19 Haziran 2003
<B>Ara</B> sıra hatırlattığımızda, AKP Hükümetinin, özellikle de Başbakan<B> Tayyip Erdoğan</B>'ın çok kızdığı <B>‘ekonominin önündeki riskler’</B>, çok acele davranılmadığı takdirde, artık gerçek olmaya başlıyor. Yani, hükümet elini çabuk tutup bu riskleri ortadan kaldırmadığı takdirde, ekonomi için tehlike çanları çalmaya başlayacak. Piyasaların ne kadar ‘kötü haberi algılamama’ tavrı olsa da, Haziran ayı bittikten sonra, riskler gerçek olmaya başlarsa, piyasaların havası, Hükümetin hiç tahmin etmediği kadar çabuk geri dönebilir. Bunun işaretleri de alınmıyor değil...
Aslında, sadece gerekli adımların çabuk atılması da yetmiyor, bazı alanlarda mevcut durumu bozacak eğilimlerden kaçınılması da şart. Neden mi sözediyoruz; örneğin önceki gün alınan akaryakıt bayi kárlarının artırılmasından söz ediyoruz. Hükümet akaryakıt bayilerini memnun etmek için, kár paylarını 2 cent artırdı. Ancak bu artış fiyatlara yansıtılmayıp, akaryakıttan alınan özel tüketim vergisi'nden (ÖTV) bunun karşılanması kararlaştırıldı. Küçük gibi gözüküyor ama akaryakıt bayilerine giden, ÖTV'deki bu indirim, bu yıl bütçeden 200 trilyonluk gelir kaybı anlamına geliyor.
IMF yönetimi Türkiye'nin 5'inci gözden geçirme için gereken adımları atmasını bekliyor. Gözden geçirmenin IMF yönetiminde konuşulabilmesi için, sosyal güvenlikle ilgili 4 yasanın çıkması gerekiyor. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, dünkü Bakanlar Kurulunda, 6'ıncı uyum paketinden sonra bu yasaların TBMM'de görüşülmesinin kararlaştırıldığını söyledi. Eğer içtüzük değişikliği yapılmazsa, ne kadar hızlı olursa olsun, bu yasaların çıkması 3-4 haftayı bulacaktır.
Ancak bu da yetmiyor... IMF Heyeti temaslarını bitirip Ankara'dan ayrılmadan, bütçenin tutturulması için, 700 trilyonluk ek kaynak getirecek önlem istedi. Öğrendiğimize göre, yapılan yazışmalar sonucu, ek kaynak ihtiyacı 250-300 trilyon düzeyine indi. Ancak yapılan son ÖTV indirimi, bu ihtiyacı yeniden artırdı. IMF şimdi, bu gelir kaybını karşılayacak, önlem ya da harcama kısıntısı da isteyecek.
PİYASANIN SİNİRİNE DİKKAT
Yapılacak işler bununla da sınırlı değil. Asıl tehlike toplu sözleşmelerden geliyor. Türk-İş Başkanı Salih Kılıç'ın belirttiğine göre bütçe imkanları bu yıl işçilere yüzde 4-5'lik zamma imkan veriyor. Kılıç, bunun baz olmayacağını hükümetin ‘siyasi tercih’ yapacağını belirtip, uzlaşma olmazsa ‘yasal haklarımızı kullanırız’ diyor.
Bu arada 4'üncü niyet mektubunun 18'inci maddesinin meali şu ki; Hükümet ‘gerçekleşen enflasyon’a göre zam yapamayacak, yapacağı zamlarda hedef enflasyon baz olacak. Memura hedef enflasyon kadar zam yapılabilecek, aradaki ücret farkı nedeniyle, kamu işçilerine memura kıyasla daha düşük oranda zam yapılması gerekecek.
İşte bugün hükümet Türk-İş'e teklifini sunacak. Zam oranının hemen kesinleşmesi beklenmiyor ama hükümetin yüksek zam verme imkanı da bulunmuyor.
İşte zam orarı kesinleşince, bu yaklaşık 500 trilyonluk ek kaynak ihtiyacına, memur ve işçiye verilecek zammın getireceği ek maliyetler de eklenecek.
Reuters'ın haberine göre, dün öğleden sonra faizde ufak kıpırdanma oldu, döviz alımı vardı. Bu hareketin sürekli olacağını, en azından şimdilik, zannetmiyoruz. Yani piyasalar hala olumlu haberleri satın almak taraftarı. Ancak kimse unutmasın ki; ekonomi hala bıçak sırtı dengedeyiz ve ‘kritik siyasi ve askeri kararlar’ın arifesindeyiz. Bu ortam ekonominin hassaslığını artırıyor.
Görüştüğümüz bir bankacı, dün öğleden sonraki faiz artışı ve döviz talebine, şimdilik kalıcı olarak bakılamayacağını ama artık Hükümetin gecikmesinin piyasaların sinirini bozmaya başladığının anlaşılması gerektiğini söyledi. Aynı bankacı, içtüzük değişikliği olmazsa, bu hareketin kalıcı olabileceğini hatırlattı.
Kısacası; risklerin gerçek olmasına artık çok az zaman kaldı. Bunlar, son uyarılar...
Yazının Devamını Oku 
16 Haziran 2003
<B>HÜKÜMETİN</B>, çok zor geçecek 2004 yılı için ne yapmayı planladığını biran önce açıklamasını istemiştik. Yanıt Başbakan <B>Tayyip Erdoğan</B>'dan geldi ama bir farkla, 2004 yılını halletmiş gibi, 2004 sonrası için ne yapılacağını açıkladı... Erdoğan, Malezya'da, önce 'Yaz bakalım Ali, iyi not al, IMF'siz bu işi nasıl becermişler öğren' diyerek, Türkiye ile hiç ilgisi bulunmamakla birlikte, islami kesimin hep özendiği, 'IMF'i reddeden Malezya' modeline duyduğu özlemi dile getirdi. Babacan durumun vahametini görüp aynı gün, 'Malezya ile Türkiye'nin ilgisi yok' derken, ertesi gün Başbakan da benzer sözler söyleyip, ardından patlattı:
'Niyetimiz 2004 yılı sonunda IMF'le anlaşmayı bitirip, kendi başımıza gitmek'
Erdoğan, bu sözleri ile, ekonomiyle ilgilenenlerin kafasını, bir kez daha karıştırdı.
Hükümetin sürekli tacizine rağmen, kötü bir şey olmasın diye, bıçak sırtı dengede ekonomiyi götürmeye çalışan ekonomi bürokratları, Başbakanın demeci nedeniyle telaşlandılar. 5. gözden geçirmenin gecikmesinin piyasaları telaşlandırmaya başladığı konusunda uyarılar yapan bürokratlar, şimdi daha da tedirgin.
Piyasaların şu anda, kötü haberi satın almadığı hatırlatılarak, bu haberlerin etkisinin Haziran sonrasında görüleceği, en ufak bir aksilikte, şimdi kulak ardı edilen bu demeçlerin geri çağrılarak, doğacak telaşa birer gerekçe olacağı tahmin ediliyor.
Ekonomi bürokrasisi, 'en kolay gözden geçirmelerden biri' olarak tanımladıkları, 5. gözden geçirmenin gerektirdiği işlerin bile bu kadar geciktirilmesinin, ileriye dönük kötü sinyaller olduğu görüşündeler. 6. gözden geçirme için IMF Heyetinin Temmuz ortasında geleceğini hatırlatan bürokratlar, bazı yabancı bankaların gecikme üzerine '5. ve 6. gözden geçirmeler birleşebilir' yorumlarına başladığını, bazılarının daha da ileri gidip gecikme nedeniyle 'borçların çevrilebilirliği' söylemine başladıklarını hatırlattılar. Bürokratlar, gerekli yasaların hemen çıkarılıp, 5'incinin tamamlanması, ardından 6. gözden geçirme için gerekli olanların yapılması gerektiğini belirtiyorlar.
Bu arada bankacılar ve bürokratlar, Başbakanın Malezya'daki IMF demeçlerinin bu hafta yapılacak iç borçlanma ihalelerini etkilemesinden de korkuyorlar. Bu hafta 6.5 katrilyonluk içborç ödemesi olduğunu kaydeden yetkililer, bu yüklü geri ödemeyi karşılamak için 3 ayrı kağıt ihalesine çıkılarak, değişik taleplerin karşılanmasına çalışıldığını, ancak IMF'le ilgili bu sözlerin ihaleleri olumsuz etkileyebileceğini söylüyorlar. Bankacıların Haziran sonu bilanço hedefini gözeterek fazla telaş göstermeseler bile, sinirlerin biraz gerilebileceği belirtiliyor.
TELAŞIN NEDENİ
Peki, Başbakanın IMF'le ilgili sözleri neden bu kadar telaş yarattı?
Bir kere 2004 ve 2005 yılında sadece IMF'e, yaklaşık 10'ar milyar dolarlık geri ödeme var. Bunlar birer yıl ertelenebilir ama her erteleme IMF Yönetiminin onayına bağlı ve IMF yönetiminin, stand-by ilişkisi olmayan, yani yakından izlemediği bir ülkenin borçlarını ertelemeye kolay kolay yanaşmayacağı gün gibi açık bir gerçek.
İkincisi; bu kadar parayı Hükümet nereden bulacak? Hükümetin bu söylemle orman arazisi satışı ve Arap sermayesine büyük bel bağladığı açıkca ortaya çıktı. Bunların yıllardır söylenmesine rağmen gerçekleşmediği IMF tarafından da bilinirken, AKP Hükümeti de Refahyol Hükümeti gibi 'macera meraklısı' olarak görülmeye başladı.
5. gözden geçirmenin Hükümet tarafından geciktirilmesine, şimdi daha da şüpheyle bakılacak. Devlet Bakanı Ali Babacan Malezya'dan İngiltere'ye geçiyor, oradan da ABD'ye. Daha yasalar son şeklini almamışken, 5. gözden geçirme için bu yasaların çıkması şartken bu seyahatler, 'Hükümetin niyeti' konusunda şüpheleri artırıyor.
Ve de telaşlanmanın ardındaki en büyük neden: IMF'in sıkı gözetiminde bile, gerekenleri yapacağı konusunda hiç güven veremeyen AKP Hükümetine, 'IMF'siz gerekenleri yapacağı' konusunda, kesinlikle güvenilmiyor...
Yazının Devamını Oku 
14 Haziran 2003
<B>TÜRKİYE</B>, gelişmekte olan piyasalar içinde, gözde ülkelerden biri. Yani uluslararası fonlar, başka yerlerde kár marjı düşük olduğu için, Türkiye'nin de içinde bulunduğu 3-4 ülkeye yatırım yapıyorlar. Son dönemde bu konuda en gözde ülke Rusya idi ama bir süredir bu piyasanın doymuş olduğundan söz ediliyordu. Dün Mobius'un yaptığı ‘‘Pahalılaşan Rus hisselerini satıyoruz’’ açıklaması, bu işin tuzu biberi oldu.
Uluslararası bankalar ve yatırım şirketleri, yatırım yapmayı planladıkları ülkeleri sık sık ziyaret eder, bürokratlar, siyasiler, yerli bankacılar, gazetecilerin de içinde bulunduğu değişik kesimlerle temas kurarlar. Ekonominin geleceğinin nasıl göründüğünü, riskleri, siyasi durumu anlamaya çalışır, merkezlerine rapor verirler.
Bir süredir, yatırım yapılabilecek ülke statüsüne soktukları için, yabancı bankacılar daha sık Türkiye'yi ziyaret etmeye başladılar. Son dönemde bu yabancı bankaların üzerinde özellikle durdukları konu ise ‘‘2004 yılına ilişkin beklentiler’’ oluyor. Yani, seçimin hálá öne çekilme ihtimali var mı, çekilmezse seçim öncesi harcamalar artar mı, IMF programı zora girer mi, Hükümet çok zor geçecek, IMF geri ödemelerinin de geldiği 2004 yılı için ne yapacak, ne yapabilir bunu öğrenmeye çalışıyorlar.
Yatırım yapacak şirket, kişi ve fonlara aracılık eden yabancı bankacıların, şimdi yöneltmeye başladığı bu soruların yanıtlanması gerektiğine, bir süredir dikkat çekiyoruz. Eminiz ki; 30 Haziran'dan sonra, Ağustos gibi, bu sorular iç piyasada çok sık sorulacak. Hatta ‘‘herkes o zaman sorgulayacağı için’’, bu soruların ciddi yanıtları, Temmuz ayının sonlarına doğru aranmaya başlayacak.
Ancak şunu da kayda geçirmek gerekir ki; eğer 5. gözden geçirme gecikir ya da bir yabancı bankanın raporuna göre ‘‘5. gözden geçirme ile 6'ıncısının birleşme olasılığı’’ ciddiyet kazanırsa, bu sorular daha önce sorulmaya da başlayabilir.
Bu durum da gösteriyor ki; Hükümetin 5. gözden geçirme için ne yapacağına hemen ardından da en kısa sürede 2004 yılı için ne yapacağına karar vermesi gerekiyor.
Kurların büyük baskı altında olduğunu, bir sıkışma yaşandığını ve bu dönemin ‘‘Beklentilerin çok çok iyi idare edilmesi gereken bir dönem’’ olduğunu, artık Hükümetin anlaması gerekir. Yani; bu belirsizlik devam eder arada küçük bir hata yapılırsa, bu sıkışıklığın patlaması da, normal bir döneme göre çok daha büyük olur.
Eğer bir patlama yaşanırsa, herkes gibi, Hükümet de bunun altında kalır.
Peki; Hükümet 5. gözden geçirme için, 2004 yılı için düşündüğü programını açıklamak için, niye bu kadar gecikiyor, neden ayak sürüyor?
ARAP VE ORMAN PARASI YETER Mİ
En yaygın kanı; Hükümetin Körfez ülkeleri ve orman arazisi satışından büyük paralar elde edip, IMF'yle ilişkiyi koparmayı planladığı yönünde...
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, daha önceki Londra seyahatinde Citi Grup'tan bir-kaç uzman, ‘‘Avrupa ve Amerika'da varolan 150-200 milyar dolarlık arap sermayesinin bir bölümünü size çekelim’’ demiş, sonra gelip Ankara'da brifing vermişler. Hükümetin, her dönemde sözü edilip gerçekleşmeyen bu formüle fazla güveniyor. Ayrıca içerde bu paranın olmadığını, tasarrufların sınırlı olduğunu, göremiyip orman arazi satışından 10-15 milyar doların geleceğine inanıyor.
Şimdi bir atak başlattılar. Başbakanla birlikte Malezya'ya gidiliyor, Malezya modeli VIDIMIK (Varlığa dayalı menkul kıymet) satışı için haftaya Arap ülkelerinde piyasa yoklanacak, sonra İngiltere'ye gidilecek...
5. gözden geçirme için gerekenleri bir yana bırakıp, Hükümet, Arap sermayesi için kolları sıvadı. ‘‘IMF'ye rest çeken Malezya modeli’’ eskiden beri dini eğilimi güçlü partilerin şiarı olduğu için, bu Hükümetten de korkuluyor. Umarız, Türkiye'de böyle bir şey olamayacağını biran önce görürler de, ülke için geç olmaz...
Yazının Devamını Oku 
12 Haziran 2003
<B>BAŞBAKAN</B> <B>Tayyip Erdoğan</B>, ekonomideki risklere dikkat çekenleri kötümser olarak adlandırıp, <B>‘‘Bunların sözüne kulak asmayın’’</B> diye şikayet ediyor. Aynen TOBB genel kurulunda işadamlarından ‘‘Merkez Bankası'na baskı’’ istediği gibi... Erdoğan, aslında tehlikeyi biliyor ama bu riskleri ortadan kaldıracak adımları atmak yerine, riskleri dile getirenlere çatarak, risklerin ortadan kalkacağını zannediyor.
Bizce tam anlamıyla eski tip bir politikacı görünümü veriyor. Örneğin, önce Merkez Bankası bağımsızlığına çatıyor, faizlerin düşürülüp, kurun çıkması için talimatlar veriyor, sonra da dönüp, ‘‘Kriz olmaz, her şey kontrol altında, dalgalı kur var’’ diyebiliyor. Düşünüyoruz da; belki de bu iki söyleminin çeliştiğini bile bilmiyor...
Evet ekonomide bahar havası sürüyor, iyiye doğru bir gidiş var. Ancak her şey hallolmadığı gibi, çok önemli riskler var. Bunları ortadan kaldırmaya yanaşmamak, hatta zaten sıkıştığında mecburen yapacağı şeyleri gecikerek yapmak bile çok riskli.
TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, Yüksek İstişare Kurulu toplantısında olumsuz beklentilerin kırılmasında önemli gelişmeler yaşandığına dikkat çekip, ‘‘Bu noktada Merkez Bankası'nın uyarılarının mutlaka dikkate alınması gereken önemli uyarılar olduğunu hatırlamalıyız. Biz de, umutlanmakla birlikte, ekonomik gidişatta ibrenin kesin olarak döndüğünü söylemek için henüz erken olduğunu düşünüyoruz’’ dedi.
Merkez Bankası geçen hafta faiz indirirken yaptığı açıklamada, 5. gözden geçirme çalışmasının biran önce tamamlanması üzerinde durmuş, KİT zamları, toplu sözleşmeler başta olmak üzere gelirler politikasının enflasyon hedefiyle uyumlu olması konularında ciddi uyarılar yapmıştı.
KİTLELERE ÖNDERLİK
Aslında sadece TÜSİAD değil, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) de Merkez Bankası bağımsızlığı, kur, faiz, IMF ilişkileri gibi önemli ekonomik konularda, Hükümetin tersine, çağdaş bir tavır içinde. Geçtiğimiz Pazartesi günü Kahramanmaraş'ta yapılan Sanayi ve Ticaret Odası meclis toplantısında konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu üyelerin özellikle kur konusundaki sorularıyla karşı karşıya kaldı. Hisarcıklıoğlu ve TOBB Başkanvekili, Oda Başkanı Mehmet Balduk, üyelerin tepkisine rağmen, onları sağduyuya davet eden yanıtlar veriyorlar. Merkez Bankası'nın ne yaptığını bildiğini, belli bir süre sonra kurların dengeye girip, faizlerin düşeceğini ancak bunun için hükümetin ekonomik programdan sapmaması gerektiğini söylüyorlar. TOBB yönetimi, her zaman TÜSİAD tabanına kıyasla çok daha muhafazakar ve sert olan tabanlarını çağdaş çizgide tutup, ülke ekonomisinin uzun vadeli çıkarlarının çok daha önemli olduğunu vurgulayarak iyi bir sınav verdi. Bizce kitlelere doğru önderlik etmek de işte bu..
Maalesef, Hükümetin kitlelere, tabana doğru önderlik yaptığını ise söyleyemiyoruz.
Uzun süredir bahar havasını körükleyen piyasaların ise son dönemde ‘‘nasıl olsa Hükümet gerekeni yapar, onun için biz önden gidelim’’ havasını azaltmaya başladığını görüyoruz. Piyasalar 5. gözden geçirme için Hükümetin verdiği tarih olan ‘‘Haziranın son haftası’’nda sarkma olacağını görmeye başladı. Bizce Meclis içtüzüğü değiştirilerek acele çıkarılacağı söylenen sosyal güvenlik yasalarının çıkması temmuz ayına sarkacak. Temmuz ayına sarkması bir yana, umarız temmuz ayının son günlerine kalmaz. Çünkü temmuz ortasında ağustos gözden geçirmesi için yeni IMF heyetinin geleceğini hatırlayalım. İki gözden geçirmenin birleşmesi halinde, Erdoğan'ın bozulmasına sert biçimde karşı çıktığı havanın dağılması kaçınılmaz olur.
Peki Erdoğan, riski göze almak yerine, neden biran önce sosyal güvenlik yasalarını çıkarıp riski azaltmaya çalışmıyor? Sadece konuşup da niye yapmıyor? Bunu da mı, yakındığı ‘‘bürokrasi’’ engelliyor? Ne dersiniz...
Yazının Devamını Oku 
9 Haziran 2003
<B>Hükümetteki </B>gönülsüzlüğün yanı sıra, programı olumsuz etkileyen, yakında daha fazla sıkıntısını yaşayacağımız bir unsur da, ekonomi yönetimindeki aksaklıklar. Her şeyden önce ekonomi yönetiminin siyasi tarafında, hiç de öyle ‘tek bir ağız’ yok. Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, o makamın eski sahiplerini arattığı ortada. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ise sözünü daha fazla geçiren bakan olarak ortaya çıkıyor. Ancak kim olursa olsun belli ki son karar, ekonomiyle ilgili bilgisi tartışmalı, Başbakana ait. Tabi sürekli olarak her işe karışan Ali Coşkun ile engin(!) ekonomi bilgilerini her fırsatta bizlerle paylaşan AKP kurmaylarını da saymak gerek.
Ekonomi yönetiminde asıl çatışma ise bürokrasi içinde yaşanıyor. Aslında her dönem bürokrasi içinde, çatışma olmasa da, bir çekişme söz konusu olmuştur. Bürokrasinin baştan sevmeyip, bilgi ve otoritesine boyun eğdiği Turgut Özal, tabi ki istisna...
Bürokrasi içindeki çatışma kurumlar, gruplar ve ekipler arasında yaşanır. Gerçi her zaman varolan maliye müfettişleri, hesap uzmanları, bankalar yeminli murakıpları gibi teftiş grupları arasındaki çatışma, yine devam ediyor. Ancak AKP ile birlikte, hesap uzmanları bariz biçimde öne çıktığı için, grup çatışması, şimdi önde değil.
Mevcut çatışmanın bu kez ana karakterini, ‘kurumlar arası çatışma’ oluşturuyor. Kurumlar arası çatışma dediğimizde aslında o kurumların şimdiye kadar geliştirdikleri anlayış ve ekonomik bakışlar arasındaki çatışmadan söz ediyoruz. Ve tabi, bu kanalla yaşanan yetki ve sorumluluğu genişletme kavgasını...
AKP ile birlikte, bir süredir etkinliği tartışma konusu olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) öne çıktı. Yusuf Bozkurt Özal döneminde DPT'ye yerleştirilen muhafazakar ekip giderek palazlandı ve bir süredir kurum olarak yitirdikleri etkinliği, şimdi yeniden kazanmak, hatta daha fazlasına sahip olmak için büyük çaba harcıyorlar. DPT yönetimine getirilen kişilerin, bürokratlıkları devam ederken, AKP programını yazmış olmaları, kendilerine büyük avantaj sağladı. Bu kişilerin yetkinlikleri, özellikle diğer AKP'lilere bakıldığında, kıyas götürmeyecek kadar yüksek. Bu kişiler bağnaz değil. Ancak büyük bir hırs içinde olmaları ve kurum olarak bakış açılarının ister istemez tek taraflı olması, ekonomi yönetimine zarar vermeye başladı. ‘Her şeyi biz biliriz, DPT’cilerden başka işi bilen yoktur' şovenizmi ile davranıp, çok önemli hale gelen piyasalar hakkında, kurum formasyonu nedeniyle fazla bilgi sahibi olmamaları, çok büyük sıkıntılara yol açabilir. Ayrıca, partiden geldikleri için ‘ekonomik olarak yapılması gereken’ ile ‘siyasi olarak yapılması gereken’ arasında, giderek daha fazla partiden yana tercih yapmaya başladıkları gözleniyor, ki bunun sonu iyi değil...
Bu arada bakanlarının etkinliğini kullanmak isteyen Maliye bürokratları da, yetki ve sorumluluklarını artırmak için, buldukları her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorlar.
1980'den sonra ekonomi bürokrasisinde öne çıkan, yaratılan imkanlarla insangücü kalitesinde tartışmasız öne çıkan Hazine ise, bir yandan DPT diğer yandan Maliye'nin saldırısı altında. Bu kurumlar, buldukları her fırsatta Hazine'den bir şeyler koparma peşindeler. Eski bir DPT'ci olan, Hazine'nin yeni Müsteşarının ise bu saldırılara karşı bir şey yaptığı, henüz görülmedi. Tabi Bakan Babacan'ın da...
Kamu yönetim reformu ve mali kontrol yasası önümüzdeki dönem ekonomi yönetiminin örgütlenmesini belirleyecek, çok önemli düzenlemeler. Bu çatışma, yasa çalışmalarına ister istemez yansıyor. Rasyonel davranılmayıp, kurum çatışması yasa düzenlemelerinde belirleyici olduğu takdirde, geri dönülemez noktalara gidilebilir. Kötü yönetim nedeniyle ekonomik program başlangıcında yer alamayan DPT'nin mutlaka işin içinde olması gerektiğini, o dönemde yazmıştık, hala aynı fikirdeyiz. Ancak her kurumun formasyonu farklı ve kurumların arasında çatışma değil, işbirliği ile ekonomi yönetilebilir. Tabi ki bunun için, işi bilen bir siyasi otorite gerekir...
Yazının Devamını Oku 
7 Haziran 2003
<B>AB</B>'ye uyum çabalarıyla birlikte Başbakan Tayyip Erdoğan'ın <B>'AKP merkez parti'</B> söylemi de ortaya çıktı. Milletvekillerine merkez parti olduklarını, başka partinin devamı olmadıklarını söylemesi, partide nasıl karşılanıyor tam olarak bilemiyoruz ama iş çevrelerine sempatik geldiği kesin. Belki , bu söylemin nedeni de bu... Peki, işçevreleri bu söyleme inanıyor mu? Bizce inanmıyorlar. Konuştuğumuz işadamlarının kafasında soru işareti çok. Bunlar da öyle kolay kolay giderilecek soru işaretleri değil. 'AKP'nin kendi zenginini yaratma' isteğini gözleyen bazı işadamları, mevcut büyük sermaye için de 'kol kıvırma' yöntemi uygulandığını, bu yönteme ileride daha fazla muhatap olacaklarını sandıklarını söylüyorlar.
Dolayısıyla AB hedefi konusunda da, AKP'nin ne kadar samimi olduğu konusunda ciddi şüpheler var. Buna rağmen AB için yapılacaklara tam olarak destek veriyorlar. Bu arada askerin AB ile ilgili tutumunun, kamuoyunda ve aydın çevrelerde tepki gördüğü de kesin. Yani insanlar asker ile 'hayat tarzlarını değiştirme tehlikesi gördükleri AKP' arasında, bu tür konular nedeniyle arada kalmaktan çok muzdarip.
Yani AKP'nin AB ile ilgili çabasının arkasında asıl ne olduğuna şüphe ile bakılıyor.
Sadece AB ile ilgili değil, AKP'nin neredeyse tüm söylemleri kafa karıştırıyor.
AKP'nin genel olarak merkez söylemleri kullanmasına rağmen, detaya girildiğinde hiç de öyle çağdaş bir yönetim tarzını özlemediği, açıkca görülüyor.
Örneğin bir süredir susan AKP'li Nurettin Canikli, tekrar sahneye çıktı. Bazı bakanlar 'Merkez Bankası yönetiminin enflasyonla mücadelede ne kadar başarılı olduğu ortada' diyerek hatalarını onarmaya çalışırken, Canikli çıkıp Merkez Bankası yönetimine 'Dediğimizi yapın yoksa görevden alırız' anlamına gelen tehditler savuruyor. Şaibeli, eski Merkez Bankası yöneticilerinden aldığı fikirle olsa gerek, 'Dövize doğrudan müdahale edip, Merkez Bankası'nın 1-2 milyar dolar alması gerektiğini' fütursuzca söylüyor. Ardından da 'Eğer Merkez Bankası'nın ülke menfaatlerine ters düşen politikaları devam ederse, TBMM üzerine düşeni yapar, ama böyle bir kanun değişikliğini uygun görmüyoruz' tehditini savuruyor.
'Kim yahu bu' diyorsanız söyleyelim; bu zat AKP'nin Genel Başkan Yardımcısı.
Peki bunu kim konuşturuyor, ya da, kim böyle konuşmasını engellemiyor sorusu akla geliyor? İşte bu kafayla, buna izin veren kafanın asıl ne düşündüğünü sorgulamak gerekmez mi? İnsanların kafasındaki soru işaretleri haklı değil mi?
UYUM PAKETİ VE İHALE YASASI
Öteki taraftan bir AKP'li komisyon başkanı çıkıp 'ticari sır yasağı kaldırılsın' diyor. 'Bunların dünyadan haberi yok mu, o zaman hangi yabancı sermaye gelir' diyeceksiniz değil mi? Evet dünyadan haberleri yok...
Daha önce de böyle girişimler oldu. Komisyonun CHP'li üyelerinin de kendilerine önem atfetmek için olsa gerek, buna çanak tuttukları söyleniyor. Bunlar her türlü banka sırlarını alacaklarmış ve bu sırları kendilerine çıkar temin etmek için kullanmayacaklarmış. Daha önce de bu konuyu yazdığımızda telefon açıp, 'Ben böyle bir şey yapacak adam mıyım' diye sordular ve kendilerine 'Sizi tanımıyoruz, böyle şeyler yapanlar geçmişte çok olduğu, size neden güveneceğiz' diye sorduk. İlkeler, kurallar, uluslar arası normlar, standartlar o kadar önemli değil. Buna da göz yuman, belki el altından destekleyen kim derseniz, yanıtı belli; AKP yönetimi.
AB samimiyetsizliğine bir örnek:. AB açıkca, 'ihale yasasında Hükümetin yapmayı planladığı değişikliklerin AB müktesabından uzaklaşmayı öngördüğünü' söyleyip, uyardı. Buna rağmen Başbakan açıkça söylemese de, geçmişteki rant dağıtma mekanizmasına geri dönüşü getirecek değişiklikleri savunuyor. AB'ye uyum için siyasi kriter deyip, kazanılmış ekonomik uyumu geri alacaksınız. Bu samimiyet mi?
Yazının Devamını Oku 
5 Haziran 2003
<B>MERKEZ </B>Bankası dün yaptığı faiz indirimi açıklamasıyla birlikte, piyasalardan gelen faiz baskısına neden şimdi yanıt verdiğini de, çok detaya girmeden, açıkladı: ‘‘Merkez Bankası faiz politikasını belirlerken, enflasyon eğilimindeki kırılmanın kalıcı olup olmadığını saptamaya özen göstermektedir. Nisan ayından itibaren oluşmaya başlayan olumlu tabloyu çok kısa sürede bozabilecek en olumsuz unsurun, program çerçevesinde atılacağı belirtilen adımların atılmaması ya da gecikmeyle atılması olacağı açıktır. Bu tür gecikmeler sadece mevcut göstergelere bakarak enflasyonda bir düşme ve dolayısıyla kısa vadeli faiz oranlarında bir indirim bekleyenler ile mevcut göstergelerin yanı sıra, maliye politikasının ve dolayısıyla enflasyonu belirleyen değişkenlerin ileride ne yönde hareket edeceklerine de bakan Merkez Bankası'nın bekleyişleri ve değerlendirmeleri arasında fark oluşmasına neden olmaktadır.’’
Açıklamada, kendilerinin mayıs ayından itibaren sosyal güvenlik ve kamuda istihdamın azaltılması başta olmak üzere, programda öngörülen bazı yapısal reformlarda oluşan gecikme, enerji sektöründeki açıklar nedeniyle bütçeye gelebilecek yükler ve yıl sonu faiz dışı fazla hedefine ulaşmak için ek önlemlere dikkat çektikleri hatırlatıldı. ‘‘Bu koşullar altında enflasyonla mücadeleye odaklanmış bir para otoritesinin göstereceği doğru tavır, faiz oranları kararlarında temkinli olmak, resmin netleşmesini beklemektir’’ denildi.
Açıklamanın bu bölümü piyasalara yanıt olduğu gibi, aynı zamanda ‘‘faiz baskısı’’ yapan, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, politikacılara da verilen bir yanıt.
CİDDİ UYARI VAR
Merkez Bankası, dün aldığı faiz indirimi kararında ise 5. gözden geçirme sürecinde bu sorunların giderilmesine ilişkin adımların atılmasına dönük gözlemlerinin, geçen yılın aynı döneminde baz yüksek olduğu için, ikinci yarıda enflasyonun düşüş trendinin belirginleşeceğinin, mayıs ayı enflasyon rakamlarına bakıldığında tarım ve gıda fiyatlarındaki gelişmelerin olumlu gelmesi ve tüketici fiyatlarında gıda dışı fiyat artışlarının olumlu sinyaller vermesinin etkili unsurlar olduğunu belirtti.
Merkez Bankası'nın faiz indirimi açıklamasında, önümüzdeki döneme ilişkin ciddi uyarılar da yer aldı. Maliyet unsurlarındaki azalış ve bekleyişlerdeki iyileşme ile gıda dışı tüketici ve özel imalat sanayi fiyatları enflasyonlarındaki olumlu gelişmelere karşın mali disiplinde ileride oluşabilecek bir rehavetin ‘‘büyük bir iktisat politikası hatası’’ olacağının altı çizildi. Mali disiplinin ödün verilmeden sürdürülmesi, kamu kesimi gelirler politikasının program hedefleri ile uyumlu gerçekleştirilmesi ve yapısal reformların zamanında yapılması konularında hiçbir tereddüte yol açılmaması gerektiği belirtildi. Bu çerçevede yapısal reformların hızı yanında kamu kesimi ücret artışları ile memur maaş artışlarının program öngörülerine uyumun piyasalar açısından önemli bir gösterge olacağı kaydedildi.
Güvenin artmasına paralel olarak iç talepte de canlanma sinyalleri alındığı ifade edilerek, bunun enflasyondaki düşüş eğilimini az da olsa sınırladığının altı çizildi ve önümüzdeki dönemde kamu kesiminin yanı sıra özel kesimin de gelirler ve fiyatlama politikalarını, enflasyon hedefleri ile uyumlu sürdürmesi, iç talep artışını kısa vadeli bir bakış ile kar marjlarını artırma fırsatı olarak görmemesinin enflasyonla mücadeleyi kolaylaştıracağının altı çizildi.
Sonuç olarak; piyasaların beklediği Merkez Bankası'nın faiz indirimi geldi. Zamanlamada hata olup olmadığı tartışılır ama gerçek şu ki; politikacıların baskısı Merkez Bankası'nın tepkisel davranmasına neden olmuştur. Bu, bizce ileriye dönük bütün kesimlere ders olması gereken bir nokta. Ayrıca; açıklamadan anladığımız o ki; Hükümet gerekli adımları zamanında atarsa, faiz indirimleri devam edecektir.
Yazının Devamını Oku 
2 Haziran 2003
<B>IMF</B> Heyetinin, Hükümetin gerekli kararları almasını beklemeden, bir liste bırakıp ABD'ye geri döneceği bekleniyordu , öyle de oldu. IMF'in giderken yaptığı açıklama, işlerin kötü olmadığını ancak o kadar iyi olmadığını da belirten bir açıklama. Yani top Hükümetin kucağına bırakılmış durumda, 5. gözden geçirmenin ve bizce ekonominin geleceği de, tümüyle Hükümetin çabasına kaldı.
Devlet Bakanı Ali Babacan'la TOBB Genel Kurulu'nda konuşurken, şimdi IMF Heyetiyle karşılıklı mail ve faks trafiğinin süreceğini belirtti ve 'Haziran ortasında niyet mektubunu hazırlayacak duruma geleceklerini zannettiğini' söyledi.
Ancak bu iş, öyle gözüküyor ki; Babacan'ın insiyatifinde tamamlanacak bir iş değil.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da işe el atmış durumda, Unakıtan Cumartesi günü IMF'le sıkıntı çıkmaması için gerekenler, bürokrasi ile Hükümetin taleplerinin buluşturulması için, sadece ilgili Başkan ve Müsteşarların katıldığı üst düzey bir 'Koordinasyon Toplantısı' gerçekleştirdi.
Bazı bakanların 5. gözden geçirmenin biran önce tamamlanması için çaba gösterdiği gözlenirken, partide, yani AKP'de durumun hiç de aynı olmadığını gözlüyoruz. AKP'nin üst düzey bir ekonomi yetkilisine IMF'in mektubunu sorup, 'Bu işin Haziran'da tamamlanması zor gibi' dediğimizde aldığımız yanıt, 'Ne olacak, Ağustos'ta bir daha gelirler' oldu. Çok rahat bir üslup içinde verilen bu yanıt, inanın bir türlü gideremediğimiz kaygıları hortlattı.
Gelelim IMF Heyetinin giderken bıraktığı mektuba...
Biz de, piyasalar da Heyetin, ne olursa olsun, giderken sert bir açıklama yapmasını beklemiyordu. Ancak piyasalar bundan daha düşük tonda bir ifade bekliyordu. Çünkü IMF'in açıklaması, aslında satır aralarında ciddi uyarıları barındıran bir açıklama. Herkes, zaten 'yapısalların geciktiği' uyarısını bekliyordu ama kimse mali sektör ve kamu maliyesi için bu tür uyarılar beklemiyordu. Açıklamada yeralan 'mali durum baskı altında' ibaresi bizce çok önemli. Bu ibare ile Hükümetin yapabileceği hatalar karşısında, IMF topu üstünden atmış olacak. Yapılması gerekenler arasında, geciken yapısal tedbirlerin yanı sıra, 'Mali programı rayında tutacak adımların atılması' ibaresi de sürpriz oldu. Nisan sonu itibariyle bütçeyle ilgili hedeflerin tutmuş olması, demek ki IMF'in ileriye dönük kamu maliyesine ilişkin kaygılarını giderebilmiş değil. Maliye yetkilileri de bunu doğruluyorlar.
HALÁ KRİTİK
Kısacası; IMF gidişatın şu anda olumlu gözükse de hala kritik olduğunu, ekonomik programın çok sıkı uygulanması gerektiğini, yapısal tedbirlerde savsaklama olduğunu ve Hükümetin bu konularda büyük çaba sarfetmesi gerektiğini söyledi.
Şimdi Hükümetin icraatına bakılacak. Umarız durumun ciddiyetini kavramış olan bakanlar hakim olur, partideki bazı ekonomi kurmaylarının ekonomik programı ciddiye almayan tavrı geri planda kalır da, hükümet gerekenleri biran önce yapar.
Durumun ciddiyetini göstermek için, IMF'in özel görüşmelerinde 'içerde bu kadar sert uyarılar yaparken, neden yumuşak açıklama yaptınız' sorusuna verdiği şu yanıtı aktaralım:
'Piyasaların bizim yüzümüzden bozulmasını istemiyoruz'...
Cumartesi günü TOBB Genel Kurulunda Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu da bu konularda gerekli uyarıları yaptı. Artık geriye dönüşün olmadığını söyledi. Şimdi Hükümet, Hisarcıklıoğlu'nun şu sözleri için karar vermek zorunda:
'Azla yetinemeyiz 'şimdilik bu kadar yeter kalanını ileride düşünürüz' deyip başlanan işi yarım bırakamayız. Biz bunu daha önce de yaptık. 80'lerde başlayan reform hamlesini, popülist bahanelerle şimdilik bu kadar yeter deyip, yarıda bıraktık. Yaptığımız hata ve çektiklerimiz ortadadır. Artık gelecek genel seçimleri veya yerel seçimleri düşünen değil, çocuklarımızı düşünen bir yönetim istiyoruz'
Yazının Devamını Oku 