Yolculuğumuz boyunca dikkatimi çeken şeylerden biri, tren etkinliklerine katılan çocukların çoğunun hem trenle (ki sağolasın TCDD), hem insan hakları kavramıyla ilk kez karşılaşıyor olması. Gözleri vagonları üzgün üzgün değil, merak kıvılcımları saçarak dolaşan çocuklardan çok sık duyuyoruz o sevinç cümlesini: "İlk kez trene biniyorum yaaa."
Kimi kentlerdeki çocukların bir kısmı içinse tren, gördükleri ama ulaşamadıkları, uzaktan hiç durmadan geçen ve geçerken "taşlanan bir makine." Laf aramızda, bugüne kadar dört camımızı kırdılar. Niyesini biz de hep merak ettik; çok yıllar önceden gelen bir gelenek.
Çok yıllar önceden tren, ekmek demek, mektup demek, ilaç demek... Tek bir vagonun uzak köşelere tıngır mıngır gelip un, şeker, yağ sattığı efsane gibi anlatılıyor zaman zaman trende.
Bazı vagonlar ise "eğitim" taşımış yıllarca, bazıları "sağlık." Yani aile hekimliğinin 40 yıl önceki versiyonu. "Ne demek canım tren, komünist işi" mealinde bir cümle kurmuşluğu olan eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın sonradan treni çok sevdiği de anlatılanlar arasında.
Şimdi yemek, eğitim, mektup taşıyan tek vagonlar yok, sayıları çoğaldı, modernleşti, trenler "ekspres" oldu. Şimdi demiryolları çok daha fazla yere ulaşıyor. Artık un, şeker, yağ değil, tiyatro taşınıyor, iletişim taşınıyor, yine eğitim taşınıyor. Çocuklar da giderek daha çok binecekler trene; TCDD’nin planları bu yönde.
Biz de ilk trenin bundan tam 83 yıl önce geldiği Kırıkkale’ye dün sabah erken saatlerde ulaştık. Bir beklenmedik kalabalık da burada vardı. Sevindirici bir şekilde önemli bir kısmını kadınların oluşturduğu yerel yöneticiler, sapsarı tişörtleriyle TEMA gönüllüleri, Çocuk Esirgeme Kurumu çocukları, anneler, babalar... Bir de, sabah yedide babaannesini uyandırıp "Kalk tren geldi, gidelim" diyen minik... Birkaç gün önce düşüp dişlerini kıran ve Tiyatromuzun Cin’i Özdemir Çiftçioğlu’ndan diş isteyen 2.5 yaşındaki Melike...
Kırıkkale’nin Ankara’ya bağlı bir ilçe olarak kuruluşu, demiryolunun gelişiyle, 1925’te gerçekleşmiş. Diyorlar ki ilk binası dün bizim durağımız olan istasyon binasıymış. Kırıkkale silah ve mühimmat sanayii’nin merkezi olarak tanınıyor ancak istasyonun dün büründüğü renkler, bunu pek çaktırmıyor. Ayrıca genç üniversitesiyle giderek bir öğrenci şehri olmaya hazırlanıyor Kırıkkale. Ancak insan hakları eğitimlerine çok ilgi göstermiyorlar. Af Örgütü’nün bir "sticker sepeti" var: Rengarenk stickerlerden birini seçiyor, kaderinize çıkan insan hakkını belirgin bir yerinize yapıştırarak geziyorsunuz. Af Örgütü gönüllülerinden Evren, "Herkes din seçme, değiştirme özgürlüğüne sahiptir" stickerını çeken çocukların yazılı şeyden hoşlanmayıp kaçıştıklarını anlatıyor. Büyükler de farklı değil; aile içi şiddet ve insan hakları eğitimlerine katılma saati geldiğinde hepsinin önemli işleri çıkıveriyor.
Bulutsuzluk Özlemi, önceki gün Kayseri Garı önünde, aynı saatlerde konser veren Serdar Ortaç’a karşı aslanlar gibi söyledi şarkılarını. İnsan haklarına dair mesajlarıyla birlikte. Sonra da trenimizi ziyaret ettiler. Sohbet uzayınca trenin kalkışı biraz gecikti. Neredeyse bizimle Kırıkkale’ye geliyorlardı.