EKONOMİNİN sorunsuz işlemesi için "olmazsa olmaz" ön şartlardan biri düzgün işeyen ve sağlıklı bir bankacılık sektörünün varlığıdır. Gelişmiş ülkelerde yaşananlar bunun ne denli önemli olduğunu bir kez daha ispatladı.
2001 Krizi’nde bu gerçeği bizler de yaşayarak öğrendik. Öğrendiklerimizden ders çıkarabildiğimiz sürece küresel düzeyde yaşanan krizden en az zararla çıkma şansımızı artırabiliriz. Bu konuda Türk bankacılık sisteminin gözetim ve denetiminden sorumlu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) önemli görevler düşüyor.
SAĞLAM BANKACILIK
BDDK, çok doğru bir yaklaşımla, bankalarımızın 2008 yılında elde edecekleri kárları banka bünyesinde tutmalarını arzu ettiğini söyledi. Elde edilen karların hissedarlara dağıtılmayıp bünyede tutulması bankalarımızın hem sermaye yapılarını güçlendirecek hem de likit kalmalarına katkı yapacaktır.
İçinde yaşanan ortam, bankalarımızın hem Türk Lirası’nda hem de dövizde likit olmalarını gerekli kılıyor. Gelişmiş ülkelerdeki mali sistemin sakatlanması Türkiye ekonomisine yönelik riskleri de artırdı. Gelişmiş ülkelerde bankacılık sistemi şimdi kendi ülkelerinde kredi vermekten kaçınıyor. Kredi vermek istese, kaynak bulmakta zorlanıyor. Bütün bu şartlarda, bazı gelişmekte olan ülkelerde yaşanan çalkantılar doğal olarak tüm gelişmekte olan ülkelerin itibarını zedeliyor.
Türkiye ekonomisi belli bir ekonomik büyüme için taze dış kaynaklar bulmak zorunda. Taze dış kaynak bulmak bir yana, kısa ve vadesi gelen orta-uzun vadeli dış borçların çevrilebilmesi de gerekiyor. Bu ortamda, borçlanmanın fiyatından çok, borçlanılabilecek kaynak bulmak daha önemli hale geliyor. Dolayısıyla, risklerin arttığı bir dönemde bankacılık sisteminin sağlamlığı çok daha büyük bir önem kazanıyor.
AYIRIMCILIK YANLIŞTIR
BDDK’nın banka kárlarının bünyede bırakılması yönündeki arzusu bu şartlarda çok doğru bir yaklaşım. Ama, yeterince zorlayıcı değil. Kárlarını sermayedarlara dağıtmak isteyen bankalar nedenleri ile BDDK’ya başvurabilecek. Bahaneleri kabul edilenler kár dağıtabilecekler. Bu yanlıştır.
Büyük bir olasılıkla, kamu bankalarının kárlarının Hazine’ye ödenmesi istenecektir. Çünkü, kamu bankalarının kárları bütçe gelirleri içinde önemli bir yer tutuyor. Maliye Bakanlığı kamu bankalarından aldığı temettü gelirlerinden vazgeçmek istemeyecek. BDDK da, kamu bankalarının mali durumlarının güçlü olduğundan yola çıkarak, Maliye’nin bu arzusuna bütçe dengesinin korunması amacıyla karşı çıkamayabilecek.
Bankacılık bir bütündür. Bir grup bankanın zaten likit olması nedeniyle bir türlü muamele görmesi, bir başka grup bankanın o denli likit olmaması nedeniyle farklı muameleye tabi tutulması yanlıştır. Sistem riskinin söz konusu olduğu bir ortamda, önemli olan tüm bankacılık sisteminin topluca likit olmasıdır. Çünkü, likit bankalar, o denli likit olmayan bankalara verebilecekleri borçlarla onları da likidite sıkıntısından kurtarabilecektir. Bu açıdan, kamu bankalarının likiditesi tüm bankacılık sektörü açısından önemlidir.
BDDK kárların dağıtılmaması konusundan zorlayıcı olmalıydı. Banka hissedarları, özellikle sistem riskinin söz konusu olduğu ortamlarda, istedikleri zaman bankalarının elde ettikleri kárları temettü ödemeleri yoluyla cebe indiremeyebileceklerini bilmeliler. Bu gerçeği kamu bankalarının sahibi durumunda olan Hazine de iyi bilmeli.