Gökçek villasının bulunduğu site biri bizi gözetliyor evi gibi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
15 yıldır Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan ve 5 yıllık dördüncü dönem Başkanlık için de AKP’den aday olan Melih Gökçek, programa katıldığı Samanyolu TV’de eşinin ve kendisinin mal varlığını açıkladı.
Başka bir deyişle de ekran başındakiler tümünü açıkladığını zannetti. Hálbuki ilk kez benim kamuoyunun bilgisine sunduğum ve bu yüzden mahkemelik olduğumuz Oran’daki villası saydığı mülkleri arasında yoktu. Bu önemli unutkanlığı da MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural belgeleriyle hem Melih Bey’e, hem de Türk halkına hatırlattı.
Melih Gökçek’in Turan Güneş Bulvarı üzerinde oğlu Ahmet Gökçek otursun diye satın aldığı villayı daha önce de yazmıştım. Belki de Ankara’nın en değerli arazisi üzerindeki bu villanın kamuya ait park alanını ve trafo merkezi için ayrılan bölümü hiç çekinmeden bahçesine ilave ettiğini belgelerle aktarmıştım. Ayrıca, halkın kullanımına açılması için de Melih Gökçek’in işgal ettiği alanlardan çekilmesini ve Çankaya Belediyesi’nin harekete geçmesi gerektiğini belirtmiştim.
O günden beri her iki taraftan da ne bir ses geldi, ne de bir hareket. Anlaşılan o ki, halk dışında herkes bu istiladan memnun. Çağdaş ülkelerde böyle bir durum olsa, vatandaş ayağa kalkar, yetkili kurumlar hemen harekete geçer, mahkemeler ve siyasi irade kanunsuz bir uygulamaya imza atan Melih Gökçek gibi kamu görevlileri hakkında işleme başlardı. Ama burası Türkiye!
SAKLADIĞI VİLLANIN VE KONUMLANDIĞI SİTENİN GİZEMİ
Daha önce yazdığım yazıyı kaçıranlar için ufak bir hatırlatma yaparak anlatmak istediğim esas konuya gelelim. Turan Güneş Bulvarı üzerindeki 81146 numaralı plan kapsamındaki Funda Sitesi, 186 adet apartman dairesi ile 17 adette bağımsız villadan oluşan bir yerleşim birimi. Gökçek, bu villalardan en şanslı konumdaki 26 676 ada, 2 parsel 1 numaralı bağımsız bölümdeki villaya sahip. Yanında koskocaman bir bahçe, önünde de alabildiğine geniş ve korunaklı park olan bina sanki cennetin göbeğinde. İşte, sorun da burada ortaya çıkıyor.
Etrafı duvar ve ağaçlarla örülen bahçenin villaya ait kısmı azınlıkta kalırken, bir bölümü halkın kullanımına açılması gereken parka, bir diğer bölümü de yine kamuya ait trafo alanına ait. Yani, halka açık olması gereken park ile trafo alanını villasının bahçesine eklenivermiş! Üstelik Çankaya Belediyesi’ne ait Mevzii imar Plan’ına göre bu bahçenin etrafına çit ve duvar yapılması yasakken, hapishane duvarı gibi duvarlar yapılmış.
Villanın yanı sıra Funda Sitesi’nin önünde yer alan dev yeşil alan da aynı şekilde halka ait park olması gerekirken, site sakinlerinin özel kullanım alanına çevrilmiş durumda. İçinde çocuklar için oyun alanları, kamelyalar, basket sahası var. Gel gör ki, Turan Güneş Bulvarı ile Funda Sitesi arasında kalan bu parka, site dışından giriş yok. Üstüne üstlük bu parkın tüm bakımını da Çankaya Belediyesi yapıyor.
SÖZÜM ONA BİLMİYORDU ÖĞRENDİ AMA HALEN GEREĞİNİ YAPMIYOR
Melih Gökçek öncelikle televizyon programında "Ben villayı satın aldığımda durum böyleydi" demişti. Ben de. " Siz aldıktan sonra böyle bir duruma şahit olduysanız, halen niye görevinizi yapmıyorsunuz? Vatandaşın ve kamunun malına sahip çıkmak sizin göreviniz değil mi? Yoksa bu durum villanızdan dolayı işinize mi geliyor?" diye soru yöneltmiştim.
Melih Bey’in, villanın illegal şekilde el konulan bahçesi için verdiği daha sonraki yanıtlar da ekran başındakileri güldürür içerikteydi. Sonuçta "Burayı satın alırken ve sen yazana kadar bu durumdan haberim yoktu. Çankaya belediyesi gelsin parklarını alsın" diyerek teslim bayrağını çekmişti.
Aradan bir buçuk yıldan fazla süre geçmesine ve konuyu defalarca köşeme taşımama rağmen vatandaş Ankara’nın en gözde yerindeki bu parklarına kavuşamadı. Üstelik villanın bahçesini çevreleyen çit şeklindeki ağaçlar daha da büyüdü ve bırakın içeri girmeyi, görmeyi bile engelledi. Aynı şekilde Funda Sitesi’nin önündeki dev park alanı da halkın kullanımına bir türlü açılmadı. Belediyeye ait elemanların bakımını yaptığı yemyeşil alana adım atmak, site sakinleri dışında kimseye nasip olmadı.
HALKIN PARKINDA ONLARCA KAMERA KİMİ GÖZETLİYOR?
Geçenlerde hem villanın, hem sitenin el koyduğu halka ait park alanlarına alıcı gözle bir kez daha baktım ki, ilginç bir duruma daha tanık oldum. Halka ait bu alanları çevreleyen çitlerde onlarca kameraya rastladım. Doğrusu, vatandaşa ait park alanını kim ve neden görüntülüyordu? Bankalardaki güvenlik kamerasından daha sık aralıklarla parka yerleştirilen kameralar kime aitti? Sordum soruşturdum, cevabını öğrendimÖ
Bu güvenlik kameralarının Emniyet Müdürlüğü, Çankaya Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi gibi resmi kurumlardan birine ait zannederken, sahibi Funda Sitesi güvenlik birimi çıktı. Haksız bir şekilde halkın malına el koymaları yetmezmiş gibi kamerayla izleyerek bir kanunsuzluğa daha imza atmışlardı. Her halde duvarı aşıp, giren olursa müdahale etmek için tedbir almışlardı. İçimden bir tek elektrik verilmiş dikenli teller eksik diye geçirdim.
GÖKÇEK’İN YÜREĞİ YETİYORSA BU SORULARA YANIT VERSİN!
Şimdi Sayın Melih Gökçek’e birkaç sorum olacak. Siz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, halka ait park alanları vatandaşın kullanımına kapatılıp, el konulurken neden kılınızı kıpırdatmıyorsunuz? Üstüne üstlük dört bir tarafına kameralar döşenerek güvenlik duvarı oluşturuluyorsa müdahale etmeniz gerekmez mi? Dahası villanızın bahçesi halka aitken ve güvenlik kamerası oraya bile döşenmişken sizin araziye el koymayı sürdürmeniz doğal mı? "Çankaya Belediyesi gelsin geri alsın" demeniz biraz komik olmuyor mu? Suçlandığınız her konuya cevap verirken, bu konu da suskun kalmanız kabahatinizi örtme çabanızın sonucu mu? Yüreğiniz ve vicdanınız yetiyorsa lütfen bu sorduklarıma cevap verin de Ankaralılar olarak biz de cevaplarını öğrenelim.
Tabii burada Çankaya Belediyesi’ne de bir sorum olacak. Eğer Melih Gökçek ve Funda Sitesi halkın malının üzerine yatıyor ve söylenenleri kulak arkası ediyorsa, siz neden gidip araziye sahip çıkıp, geri almıyorsunuz?
YAYIN ARALIĞI DA İÇERİĞİ DE DEĞİŞTİ
Size bu hafta iki önemli eserden bahsedeceğim. Birincisi Doğan Burda Dergi Grubu bünyesinde yer alan ve benim de Ankara Temsilciliği görevini üstlendiğim Tempo Dergisi. Tempo’yu 22 yıl boyunca haftalık haber dergisi olarak bildiniz ve okudunuz, ama artık ayda bir çıkıyor. Üstelik şimdi bambaşka bir içerikle beğeninize sunuluyor. Yayın aralığıyla olduğu kadar yazı ve fotoğraflarıyla da farklı bir formata oturan dergiyi okumaya başladığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Tempo’nun Yayın Yönetmeni Çınar Oskay ve ekibi gerçekten çok farklı ve güzel bir yayın hazırladı. Kuzguna yavrusu hoş görünürmüş misali kendi fikirlerimi bir kenara bırakıp, dergiyi eline alan okurların görüşlerine başvurdum. Hepsi ağız birliği etmişçesine bu yeni formatın çok güzel olduğunu ve etkilendiklerini söyledi. İlginçtir bir tek olumsuz görüş gelmedi. Demek ki, Türkiye’nin böylesine değişik bir içerikte hazırlanan dergiye ihtiyacı varmış.
Peki, yeni formatıyla derginin okuyucusu kim olacak? Çınar Oskay, hedef kitlesini şöyle tarif ediyor: "Dünyayı takip eden, yabancı dergileri, gazeteleri okuyan, yılda 23 kez yurtdışına gitme fırsatı bulan, edebiyatta batıyı takip eden, uluslararası konferanslara katılan bir kitle."
Açıkçası biz daha önce bu tip arayışta olan insanların biraz gerisinde kalıyorduk. Artık yeni içeriğiyle Tempo, Türkiye’deki bu boşluğu dolduracak. Üstelik çok özel ekleri ve sayfa düzeniyle sizleri şaşkına çevirecek. Unutmadan söyleyeyim, bu ay dergiyle beraber koleksiyonunuza ya da kütüphanenize koyabileceğiniz 144 sayfalık "Gökyüzünden Türkiye"nin yer aldığı nefis bir kitap var. Zaten birçok kişi bu yeniliklerin farkına varmış olacak ki, bayilerde Tempo kısa zamanda tükenince ikinci baskısı yapıldı.
BİRYANDAN ANLATIR BİRYANDAN DA BIYIK ALTINDAN GÜLER
30 yılı geçkin bir süredir dostluğundan büyük güç ve keyif aldığım gazeteci-yazar arkadaşım Saygı Öztürk, yine muhteşem bir esere imza attı. "Devletin Derinliklerinde", "Madalyalı Mahkum", "İsmet Paşa’nın Kürt Raporu", " Belgelerle Ergenekon" gibi kitaplarının ardından, birbirinden çarpıcı belgelerin ve açıklamaların yer aldığı "Apo Olayının Perde Arkası" adlı eseriyle birçok bilinmeyeni gözler önüne serdi. Türkiye’ye getirilişinin 10. yılında, Öcalan’ın MİT’le ilişkisinin kaynağı, ona niçin "Bizim Apo" denildiğinin de ortaya konulduğu kitabında, Türkiye’de "Kürtçülük Faaliyetleri"nin Cumhuriyet’ten bu yana gelişiminin de örgütsel şemasına da ilk kez açıkladı.
Ayrıca Abdullah Öcalan’ın Emniyet’e ilk düştüğü 1972 zaman çekilen fotoğrafları, sorgusu, "Şafak Bildirisi"ni niçin dağıttığı, bu bildiriyi dağıttıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı’na niçin gittiği, kayın pederinin MİT’le ilişkisi, Öcalan’ın polis muhbirliğinin nereden kaynaklandığı da kitabında detaylarıyla aktarıyor.
Bu arada Saygı Öztürk ile yıllardır kader birliği etmişçesine her gün en az bir saat muhabbet yaparız. Kimi zaman gündemden, kimi zaman özel hayatımızdan, kimi zaman da ortak arkadaşlarımızdan bahsedip, dertleşiriz. İki gün görmesem meraklanır, telefona sarılır sesini duyana, sağlık haberini alana kadar heyecanlanırım. Keza o da aynı şekilde. Yıllardır yaşamı bu kadar paylaştığım arkadaşım, her yeni çıkan kitabında beni bir kez daha şaşırtır. Zira kitap sayfalarına döktüğü bilgilerin birçoğunu ya konuşmamış oluruz, ya da benim de bildiğimi zannedip kendine saklamış olur. Bu yüzden de her çıkan kitabından yeni bir şeyler öğrenir ve onu soru yağmuruna tutarım. O da yeni bir şey anlatmanın verdiği zevkle sıkılmadan cevaplarını sıralar, müstehzi müstehzi bıyık altından güler.