Paylaş
Bugüne kadar Ankara Giyim Sanayicileri Derneği’nin her aktivitesini destekleyenlerin başında gelmiş ve Başkan Canip Karakuş’u alkışlayanlar saffına katılmıştım. Kolay değildi; her seferinde değişik bir tema bulmak, firmaları bir araya toplamak ve ülkemizin en gözde mankenlerini kolundan tutup podyuma çıkarmak. Üstelik Ankaralı tekstilcileri İstanbullu meslektaşlarıyla rekabete sokmak ve düzenlenen defileler sayesinde ülke sınırları dışında bile sesini duyurmak.
Ancak, bu yılki etkinliğe ana tema olan “Taş Kafes” konsepti, daha doğrusu defilesi beni şaşkına çevirdi. Nedeni ise Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar başkent olmuş şehirlerin hikayelerinin anlatıldığı senaryo değil, etkinliğe katılan firmaların niteliğiydi. Her zaman çağdaş yüzleriyle tanıyıp, sevdiğim Canip Bey ve arkadaşları büyük bir stratejik hata yapmıştı. Ankara modası derken, tesettüre bürünmüş uzun mantolu mankenleri pimi çekilmiş el bombası gibi podyumun ortasına koyuvermişti. O gece ses çıkaran pek olmamıştı ama daha geçen yıl yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp, geçmişti.
TRAJİKOMİK GÖRÜNTÜLER ANINDA DÜNYA MEDYASINA SERVİS EDİLMİŞTİ
Toplumsal hafızamız zayıf olduğu için önce kısa bir hatırlatma yapayım. Çok değil, daha bir yıl önce Ankaralılar 24 saat arayla iki farklı defileye tanık olmuştu. Yine Sheraton Otel’de yapılan organizasyonların ilkini Setre Giyim isimli tesettür firması, ikincisini ise Ankara Giyim Sanayicileri Derneği(AGSD) gerçekleştirmişti. Birbirinden bağımsız oluşturulan defileler, hazırlanışıyla, izleyenleriyle ve tarzlarıyla, ortaya iki farklı tablo çıkarmıştı.
Associated Pres, AFP ve Reuters gibi dünyanın en önemli haber ajanslarının “Türkiye’de İslami Moda” başlığıyla geçtiği tesettür defilesi, Konya merkezli Setre Giyim’in Setrms markası için düzenlenmişti. Gerek podyumun üstündeki mankenler, gerekse izleyici bölümündeki davetliler tesettür şovun birer parçası gibi boy göstermiş, Ankara’nın muhafazakâr yüzünü sergilemişti.
DEFİLE KAREOGRAFİSİNİN ŞİFRELERİNİ ÇÖZDÜKÇE
Bu arada defile esnasında da ilginç şeyler yaşanmıştı. Salon girişinde davetlileri beklerken karşı cinsle tokalaşmayan firma sahipleri ve podyumda sergilenen karoagrafi tam anlamıyla trajikomik görüntülere neden olmuştu. Karaografi aynen şöyleydi; Podyumda yürüyen türbanlı kızın yanına güya başı açık bir kız geliyordu. Sonra ikisi kol kola yürüyordu ki, burada verilmek istenen mesaj aslında toplumun türbanlı ve türbansız kızların arasında hiçbir sorunun yaşanmadığıydı. Her ikisi de podyumun ortasına geldiği zaman kırmızı şerit karşılarına çıkıyor ve sözüm ona zavallı türbanlı kız bu çizginin ötesine geçemiyordu. Burada verilmek istenen mesaj ise “laik yapının olmazsa olmaz kırmızıçizgisi ve türbanlıların üniversiteye girememekten dolayı mutsuz olmaları” Sonra da birileri gelip o kırmızı şeridi yerden alıp atıyordu. En sonunda her iki kız da mutlu ve kol kola ileriye doğru yürüyordu. Final mesajı ise bir gücün, muhtemelen Ak Parti’nin devreye girip, makul politika izlemesi sonucu yasaklar kalkıyordu.
Bu tesettür defilesinin bir gün sonrası ise aynı mekanda çok daha farklı bir organizasyona tanık oluyorduk. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Başkent Moda Günleri gerçekleşiyordu. Defileye, Ankara’da üretim yapan bayan giyim firmaları katılıyor ve Başkentin modern yüzünü yansıtıyordu. Şıklıkları ile podyumda boy gösteren mankenlerden geri kalmayan davetliler cinsiyet ayrımına girmeden birbirleriyle el sıkışıyor, medeni diyaloglarla ayaküstü sohbetlere giriyordu. Üstelik de aralarında bulunan başı kapalı hanımları dışlamadan.
BİR YILDA NE OLDU DA BAŞKENTİN ÇAĞDAŞ YÜZÜ DEĞİŞİVERDİ
Ve geliyoruz bu yıl ki defileye… Setre Giyim, organizasyona alternatif olarak bir gün önce değil, aynı gün katılıyor ve geçen yılki kartografisindeki unsurları birebir yerine getiriyordu. Bu durum da Ankara sosyal yaşamının geldiği noktayı gösteriyordu. Verilen mesaj ise çok önemliydi. “Türban olarak ben etkinliğin kıyısında köşesinde değil, tam göbeğinde yer alıyorum”
Eh ne diyelim, Ankaralılara, Canip Bey’e ve bu etkinliğe katılan firmalara hayırlı uğurlu olsun. Ancak, atladıkları bir konu var. O etkinliğin içine konan bu tesettür defilesinden en çok rahatsız olanlar yine Ankaralı tekstilciler. Zira medyaya yansıyan türban görüntüleri yüzünden, Başkent tekstilinin imajına ciddi darbe vurulduğunu düşünüyorlar. Üstelik Konya kökenli bir firmanın, apayrı bir kulvarda yer alırken Ankara modası içinde değerlendirilmesinin yanlış olduğunu savunuyorlar.
MANKENLE OTOMOBİL ARASINDAKİ BENZERLİK
Haksız da değiller. Tüm ülkede tanınan stil sahibi markaları ve vitrinleri süsleyen ürünleri varken, tesettür firmasının Ankara’yla özdeşleşmesinin yanlış olduğu bir gerçek. Ayrıca bu organizasyonu gerçekleştirenlere ufak bir hatırlatmam, daha doğrusu örneklemem olacak.
Ben mankenlerin cirit attığı podyumu otomotiv sektörünün vitrini olan showroomlara çok benzetirim. Her ikisinde de, sektörde gelinen son nokta, meraklısına en etkin şekilde sunulur. Örneğin ister spor, ister üstü açık, isterse de klasik model olsun, güzel bir otomobile bakmak, hatta sahip olmak hemen hemen herkesin hayalidir. Bu hayale ulaşmak isteyenlerin gideceği ilk adres de firmaların showroomlarıdır. Orada görücüye çıkar; otomobilin motor teknolojisi, ön gösterge paneli, jant kapakları, kısacası iç ve dış tasarımı. Bu yüzden de satıcı firmanın aklına showrooma koyduğu aracın üstünü brandayla kapatmak gelmez. Bilir ki, sadece lastikleri görünen aracın tüm albenisi kaybolur gider. Kimse brandanın rengine ve lastiklerin niteliğine göre otomobil hakkında karar veremez. Podyum ve üzerindeki mankenler için de aynı kural geçerlidir. Kimse, tepeden tırnağa örtüyle kapanmış mankenin ayakkabılarına ve giyilen giysinin rengi ile desenine bakıp bu yılın modası hakkında fikir yürütmez.
KİMSE ARABANIN ŞANZIMANINA YA DA TAHRİK MİLİNE MERAKLI DEĞİL
Bu arada kimse demiyor ki, illaki üstü açık araba showroom da sergilensin. Ya da arabanın şanzımanına, motorundaki tahrik miline, ön ve arka süspansiyonuna kadar bakılsın. Ama fikir vermesi açısından bakılacak yerlerin üzeri brandayla da kapatılmasın. Sonuçta bu tür defileler bana modayı değil, ipek kozasını hatırlatıyor. Kozanın içinde yan gelip yatan tırtılı değil, kozasını yırtıp doğadaki yerini alan kelebekleri hayranlıkla izlerim. Kelebeklerin ömrü kısadır ama kanatlarından yansıyan renk paleti ve desenler insanı kendisine hayran bırakır. Canip Bey’i de iyi anlıyorum. Bu etkinliklerine yeterince katılım ve maddi destek bulamadığı için zamanın şartlarına uyup, özünde istemediği şeyleri yapıyor. Ayrıca toplumun her kesimini kucaklamak istemesi de doğal karşılanabilir. Ancak elmalarla armutları bir sepette toplamaya devam ederse, kucağında bir tek tesettür firmaları kalacak.
Paylaş