ABD'nin 1 milyar dolarlık hibe karşılığı 8.5 milyar dolarlık kredi imkanına, artık kesin gözüyle bakılıyor. Piyasalar bu imkanı bir süredir zaten satın aldı.
Ancak ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın kredi kullanımının Türkiye'nin Irak'a asker göndermesine bağlı olacağını söylemesinin ardından Başbakan'ın konuyu görüşmek için TBMM'nin erken toplanmayacağını belirtmesi, piyasaların kafasını karıştırdı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın farklı konuşması da, kafa karışıklığını artırdı.
Türkiye'nin gönderdiği teknik heyet, kredi kullanımını ‘‘ilke olarak’’ bağlayarak döndü. Yani bu kredinin kullanımı konusunda genel olarak uzlaşma sağlandı.
Ancak Hükümet bu krediyi istediği gibi kullanma imkanına sahip olamayacak.
Taylor'un ‘‘Ayrıntıya girmem ama askeri ve ekonomik işbirliği daima bu kredi anlaşmasının parçası oldu’’ sözleri, kredi kullanımının kolay olmayacağının kanıtı.
Her şeyden önce, kullanımın Türkiye'nin Irak'a asker göndermesine bağlı olacağı böylece kesinleşti. Anlaşmaya bu şart hangi sözlerle girecek bilmiyoruz ama büyük ihtimalle, kredinin her bir parçasının kullanımında ABD Hazine'si veya Dışişleri Bakanlığı'nın onayının aranacağı maddesinin konması, kimse için sürpriz olmamalı.
Taylor'ın sözünü ettiği ‘‘ekonomik işbirliği’’ ise, malum ‘‘Türkiye'nin IMF'yle anlaşmasının aksamadan sürmesi’’ şartı. Yani 8.5 milyar dolarlık uygun koşullu kredinin kullanımı için Türkiye'nin IMF anlaşmasını aksamadan sürdürmesi, bunun göstergesi olarak da bütün gözden geçirmeleri kazasız belasız atlatması gerekiyor. IMF programının neleri öngördüğü ise açık: Seçime rağmen temel gösterge olan faiz dışı fazla rakamına ulaşılacak, acı da olsa, gerekli önlemler alınacak...
IMF'YE DE BAĞLAR
ABD, kendisinin vereceği para için, Avrupa'nın da karar mekanizmasında bulunduğu IMF'yi anlaşmaya hangi sözcüklerle koyar bilmiyoruz. Yani direkt olarak ‘‘IMF şartı’’ olarak anlaşma metnine girmeyebilir ama ABD Hazine Bakanlığı'nın Türkiye'yi çok yakın takip ettiği, IMF yönetimiyle sıkı temasını bildiğimize göre, açık açık metinde yer almasa bile, ABD'nin sunduğu bu imkanın kullanımını, fiilen ‘‘IMF programının devamına’’ bağlayacağını, rahatlıkla söyleyebiliriz.
Türkiye'nin 8.5 milyar dolarlık kredi imkanından faydalanması, sadece bu şartlara da bağlı değil. Daha önce de söylendiği gibi, bu kredi iç ve dışborç yükünün azaltılmasında kullanılacak. Bunun için ise yoğun iç ve dış borç dönemlerinin saptanması, kredinin parça parça bu dönemler itibariyle çekilmesi sözkonusu. İç ve dış borç yükünün azaltılmasında kullanılacağına göre, belki de faizlerin belirlenecek tablodaki sınırların üstüne çıkması halinde bu kredinin çekilmesine imkan verilecek. Yani ‘‘Siz kendi imkanlarınızla içerde ve dışarıda programa uygun faizlerle borçlandığınız takdirde borçlanın, faiz yukarı çıkarsa bunu kullanın’’ denebilir.
Büyük ihtimalle ABD Hazinesi bu 8.5 milyar doları Merkez Bankası'nın hesabında bloke edecek. Çerçeve anlaşmanın yanı sıra çok detaylı teknik şartname de hazırlanıp, kredi bu detay şartlar yerine geldikçe, parça parça kullanılacak. Kullanıldıkça da Merkez Bankası'ndan o kullanılan kısım çıkarılıp, Hazine hesaplarına girecek. Tabi ki hibe değil, ‘‘borçlanma’’ kalemine girecek. Yani finansmana girecek ve bu nedenle faiz dışı fazla hesabında yer almayacak.
Bu kredinin faizlerinin ‘‘ne kadar uygun’’ olduğu, teknik hesaplara göre değişiyor. Kredinin aslında piyasa şartlarına göre ucuz olmadığını söyleyenler de var.
Bu kredi ucuz da sayılabilir ama en büyük etkisi ‘‘psikolojik etki’’dir. Bu imkanın psikolojik olarak zaten piyasalar üzerinde etkisini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Hükümetin unutmaması gereken şey şu: Siyasi olarak bedeli olduğu gibi, ekonomik olarak da, son dönem alarm veren açıkları kapatmazsa, bu imkan kullanılamaz...