öncelikli olarak bu yasaları çıkaracaklarını söylediği belirtiliyor ama hálá önemli bir adım da atılmış değil...
IMF'nin Hükümete, artık ‘‘ne yapmak istediğini’’ sormaya başladığını biliyoruz. IMF yetkilileri, gerekenlerin neden yapılmadığını, Hükümetin planının ne olduğunu, haklı olarak, anlamaya çalışıyorlar. Belki de uzun zamandır beklenen 5. ve 6. gözden geçirmelerin birleştirilmesinin resmen açıklanması yakın bir zamanda gerçekleşecek.
Bu arada yabancı bankaların ‘‘tedirginlik’’ belirten raporları da, tek tek ortaya çıkmaya başladı. Bu raporlarda artık Hükümetin IMF programına uyumunun sorgulanmaya başladığı belirtiliyor. Bir süredir 5. ve 6. gözden geçirmelerin birleştirileceği beklentisini belirten yabancı bankaların analistleri, artık buna kesin gözüyle bakıp, Hükümetin çok istediği 4 katrilyonluk bütçe blokajının kaldırılmasının artık zor olduğunu, gelir yaratacak ek önlemlerin gündeme geleceğini kaydediyorlar.
Bu arada AKP'nin ve bazı bakanların, durumun ciddiyetini kavramadıkları, ideolojik ve popülist tavır ile ortaya çıkıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'na 15 bin kadro verilmesi, 280 trilyonluk ek bütçe yüküne rağmen akaryakıt bayi kár paylarının artırılması, Halk Bankası'nın kullandıracağı kredilerin faizinin yüzde 30'a indirilmesi, bunun son örnekleri.
Yani bir yandan gerekler zamanında yerine getirilmezken, bir yandan da yeniden sübvansiyon dönemi, popülist kararlar hortlatılmaya çalışılıyor.
Piyasaların en sevmediği, 'sapma belirtisi taşıyan' günlerdeyiz...
Unutulmasın eğer çok acil harekete geçip bu kararları çıkartamazsa, Hükümet ne kadar ABD'ye yakınlaşırsa yakınlaşsın, IMF'in tavrı da sertleşmeye başlayacaktır.
Yazının Devamını Oku 
23 Haziran 2003
<B>‘‘MERKEZ Bankası faiz indirsin’’ </B>diye ne çok tantana yapılmıştı, hatırladınız mı? Verimlik, maliyet, yeni pazarlar gibi kavramları pek sevmeyen, onun yerine sürekli kur avantajı isteyen ihracatçı kuruluşları ne çok bağırmışlardı, hatırladınız mı?
Ve onların ‘‘ille de bakan olsun’’ diye Hükümete bastırdıkları bakanlar, onlarla birlikte, kabine arkadaşlarıyla çatışmak pahasına, koca koca demeçler verdiler.
İhracatçılar ve bazı bakanlar hala bu tür demeçler vermeye devam ediyorlar.
Bunlara Başbakan da katılmıştı. ‘‘Merkez Bankası bağımsız ama...’’ diye cümlelere girip, ‘‘Merkez Bankası faiz indirmelidir’’ diye demeçler vermiş, hatta kızgın bir eda takınarak, ihracatçıların nezdinde ‘‘karizma’’ yapmaya çalışmıştı.
Başbakan'a bu akılları veren danışmanlar da, perde arkasındaki suflörler tabi ki...
Peki, Merkez Bankası faiz indirdi, ne oldu?
Zaten Merkez Bankası indirmeden önce, bankalar faiz oranlarını bir yerlere çekmişlerdi. Faiz indiriminin döviz fiyatını yükselteceği de söyleniyordu. Geçen haftanın sonlarına kadar Merkez Bankası faiz indiriminden sonra da dolar kurundaki düşüklük devam etti, faiz oranlarındaki düzey hemen hemen aynı kaldı.
Geçtiğimiz hafta sonunda ise, Hazine kağıtlarının faiz oranları yeniden yüzde 50'nin üzerine geldi. Yani; faiz oranları Merkez Bankası'nın faiz indiriminden önceki düzeye, hatta onun da üzerine çıktı...
Bu gelişmenin nedeni ise hem yurt dışı piyasalarındaki gelişmeler, hem de içeride Hükümetin IMF'yle 5'inci gözden geçirme için gerekenleri yapmaması, geciktirmesi...
GÖZDEN GEÇİRME GECİKTİ
Faiz indirimleri için herkesin bastırdığı, bir Başbakan'ın TOBB delegelerine Merkez Bankası yönetimini şikayet edip, ‘‘Bunlara baskı yapın’’ diye seslenebildiği bir ortamdan geçtik. O dönemde Merkez Bankası'nın amacının enflasyonla mücadele olduğunu, gerekenler yapıldığı takdirde bu işin sonuç vereceğini, kurların faiz indiriminden sonra yükselmeyip hatta bir miktar yükselebileceğini söylemiştik.
Yani Merkez Bankası'nı faiz indirimine zorlamakla bir şeyin değişmeyeceğini, bu tür baskıların daha önce de görüldüğünü, artık Merkez Bankası'nın bağımsız olduğunu ve kesinlikle bundan taviz verilmemesi gerektiğini, Başbakan dahil kimsenin bu bağımsızlığa gölge düşürmemesi gerektiğini ifade etmiştik.
Çünkü asıl iyileşmeyi sağlayacak unsurlar, Hükümetin programı uygulamakta kararlığını ispatlaması, gerekenleri biran önce yapması, popülizme kaymaması idi.
Merkez Bankası faiz indirdi ama Hükümet 5'inci gözden geçirme için gerekenleri yapmakta, bütün uyarılara rağmen, gecikti. Bir yandan da ‘‘IMF'yi 2004'den sonra göndereceğiz’’ türü popülist söyleme girdi. Kimse IMF'yle bir stand-by ilişkisi içinde olmak istemiyor ama gerçekler ortada. Henüz güven sağlamamış bir Hükümet, kendi kendine ekonomide gerekli olanları yapmayan bir Hükümet, bir anlamda kriz çıkmamasının güvencesi olan dalgalı kur ile ekonominin sağlıklı seyrinin güvencesi olan IMF için‘‘vazgeçilecek’’ derse, piyasalardaki güven iyice zedelenir. Zaten öyle de oldu ve kur ile birlikte faizler de yukarı gelmeye başladı.
Peki, Hükümet bununla birlikte iyi şeyler yapmadı mı, program çerçevesi içinde kalınacağını gösteren işaretler vermedi mi?
Hükümet bunu da yaptı, özellikle toplu sözleşmeler için teklif ettiği zam oranları, piyasalarda bu anlamda bir iyimserlik yarattı.
Ancak gecikmeler sonucu, IMF'den çıktığı belli, yabancı büyük yatırımcıların ‘‘5'inci ve 6'ıncı gözden geçirme birleşecek’’ haberleri, tedirgin etti. Gerçek şu ki; piyasalar hep iyiyi satın alıyor ama Hükümet bir şey yapmazsa, o kadar da kör değiller...
Yazının Devamını Oku 
21 Haziran 2003
<B>AKP</B> Hükümeti, uluslararası piyasalarda oluşan olumlu rüzgarı, iyi kullanamıyor. Uluslararası finans piyasalarında Türkiye'ye karşı büyük ilgi olduğu konusunda, hemen herkes hemfikir. Bu nedenle hem yurt dışında yapılan tanıtım toplantılarına büyük katılımlar oluyor, hem de Ankara ve İstanbul'daki bürokrasi koridorları son günlerde, Türkiye'de yatırım için araştırma yapan yabancılardan geçilmiyor.
Bizlere de uğrayan yabancı bankacıların, samimi olarak söyledikleri şey; ‘‘Türkiye'yi kısa vadede büyük kárlar elde edilecek bir ülke olarak’’ görmeleri. Şu anda uluslararası piyasada büyük atıl fonlar bulunduğunu, ABD Merkez Bankası'ndan bir faiz indirimi daha beklediklerini belirterek, Türkiye'deki hazine bonolarının, kárlarını maksimize etmek için en uygun yatırım araçlarından biri olduğunu söylüyorlar. Euorobond'ların da cazip olduğunu ancak şu anda hazine bonolarının en cazip yatırım aracı olduğunu, önümüzdeki dönemde hisse senetlerinin de kendileri açısından kárlı olabileceğini belirtiyorlar.
Yabancı yatırımcıların ‘‘kısa vadede büyük kárlar’’ dedikleri, sıcak para... Kısa dönemli olarak Türkiye'de yatırım yapıp, daha sonra geri dönmek için geliyorlar. ‘‘Sıcak para’’ denilince çoğu kimseye çok itici geliyor ama güven veren bir ekonomi yönetimi, aşırı miktarlara izin vermeyip, geleni de iyi idare ettiği takdirde, ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayabilir. Son krizler nedeniyle sıcak paraya büyük tepki var ama ‘‘beklentileri iyi idare eden’’ bir ekonomi yönetiminin, bu kaynağı ülke ekonomisi lehine iyi kullanabileceği de ortada...
TÜRKİYE ÖNE ÇIKIYOR
Gelişmiş ülkelerdeki yatırımcıların paralarını yönetip, bunları değerlendiren çeşitli fonlar ve bankalar var. Bu fonlar bir yandan ABD Hazine bonosu gibi getirisi az ama çok sağlam araçlara yatırım yaparken,bir yandan da riskli ama getirisi yüksek alanlara da para yatırırlar. Amaç mümkün olduğunca önemli getiri oranlarına ulaşmak, dolayısıyla yatırımcılarına daha büyük kárlar vermektir ve bunun için yarışırlar. Gelişmekte olan piyasalara bu nedenle yatırım yapılır ve yatırım yapılacak ülkeler zaman zaman değişir. Son dönemde, Rusya'nın da doyma noktasına gelmesiyle, Türkiye öne çıkan ülkelerden biri oldu. Yani yabancı yatırımcılar Türkiye ekonomisini çok sağlam değil ama kısa dönemde sorun çıkmayacak, iyi kárlar elde edecekleri bir ülke olarak görüyorlar.
Hükümetin uluslararası piyasalarda oluşan bu olumlu havayı kullanabildiğini ise söyleyemeyeceğiz. Örneğin IMF'ye yakınlığı ile bilinen ABD'li yatırım bankası JP Morgan dün, daha önce ‘‘Türkiye'nin geç kalması nedeniyle olabilir’’ dediği, 5. ve 6. gözden geçirmelerin birleştirilmesi ihtimalini ‘‘Böyle olacağına inanıyoruz’’ diye açıkladı.
Bir bankacı JP Morgan'ın bu yorumu hakkında ‘‘Büyük ihtimalle IMF haziran sonuna kadar yetişmediği takdirde iki gözden geçirme birleşir demiş, buna dayanarak, Haziran sonuna yasalar çıkmayacağı artık hemen hemen kesinleştiği için de JP Morgan bu yorumu yapmıştır’’ dedi.
Hükümet hálá yasaları TBMM'den geçirmek için gereken içtüzük değişikliğini yapmadı. Bu hemen yapılmazsa 5. gözden geçirme temmuz sonuna bile sarkabilir.
Bizce Hükümet, uluslararası piyasalarda oluşan bu çok olumlu havayı, işte bu nedenle kullanamadı. İki gözden geçirmenin birleşmesi, ister istemez piyasaları tedirgin edecek. Faizlerin yeterince düşmesini ve genel iyileşmeyi engelleyecek.
Hükümet bir yandan toplusözleşme teklifi ile programın içinde kalacağının işaretini verip, öte yandan bilerek bu vahim hatayı yaptı. O zaman insanların aklına ‘‘acaba görüntü için düşük zam söyleyip, büyük zamlar mı yapacaklar’’ şüphesi geliyor.
Yazının Devamını Oku 