MALİYE Bakanlığı, Kasım 2016’da bir gece ansızın ÖTV’de değişiklik yaparak matraha (vergisiz fiyat) dayalı kademeli sisteme geçti. Buna göre 1.6 litre ve altı motora sahip araçlardaki ÖTV oranları yüzde 45 ila 60 arasında 3 dilime ayrıldı.
Matrahı 40 bin TL’yi aşmayan otomobiller için ÖTV yüzde 45’te sabit kalırken, matrahı 40 bin lirayı aşıp 70 bin lirayı geçmeyenler için ise ÖTV yüzde 45’ten 50’ye yükseldi.
Matrah fiyatı 70 bin lirayı aşanlarda ise ÖTV oranları ise bir gecede yüzde 45’ten yüzde 60’a çıktı. İşte bu sistem 1 yıldır sektörün büyük kabusu oldu. Çünkü Türk Lirası’nın Euro karşısında 1 yılda yüzde 22 değer kaybettiği bir ortamda matraha dayalı ÖTV sistemi araç fiyatlarının neredeyse her ay otomatik olarak zamlanmasına yol açıyor.
Çünkü uzun bir süre sonra marka yönetimlerinde önemli değişiklikler yapıldı. Aslında bu değişikliklerin sinyalini mayıs ayında yazdığım yazıda vermiştim, ama o dönem sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Geçen hafta Türkiye’nin ilk kez hurriyet.com.tr’den okuduğu bu değişiklikleri tekrar hatırlatmam gerekirse, Volkswagen Binek Araç Marka Genel Müdürlüğü görevine; Audi, Bentley ve Lamborghini’nin Genel Müdürü Gino Bottaro, Audi, Bentley, Lamborghini ve Bugatti markaları Genel Müdürlüğü görevine; Volkswagen Ticari Araç Genel Müdürü Kerem Galip Güven, Volkswagen Ticari Araç Genel Müdürlüğü görevine ise Skoda Genel Müdürü Tolga Senyücel atandı. 3 yıl Volkswagen Ticari Araç Genel Müdürü, 10 yıl da Volkswagen Binek Araç Genel Müdürlüğü yapan Vedat Uygun ise Doğuş Oto Yönetimi Kurulu Üyesi oldu. Skoda’nın başına Doğuş Oto’nun Genel Müdürü Zafer Başar geçerken Başar’dan boşalan koltuğa ise Osman Yelkenci oturdu.
İşte bu değişiklikleri yazarken haberi zenginleştirmek için Doğuş Otomotiv’in finansal sonuçlarına da bakmak istedim. İşte o an Doğuş Otomotiv’in Türkiye’nin halka açık en büyük otomotiv perakende şirketi olmadığını öğrendim. Çünkü piyasa değeri olarak üstünde ‘Beyaz Filo Oto Kiralama A.Ş.’ isimli bir şirket yer alıyordu. 2016 yılı sonuçlarına göre Doğuş Otomotiv 12 milyarlık ciro ve 238 milyon TL’lik kâra sahip. Piyasa değeri ise 464 milyon dolar. ‘Beyaz Filo’ isimli bu şirketin piyasa değeri ise tam 725 milyon dolar olmuş. Hem de bu değere 519 milyon TL ciro ve 26 milyon TL kârla ulaşmışlar.
Hemen şirketin bu yılın ilk 6 ayına ilişkin (son rapor) yayınladığı faaliyet raporuna baktım. Sıkın durun; ana işi filo kiralama olan bu şirketin toplam araç sayısı sadece 246 adetmiş. Bu rakamı görünce daha fazla meraklandım. Faaliyet raporunda Peugeot’nun Balıkesir, Opel’in ise Ankara bayisi olduğunu da öğrendiğim bu şirket, bu yılın ilk 6 ayında 3 bin 190 Opel ve 1451 adet de Peugeot satmış. Hemen Peugeot ve Opel’in üst düzey yöneticilerine bu şirketi sordum ve bana filodan çıkarak daha fazla ikinci el satışına odaklandığını söylediler. Rakamları teyit edemedim ama 2016’da 15 bine yakın ikinci el araç satışı yaptıkları söyleniyor. Başarılı olabilirler, orasını ben bilemem ama yine de ikinci el hariç 200 binin üzerinde sıfır araç satan Doğuş Otomotiv’den nasıl daha değerli olabildiklerini anlayabilmiş değilim.
Borsa-finans editörümüz Şebnem Turhan’a ‘Beyaz Filo’nun hisse fiyatlarını sorunca şaşkınlığım biraz daha arttı. Çünkü 27 Ekim’de hisse fiyatı 7 TL civarında olan şirketin hisseleri 19 Aralık’ta 67 TL’ye yükselirken, cuma günü ise 61.35 TL’den kapanmış. “2 ayda 10 kat büyümenin bir izahı vardır” herhalde diye düşünürken, Şebnem, Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) Beyaz Filo şirketine ilişkin yaptığı araştırmada şu bilgilere ulaştığını söyledi: “Beyaz Filo hisseleri, 7 liradan 67 liraya olan yolculuğu sırasında Borsa İstanbul’un devre kesici uygulamasıyla sık sık karşılaşmış. Yani hisselere işlem sırasında sürekli işleme ara verilmiş, tek fiyat emir toplama başlanmış. Ayrıca, Borsa İstanbul tarafından payları üzerinde gerçekleşen olağandışı fiyat ve miktar hareketlerine ilişkin olarak sürekli KAP’tan açıklama yapılması istenmiş. Şirket bu açıklama isteklerine özel bir durum olmadığına ilişkin yazılarla yanıt vermiş. Son olarak ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) kararı uyarınca devreye alınan Volatilite Bazlı Tedbir Sistemi (VBTS) kapsamında, Beyaz Filo payları 18 Aralık tarihinden (seans başından) itibaren 29 Aralık tarihine (seans sonuna) kadar açığa satışa ve kredili işlemlere konu edilemeyeceği belirtilmiş.”
Yani yetkili kurumlar da benim gibi merak etmiş görünüyor. Yakında neler olduğu belli olur ama umarım arkasında bir mağdur ordusu bırakmaz.
Okuyucular, arkadaşlarım, hatta yakın akrabalarım bile beni gördüklerinde ilk bunu soruyor, ben de hemen hemen hepsine, projenin ‘elektrikli otomobil’ olacağı için bir şansı olduğunu çünkü yeni kalkan bu treni yakalama fırsatımızın olduğunu söylüyorum. Ama elimizi çabuk tutmamız gerektiğinin de altını çiziyorum.
Bu işin bir patronunun olmasını, bu kişiyi de ya içlerinden ya da dışarıdan bulmaları gerektiğini, 5 babayiğidin koşulsuz bir şekilde bu kişiye destek olması gerektiğini tekrarlıyorum. Yani 5 babayiğidin sanki yeni kurulan bir startup (girişim) şirketine yatırım yaptıklarını düşünmelerini, şirketi ise kuran vizyoner kişinin yönetmesi gerektiğini, aksi takdirde 5 kafadan ayrı ses çıkmasının projenin önündeki en büyük engel olduğunu söylüyorum.
‘BOSTON’LU DANIŞMAN
Son 1 aydır 5 babayiğit büyük bir gizlilik içinde çalışmalara devam ediyor ve ara ara bakanlar projeyle ilgili basına açıklama yapıyor. Ama bu açıklamalar da üretileceği yer ve üretim adetleri dışında projenin nasıl şekilleneceği hakkında ipuçları taşımıyor. Son olarak babayiğitlerden biri olan Anadolu Grubu’nun patronu Tuncay Özilhan, uluslararası bir danışmanlık şirketi ile anlaştıklarını açıklamış, bu şirketin de Boston Consulting olduğu anlaşılmıştı.
Peki babayiğitler ve danışmanlık şirketi dünyayı taramaya, hem bu işin patronunu hem de yararlanabilecekleri Türk beyinleri aramaya başladı mı? Çünkü bu projenin başarılı olabilmesi için önce iyi bir lider seçmeleri, sonra da bulabildikleri her türlü desteği almaları gerek.
Geçtiğimiz günlerde Los Angeles’ta Tesla’ya rakip olarak doğan Faraday Future isimli elektrikli otomobil şirketinde çalışan Türk mühendis Özcan İnci’yle bir araya gelip, haber hazırlamıştım. İnci, 15 yıl Mercedes Amerika’da çalıştıktan sonra bu şirkete transfer olmuş. Uzmanlığı ise şasi yani otomobillerin iskeleti. Mercedes’in Amerika fabrikasında yıllarca çalışmış, Faraday Future’da da başında olduğu ekiple elektrikli otomobilin şasisini yaratmış. Yani sıfırdan bir elektrikli otomobil platformu geliştirmiş ki, ben de yakından görme şansı buldum.
Babayiğitler, umarım yazdığım Faraday Future haberinden ziyade Özcan İnci’ye konsantre olmuşlardır. Herhangi biri temas kurdu mu bilmiyorum ama ‘Türkiye’nin otomobili’ için yeni bir platform gerekiyor. Eğer bunu başkalarından kiralamayacaksak, o zaman Özcan İnci’ye de en azından danışılabilir.
İkinci önemli isim ise yanda manşet haberde okuyacağınız
Çünkü her şey çok iyi giderken kırılgan ekonomimiz sayesinde bir bakarsınız kurlar rekor seviyeye çıkar, tam kurlar iyi derken bu kez bütçe açığına bağlı vergi artışları gündeme gelir. Yani şöyle arkanıza yaslanıp rahat rahat çalışmanızın pek imkanı yok gibidir.
Otomotiv sadece içinde olanlar için değil vatandaşlar yani otomobil alacaklar için de hayli zor bir sektör haline geldi. Çünkü şöyle bir baktığımda son 1-2 yıl içerisinde otomobil satın alacakları etkileyen çok önemli değişiklikler oldu. Öyle ki; araç satın almak isteyen müşterinin de aracı satmaya çalışan satış görevlisinin de kafasını ciddi anlamda karıştıran bir çok uygulama gündeme geldi.
TÜKETİCİ KREDİSİ ARTIYOR
- Bunlardan birincisi; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından alınan karar gereği artık aracın değerine göre yüzde 30 peşinat şartı getirildi. Yani 50 bin TL’ye kadar yüzde 70 kredi kullanılabiliyor. Kalan kısmın da yarısı kadar kredilendirilebiliyor. Vatandaşın kafası bu hesabı yaparken bile karışıyor. Güya tasarrufları artırmak için getirilen bu uygulamadan sonra şöyle bir durum da ortaya çıktı.
Öncelikle eskiden otomobil satışlarında kredili satış oranı yüzde 70 civarındaydı. Öğrendiğim kadarıyla bu oran BDKK’nın bu uygulamasından sonra yüzde 50 seviyelerine gerilemiş. Yani otomobil satışlarında nakit oranı artmış ve vatandaş kredi kullanımını azaltmış gibi görünüyor.
Ancak bu sadece görüntü de böyle. Sektörden öğrendiğime göre gerçek farklıymış. Vatandaş peşinatı olmadığı için taşıt kredisi yerine tüketici kredisi kullanmaya başlamış. Hem fiyat olarak daha hesaplı hem de aldığı otomobile rehin konulmasına gerek kalmıyor. Böylece tüketici kredisini çekip aracı sanki peşin alıyor gözüküyor.
YENİ ÖTV VE MTV SİSTEMİ
-
Dün Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Orhan Sabuncu da açıkladı. Türkiye ekonomisinin aralıksız 11 yıldır lideri olan otomotiv endüstrisi, ocak-kasım döneminde yüzde 21 artışla 26 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşarak, tüm zamanların rekorunu kırmış. Sabuncu, “Türkiye otomotiv endüstrisi 2008 yılında gerçekleştirdiği 24.7 milyar dolarlık ihracat rekorunu 11 ayda tazeledi. Arka arkaya 11 yılın ihracat şampiyonuz, bu yıl 12’nci olacak” ifadelerini kullanmış. Yani sonuçlar ortada. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet otomotivin bu gücünün farkında. Bu gücü ortaya koymak ve tüm dünyaya göstermek için Erdoğan’ın isteğiyle ‘Türkiye’nin otomobili’ için yeniden düğmeye basıldı ve bunun için 5 büyük babayiğit belirlendi. Neler yapılması gerektiğini uzmanların görüşlerine de dayanarak 10 başlıkta geçen haftalarda yazmıştım. Bundan sonrası için ne olur, başarılı olunur mu hep beraber göreceğiz. Ama başka şansımızın olmadığını da söylemek benim görevim.
Asıl şimdi ben hem Türkiye’nin otomotivdeki fason gücünü hem de yerli otomobil projesini yakından ilgilendiren bir tartışmayı gündeme getirmek istiyorum. Tartışmaya geçtiğimiz hafta katıldığım Los Angeles otomobil fuarında tanık oldum. Aslında daha önce de bazı uzmanlar dile getirmişti ama bu aralar daha sık gündeme gelmeye başladı.
Biliyorsunuz teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte otomotivdeki bilinen tüm kurallar baştan aşağıya değişiyor. 100 yılı aşan tarihe sahip bu dev sektör önümüzdeki 10 yılda tüm bildiklerini unutup, yepyeni bir çağa adım atacak. O da elektrikli ve sürücüsüz otomobiller çağı olacak. Bu çağda otomotiv markalarının dışında, teknoloji devleri, yeni girişim şirketleri ve Dyson gibi süpürge üreticileri bile şansını arayacak. İşte bu yüzden sektörde artık üretim gücüne ve esnekliğine bağlı bilinen rekabet yaşanmayacak. Bundan böyle Ar-Ge’si güçlü olan, teknolojik anlamda yenilikleri hızla ve önce yapan yarışta öne geçecek.
ÜRETİMDE APPLE MODELİ
İşte bu yarışta teknoloji devleri veya Tesla gibi yeni nesil şirketler daha avantajlı olacak gibi gözüküyor. Çünkü arkalarında dünya çapında bir sürü fabrika, yatırım ve yüz binlerce istihdam gibi hareket kabiliyetlerini kısıtlayan yükleri yok. Tüm parayı Ar-Ge’ye harcayıp üretimi gerekirse Magna gibi bu işin uzmanı şirketlere fason olarak yaptırıyorlar.
Yani bir bakıma gelecekte otomotiv sektöründe ‘Apple modeli’ uygulanacak. Bugün Apple nasıl sadece yeni ürün ve teknoloji geliştirip üretiminin tümünü Çinli Foxconn’a yaptırıyorsa, otomotiv devlerinin de bu rekabette hızlı adım atması için üretiminden çekilmesi gerektiği aksi takdirde yarışta geri kalabilecekleri belirtiliyor. Bunu söyleyen de sektör uzmanları. Çünkü devasa üretimler için harcanan paralar yerine bunun araç ve teknoloji geliştirmeye ayrılması gerektiğine inanıyorlar. Aslında bu durum Türkiye gibi şu anda markası olmayan ama otomotiv üretiminde yüksek kalite seviyesiyle rüşdünü ispatlayan ülkeler için büyük avantaj. Tofaş mesela çok iyi bir örnek. Düne kadar Fiat, Opel, Vauxhall, Peugeot, Citroen ve hatta Ram markaları için üretim yapıyordu. İşte Tofaş gibi şirketlerin gelecekteki yeni modelde şansı çok yüksek. ‘Yerli otomobil’ içinde bu büyük avantaj. Çünkü 5 babayiğidin bu modelle üretim ve fabrika düşünmesine gerek kalmayacak. Bu da sadece araç gelişimine konsantre olmalarını sağlayacak. Yani geleceğin otomotivi ‘Apple’ gibi olacaksa Türkiye bundan kazançlı çıkar gibi duruyor.
İŞTE ŞİMDİ ATAK ZAMANI
Geçtiğimiz ay Japonya’nın en büyük üçüncü çelik üreticisi Kobe Steel’in ürünlerinin kalitesi hakkındaki verilerin sahte olduğunu itiraf etmesiyle, “Acaba sorun
bundan mı kaynaklandı?” sorusunu gündeme getirmişti.
Honda kullanıcıları göçüklerinin sebebinin bu olabileceğini, yaşadıkları mağduriyetin bu şekilde daha net ortaya konabileceğini belirtmişlerdi. Ancak Honda’dan yapılan açıklamada Gebze’de üretilen Civic Sedan için Kobe Steel’den bir alım yapılmadığı açıklanınca iş yine başa döndü. Konunun mağdurları internet ortamında gruplar kurup, videolar çekip sıkıntılarını anlatmaya devam etmeye başladı.
Benim de zaman zaman gündeme getirdiğim bu sıkıntıyla ilgili son gelişmeleri ise mağdurlar gönderdikleri şu mesajla dile getiriyor:
Otomotiv bugün ekonominin lokomotifi olduysa bunda Hürriyet’in desteği de büyük. Ben aynı anda bu 2 amiral gemide yer aldığım için kendimi şanslı hissediyorum. Gazetecilikte 23’üncü yılımı tamamladım 24’e doğru hızlı adımlarla ilerliyorum. Bu sürede yazılı ve görsel medyada yer alıp, ekonomi ve otomotiv haberleri hazırladım. Bir süreden beri de ‘360 derece’ stratejisiyle birlikte internete yani hurriyet.com.tr’ye de haberler ve analizler yazıyorum. Yazılı ve görsel medyadan farklı olarak internette haber tüketiminin hızı ve etkilerinin anında ortaya konulması geleneksel yapıdan biraz farklı. Okuyucuların anlık tepkilerini, okunma rakamlarını görmek ve haberlerin etkilerini hızla tespit edebilmek gerçekten etkileyici. 9-16 Kasım tarihleri arasında hurriyet.com.tr’de yayınlanan haberlerin okunma sonuçları da doğru ve zengin içeriğin nasıl etkili olabildiğini gösteriyor. Çünkü 6 günde 1.8 milyon kişi otomotiv haberlerimi okumuş. İnternetteki bu sonuçlara Hürriyet gazetesinin tirajına bağlı ulaştığı okuyucu rakamlarını da eklediğimiz zaman bir haftada 3 milyonun çok üzerinde kişinin otomotiv haberlerine ‘Hürriyet Dünyası’ndan ulaştığını ortaya koyuyor. Kısaca ‘360 derece’ stratejisiyle her yerdeyiz, bekleriz...
SEKTÖRÜN ARTIK BİR POLİSİ DE VAR
PEUGEOT Türkiye Genel Müdürlüğü görevine İbrahim Anaç’ın atanması ile Türkiye’de yer alan 45 otomotiv markasından 44’ünü artık Türkler yönetiyor. Bugün Türkiye’de sadece 1 markanın genel müdürü yabancı kaldı. O da Honda Türkiye Genel Müdürü Takuya Tsumura. Japon yönetici adeta türünün son örneği gibi...
Daha önce de yazdım uluslararası markalar artık yerel yönetici stratejisine yöneldi. Pazarı daha iyi koklayan, bayilerle, müşterilerle daha iyi iletişim kurabilen yerli yöneticiler tercih edilmeye başlandı. Zaten doğrusu da buydu.
İbrahim Anaç’ın Nissan’dan Peugeot’nun Genel Müdürlüğüne atanmasıyla ilgili bir kaç şey dikkatimi çekti. Peugeot kısa bir süre önce de Nissan’dan Emre Özocak’ı transfer etmişti. Peugeot Türkiye Pazarlama Müdürü Mehmet Akın’ın da Nissan kökenli olduğu düşünülürse, 3008 ve 5008 ile SUV sınıfında atağa kalkan Fransız markanın Türkiye’de yeni bir ‘Qashqai rüzgârı’ estirmeye çalıştığı ortada. Diğer ayrıntı ise otomotiv sektörünün asker kökenli yöneticilerden sonra artık polis kökenli bir genel müdürünün de olması. 1990 yılında Polis Akedemisi’nden mezun olan İbrahim Anaç, 5 yıla yakın polislik yapmış, komiser rütbesindeyken ayrılmış. Kendisine yeni görevinde başarılar dilerim.
İKİNCİ EL OTODA GELECEĞE DÖNÜŞ
TEMMUZ ayında ‘Çakal savar bir uygulama’ başlığıyla otomotiv veri şirketi Cardata’nın ikinci el fiyatlandırma uygulamasından bahsetmiştim. Uygulama ile herhangi bir aracın ikinci el değerini öğrenmek isteyenlerin, araç bilgilerini girerek güncel fiyata 10 saniye içinde anında ulaşabildiğini yazmıştım. Kendim de bizzat test etmiştim. Bu sayede sektörün ikinci el araç fiyatlarıyla istedikleri gibi oynayan kişilerden (çakal) kurtulabileceğinden bahsetmiştim.
Şimdi aynı şirket sıfır bir otomobil almak için bayi bayi gezerek ya da web sitelerinde saatlerce karşılaştırma yaparak zaman harcamak istemeyenler için yeni bir uygulama geliştirmiş. Cep telefonunuza veya bilgisayarınızı indireceğiniz bu ücretsiz uygulama sayesinde sıfır araçların fiyatlarını ve donanım özelliklerini anında karşılaştırarak birkaç saniyede en uygun çözümü bulabiliyorsunuz. Ama en önemlisi bu uygulama sayesinde bugün alacağınız sıfır aracın gelecekte ulaşacağı ikinci el değerini de öğrenme şansınız bulunuyor. Bu gerçekten önemli. Çünkü hepimizi araç alırken korkutan,
Buradaki en kritik nokta süre... Yani bizim elimizi çok hızlı tutup, dünyadaki gelişmelere bir an önce ayak uydurup hatta onların ötesine geçmemiz gerekiyor. Aksi takdirde rekabet şansımız pek olmayacak gibi. Çünkü dünya devlerinden her geçen gün yeni hamleler geliyor. Elektrikli otomobil konusunda en vizyoner yöneticilerden biri olan Fransız Renault’un Dünya Başkanı ve CEO’su Carlos Ghosn, rakiplerinin çok önünde yer alarak 2010 yılında bu alana 5 milyar dolar yatırım yapmış ve hızla elektrikli otomobilleri devreye sokmuştu. O dönem hatırlarsınız, Bursa’da üretilen Fluence’nin bile elektrikli versiyonu geliştirilmişti. Ghosn, yönetimindeki Renault ve Nissan ile Amerika, Avrupa ve Japonya’da elektrikli otomobil üretim tesisleri ve pil fabrikaları kurmuştu. O dönem bir çok otomotiv devi elektrikli otomobile uzak dururken, tüketicilerin ilgilenmediğine ilişkin beyanatlar vermişti. Ama bugün gelinen noktada BMW’den Volkswagen’e kadar bir çok otomotiv üreticisi elektrikli otomobil yarışına girmiş durumda. Toyota, General Motors (GM) , Ford, Mercedes, Jaguar, Land Rover ve Volvo son aylarda art arda büyük EV (elektrikli araç) planlarını açıklıyor.
Elektrikli otomobil endüstrisinin giderek büyüdüğünü ve anlaşıldığını kaydeden Ghosn gülerek, “Şimdi herkes geliyor. Çünkü gerçek bugünlerde birçok insana daha açık bir şekilde göründü” yorumunu yapıyor. Eylül ayında Japon Mitsubishi’nin de Renault-Nissan ortaklığına dahil olması sonrasında grubun hedeflerine ilişkin bir toplantı düzenleyen Carlos Ghosn, 6 yıllık plan dahilinde dünya çapında 12 yeni elektrikli modeli satıya sunucaklarını açıkladı. Bu modeller Renaut, Nissan ve Mitsubishi markalarıyla pazarda yerini alacak. Ghosn, elektrikli otomobillerde en büyük başarıyı ise Nissan Leaf ve Renault Zoe ile sağladı. Çünkü bu iki otomobilde sıfırdan elektrikli doğdu. Yani bir modelden devşirilmedi. Bu da başarıyı getirdi. Ghosn, “Leaf ve Zoe ile elde ettiğimiz bilgiler son derece değerli. Çünkü biz tüketicilerin artık elektrikli araçları nasıl kullandıklarını, nelere ihtiyaç duyduklarını ve sorunlarını biliyoruz. Bu önümüzdeki altı yıl içinde çok daha iyi elektrikli otomobil üretmemizi sağlayacak” açıklamasıyla aslında ne kadar önde oldukları mesajını da net olarak veriyor.
2019’DA GELİYOR
Ghosn’un EV planları devam ederken, Çin’de ucuz elektrikli otomobil geliştirilmesi için de özel bir mühendis ekibini atadığı belirtiliyor. Bu ekibin Çin’de küçük sınıfta yer alan Renault Kwid’i (Dacia Duster) temel alan bir elektrikli otomobil üzerinde çalıştığı ve prototipin ekim ayında Ghosn tarafından denenip beğenildiği söyleniyor. Aracın 2019 yılında Çin dışında Hindistan ve Brezilya’da satışa sunulması bekleniyor. Fiyatının ise 8 bin dolar (30 bin TL) olacağı belirtiliyor. İşte bu durumda ‘Türkiye’nin otomobili’nin işi de biraz zorlaşabilir, çünkü elektrikli otomobilde ÖTV yüzde 3 olduğu için bu araç KDV eklendiğinde yaklaşık 10 bin dolara (38 bin TL) Türkiye’de satılabilir. Bekleyip göreceğiz.
TÜRKİYE’DE YERLİ LCV AVANTAJI AZALIYOR MU?
FRANSIZ PSA (Peugeot Citroen) Grubu bünyesine giren Alman Opel, gelecek planları ve stratejileriyle ilgili geçtiğimiz hafta uluslararası bir basın toplantısı düzenledi. PSA Grubu CEO’su Carlos Tavares ile birlikte açıklamalar yapan Opel CEO’su Michael Lohscheller, 1999 yılından bu yana kâr edemeyen ve bu yüzden GM’in sattığı Alman markanın, 2020 yılında yeniden kârlılığa döneceğini belirterek özetle şunları söyledi: “2020’de yüzde 2 faaliyet kârı elde edecek ve serbest nakit akımını sağlayacağız. 2024 yılı itibarıyla bütün binek otomobillerde elektrikli opsiyon mevcut olacak. Bütün fabrikalar modernize edilecek ve zorunlu işten çıkarmalardan kaçınarak faaliyetler sürdürülecek. Rüsselsheim’daki Ar-Ge merkezi PSA Grubu’nun küresel etkinlik merkezi olacak. Yani Avrupa dışı pazarlara üretilecek otomobiller ve tüm elektrikli otomobiller burada geliştirilip üretilecek. Opel 2018 yılında ticari araç işine yeni Combo modeli ile geri dönecek. 2019 yılında yeni Corsa yine segmentinde iddialı bir otomobil olma statüsünü koruyacak. 2020 yılına kadar Opel pazara 9 yeni model sunacak.”
Benim de internetten canlı takip edip soru sorduğum toplantıda dikkatimi çeken nokta LCV yani ‘hafif ticari araç’ planları oldu. Çünkü Opel 2014 yılından bu yana bu sınıfta yok ve bu açıklama Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü İtalyan Fiat’ın hem PSA Grubu hem de Opel’le yaptığı işbirliği anlaşmaları vardı. Fiat’ın PSA Grubu ile yaptığı anlaşma uyarınca 2007 yılından itibaren Tofaş Bursa’da Peugeot ve Citroen için hafif ticari araç (Minicargo) üretiyordu. 2010 yılında ise Fiat Opel ile anlaşma yapmış bunun sonucunda Tofaş Bursa’da Opel ve Vauxhall markaları için Doblo platformunda ‘Combo’ üretmeye başlamıştı. Yani bir anda Tofaş, Fiat’ın dışında Peugeot, Citroen, Opel ve Vauxhall markaları için de üretim yapan fabrika haline gelmişti. Fiat Egea projesinin devreye girmesi ve başarılı olması sonrası önce Opel üretimi sona erdi. Bu yıl sonunda da zaten çok azalan Peugeot ve Citroen üretimi noktalanacak. Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu da,