Acı ama gerçek, tenise ayırdığı yıllık bütçe yaklaşık 100 milyon Euro’yu bulan, dünyanın en prestijli tenis turnuvası Wimbledon’a ev sahipliği yapan İngiltere, Davis Kupası’nda 3. Lig’e düştü. Üstelik son dönemin en parlak starlarından biri olan dünya 4 numarası Andy Murray’li kadrosuyla...
Ve bilin bakalım bu İngiltere’nin Davis Kupası’ndaki rakipleri arasında kim var? Bildiniz; tabii ki Türkiye...
İngiltere, 5-7 Mart tarihlerinde, Davis Kupası’nın 3. ligi sayılan Avrupa/Afrika 2. Grubu’nda Litvanya ile karşılaşacak. Aynı tarihlerde Türkiye de İrlanda Cumhuriyeti ile oynayacak. Türkiye ve İngiltere maçlarını kazanırsa, 2. turda birbirleriyle mücadele edecek. Yani, 2009 yılında sadece turnuvalardan 4 milyon doları cebine indiren Andy Murray ile, aynı dönemde onun ancak 47’de 1’i kadar (84 bin dolar) kazanan Marsel İlhan’ın, milli takım formalarıyla karşı karşıya gelmeleri büyük olasılık.
İrlanda’yı yenebiliriz
Zira, gerek İngiltere, gerekse Türkiye mart ayındaki maçlarını kazanacak güçte. Özellikle de bizim açımızdan değerlendirecek olursak, İrlanda’nın dünya sıralamasında ilk 300’e giren sadece iki tenisçisi var; Louk Sorensen ve Connor Niland. Öte yandan, dünya sıralamasında 158. sırada yer alan Marsel İlhan’ın adı bile Türkiye’yi kafadan favori durumuna sokuyor. Bana göre kilit maçı olan çiftler mücadelesini de kazanırsak, İrlanda’yı kesinlikle deviririz.
Tenis Federasyonu Milli Takımlar Sorumlusu Beyazıt Ambar, “Milli takım antrenörünü belirleyip, bir an evvel Davis Kupası hazırlıklarına başlayacağız” diyor. Umarım öyle olur, çünkü Andy Murray’li bir İngiltere ile karşılaşmak Türk tenisi için bir dönüm roktası olabilir.
Roger Federer’in yılı
NBA’de yasaklanan ‘twitter’ çılgınlığı tenis kortlarını da sardı. Her yıl milyonlarca doları kazanan Serena Williams, Maria Sharapova, Jelena Jankovic, Marat Safina ve Andy Roddick dahil yüzlerce tenisçi, fırsat buldukları her an twitter’a girip, bir şeyler yazıyorlar. Bunların içinde bol bol dedikodu ve özel hayat bilgisi yer aldığı için, tenisçilerin twitter profillerinin en sıkı takipçileri de gazeteciler oluyor.
Dünya starları ile ilgili normalde öğrenemeyeceğiniz şeyleri, twitter’larından anında öğrenebiliyorsunuz. Örneğin Andy Roddick’in park etme özürlü olduğunu, arabasını park ederken sık sık küçük kazalar yaptığını ve Latte Macchiato kahvesi sevdiğini insanlar twitter profilinden öğrenebildi.
Bayanlarda dünya sıralamasının 1 numarası olan Serena Williams ile Maria Sharapova twitter’ın da kraliçeleri. Özellikle Williams, twitter’ına günde ortalama 70 tane mesaj yazıyormuş. Ancak tenis organizatörleri, bahis çetelerinin twitter aracılığıyla oyuncular hakkında tüyo alıp almadıkları konusunda tedirgin.
7 yıllık saltanat yıkıldı
ULUSAL turnuvalarımızın en önemlisi olan Türkiye Ferdi Tenis Şampiyonası, biraz geç kalınmış olsa da sona erdi. Bayanlarda Çağla Büyükakçay, son 7 yılın şampiyonu Pemra Özgen’i devirerek, ilk kez şampiyon olmanın gururunu yaşadı. Çiftlerde dünya sıralamasında 59. sırada yer alan İpek Şenoğlu, turnuvaya, Avustralya Açık öncesi dinlenmek istediğini gerekçe göstererek katılmadı.
Erkeklerde ise ATP sıralamasında 159. sırada yer alan Marsel İlhan dahil tüm tenisçilerimiz şampiyonluk için mücadele verdi. Sonuçta İlhan, Ergun Zorlu’yu yenerek, 4’üncü kez Türkiye Şampiyonu oldu.
Federasyonun, birinci olanlara 3 bin 500, ikincilere bin 500’er TL ödül vermesi, teşvik edici oldu. Ancak bayanların ENKA, erkeklerin Yeşilyurt’ta oynaması, zaten az olan seyirci sayısını ikiye böldü.
İlk kadın başkan ve Amerika...
İpek Şenoğlu kendi kazandığı çiftler puanları (66) ile yine çiftlerde dünyada 36 numara olan Kazak tenisçi Yaroslava Shvedova ile eşleşerek İstanbul Cup’ta çiftlerde 1 nuramalı seri başı oldu. İlk turdaki rakipleri ise bu sezon başarılı sonuçlar alan ve turnuvaya kontenjandan (Wild Card) giren Çağla Büyükakçay ve Pemra Özgen çiftiydi.
Dün İstanbul Cup’ın seribaşlarından Aravane Rezai ile Patty Schnyder’in antrenmanlarını izledim. İki tenisçinin ısınma süresinde bile toplara vuruşlarındaki hız, güç, süreklilik ve istikrar bizimkilerden farklı bir havadaydı. Gerçekten keyifle izledim.
Aslında bizim tenisciler de bu tempoyu tutturabiliyorlar, tek eksikliğimiz süreklilik ve zaten onlarla aramızdaki fark da tam o noktada başlıyor. Rezai ile Schnyder’i seyrederken aklıma şu geldi. Keşke antrenörlerimiz çalıştırdıkları genç tenisçileri ile beraber İstanbul Cup’a gelseler ve bu kaliteli oyuncuların antrenmanlarını izleseler. Bakın maç demiyorum antrenman diyorum, çünkü antrenmanları bu şeklide kort kenarından canlı izlemek inanılmaz derecede faydalıdır.
Daha sonra Rezai ile Schnyder, bir kaç sayı için oynamaya başladılar. Oynadıkları her puan maç sayısı havasında kıran kırana geçti... Düşünün antrenmanları böylesine kıyasıya geçen turnuvanın maçları nasıl olur... Turnuvanın ilk gece maçları tenisçilerimize ait. Bugün saat 18.00’de merkez kortta Pemra Özgen, Hollandalı Arantxa Rus ile saat 20.00’de de, İpek Şenoğlu İtalyan Camerin teklerde karşılaşacak.
GARANTİ Koza kuruculuğunda 2005 yılından bu yana düzenlenen Sony Ericsson WTA İstanbul Cup Uluslararası Bayanlar Tenis Turnuvası, yarın yapılacak ön eleme karşılaşmalarıyla başlayacak. Tamamen yenilenen şampiyona bundan böyle Türkiye Tenis Federasyonu’nun resmi turnuvası olarak İstinye’deki ENKA Tesisleri’nde düzenlenecek.
Bu turnuva daha önce Tekstilkent’te yapılırken, Maria Sharapova ve Venus Williams gibi dünya starları mücadele ediyor olmasına rağmen, final günleri hariç tenisseverlerden yeterli ilgiyi görmüyordu. Bunun da sebebi çoğu kişinin Tekstilkent’in yerini ters ve ulaşımını zor bulmasıydı. Artık öyle bir sorun yok; çünkü turnuva şehrin tam göbeğinde.
İstanbul Cup’taki en büyük yenilik, bazı maçların gece oynanacak olması. Artık teniste de seyircileri tribünlere çekebilmek için, tıpkı futbol, atletizm ve otomobil yarışlarında olduğu gibi, müsabakalar gece yapılmaya başlandı. Bu son derece mantıklı, zira insanlar gündüzleri çalıştıkları için maçları izlemeye gidemiyor. İstanbul Cup organizatörleri, 2 bin 500 kişilik merkez kortun (ENKA Arena) aydınlatmasını uluslararası standartlara getirerek bu sorunu ortadan kaldırdı. Bu seneki İstanbul Cup geçmiştekilerden çok daha zorlu olacak, zira dünya sıralamasındaki en iyi 100 kadın tenisçiden 22’si burada mücadele edecek.
Son Wimbledon Turnuvası’nda, tek erkekler şampiyonu Roger Federer ile tek bayanlar şampiyonu Serena Williams’ın hesaplarına yatan para tutarı 850’şer bin Sterlin’di. Ancak, kadınların bu turnuvada ortaya koydukları performansı ve harcadıkları mesaiyi erkeklerle karşılaştırınca, akıllara ister istemez ‘eşit para ödülünü hak ediyorlar mı?’ sorusu geliyor. Kişisel kanaatim; hak etmiyorlar. Yanlış anlaşılmasın, normalde kadın erkek eşitliğini savunan biriyim, ama söz konusu olan tenis ise, kimse kusura bakmasın kadınlar en azından Grand Slam’lerde erkeklerle aynı miktarda ödülü hak etmiyorlar. Neden böyle düşündüğümü son Wimbledon Turnuvası’nda yaşananları örnek göstererek anlatacağım...
Performansları tutarsız
1-) Yarı finalde, o maça gelene dek bu yıl sadece 34 karşılaşma oynayan Venus Williams, 51 maç yapan dünya 1 numarası Dinara Safina’yı bir saatten kısa sürede, 6-0 ve 6-1’lik setlerle 2-0 yendi. Bir Grand Slam turnuvasının tek erkekler yarı finalinde böyle bir şeyin yaşanması neredeyse imkansız...
Çok duygusallar!
2-) Serena ile Venus Williams kardeşler arasındaki final maçının gidişatı bana göre tamamen duygusaldı! Birinci sette Venus, Serena’ya biraz direndi. Seti kaybedince de ikinci sette hemen teslim oldu. O maçtan hemen sonra çiftlerde de şampiyonluk maçına çıkacakları için, ne kardeşini yordu, ne de kendisini... Ama o tekler finalinde Venus’ün yerinde bir başkası olsaydı, asla öyle bir ikinci set izlemezdik. Venus bu maçı kaybederek, küçük kardeşinin en azından yıl sonuna kadar dünya 1 numarası olmasını ve dolayısıyla sponsorların ilgisinin (paranın) ona yönelmesini sağladı. İki kardeşin banka hesaplarının aynı kişi tarafından (babaları Richard Williams) kontrol edildiğini göz önüne alırsak, Venus’ün neden böyle davrandığını anlamak zor değil.
SON yılların en muhteşem Wimbledon finali olarak çok konuşulacak ve tarihe geçecek dünkü karşılaşma... Keşke bu maç, futbolda olduğu gibi berabere bitebilseydi. Andy Roddick kaybetti. Fakat şampiyonluk maçı süresince inisiyatifi elinde tutan taraf oldu. Roddick belki de kariyerinin en iyi oyununu sergiledi. Amerikalı tenisçi, takribi 8 yıldan beri istikrarlı bir şekilde dünya sıralamasının ilk 10 tenisçisi arasında. Ancak dünkü rakibi Roger Federer’di. Federer için de gelmiş geçmiş en iyi tenisçi unvanını boşu boşuna vermemişler. Federer’i şampiyonluğa götüren en büyük etken servislerle attığı 50 tane ace (direkt puan) oldu.
İngiltere’nin başkenti Londra’daki dev finali izleyenler tenise doydu diyebilirim. İki tenisçi de 4,5 saat süren mücadelede hem fiziksel hem de mental olarak inanılmaz bir performans gösterdiler. Tek kelimeyle muhteşem diyebileceğimiz finalin ilk setini 7-5 Roddick aldı. Federer, tie-break’e giden ikinci ve üçüncü setleri 7-6 (6) ve 7-6 (5) kazanarak durumu 2-1 lehine çevirdi. Daha önce Wimbledon finalinde İsviçreli rakibine 2 kez teslim olan Andy Roddick, 4. seti 6-3 alarak durumu 2-2 yaptı. İki farklı üstünlük yakalayacak tarafın mutlu sona ulaşacağı 5. sette heyecan ise doruk noktasındaydı. İki tenisçi de kazanmak için tüm hünerlerini sergiledi ve bu bölümü 16-14 önde bitiren Federer, korttan 3-2 galip ayrıldı. 15. grand slam şampiyonluğunu ilan eden Federer, Wimbledon’ı da 6. kez kazanmanın keyfini yaşadı.
Federer ile Roddick’in adeta gladyatörler gibi savaşması, mücadeleyi izleyenler arasında Gladyatör filminin başrol oyuncusu Avustralyalı Russel Crowe’ın bulunması ilginç bir detaydı. Ayrıca Federer’in ağustos ayında doğum yapacak tenisçi eşi Mirka Vavrinec’in o sıcağa rağmen büyük bir heyecanla eşini seyretmesi dikkat çekiciydi.