Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri de kış lastiği konusunda kendileri açısından bir karışıklık olmadığını belirterek, çıkarılan düzenlemeler kapsamında sadece ticari araçlara yönelik bir kış lastiği zorunluluğu bulunduğunun altını çizdiler. Yetkililer bunun dışında özel araçlara yönelik bir kış lastiği zorunluluğunun bulunmadığını ifade ettiler.
Bu açıklama 1 Nisan’da yürürlüğe giren ve kafaları karıştıran tebliğdeki ifadelerin de yanlış anlaşıldığını ortaya koydu. Çünkü ‘Kış lastiği kullanma zorunluluğu ile ilgili usul ve esaslar hakkındaki tebliğ’de şu ifadeler yer alıyordu: “Eşya ve yolcu taşımak amacıyla ülkemiz karayollarında seyreden ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tescil edilmiş olan motorlu araçlar ile yabancı plakalı araçların kış lastiği kullanma zorunluluğuna ilişkin usul ve esasları kapsar. Bu tebliği lastik tekerlekli traktörleri, iki ve üç tekerlekli taşıtlarla yapılan taşımaları, römork ve yarı römorkları ile Türk Silahlı Kuvvetlerine ait taşıtlarla ve bunların römorklarıyla yapılan taşımaları kapsamaz.
Ülkemizde tescil edilmiş olsun veya olmasın, şehirlerarası karayollarında yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan taşıtlarda her yılın 1 Aralık ile takip eden yılın 1 Nisan tarihleri arasında kalan dört aylık dönemde kış lastiği kullanılması zorunludur. İl sınırları içerisinde, kış lastiği uygulaması yapılıp yapılmayacağı ortalama yerel sıcaklıklar dikkate alınarak ilgili valiliklerce belirlenir ve gerekli duyurular yapılır. Kamyon, çekici, tanker ve otobüs türü araçların tahrikli dingilleri üzerindeki tüm lastiklerinin; kamyonet, minibüs ve otomobillerin tüm lastiklerinin; ayrıca seyir esnasında değiştirilmek zorunda kalınan lastiklerin yerine takılacak lastiklerin kış lastiği olması zorunludur.”
Tebliğin hazırlanmasına katkıda bulunan Ankara Ticaret Odası (ATO) yetkilileri ise otomobillerde zorunluluğun sadece şehir içinde olmadığını şehirlerarası yollarda ise kış lastiği takmanın zorunlu olduğunu söyleyerek kafaları iyice karıştırdı. ATO yetkilileri Türkiye genelinde belirlen illerde bu zorunluluğun uygulanacağını, şehir içlerinde ise zorunluluk karanını valiliklerini vereceğini söyledi. Yani sonuçta bakanlık zorunluluk yok açıklaması yapsa da hala kış lastiği ile ilgili kafa karıştıran noktalar devam ediyor. Tebliğle ilgili bir başka sıkıntı ise römorkların kapsam dışında tutulmasından kaynaklanıyor. Motorlu bir taşıtın arkasına takılarak çekilen tekerlekli motorsuz taşıt anlamına gelen römorklarda da kış lastiği kullanımının zorunlu olması gerektiği belirtiliyor.
<div class="hr-video-seperator-line" style="height:10px; background: #e20905;"></div>
Buna göre Türkiye’de 1 Aralık ile takip eden yılın 1 Nisan tarihleri arasında kalan dört aylık dönemde bütün taşıtlar kış lastiği kullanmakla yükümlü hale geldi. Uygulama kapsamında olduğu halde kış lastiği kullanmadığı tespit edilen araçlara 625 lira para cezası uygulanacağı belirtildi.
İşte bu haber ağustos ayında önce bir kaç gazetede yer aldı. Hemen detaylarını öğrenmek için önce Lastik Sanayicileri ve İthalatçıları Derneği’ne (LASİD) sordum. Şu yazılı cevabı verdiler; “1 Aralık– 1 Nisan tarihleri arazında ülkemiz karayollarında seyreden, yabancı plakalı araçlar dahil ticari ve özel tüm araçlar için ‘Kış Lastiği Kullanma Zorunluluğu’ getirilmiştir. Şehir içinde kış lastiği uygulaması yapılıp yapılmayacağı ortalama yerel sıcaklıklar dikkate alınarak valilikler tarafından belirlenecek ve duyurulacaktır. Valilik Bakanlıkça belirlenen tarih aralığındaki bu sürenin öncesinde ve/veya sonrasında 1’er ay arttırabilir. Şehir içi ulaşımlarda kullanılan otobanlar şehirler arası yol olarak kabul edilmektedir. ”
YAZIMI ELEŞTİRDİLER
Bu açıklama her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyordu. Ben de geçtiğimiz hafta süre yaklaştığı için 1 Aralık’ta başlayacak ve otomobilleri de kapsayacak uygulamayla ilgiyi hurriyet.com.tr’ye “Otomobiller için de artık zorunlu: Cezası 625 lira” başlığıyla tüketicileri bilgilendirecek bir yazı yazdım. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Bu konuda bir çok eleştirel elektronik posta alarak, uygulamanın otomobilleri kapsamadığı, benim tüketiciyi yanlış bilgilendirdiğim söyleniyordu. Konuyla ilgili bir çok kişi 1 Nisan’daki resmi gazete yazısındaki kapsama bakıldığında özel otomobiller ile ilgili zorunluluk görmediğinin altını çiziyordu.
KANUN VE TEBLİĞ FARKLI
Bu konuda kafaların karıştığına ilişkin en detaylı açıklamayı ise alanında uzman bir kişi olan Yüksek Mühendis Alpay Lök yaptı. kislastigi.com ve Fren Teknik şirketinin sahibi olan Alpay Lök, 2006’dan beri sosyal sorumluluk projesi olarak işlettiği internet sayfasında kış lastiğinin zorunlu olması için çaba gösterdiğini belirterek şu açıklamayı yaptı: “1 Nisan 2017’de yayınlanan tebliğ ile 9 Şubat 2017’de KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile 2918 sayılı Trafik Kanunu’na eklenen 65/A maddesi arasında büyük farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Özel otomobillere kış lastiği zorunluluğu ne yazık ki 65/A’da tanımlı değil. Kış Lastiği ile ilgili Kanun (65/A) ve 1 Nisan 2017 Ulaştırma Bakanlığı tebliği arasındaki farklılıklar şöyle:
1) Temel sorun kanundaki “Eşya ve yolcu taşıyan araçlar” tanımının ticari araçları işaret etmesi. Ticari olan otomobil dahil, özel otomobil hariç.
2) 65/A’da “Römorklar hariç” diye bir tanım olmadığı halde tebliğde hariç tutulması kanunla çelişkili.
Hem fuarda hem de gidiş gelişte konuştuğum bir çok otomotiv yetkilisi son çeyreğe sıkıntılı girmenin büyük endişesini yaşıyor, ÖTV’deki yeni matrah sisteminin yarattığı kaostan dert yanıyordu. Kurların artışına bağlı olarak araç sipariş etmekten çekindiklerini belirten yetkililer, “3 ay önce araç sipariş ediyorsunuz. Gelene kadar kur artışından araç bir anda üst ÖTV dilimine giriyor. Yani siparişi verirken 120 bin TL’ye satmayı planlandığınız araç bir anda 160 bin TL oluyor. Bu durum satışlara da yansıyor. Pazarda perakende satışlar düşüyor, filo artıyor. Filo artışı da sektörün her geçen gün daha az kârla çalışmasını sağlıyor” yorumunu yapıyorlar. Az kâr veya karsız çalışmak (satış sonrası destekli) tasarruf tedbirlerini beraberinde getiriyor, tasarruf deyince de ilk önce personel kapının önüne konuyor. Türkiye’de üretimi olup araç ihraç edenlerin dışında distribütörler gerçekten kan ağlıyor. Bazıları o kadar bunalmış ki, “Matrah sistemi kalksın ÖTV’yi isterlerse en düşük yüzde 60 yapsınlar. Hiç olmazsa önümüzü görürüz” açıklamasını bile yapıyor. Gerçekten de bu matrah fikri kimden çıktıysa, tek işleyen sektörü içerden oldukça sallamış durumda.
DİZEL VERGİSİ ARTSIN
BORUSAN Otomotiv Yönetim Kurulu Eşbaşkanı Ali Vahabzadeh ve Borusan Otomotiv’in yeni CEO’su Hakan Tiftik ile fuar sırasında ayaküstü sohbet ettik. Vahapzadeh, Avrupa’da dizelin artık sona geldiğini ancak Türkiye’de bu konuda hiçbir şey yapılmamasına anlam veremediğini söylüyor. Çevre konusunda yaşanan hassasiyeti Türkiye’de göremediğini aktaran Vahapzadeh şu yorumu yapıyor: “Dünya sıfır emisyona giderken bizde bilinçsizce dizel araç satılmamalı. Yılda 6-7 bin km yol yapan biri bile otomobil almaya gelince dizel istiyor. Dizel az yakıyor diye bir düşünce hakim ama ne zaman kendini amorti ediyor, çevreye ne zarar veriyor bilmiyorlar. Çözümü basit, hükümet dizelin vergisini artırsın o zaman problem toptan çözülür.”
ALMANYA KRİZİ
BU arada Almanya ile yaşanan siyasi krizin etkileri Frankfurt fuarına da yansıdı. Bazı Alman markaların Türkiye’ye araç vermekte biraz zorluk çıkartığını duydum. Ama daha da önemlisi BMW’nin Türkiye’den yedek parça alımını kesmeyi planladığını öğrendim. İnşallah bu siyasi kriz devam etmez de Türk otomotiv sanayinin en büyük müşterisi Almanya ile daha fazla sorun yaşamayız.
<div class="hr-video-seperator-line" style="height:10px; background: #e20905;"></div>
Ocak-ağustos döneminde toplam satışlardaki kayıp geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 2’ye kadar gerilerken özellikle ağustos ayında otomobil satışlarındaki artış son 4 aya ilişkin büyüme sinyalini de vermiş oldu. Daha doğrusu 2017 yılına kur ve ÖTV artışlarıyla umutsuz giren ve yıl sonunda minimum yüzde 10-15 daralma bekleyen sektör şimdi 2016 ile aynı seviyeleri hatta üstünü konuşmaya başladı. Pazar böyle giderse 1 milyon adetlere yine ulaşır mı, kesinlikle ulaşılır. Ama bu kimseyi kandırmasın. Çünkü konuştuğum sektör yetkilileri pazarın şu anda geçtiğimiz yıla paralel seyretse de perakende satışlarda 2016’ya göre ciddi düşüş olduğunu belirtiyor. Bu da aradaki farkın yüksek filo satışlarıyla kapanması anlamına geliyor. Yani her ne kadar adetsel olarak satışlar iyi gidiyorsa da sektörün yüksek kurlar ve filo satışları nedeniyle geçtiğimiz yıla göre daha kârsız olduğunu tahmin ediyorum.
İşte böyle bir ortamda ön plana daha çok Türkiye’de üretim yapan markalar çıkıyor. Fiat, Renault, Honda’nın Türkiye’de ürettikleri yeni otomobil modelleriyle satışları artarken, Hyundai aynı seviyesini koruyor gözüküyor. Zaten ithal oranlarının yüzde 69’lara kadar düşmesi de bunu gösteriyor. Yerli üreticilerden bir tek Toyota’nın iç pazarda satışları bir nebze düşmüş durumda. Bunun da sebebi geçtiğimiz yıl sonunda Sakarya’da üretimine başlanan kompakt SUV modelleri C-HR’ın Avrupa ve Amerika’dan çok talep görüyor olması. Özellikle hibrit modeli için Avrupa’da 6 aya yakın sıra olduğu söyleniyor. Tabi C-HR’ın bu kadar yoğun talep görmesi hem iç pazara istenilen sayıda aracın verilmemesini, hem de yine Sakarya’da üretilen Corolla üretiminin düşmesine neden oluyor. Sonuçta C-HR ve Corolla aynı fabrikada üretiliyor. C-HR’a talep yüksek olunca üretimde ayarlama yapılıp Corolla üretimi azaltılıyor diye tahmin ediyorum. Böyle olunca da Toyota iç pazarda hem istediği sayıda Corolla’yı ki en çok sattığı model, hem de C-HR alamıyor. Bu konuda Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış CEO’su Ali Haydar Bozkurt’a yıl sonunda 1 adet de olsa 2016’dan daha fazla satacaklarını söylediğini hatırlattım. Bozkurt, “Yıl sonu hedefimiz son çeyrek açıkçası ne kadar araç alabileceğimize göre şekillenecek” dedi. Yani dünyada oluşan 6 aylık C-HR sırası, Ali Haydar Bozkurt’un hesaplarını biraz bozmuş gibi.
İÇİME BİR KURT DÜŞTÜ
ODD raporunu incelerken geçtiğimiz aylarda satılacağı iddia edilen ve halen de konuşulan Doğuş Otomotiv’in bünyesindeki markaların performansları dikkatimi çekti. Tümünün satışları geçtiğimiz yıla göre düşüş kaydetmiş. Volkswagen’in otomobil satışları yüzde 14.6 düşerken, ticari aracın satışları yüzde 16 azalmış. Seat’ın satışları yüzde 13 düşerken Skoda’da kayıp ise yüzde 22’yi bulmuş. Bu satışlarda en büyük etken kurlardaki artış gibi görünse de benim içime de bir kurt düşmedi değil. Çünkü geçtiğimiz aylarda yaşanan düşüşün sebebini sorduğum bir Doğuş Otomotiv yetkilisi bana bütçe dahilinde olduğunu söylemişti. Yani aklıma ‘Doğuş Otomotiv bu yıl pazar payı yerine olası bir satış için daha fazla kârlılığı mı dikkate alıyor?” sorusu gelmedi değil. Kurt işte ne yapayım...
<div class="hr-video-seperator-line" style="height:10px; background: #e20905;"></div>
Şimdi 1 yıl 8’inci sezonu beklemek durumundayız ama ne yapalım gülü seven dikenine katlanır. Ben de bu dizinin ciddi bir fanatiği olduğum için geçtiğimiz hafta çok ilginç bir yazı ve bu yazıya bağlı illüstrasyonlar dikkatimi çekti. Bugün bayramın son günü ve tatilde sizi sıkıcı sektör haberleriyle sıkmak yerine tasarım sanatçısı Javier Oquend’in “Game of Thrones karakterlerinin araçları olsaydı, bunlar nasıl görünürdü?” sorusunun cevaplarını paylaşmak istedim. Oquend ayrıca her bir çizimin altına neden bu araçları seçtiğini de esprili bir dille anlatmış. İşte o çizimler ve nedenleri;
Çok yüzlü tanrının metotlarını öğrenen Arya Stark, yüzü olmayan bir suikastçi olma konusunda yeteneklerini geliştirdi ve listesinde yer alanları öldürmek için Westeros’a geri döndü. Uzun süredir hasret kaldığı kardeşleriyle bir araya gelmek için kuzeye giden Arya’nın Winterfell’e kışın en kötü zamanı gelmeden ulaşması için hızlı ancak koşullara uyum sağlayan, yani dikkat çekmeyen bir araca ihtiyacı var. İşte o araç Jaguar F-Type Winter versiyonu. Kışa meydan okuyan kar lastikleri ve ışık barları ile 575 beygir güç üretebilen ve 3.5 saniyede 100 km/s hıza ulaşmaya imkân veren 5.0 litrelik süperşarjlı motoru, F-Type Winter’ı her türlü zorluktan kaçış için biçilmiş kaftan yapıyor.
Evi Dragonstone’u geri almak için Westeros kıyılarına nihayet ulaşan Daenerys Targaryen’in nihai hedefi tahtın sahibi olmak. Unsullied ve Dothraki kabilelerini nakletmek için gerekli filoyu satın alan Khaleesi, elinde kalan ekstra altın ile kendisini de ödüllendirmek istemiş - hem de bir McLaren P1 LM ile. Daenerys’in üç ejderhası kadar güzel ve korkutucu duran bu P1, kaputunun altında 4.0 litrelik, çift turbolu bir V8’e ev sahipliği yapıyor. Kanatlı hayvanlarını kullanmadığı zaman P1’iyle gezen Khaleesi’nin kontrolünde tam 1.000 beygir ve 2.5 saniyelik bir 0-100 km/s hızlanması var.
Yedi Kraliyet’in gayrimeşru kraliçesi olan Cersei Lannister çıkarcı, hesabı kitabı iyi ve acımasız birisi. Emri altında olan insanlar, King’s Landing’in Red Keep bölümünde yaşayan Cersei’yi sevmiyor ve ondan korkuyorlar ki haklı sebepleri var. Halk, Baelor’un Büyük Sept’ini yıkan ve haksız yere tahtta oturan kraliçelerinden hiç mi hiç haz etmiyor. Bu yüzden Cersei, sokaklarda gezmek için hem güvenli, hem de şık bir araç seçmiş. 6.75 litrelik motorundan 453 beygir üreten ve 6.0 saniyede 100 km/s hıza ulaşan Phantom, Lannister ailesinin renklerine uygun bir şekilde giydirildiğinde Cersei ve kardeşi/sevgilisi için harika bir gezinti aracı hâline gelmiş. Cersei’nin aracını Braavos’taki Iron Bank’ten borç alarak satın almış ancak Highgarden’a yapılan baskın sonrasında borç kapatılmış. Sonuçta, bir Lannister borcunu her zaman öder.
Önce Meksika’daki üretime kafayı takan Trump, o ülkedeki Amerikan otomotiv devlerine, ‘ABD’ye dönün yoksa ek vergi koyarım’ diyerek tepki gösterdi. Daha sonra Kanada ve Avrupa’yı da kapsamına aldı. Hatta tehditlerini öyle artırdı ki bundan Alman otomotiv devleri bile nasiplendi. Trump bu yolla yatırımı ve istihdamı ülke içinde tutmayı amaçlıyordu ama atladığı nokta hızla globalleşen dünyaydı. Yani Trump fabrikaları Amerika’ya çekeceğim derken aslında yoğun rekabette yaşanan en büyük problemi atlıyordu. O da Amerikan markalarının sahipliğini hızla başka ülkelere kaptırmasıydı. Bugün İtalyan Fiat, Amerikan Chrysler’in tek sahibi. Yani artık Chrysler’in yüzde 100 Amerikan markası olduğunu söyleyemeyiz. Evet halen büyük bir kısmı Amerika’da üretiliyor ama buna karar veren İtalyanlar. Geçen hafta başka önemli gelişme ise Chrysler’in daha doğrusu Fiat Chrsyler Grubu’nun (FCA) en büyük gücü ve kozu olan ‘Jeep’in Çinliler tarafından istenmesiydi. Zaten FCA CEO’su Sergio Marchionne her konuşması sonrası görevi bırakacağı 2019 yılına kadar yeni işbirliklerine ilişkin müjde vereceğini belirterek bu kapıyı açmıştı. Bu doğrultuda General Motors’a (GM) bile 2-3 kez ‘Bize ortak olun’ teklifinde bulunmuştu. Şimdi Jeep’i SUV sınıfında dünya lideri olabilmek için Çinliler istiyor. Yani Trump bence bıraksın ülkede üretimi filan, Chrysler sonrasında elinde kalan diğer 2 markayı (GM ve Ford) kaptırmamanın yollarını arasın. GM’in durumu ortada. Avrupa’daki en büyük kozu Opel’i satarak biraz nefes aldı. Ama yoğun rekabette Avrupalı ve Asyalı markalarla nasıl mücadele edecek? Aynı şekilde Ford, ortaklık ve işbirliği olmadan ayakta kalabilecek mi? İşte Trump danışmanlarına bu konuda çalışmalarını ve çözüm yolları bulmalarını söylemeli. Yoksa tehdit edeceği marka kalmayacak.
‘COBO’ İSMİ DEĞİŞİYOR
AMERİKA’da son dönemde alevlenen ırkçı eylemlerle ilgili tartışmalar sürerken, Detroit Belediye Başkanı Mike Duggan, ismini ırkçı eski belediye başkanı Albert Cobo’dan alan ünlü kongre ve spor merkezi ‘Cobo Center’la ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı. Duggan, Amerikanın en büyük otomobil fuarı olan Detroit Motor Show’un da düzenlendiği ‘Cobo Center’ın isminin çok kısa süre içinde değiştirilebileceğini belirtti. Uzmanlar bunun 1960 yılından bu yana eski belediye başkanı Albert Cobo’yla olan bağlantısını kesecek doğru bir hareket olacağını belirtiyor. Detroit tarihçisi ve yazar Ken Coleman, Albert Cobo’nun 1949 yılında beyaz mahallelerin ‘zenci istilası’ ile mücadele kampanyasıyla belediye başkanlığını kazandığını belirterek, Afrikalı Amerikalıların mahallelerini kentsel yenileme çağrısı ile yıktığını hatırlattı. Coleman, “Cobo’nun Afrika kökenli Amerikalılara karşı düşmanlığı tarihte çok net bilinen bir gerçek. Bu nedenle Kongre merkezinin isminin değişmesi gereken bir şey” dedi. 1960 yılında açılmasından bu yana ‘Cobo’ ismini alan kongre merkezinin yeni isim için teklifler alacağı ve bunun da sponsorluk yoluyla ek gelir getireceği söyleniyor.
<div class="hr-video-seperator-line" style="height:10px; background: #e20905;"></div>
İşte stres bundan sonra başlıyor. Ya çocuğunuz kız veya erkek arkadaşıyla buluşmak için sizden otomobilinizi ödünç isterse... ’Hayır mı’ diyeceksiniz. Büyük stres içinde anahtarı vermek, ona güvenmek zorundasınız. Ama ya arkadaşına gösteriş yapmak için gaza biraz fazla dokunur veya otomobil kullanırken o vazgeçemediği cep telefonunla ilgilenmeye devam ederse... Otomobil ondayken bunları düşünmekten ömrünüzden ömür gider. İşte bunu öngören İngiliz Saatchi&Saatchi firması da Toyota için Avrupa’da bir uygulama geliştirmiş. Şu an için sadece Android cihazlarda kullanılan ‘The Safe and Sound’ isimli uygulamayı hem ebeveynler hem ehliyet çağına gelmiş çocukları telefonlarına indiriyor. Bir genç otomobili ödünç almak isterse, ebeveynler telefonlarında bir düğmeye basıyor ve uygulama Google Maps üzerinden sürücünün ne kadar hızlı gittiğini izlemeye başlıyor. Aracın normalin üzerinde hızlandığını algılayan uygulama önce gelen aramaları ve sosyal medya bildirimlerini bloke ederek otomatik olarak telefonda ‘rahatsız etmeyin’ moduna geçiyor. Uygulama bununla da kalmıyor, ebeveynin ve çocuğun müzik listelerini de birbirine bağlamak için Spotify’a bağlanıyor. Sürücü, Spotify dinlerken telefona dokunur veya gaza basarsa uygulama, ebeveynin Spotify’deki çalma listesini çalmaya başlıyor. Düşünsenize kız arkadaşıyla giden genç eğer ayağını gazdan çekmezse, yüksek sesli bir klasik müzik veya gençlerin gerçekten hoşlanmayacağı eski parçaları dinlemeye mecbur kalacak. Bizde olsa ben bol arabesk yüklerdim. Bu durumda arkadaşlarına rezil olmaktansa ayaklarını gazdan çekmekten başka şansları var mı...
İNANIN HABER DEĞERİ YOK
SON dönemde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, nerede bir açıklama yapsa konu dönüp dolaşıp, Türkiye’de üretilecek iki yeni modele geliyor. Türkiye’de mevcut üretimi olan 2 markanın 2 yeni model üreteceği müjdesini veren Zeybekci, “Bu konuda sonbaharda güzel haberler olacaktır. Biri geniş bir ticari modelini burada yapacak, dünyada merkezi haline getirecek; bir tanesi de binek araçlarda...” açıklamasını yapıyor. Son bir ayda baktım aynı müjde 4 kez verilmiş. Ama inanın bakanın bu konuda söylediklerinin pek bir haber değeri yok. Zaten Zeybekci’den önce yeni otomobili Hyundai’nin üreteceğini yazmış, tüm ayrıntılarını vermiştik. Ticari aracı da Türkiye’de fabrikası olan mevcut markalardan biri üretecektir. Ford Otosan olur, Mercedes olur. Ticari araç üreten marka sayısı, yenilenecek modeller zaten belli.
Zeybekci’yi anlıyorum, Türkiye’de işlerin iyi gittiğini daha iyi anlatmak için bunu sık sık tekrarlıyor ama atladığı bir nokta var. Otomotivin zaten üretim ve ihracatta rekorlar kırdığı ortada. Yani mevcut markaların yeni model üretmesinden çok olmayan markaların (Peugeot, Volkswagen, Nissan) Türkiye’de üretime gelmesi büyük müjde ve haberdir. Aksi takdirde biz yeni modelleri zaten siz açıklamadan önce paylaşıyoruz.
EN ÇILGIN ÇİFT
GEÇTİĞİMİZ hafta iyi bir otomobil dergicisi ve yarış pilotu olan dostum Koray Muratoğlu aradı. Lastik şirketi Michelin’de çalışan eşi Selen’le birlikte 19 Ağustos’ta başlayan ve Türkiye’deki ralli organizasyonlarının en iddialılarından ‘Transanatolia Rally Raid’e katılacaklarını söyledi. İzmir’den Samsun’a kadar sürecek macera dolu bu yarışta Koray-Selen çiftini bir çok marka desteklemiş. Ama bu işe kalkmalarının asıl sebebi Michelin BFGoodrich’in Avrupa çapında düzenlediği yarışmada çift olarak ralli fikrinin ilk 10 proje arasına girmesi olmuş. Çılgın çift bunun üzerine Toyota Türkiye’den de araç desteği alarak pick-up modeli Hilux ile birlikte 2 bin 850 kilometre dere tepe yol katedecekmiş. İnternetten de videolarını yayınlayacak bu çılgın dostlara başarılar diliyorum.
TÜRKİYE İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre trafikteki araç sayısının yüzde 24’ü 20 yaş ve üstü araçlardan oluşuyor. Burada asıl dikkat çeken ise ‘hurda’ olarak tabir edilen bu araçların toplam otomobil parkı içinde ulaştığı yüzde 27’lik rekor seviye. Bugün yollarda seyir halindeki 11 milyon otomobilin tam 3 milyonu bu sınıfta. Sonuçları ise artan trafik kazalarına bağlı ölüm ve yaralanmalar, çevre kirliliği ve akaryakıt tüketimi olarak sıralanabilir.
Yollarda bu kadar yaşlı araç varken Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’nin (SBM) raporu durumun daha da feci olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre 2016 yılında Türkiye’de 798 bin maddi hasarlı kaza oluşurken, 43 bin 11 araç ağır hasar kaydı (pert) ile sigorta şirketleri tarafından Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’ne (SBM) bildirilerek trafikten çekilmiş. Ancak SBM’nin yayınladığı rapora göre yüzde 70’in üzerinde ağır hasara sahip bu araçların yüzde 96.4’ü yani 41 bin 470 adedi onarılarak tekrar trafiğe çıkmış, sadece 1541 adedi onarılamayacak kadar kötü olduğu için hurdaya ayrılmış.
NASIL VE KİM ONARIYOR?
Bu noktada asıl sorun ise tekrar trafiğe çıkan 41 bin aracın kimler tarafından, hangi bilgi, hangi ekipman, hangi yedek parça ve hangi teknisyen ile onarıldığının ne sigorta şirketi, ne eksper, ne de bir başka kurum tarafından bilinmemesi. Çünkü eskiden ‘pert’ denilen bu araçlar sigorta şirketinden satın alınıp, onarıma gönderiliyor. Alan tamircinin bu aracı nasıl onardığına dair hiç kimsenin bilgisi yok çünkü sigorta şirketi aracı satmış ve sorumluluğundan çıkmış. Aracı onaran tamirci onarımı bittikten sonra aracı muayeneye gönderiyor ve standart muayenesi yapılan araç (ki ağır hasar onarımı geçirmiştir!) tekrar trafiğe çıkma izni alabiliyor.
Yetkililer ve konunun uzmanları konuyu TÜVTÜRK’e taşımış ve ağır hasarlı araçların onarımları sonrası tekrar trafiğe çıkabilmeleri için yapılan muayenenin standartlarının ne olduğunu sormuş. Aldıkları cevap “Biz tek tip araç muayenesi yapıyoruz” olmuş. TÜVTÜRK
OKSİJEN KAYNAĞI VE ÇEKİÇLE MÜDAHALE
BAZEN sigorta şirketleri yetkili servislere çekici tarafından getirilmiş hasarlı araçları, ‘yarı fiyatına yaptırıyorum’ diyerek başka servislere çektiriyor. Burada da farklı olmayan bir senaryo işliyor aslında. Yetkili servisin 20 bin TL dediği bir hasar onarımı başka bir serviste 10 bin TL’ye yapıldığını söyleyen sigorta şirketleri ama o onarımı yapacak servisin ekipmanları, teknisyen kalitesi, eğitimleri, kullandığı yedek parçaları bilmiyorlar. Uzmanlar bun noktada şunları söylüyor: “Buralarda maliyetler nasıl düşürülebiliyor diye bakarsak; öncelikle eski teknolojili ve kalibrasyonu olmayan ekipmanlar hatanın başladığı yerlerdir. Çünkü eski teknoloji bir punto kaynak makinesinin sacları birleştirme kabiliyeti ile yeni teknoloji makine arasında çok önemli farklar mevcuttur. Eğer sacları yeterli akım ile birleştiremezse hasar anında bu noktalardan sacla atma yapacak ve hiçbir direnç göstermeden deforme olacaklardır. Her bir aracın onarım şekilleri ayrıdır ve üretici kendi standartlarına göre onarım önermektedir. Kimse 100–200 bin TL verdiği otomobiline oksijen kaynağıyla, çekiçle müdahale edildiğini görmek ve binmek istemez.”