Engin Kratzer

Tenise yön veremeyenler!

27 Temmuz 2008
GEÇTİĞİMİZ hafta Goran Ivaniseviç, Thomas Muster ve Pat Cash gibi efsanelerin katıldığı Turkcell Legends Cup’ın yapıldığı TED Kulübü kortları, aynı tarihlerde bir başka önemli turnuvaya daha ev sahipliği yaptı: Türkiye Kulüplerarası Birinci Lig Play-Off Müsabakaları.

Önemli diyoruz çünkü, tenise yön verenler, tenis kulüpleridir. Altyapıdan itibaren bütün tenisçileri yetiştirip, onları bünyelerinde barındırır ve tenis oynamaları için gerekli imkanları sağlarlar. Daha doğru bir deyişle kulüpler tenisin can damarıdır. /images/100/0x0/55eadcddf018fbb8f89b7aa5

Ancak TED Kulübü kortlarında şampiyonluk için ter döken bazı tenis kulüplerimizin hali gerçekten içler acısıydı...

Mesela bir kulübümüz, oyuncu bulamadığı için, takım listesinde 40 yaşını aşıp 50 yaşına gelmiş veteran tenisçilere yer vermişti.

Bir başka kulübümüz ise yine Birinci Lig seviyesinde oyuncu bulamadığı için, kadrosuna çocuk yaştaki gençleri almıştı.

Performans tenisi çağını çoktan geride bırakanların ve katıldığı turnuvanın önemini anlamayacak kadar küçük yaşta olanların sergilediği gayri ciddi görüntüler adı Türkiye Kulüplerarası Birinci Lig Şampiyonası olan bu organizasyona gölge düşürdü.

Şampiyonadaki bu tabloyu gördükten sonra, "Türk tenisi ilerliyor mu, ilerlemiyor mu?" sorusunun cevabını size bırakıyorum. Maçlara falan gerek kalmadan, bazı kulüplerin kadrolarındaki tenisçilerin yaşları bile şampiyonanın kalitesini anlatmaya yetiyor. Şimdi gelelim, bu moral bozucu tablonun en önemli sebebine...

8 yıldır ana sponsor bulamadılar

Aralıksız 8 yıldır Tenis Federasyonu’nun başında olan mevcut yönetim kurulu, maalesef Birinci Tenis Ligi’ne ana sponsor bulamadı. Kulüpler bu şampiyonadan, federasyonun verdiği kupa, teşekkür mektubu ve madalyanın dışında maddi anlamda hiçbir şey kazanamıyor. Oysa her yıl 100 bin YTL veren bir ana sponsor bulunsa ve federasyon da bu parayı ilk 3’e, hatta Play-Off’a katılan bütün kulüplere belli oranlarda dağıtsa, kulüpler de kendilerine çekidüzen verip, olması gereken kadrolarla mücadele ederler. Hadi sponsor bulunamadı, federasyonun kasasında bu para var mı? Bence var... Bu durumda aklımıza şu soru geliyor;

"Acaba Birinci Tenis Ligi, federasyon için bir angarya mı?"

Yabancı transferi artık gereksiz

Kulüplerimizin bu şampiyona için yaptığı yabancı tenisçi transferleri, tartışılması gereken ayrı bir konu. Şampiyonayı ciddiye alan ve kazandıkları taktirde Türkiye’yi Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda temsil etme hakkına sahip olan kulüpler Play-Off için bir haftalığına yurt dışından tenisçi transfer ediyor. Ancak artık Şampiyon Kulüpler Kupası etkinliği de yapılmıyor. Nedeni basit; Avrupa Tenis Birliği (ET), organizasyona katılan kulüplere maddi destek vermiyor. Avrupalı kulüpler de bu nedenle turnuvaya katılmamaya başladı. Bu durumda kulüplerimizin yabancı tenisçi transfer etmesinin pek anlamı kalmadı.

Örneğin şimdi kulübümüzün birine yabancı bir tenisçi geliyor; bir haftada 2-3 maç yapıyor, kazanıyor ya da kaybediyor, kimsenin hesap sorduğu falan yok. Oynadığı takımların isimlerini dahi öğrenmeden, parasını alıp çekip gidiyor. Diğer taraftan aynı kulübün 12 ay boyunca yiyip içirdiği, antrenman imkanı sağladığı, topunu, raketini verdiğini, maaşını, okul parasını ödediği tenisçisi kadro dışı kalıyor. Üstelik kulübün kendi tenisçisine harcadığı yıllık bütçe yabancıya verilenin çok daha fazlası. Türk tenisi böyle mi ilerleyecek?

2008 Tenis Birinci Ligi Sıralaması:

Æ Erkekler:

1- TED, 2- ENKA, 3- TAÇ Spor Kulübü

Æ Bayanlar:

1- TED, 2- ENKA, 3- ATDSK (Adana Tenis Dağçılık Su Sporları Kulübü)
Yazının Devamını Oku

İvaniseviç, Nadal’a meydan okudu

20 Temmuz 2008
DÜNYANIN gelmiş, geçmiş en süratli servisini atan tenisçilerden biri olan Wimbledon şampiyonu Hırvat Goran İvaniseviç, TED merkez kortunda, "Servis gösterisini" dün de sürdürdü. Görüntüsüyle hala, "Grand Slam oynayabilir" dedirten İvaniseviç’e bunu hatırlatınca şu ilginç yanıtı aldık: "Bir süre ciddi çalışırsam çim kortta Rafael Nadal’ı yenebileceğimi sanıyorum."

İvaniseviç böyle düşünürken diğer büyük bir raket Avusturyalı Fransa Açık Şampiyonu Thomas Muster’ın tamamen çalışmaya dayalı tenis felsefesi artık daha farklı. Diyor ki, "Artık tenisin zevkli tarafını düşünüyorum.

Hayatımda sadece tenis yok. Maçları keyif alarak oynuyorum. İşin en güzel yanı da maç biter bitmez hemen bir soğuk bira içip, bir sigara tüttürmek."

Böylesine ünlü şampiyonların maçları, şovları ve sözleri ile renklendirdiği Turkcell Legens Cup’ın Türkiye’deki ilk sınavını başarıyla verdiğini şimdiden söyleyebiliriz. Öyle sanıyoruz ki bundan böyle ülkemiz uluslararası turnuvalar takviminin vazgeçilmezleri arasında yer alacaktır.

Yazının Devamını Oku

Dedikodu molası

13 Temmuz 2008
TENİS sporunun ne kadar geleneklere bağlı ve yeniliklere açık olmadığını hepimiz biliriz. Bugüne dek gerçekleşen dişe dokunur tek devrim 1970 yılında tie-break sisteminin devreye sokulmasıydı. Birkaç yıl önce de deneme amaçlı NO AD yani karar puanı uygulaması başlatıldı. NO AD şöyle işliyor; game (oyun) içerisinde sporcular ’deuce’ (40-40 berabere) olduğunda, iki puan üst üste kazanan değil de ’karar puanını’ yani tek puanı alan oyuncu game’i almış oluyor.

NO AD’i en çok isteyenler televizyon kuruluşlarıydı. Çünkü onlar mümkün olduğunca maçların normal sürelerinde bitmesini arzuluyordu. Uzayan her maç yayın akışını alt üst ediyordu. Bunun en son ve güzel örneği CNN Türk ve D Spor’un yayınladığı, 5 saat süren 2008 Wimbledon tek erkekler finali oldu.

Tenisin profesyonelleri hiç istemedi

NO AD sistemi başta profesyoneller tarafından hiç ama hiç benimsenmedi. Ve çok kısa zamanda da çiftler kategorisi dışında vazgeçildi. Aslında isabet oldu da diyebiliriz. Çünkü tek puan uygulaması en başta tenisin felsefesine uymuyor. Teniste game’i kazanman için üst üste iki puanı alman gerekir. Bu, tie-break uygulamasında da böyledir.

Ne yazık ki bizde Türkiye’nin en büyük tenis potansiyelini oluşturan senior (veteran) turnuvalarında bu amaçsız ve tamamen şansa bağlı olan "karar puanı sistemi" hala uygulanıyor. Sistemin neden şansa dayalı olduğunu şöyle açıklamak mümkün; diyelim ki rakibim beni 6-0 yendi. Ancak set içerisinde beş kez karar puanı oynadım.

Yani rakibin kazandığı 5 game tek puanla sonuçlandı. Bu durumda ben rakibimden daha kötü bir tenisçi mi oluyorum? Başka bir örnek de şu; rakip 5-4 önde, 10’uncu game oynanıyor ve durum 40-40. Karar puanı oynanıyor, puanı ben alırsam 5-5 olacak, kaybedersem seti vermiş olacağım. Söyler misiniz, bu şans değil de nedir?

Kurtuluş ’karar puanı’ değil

Bizimkilerin bu NO AD kuralını güya turnuvalardaki zaman tasarrufu için uyguladıklarını biliyoruz. Bakın, bazı senior turnuvalarına 700 ile 1000 kişi arasında katılım oluyor ve genelde kulüplerin kort sayısı yetersiz kalıyor. Böylece maç saatleri sarkıyor, organizatörler de ne hikmetse kurtuluşu karar puanında buluyorlar. Bugüne

dek hangi senior ile konuştuysam bu uygulamadan memnun olmadığını söylüyor.

Tenisi keyif için oynayan seniorların maçlarını kısa tutmak için yapılması gereken şey karar puanı uygulaması değil, karşılaşmalardan önceki 5 dakikalık ısınma sürelerine ve maç sırasındaki 1.5 dakikalık dinlenme sürelerine harfiyen uyulmasıdır.

Maalesef çoğu maçta senior tenisçilerin bu kurallara uymadığını ve özellikle dinlenme molalarını "çaylı kahveli dedikodu molasına" çevirdiğini görüyoruz.

Federer ve Nadal’ı çiftlere çağırıyorlar

Profesyonel Tenisçiler Birliği (ATP), NO AD kuralını sadece çiftler kategorisinde uygulamaya devam ediyor. Bunun da sebebi gayet mantıklı.

NO AD sayesinde oyuncular daha az yoruluyor. Böylece Roger Federer ve Rafael Nadal gibi tekler şampiyonlarını çiftlerde oynamaya ikna etmek daha kolay hale geliyor. Federer ve Nadal gibi üst düzey tenisçilerin katılacağı çiftler maçlarının hem televizyonlar hem de seyircilerden büyük ilgi göreceği bir gerçek.
Nadal’ın ismi göktaşına verildi

TENİS dünyasının yıldız oyuncusu Rafael Nadal’ın ismi, Mars ile Jüpiter arasında yer alan 4 km çapındaki bir göktaşına verildi. Nadal’ın doğum yeri olan Mallorca’daki uzay gözlemevi astronomları, prestijli Wimbledon tenis turnuvasının son şampiyonu İspanyol tenisçinin adını 2003’te keşfedilen 128036 numaralı göktaşına vermeyi kararlaştırdıklarını belirtti. Mallorcalı gökbilimciler, saniyede 20 km hızla yer değiştiren bu gökcismine Nadal’ın adını vererek, "tüm zamanların en iyi tenisçisini onurlandırmak istediklerini" kaydetti.
Yazının Devamını Oku

Akıllı işler

28 Haziran 2008
2008 Wimbledon Turnuvası tenisimiz için yeni bir dönemin başlangıcı olmalı diye düşünüyorum. Bu sene Londra’daki Grand Slam’de ilk kez iki kategoride, teklerde Marsel İlhan ve çiftlerde İpek Şenoğlu ile Türkiye’nin adını duyurduk. Marsel, tenisin alt yapısını ülkesi Özbekistan’da öğrendi. Sadece tenisi değil, aynı zamanda bu sporun meslek olduğu bilinci ile Türkiye’ye geldi. Burada ise Marsel’i TAÇ Spor’un sahiplenmesi Çelik Motors’un sponsorluğunu üstlenmesiyle genç tenisçi, kısa sürede dünya sıralamasında hızlı bir şekilde üst sıralara tırmandı. Marsel, bugün dünya sıralamasında 234. sırada... İpek ise, Eskişehir’den TED Kulübü’ne, buradan da Amerika’ya üniversiteye ve oradan da profesyonel tenis arenasına girdi. İpek, zamanla meziyetlerini iyi kullanmaya başladı. Teklerden ziyade, çiftlerde daha başarılı olduğunu görünce bu yolda ilerleme kararı aldı. İpek Şenoğlu, çiflerde 103. sırada...

Bu iki tenisçimizin yanı sıra bayanlarda Pemra Özgen’in, Çağla Büyükakçay’ın istikrarlı çıkışları erkeklerde ise Haluk Akkoyun, Ergun Zorlu ve bir de 10 kişiyi geçmeyen gençlerin yurt dışında puan toplama çabaları devam ediyor. Bunun özeti ise şu; son birkaç yıldır teniste bir çıkış trendi yakaladık. Ancak iş şimdi başlıyor. Önemli olan akıllıca işler yaparak bu seviyeyi korumak... Öncelikle tenisçilerin dünya sıralamasında büyük mücadeleler ile kazandıkları puanları aynı düzeyde tutmaları, yani turnuva seçimlerini doğru planlamaları gerekir. Bu görevi de koçların ve idarecilerin kendilerini eğiterek daha bilinçli bir şekilde üstlenmeleri kaçınılamaz hale gelmiştir.

Atılacak her adım bilinçli olmalı


Önemli bir görev de sponsorlara düşüyor. Sponsorlar "ürünlerini" yani anlaşmalı oldukları tenisçileri sadece parasal yönden desteklemekle kalmayıp, "tanıtım, pazarlama, hedef belirleme" konularında yönlendirmelidir. Hatta bu işleri sponsorun bizzat kendisi yapmalıdır. Şunu unutmayalım, bir Türk tenisçi dünya klasmanında üst sıralara tırmandığı zaman bu yalnızca bireysel başarı olmuyor. Tüm ülkenin başarısı haline geliyor. Mesela şu anda sokakta herhangi birilerine, "Rus sporcu deyince aklınıza ilk kim geliyor?" diye sorarsanız, alacağınız 10 cevabın 9’u "Maria Sharapova"dır.

Tenise yeni başlayan çocuklar için en uygun idoller, kendi ülkelerinin başarılı tenisçileridir.

Uzak ve yakın hedefler

Bir Türk çocuğu için Venus Williams ya da Ana Ivanovic "çok uzak" bir hedeftir, "İpek Şenoğlu veya Pemra Özgen" yakın bir hedef... Bu bakımdan ilköğretim okullarında verilecek tenis derslerinde çocuklar gerçekçi hedefler doğrultusunda eğitilmelidir.

Marsel İlhan
ve Çağla Büyükakçay gibi sporcularımızdan tenis okullarında da faydalanılması gerekiyor. Her kulüp kendisine bağlı başarılı tenisçileri spor okullarındaki derslere sokup, onlardan faydalanmalıdır. Tenis Federasyonu’na da birkaç sözüm var... Bugün, bir tenissever olarak federasyonun resmi internet sitesine girdiğinizde dünya sıralamasına büyük özverilerle giren tenisçilerimizin bir fotoğrafını bile göremiyorsunuz. Bırakın fotoğrafı, sporcuların öz geçmişleri dahi yok...

Şu an elimizde olan başarının günü birlik bir başarı olarak kalmaması için bu değerleri iyi korumamız ve doğru şekilde pazarlamamız gerekiyor. Ancak bu şekilde, Wimbledon’a ve diğer Grand Slam’lere ikiden fazla tenisçi gönderebiliriz.
Yazının Devamını Oku

Elena'nın sonu drop shot'lar oldu

25 Mayıs 2008
2008 İstanbul Cup’ın finalini, turnuvanın birinci seribaşı Rus Elena Dementieva ile ikinci seribaşı Agnieszka Radwanksa oynadılar. Dünya 7 numaralı raket Dementieva, şampiyonanın ilk iki oyununda, bilhassa, kararlılığı ve etkili forehand vuruşları ile Radwanska’ya karşı üstünlük sağlamak istedi. Ancak Dementieva’nın hesabı uzun süre etkili olmadı. Radwanska, Dementieva’nın bu üstünlüğünü bozmak için çareyi vurduğu birkaç drop shot’larda (damla vuruş=rakibin file önüne atılan top) buldu ve bunda da başarılı oldu. Böylece sol baldırı sarılı olan ve öne iyi koşamayan Dementieva’nın oyun planı bozulmaya başladı.

Hataya zorladı

Radwanska,
Dementieva’nın bu boşluğundan faydalanarak neredeyse vuruşlarını büyük bir sabırla Dementieva’nın daha zayıf olan backhand’lerine yöneltti. Arada bir de forehand’ine sürpriz toplar atarak Dementieva’yı hata yapmaya zorladı. Radwanska, Dementieva’nın ilk seti kaybetmenin şokunu daha üstünden atmadan ikinci sette hemen üstünlüğü ele aldı. Dementieva ne yazık ki, 4-1 geride iken baskılı oyunu ile maça tekrar ağırlığını koyma çabalarına girdi. Buna Radwanska’nın yine cevabı backhand’leri ile yaptığı drop shot’lar oldu. Ve böylece Dementieva’nın maça geriye dönüşüne izin vermeyerek, 2008 İstanbul Cup’ın şampiyonu oldu.
Yazının Devamını Oku

Akgül sürprizi

23 Mayıs 2008
GEÇEN sene İstanbul Cup’ın sürpriz ismi İran asıllı Fransız tenisçi Aravane Rezai idi. Tenisseverlerin gönüllerinde taht kuran Rezai, önce Venus Williams’ı, finalde de Maria Sharapova’yı yenmişti.
Dün ise, İstanbul Cup’ta yine bir sürpriz yaşandı.

Turnuvanın 3 numaralı seribaşı, dünya 25 numara Rus raket Nadia Petrova, beklenmedik bir şekilde, Özbek tenisçi Akgul Amanmuradova’ya 3 sette yenildi.

Petrova, basın toplantısında "Bugün (dün) gerçekten kötü günümdeydim.

Çok kısa zamanda toparlanmam gerekiyor.


Aksi taktirde bu tenisimle Fransa Açık’ta hiçbir şansım olmaz" dedi.

Zaten Petrova’nın antrenörü de maçtan hemen sonra ceza olarak Petrova’yı 45 dakika koşturdu.

Şanssız İpek

Gelelim bizim Akgul’e...

Babası Türkmen, annesi Özbek. 1.90 boyu ve güçlü fiziğiyle ilk bakışta adeta bir erkeği andıran Akgul, kariyerinde ikinci kez dünya klasmanında ilk 20 tenisçi arasında olan birini yendi. Şimdi ise, bu olumlu motivasyon ile İstanbul Cup’ta dünya 7 numara Rus Elena Dementieva karşısında finale çıkmak için mücadele edecek.

İpek Şenoğlu-Mervana Jugic Salkiç (Bosna-Hersek) ekibi, 2 maç sayı atmalarına rağmen kazanabilecekleri karşılaşmayı süper tie-break’te şanssız denecek şekilde kaybettiler.

Yeni uygulamaya göre, çiftler kategorisinde eşit setlerde üçüncü set yerine süper tie-break (7 yerine 10 puan kazanan takım galip geliyor) oynanmakta. Bana göre, süper tie-break’te şans faktörü ağır basıyor.

Ve gerçekten hangi takımın daha iyi olduğu belirlenemiyor.

İpek’lerin de bu süper tie-break’te şansları yaver gitmedi.
Yazının Devamını Oku

İpek kazandı

22 Mayıs 2008
İPEK Şenoğlu, çiftlerde ikinci turda. İpek, güçlü fiziğiyle Bosnalı partneri Mervana Jugiç Salkiç ile İstanbul Cup’ta iddialı bir ekip konumunda. Rakipleri, birinci seri başlarını eleyen Yeni Zelandalı Marina Erakoviç ile Sloven Polona Hencog’e karşı yarı finale çıkmak için mücadele edecekler.

İpek’lerin tek istediği seyirci desteği.

Maçın başlama saati 12.00.

Böyle uluslararası bir etkinlikte seyircinin ilgisini çeken en önemli unsur, ev sahibi ülke tenisçilerinin turnuvada devam etmesidir.

Dünyanın en iyi bayan tenisçileri ayağımıza kadar geldiler.

Tenisseverlerin tek yapacağı şey, isterlerse ücretsiz servislerden yararlanarak Tekstilkent’e gidip, maçları izlemek.

Gerekli bilgi 0212 467 22 99 ve www.istanbulcup.com’dan alınabilir.

Dementieva çeyrek finalde

Öte yandan İstanbul Cup’ın dün oynanan müsabakalarında Nadia Petrova, Polonyalı Marta Domachowska’yı (6-2, 6-2), 1 numaralı seri başı Elene Dementieva da Rumen Liana Ungur’u (6-2, 7-6) 2-0 yenerek çeyrek finalist oldu.

ABD’li Jill Craybas, Bulgar Tsvetana Pironkova, Özgbek Akgül Amanmuradova ve Sloven Andreja Klepac da adını son 8’e yazdırdı.

Dementieva,
Domachowska önünde yaptığı ace’lerle (atılan serviste direkt kazanılan sayı) evsizler için oluşturulan fona 10 Euro kazandırmış oldu.
Yazının Devamını Oku

Nadal ve Nazmi Bari

16 Mayıs 2008
GEÇTİĞİMİZ günlerde tenis adına unutulmayacak bir dönem yaşadım. Dünya tenisinin zirvesinde olan tenisçileri ve onların antrenörleriyle birlikte olmak önemli bir şanstı. Alman Ulusal Erkek Takımı (Davis Kupası) antrenörü Patrick Kühnen ile 1980’lerde başlayan arkadaşlığımız olması yanında birlikte tenis oynardık. Onun davetiyle gittiğim Bremen’de Almanya-İspanya Davis Kupası dünya grubu çeyrek finalini izledim. İspanya takımının antrenörü, eskinin ünlü tenisçisi Emilio Sanchez ile de tanışma fırsatı buldum. Antrenmanları ve maçları kortun hemen kenarında izlemek ve oyuncularla iç içe olmak, insana farklı bir duygu ve heyecan veriyor. Karşılaşmanın flaş ismi kuşkusuz Nadal idi. Nadal’ın ısınmasını Sanchez ile izlerken bir tenisçinin nasıl Nadal olabileceğinin ilk kanıtını da canlı olarak bir kez daha öğrendim. Nadal antrenmana diğer takım arkadaşlarından yarım saat önce geldi. Koşu, ısınma, germe hareketlerinden sonra korta çıktı. Nadal, adeta bir top sihirbazı gibi toplara vururken, Sanchez’e sordum; "Sence Nadal’ın en büyük özelliği nedir?" cevabı kısaca şöyle oldu: ""HIRS." Ve devam etti. "Bu öyle bir hırs ki, takımımızı hatta ülkemizi bile etkileyerek, başarımızda büyük rol oynuyor."

Önemli adım

"Peki Nadal’ın bu hırsı ilerde azalır mı?" sorusuna ise Sanchez, "Tabii ki bu hırs günün birinde duraklama noktasına gelecektir. Ancak Nadal, hedeflerine tam olarak ulaşmış değil. Wimbledon’u kazanmadan, dünya klasmanında bir numara olmadan ve tenis efsanelerinin rekorlarını kırmadan bu hırsın azalacağını hiç sanmıyorum" diye yanıt verdi.

"Nadal ve Nazmi Bari" başlığına gelince... Günümüzün dünya iki numarası ile Türk tenisinin efsane tenisçisi Nazmi Bari arasında yarım asırdan fazla yaş farkı olmasına rağmen, tenis karakterlerinin temeli aynı. Hırs ve disiplinli çalışma.

TED Kulübü, Nazmi Bari adına uluslararası bir turnuva düzenleyerek, tenis tarihimize önemli bir adım attı. Nazmi Abi, 16 defa Türkiye şampiyonu olarak bundan sonra kırılması pek mümkün olmayan bir rekora sahip. Ayrıca uluslararası alanda da birçok başarıya imza attı. Sonra da antrenör olarak Türk tenisine hizmet verdi. Nazmi Abi bugün halen antrenörlük yaparak, tecrübelerini gençlere aktarıyor. Evet, sporda başarılı olmanın en önemli unsurlarından birisi, içindeki hırsı olumlu yönde kullanabilmek.

Yazının Devamını Oku