Yetkili ve yönetici dostlar, biz hakları konuşalım istiyoruz

Dün Kütahya da bizi "coşkuyla" karşıladı. Ancak bu "coşkuyla karşılama"ya bir açıklık getirmek istiyorum bugün.

Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür Treni, 1 Temmuz’dan beri yollarda. Biz, artık tarih, gün, saat kavramlarını kaybetmiş bir şekilde, sanırım 39’uncu durağımıza doğru yol alıyoruz. Önemli olan, nerede olduğumuzdan çok, yaptığımız işi, amacımızı karşılaşabildiğimiz, "dokunabildiğimiz" kadar çok insana anlatmak. Konumuz, bir kez daha belirtiyorum, "hak" kavramını insanların gündelik hayatına sokmak. Bunun için de tren etrafında, özellikle çocuklara yönelik çok güzel etkinliklerimiz var.

Bu bir hak treni

Ancak bir süredir Hürriyet Treni, vardığımız şehirlerin "kendini tanıtma" çabasının mekanı haline geldi. Dün Kütahya’da olduğu gibi... Kütahya güzel bir şehir; kendini aşmaya çalışıyor. İndiğimizde garda, çinilerden bindallı defilesine, susamlı helvadan mantıya, lokuma, bin bir çeşit Kütahya ürünü vardı. Hepsi çok güzel, değerli ve tanıtılmaya layık. Bu çaba da anlaşılmaz değil. Ama adı üstünde, trenimiz bir "insan hakları" treni. Bakıyorum, kentini tanıtmak için sıraya girip, onu bunu itenler -ki dün bu, projemizin yürütücülerinden Kurumsal İletişim Müdürümüz Evrim Sümer’di-, karşılarındaki insanın ne söylemeye çalıştığını asla dinlemiyorlar. Peki, karşılıklı birbirimizi dinlesek ve ikisini birden yapsak olmaz mı?

Bazen olmuyor. Gidiyorlar dedim ya, gitmekle kalmayıp, bu projenin birinci hedef grubu çocukları da götürüyorlar. Zorla. Dün İl Spor Merkezi’nin sorumlusu, Af Örgütü’yle atölye çalışmasına henüz başlamış çocukları "Çalışmanız bitmiştir" diyerek götürdü. Akbank Çocuk Tiyatrosu’nun sahnesi hazırlanırken ise şöyle bir olay yaşandı: İsmet İnönü İlköğretim Okulu öğrencilerinin başındaki öğretmen, tiyatronun ne zaman başlayacağını sordu. Hayrettin Aslanoğlu, "10 dakika sonra başlıyoruz" dedi. Ancak öğretmen belli ki, 10 dakika daha beklemek istemiyordu. Aslanoğlu, çocuklara "Oyunu seyretmek istiyor musunuz" diye sordu. Hep birlikte "eveeeeet" dediler. Öğretmen kararlıydı. İşaret parmağını sallayarak, aynı soruyu bir de o sordu. Çocuklar seslerini çıkaramadılar. Öğretmenin çocukları toparlayıp götürdüğünü gören Aslanoğlu, konferans salonunda Vali, Belediye Başkanı ve diğer mülki erkan’la birlikte şehirde çocuklar için ne tür çalışmalar yapıldığını anlatan Milli Eğitim Müdür Vekili Mustafa Güven’i buldu. Durumu anlatıp yardım istedi. "Biz buraya çocuklar için geliyoruz, o çocuklar gelmeden oyun başlamayacak" dedi. Çocukları getirmek için söz verip oyunun başlamasını sağlayan Güven, maalesef sözünde duramadı. Ve oyunu, çocuklar olmadan kendi izledi.

Karşılamalardan söz ediyorken, bir de şu Mehteran meselesine değineyim. Biz Tren İnsanları olarak Mehteran’ı çok seviyoruz, yanlış anlaşılmasın. Kültürel bir motif olarak benimsiyoruz. Ancak on günlerdir hücum ve fetih marşlarıyla, vurup indirmekle, "insanın doğuştan gelen haklarını" bir araya getirmekte biraz güçlük çekiyoruz. Bazı parlak şehirlerimiz, Mehteran’a "sivil" şarkılar çaldırarak bizi çok mutlu ettiler, ancak bu her yerde böyle olmuyor. Yine aynı yere geliyoruz böylece: Trenimizin insan haklarını anlatmaya çalıştığı, bazı yerlerden görülmüyor mu? Hep birlikte, haklarımızı fethetsek?..

Aslında bıraksalar bunu yapmaya çalışanlar var: Mesela Kütahyalı Hanife Dikbasan, Eskişehir-Kütahya-Afyon arasındaki tren seferlerinin kaldırılıp yolcuların "seyahat hakkının kısıtlanmasına" itiraz ediyor. Dumlupınar Üniversitesi’nden röportaja gelen meslektaşımız, üniversitede bir aile içi şiddet çalışması yapıp yapamayacağımızı soruyor. Kütahya Emniyet Müdürlüğü bireysel silahlanmaya karşı "Silah alma eline, altın tak geline" adlı bir kampanya yürütüyor. Kütahya Bakıma Muhtaç Çocukları Koruma Derneği, çocukları sokaktan kurtaracak etkinlikler yapıyor. Dedim ya, bıraksalar...

Çocuk olmak hakkınız

1 Temmuz günü dev ejderha "lokomotif" o koca ağzını açıp şahlanarak demir rayları yemeye başladığında o çocukluk hayalim geldi gözümün önüne. Ben dev ejderha "lokomotif"in sırtında dünyayı dolaşıyor, insanlara barış ve sevgi götürüyordum. Ve şimdi de o çocuksu hayalimin gerçekleştiğini görüyorum. O gün bugün hayal kurmaktan, oyun oynamaktan hiç vazgeçmem, lokomotifin yiye yiye doymadığı o rayların gerisine baktığımda da sadece çocukların o gülen gözleri, kahkaha atan ağızlar kaldı. Hemen her gün Af Örgütü’nün o "delikanlı" kızları çocuklara haklarını anlatıyorlar, onlarla beraber resim yapıyorlar, biraz sonra da aralarında olmaktan gurur duyduğum oyuncu arkadaşlarımla o çocukları başka dünyalara, başka hayallere götürüyoruz. Biz her gün oynuyoruz efendim, biz her gün çocuğuz, bizim hep hayallerimiz var. Çocuk olma, oyun oynama hakkımızı kullanıyoruz. Bana ait değil ama "insanlar yaşlandıkları için oyun oynamaktan vazgeçmiyorlar, oyun oynamaktan vazgeçtikleri için yaşlanıyorlar." Biz de efendim izninizle çocuk kalmak istiyoruz. "Çocuk olmak hakkımız, nasıl olsa alırız."

Tiyatrocu Tren İnsanı Özdemir ÇİFTÇİOĞLU
Yazarın Tüm Yazıları