Emel Armutçu

Yetkili ve yönetici dostlar, biz hakları konuşalım istiyoruz

8 Ağustos 2008
Dün Kütahya da bizi "coşkuyla" karşıladı. Ancak bu "coşkuyla karşılama"ya bir açıklık getirmek istiyorum bugün. Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür Treni, 1 Temmuz’dan beri yollarda. Biz, artık tarih, gün, saat kavramlarını kaybetmiş bir şekilde, sanırım 39’uncu durağımıza doğru yol alıyoruz. Önemli olan, nerede olduğumuzdan çok, yaptığımız işi, amacımızı karşılaşabildiğimiz, "dokunabildiğimiz" kadar çok insana anlatmak. Konumuz, bir kez daha belirtiyorum, "hak" kavramını insanların gündelik hayatına sokmak. Bunun için de tren etrafında, özellikle çocuklara yönelik çok güzel etkinliklerimiz var.

Bu bir hak treni

Ancak bir süredir Hürriyet Treni, vardığımız şehirlerin "kendini tanıtma" çabasının mekanı haline geldi. Dün Kütahya’da olduğu gibi... Kütahya güzel bir şehir; kendini aşmaya çalışıyor. İndiğimizde garda, çinilerden bindallı defilesine, susamlı helvadan mantıya, lokuma, bin bir çeşit Kütahya ürünü vardı. Hepsi çok güzel, değerli ve tanıtılmaya layık. Bu çaba da anlaşılmaz değil. Ama adı üstünde, trenimiz bir "insan hakları" treni. Bakıyorum, kentini tanıtmak için sıraya girip, onu bunu itenler -ki dün bu, projemizin yürütücülerinden Kurumsal İletişim Müdürümüz Evrim Sümer’di-, karşılarındaki insanın ne söylemeye çalıştığını asla dinlemiyorlar. Peki, karşılıklı birbirimizi dinlesek ve ikisini birden yapsak olmaz mı?

Bazen olmuyor. Gidiyorlar dedim ya, gitmekle kalmayıp, bu projenin birinci hedef grubu çocukları da götürüyorlar. Zorla. Dün İl Spor Merkezi’nin sorumlusu, Af Örgütü’yle atölye çalışmasına henüz başlamış çocukları "Çalışmanız bitmiştir" diyerek götürdü. Akbank Çocuk Tiyatrosu’nun sahnesi hazırlanırken ise şöyle bir olay yaşandı: İsmet İnönü İlköğretim Okulu öğrencilerinin başındaki öğretmen, tiyatronun ne zaman başlayacağını sordu. Hayrettin Aslanoğlu, "10 dakika sonra başlıyoruz" dedi. Ancak öğretmen belli ki, 10 dakika daha beklemek istemiyordu. Aslanoğlu, çocuklara "Oyunu seyretmek istiyor musunuz" diye sordu. Hep birlikte "eveeeeet" dediler. Öğretmen kararlıydı. İşaret parmağını sallayarak, aynı soruyu bir de o sordu. Çocuklar seslerini çıkaramadılar. Öğretmenin çocukları toparlayıp götürdüğünü gören Aslanoğlu, konferans salonunda Vali, Belediye Başkanı ve diğer mülki erkan’la birlikte şehirde çocuklar için ne tür çalışmalar yapıldığını anlatan Milli Eğitim Müdür Vekili Mustafa Güven’i buldu. Durumu anlatıp yardım istedi. "Biz buraya çocuklar için geliyoruz, o çocuklar gelmeden oyun başlamayacak" dedi. Çocukları getirmek için söz verip oyunun başlamasını sağlayan Güven, maalesef sözünde duramadı. Ve oyunu, çocuklar olmadan kendi izledi.

Karşılamalardan söz ediyorken, bir de şu Mehteran meselesine değineyim. Biz Tren İnsanları olarak Mehteran’ı çok seviyoruz, yanlış anlaşılmasın. Kültürel bir motif olarak benimsiyoruz. Ancak on günlerdir hücum ve fetih marşlarıyla, vurup indirmekle, "insanın doğuştan gelen haklarını" bir araya getirmekte biraz güçlük çekiyoruz. Bazı parlak şehirlerimiz, Mehteran’a "sivil" şarkılar çaldırarak bizi çok mutlu ettiler, ancak bu her yerde böyle olmuyor. Yine aynı yere geliyoruz böylece: Trenimizin insan haklarını anlatmaya çalıştığı, bazı yerlerden görülmüyor mu? Hep birlikte, haklarımızı fethetsek?..

Aslında bıraksalar bunu yapmaya çalışanlar var: Mesela Kütahyalı Hanife Dikbasan, Eskişehir-Kütahya-Afyon arasındaki tren seferlerinin kaldırılıp yolcuların "seyahat hakkının kısıtlanmasına" itiraz ediyor. Dumlupınar Üniversitesi’nden röportaja gelen meslektaşımız, üniversitede bir aile içi şiddet çalışması yapıp yapamayacağımızı soruyor. Kütahya Emniyet Müdürlüğü bireysel silahlanmaya karşı "Silah alma eline, altın tak geline" adlı bir kampanya yürütüyor. Kütahya Bakıma Muhtaç Çocukları Koruma Derneği, çocukları sokaktan kurtaracak etkinlikler yapıyor. Dedim ya, bıraksalar...

Çocuk olmak hakkınız

1 Temmuz günü dev ejderha "lokomotif" o koca ağzını açıp şahlanarak demir rayları yemeye başladığında o çocukluk hayalim geldi gözümün önüne. Ben dev ejderha "lokomotif"in sırtında dünyayı dolaşıyor, insanlara barış ve sevgi götürüyordum. Ve şimdi de o çocuksu hayalimin gerçekleştiğini görüyorum. O gün bugün hayal kurmaktan, oyun oynamaktan hiç vazgeçmem, lokomotifin yiye yiye doymadığı o rayların gerisine baktığımda da sadece çocukların o gülen gözleri, kahkaha atan ağızlar kaldı. Hemen her gün Af Örgütü’nün o "delikanlı" kızları çocuklara haklarını anlatıyorlar, onlarla beraber resim yapıyorlar, biraz sonra da aralarında olmaktan gurur duyduğum oyuncu arkadaşlarımla o çocukları başka dünyalara, başka hayallere götürüyoruz. Biz her gün oynuyoruz efendim, biz her gün çocuğuz, bizim hep hayallerimiz var. Çocuk olma, oyun oynama hakkımızı kullanıyoruz. Bana ait değil ama "insanlar yaşlandıkları için oyun oynamaktan vazgeçmiyorlar, oyun oynamaktan vazgeçtikleri için yaşlanıyorlar." Biz de efendim izninizle çocuk kalmak istiyoruz. "Çocuk olmak hakkımız, nasıl olsa alırız."

Tiyatrocu Tren İnsanı Özdemir ÇİFTÇİOĞLU
Yazının Devamını Oku

Bandırma’ya hep haksızlık etmişiz

7 Ağustos 2008
HÜRRİYET Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür Treni, önceki gün Ege kıyılarındaydı. "Tren insanları" olarak işimizi bitirdikten sonra bir Cunda yaptık, ayıptır söylemesi... Otlar ve mezeler süperdi. Dün ise artık evimize yaklaştığımızın bir göstergesi olarak, Marmara Denizi’yle buluştuk. Günlerdir Türkiye’nin tüm denizlerini, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara’yı, sonra Van Gölü, Tuz Gölü, Eğirdir, hatta Burdur’daki Acı Göl’ü bile gördükten sonra, şimdi karşı kıyı memleket...

Kütahya, Bilecik, Adapazarı, İzmit, İstanbul, Kırklareli ve Edirne... Son duraklara doğru trende heyecan dorukta. Çalışmalar sanki yakında ayrılacağımız sevgiliyi hoş tutmak hevesiyle, daha bir şevkle yapılıyor gibi.

Yaşanacak liman

Dün, en çok da tatile giderken geçip gidiverdiğimiz Bandırma’da, trenimiz ilk kez bir limanda "duruş aldı." Tren, deniz ve feribotla bir araya gelince daha bir güzel göründü gözümüze. Karayoluyla Balıkesir üzerinden Ege’ye ve güneye, Bursa üzerinden tüm Anadolu’ya ve İstanbul’a, Çanakkale üzerinden de Trakya’ya yıllardır rahatça ulaşım sağlayan Bandırma’ya geçip gidivermekle "haksızlık" ettiğimizi fark ettik "Hak" Treni’nde. Bandırma’da durmak, dünyaca ünlü kuşcennetini, antik Kyzikos ve Daskyleion’u, Kapıdağ’da doğal güzellikleri görmek, Gönen ve Manyas’ta termal turizmi yaşamak gerektiğini anladık ve size de öneriyoruz.

Kadın kooperatifi

Dün Bandırma’da neler olduğuna gelince... İlgi yine yoğundu. Özellikle tiyatro ve Kubilay Tunçer’in illüzyon gösterisi çocukların gözdesiydi. Konferans salonunda mülki erkanla yaptığımız sohbette, Bandırma’da kadın girişimcileri destekleyen AB projesi ve Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı desteğiyle bir kadın kooperatifi kurulduğunu öğrenip sevindik.

Yalnız, Belediye Başkanı’yla ilginç bir konuşma geçti aramızda. Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanya Koordinatörü Neşe Hacısalioğlu’nun "İlçenizde şiddet gören kadınlar için sığınma evi var mı?" sorusuna Başkan Recep Eraydın şöyle cevap verdi: "Evet var. (Ben yazmıyorum) ...’in üst katını 15 odalı sığınma evi haline getirdik. Ama çok şükür başvuran yok."

Biz Hürriyet Hakkımızdır yolculuğu boyunca bu "çok şükür"lere çok alıştık. Yerel yöneticilerimizin önemli bir kısmı, sağolsunlar, şiddet şikáyetiyle başvuran olmayınca, şiddet olmadığına inanmak istiyorlar. Elbette, başvuru olmaması, şiddet yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Tersine, gizli bir şekilde yaşandığını gösteriyor. Yerel yönetimlerin görevlerinin başında, kadınları bu başvuruyu yapmak için teşvik etmek, onlara güven vermek geliyor. Tabii bir de sığınmaevinin yerini gizli tutmak, Recep Eraydın’ın yaptığı gibi, herkese açıklamamak! Trenden çok basit bir bilgi: Sığınma evleri adresleri gizli tutulması gereken yerlerdir; Türkiye’de olduğu gibi ne polis, ne belediye, ne başkaları, dövdüğü karısını arayan kocalara "git şu sığınma evinde" demez. Dememelidir.
Yazının Devamını Oku

Hemzemin geçit ve yaşam hakkı

6 Ağustos 2008
Hürriyet treninin dün önemli bir konuğu da vardı: Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Nazım Ekren. Treni gezdikten sonra konferans salonunda yaptığımız sohbette, önümüzdeki yıl Hürriyet Hakkımızdır projesinin insan haklarıyla birlikte çevre ve sağlıklı su hakkıyla da zenginleşeceğini öğrenince bir öneride bulundu Ekren. Hükümetin kuraklık ve çevre konularında ciddi çalışmalar yaptığını, bunların sonuçlarını önümüzdeki yıl alacaklarını belirterek, "Bu çalışmaların tanıtımının trenle bağlantılı olarak yapabiliriz" dedi. Önümüzdeki yıl Hürriyet Hakkımızdır / Tren Özgürlüktür, daha gümbür gümbür gelecek, haberiniz olsun.

Ama ben bugün, günlerdir yeniden gündeme getirmeye çalıştığımız insan haklarının en önemlisini, yaşam hakkını ihlal eden bir konudan bir kez daha söz edeceğim: Bu aralar kulakları pek duymayan (Çünkü hiçbir tepki gelmiyor) yetkililer, şu hemzemin geçit meselesini artık halletsinler ve yeni ölümler olmasın diye...

İki fotoğrafa dikkatli bakın. Burası Aksihar. Ege’nin en sevimli ilçelerinden biri. Dün Manisa-Balıkesir arasındaki yolculukta "içinden" geçerken, yemekli vagonda Nedim Gürsel’le beraberdik. Çocukluğunun geçtiği, kitaplarında, anılarında sık sık yer alan Akhisar’ı yıllar sonra görüyordu. Değişmişti elbet. Yine de güzeldi hálá.

İşte o güzel beldede, Ege bölgesinde sayıları epeyce fazla olan hemzemin geçitlerden biri var. Çok tehlikeli olanlardan. İlk fotoğraf, kamyonun hemzemine nasıl cüretkar bir şekilde çıktığını gösteriyor; "Biz Türk’üz, bize bir şey olmaz" diyor sanki. İkinci karede hali belli. Amatör bir makinenin kaydettiği bu dramatik görüntüleri bana TCDD 3. Bölge Müdürü Sabahattin Eriş verdi. Hürriyet Hakkımızdır Treni projesine gönülden ortak olan TCDD, yaşam hakkını inanılmaz bir şekilde ihlal eden bu soruna yana yakıla çözüm arıyor. Öyle haklılar ki, kamyon trenin yoluna çıkıyor, çarpışınca da "Tren kamyona çarptı" deniyor. Sanki tren kamyonun yoluna çıkmış gibi.../images/100/0x0/55ea80def018fbb8f8843b90

Ancak kurum olarak yaptıkları yetmiyor; daha önce yazmıştım, kurdukları bariyerler kırılıyor, kapattıkları geçitler, yerel yönetimin baskısıyla yeniden açılıyor. Bir kez daha dile getiriyoruz; eğer yerel yöneticisiyseniz ve kentinizde hemzemin geçitler varsa, lütfen onları bir daha gözden geçirin. Gerekli önlemleri alın ve ölümleri durdurun.

Oysa, bir atılıma hazırlanan TCDD, kazalardan, ölümlerden bir an önce kurtulup, İzmir Selçuk’a 7 km. uzaklıktaki Çamlık Köyü’nde, 160 dönüm arazi üzerine kurulmuş Buharlı Lokomotif Müzesi gibi, güzel, ferahlatan çalışmalar yapmak istiyor. Burası Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı sırasında Ege manevraları yapılırken, beyaz özel treniyle karargahını kurduğu istasyon. Şimdi Demiryolları’na yıllarca hizmet etmiş, çoktan emekliye ayrılmış, yaşları 50-80 arasındaki 25 çeşitli tipte buharlı lokomotifi barındırıyor. Öyle sevimliler ki...
Yazının Devamını Oku

Konferans vagonunda en kahkahalı toplantı

5 Ağustos 2008
Kars’tan 35 gün önce yola çıkan Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür Treni, Edirne’ye doğru yol alıp İstanbul’a yaklaştıkça katılım büyüyor ve zenginleşiyor. Öyle ki her gittiğimiz şehir, bir öncekini aşan coşkuyla karşılıyor bizi. Dün Manisa’da olduğu gibi...
Manisa’nın ağaçlıklı, şirin garı uzun süredir böyle bir panayır yerine dönüşmemişti herhalde; bir yanda Harmandalı oynayan folklorcular, bir yanda lokmacılar, mehteranla dans edenler, köşede bir dokuma tezgahı, Manisa kebabını kapışanlar, tiyatro, çocuklara insan hakları atölyeleri...

Ama bugüne kadar konferans vagonunda yaptığımız en eğlenceli "protokol" toplantısını Manisa’da yaptığımızı söylemeliyim. Önce, her zamanki mülki erkándan CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Vali Celalettin Güvenç, Belediye Başkanı Bülent Kar ve Hürriyet tren sorumluları dışında bu kez Hürriyet yazarları Ege Cansen, Pakize Suda, Yalçın Bayer, Reha Erus, İzmir Temsilcisi Hakan Tartan da vardı. Aslında, bugüne kadar o vagonda protokol düzeyinde yapılan en geniş, en derin insan hakları ve aile içi şiddet değerlendirmesi yapıldı. Ancak yanısıra kahkalara da yer vardı.

Avukat dayak atar mı

Şöyle özetleyeyim: Belediye Başkanı Kar, "şiddet aileden doğar, çocukluğunda dayak yiyenler, büyüyünce dayak atmayı normal sayar" gibi çok haklı cümleler kurarken, "Dolayısıyla polis de, avukat da, doktor da küçükken dayak yediyse dayak atmam normal diye düşünür" demeye getirdi. Başkan gibi, kendisi de bir hukukçu olan Mengü itiraz etti: "Avukatlar dayak atmaz, Sayın Başkan!.."

Başkan diretti, "Niye? Siz çocuğunuzu hiç dövmediniz mi?.." Hayır, dedi kesin bir dille Mengü.

Bu soruya bu yolculuk sırasında ben de çok sık rastladım. Eğitimli insanlar bile, "Olabilir, çocuğunuzu siz de dövmüşsünüzdür" diye düşünüyor ve bunu ifade ediyorlar. Cevap tabii ki hayır, elbette kimse çocuğunu dövmemeli ve bu normal kabul edilmemeli. Ancak iş "polis dayağı"na gelince durmak gerekiyor. Vatandaş, devletin çocuğu değil ki sorunu buradan ele alalım. Sanırım yasaları, altında imzamız olan uluslararası sözleşmeleri, özellikle Hürriyet Treni’nin yaymaya çalıştığı Evrensel Bildirge maddelerini baştan tekrar tekrar okumak gerekiyor.

Neyse bu tartışmaya "bardağın dolu tarafından bakmak" Vali Güvenç’e düştü. Güvenç, geçmişte polisin "çocuklara" yaptığı çok çok kötü şeylerle gündeme gelen Manisa’nın, artık bu konuyu aştığını söyledi. İşkence ve kötü muamelenin Manisa Emniyeti’nde kesinlikle kalmadığını anlattı. Sonra konuşma Reha Erus sayesinde, Vali’nin ne kadar genç göründüğüne geldi. Pakize Suda da "Gençlik bir yana bugüne kadar gördüğüm en yakışıklı Vali" deyince, Celalettin Güvenç, medya önünde biraz utandı. Buna zemin hazırladığımız için özür diliyoruz Güvenç’ten.

Gediz’i hayata döndüren gençler

Güzelim Gediz Nehri’ni nasıl bu hale getirdik? Üçte ikisi Manisa sınırları içinden geçen efsanelerin nehri Gediz, bugün gidenlerin ancak burnunu tıkayarak durabildiği bir pislik yuvası: Kimyasal atıklar, ölmüş balıklar ve kendisiyle birlikte içinden geçtiği ovayı da ölüme götüren bir birikinti. Ege Kültürü Çevre ve Barış Derneği Başkanı Murat Gültekin, bu durumu nasıl tersine çevirdiklerini anlatıyor:

Coca Cola ve UNDP’nin gençlere yönelik "Hayata+" programına dahil olarak Manisa’da çok ciddi bir kamuoyu yaratmışlar. Sadece gençlerden değil, halktan da 15 bin imza toplayıp, köylüleri bile projeye katmışlar. Olay medyanın da ilgisiyle gençlik çalışmasının ötesine geçip Manisa’nın problemi olmuş. Şimdi Vali ve Belediye Başkanı’nın sözü var: Gediz Havzası 2012’ye kadar temizlenecek. Ve onlarla birlikte Hürriyet Hakkımızdır Treni de bu çalışmanın takipçisi olacak.
Yazının Devamını Oku

Karun gönüllü insanlar şehri

4 Ağustos 2008
Hürriyet Gazetesi’nin kuruluşunun ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’nin kabul edilişinin 60’ıncı yıldönümü nedeniyle Devlet Demiryolları (TCDD) ile ortaklaşa hayata geçirilen "Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür Projesi"nin 32 durağı Uşak’ta muhteşem bir karşılama töreni... Trenimiz gara girdiğinde Uşak Belediye Bandosu "Harbiye Marşı"nı çalıyor, yer gök inliyordu. Tarihi garıda meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, Vali Kayhan Kavas, Belediye Başkanı Mesut Apaydın, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Karaman, vali yardımcısı Ertuğ Şevket Aksoy, Emniyet Müdürü Cafer Şahin ve Uşaklılar, Hürriyet Treni’ne büyük sevgi gösterdiler.
/images/100/0x0/55eb02e9f018fbb8f8a532bb
BU ülkenin her şehrinde farklı kültürel zenginlikler var ve Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür projesi bize tek tek gösteriyor hepsini. Dün sabah erken saatlerde Uşak Garı’na girerken, bizi bekleyenlerin ilk sırasında Uşak’ta cirit geleneğini sürdüren sporcular ve atlar vardı. Tren ilerledikçe, garda kalabalık bir şekilde bekleyen halkı, arkada "Tarhana Baba" lakaplı Mustafa Yeldani’nin tarhanalarını, pamuk helvacıyı, büyük bir afişten parlayan Kanatlı Denizatı Broşu ve Kanatlı Güneş Kursu’nu, Uşak kilimlerini gördük.

Yörük Ali Efe’nin torunu olan Aydınlı Uşak Valisi Kayhan Kavas, Belediye Başkanı Mesut Apaydın ve diğer mülki erkán oradaydı. Aşağı indiğimizde önce Tarhana Baba’nın çorbasını, "bardaktan" tattık. Gerçekten özeldi ve Yeldani, "Bu çorbaları tüm dünyaya Coca Cola gibi içireceğim" iddiasındaydı.

Trenin konferans salonunda Vali ve Belediye Başkanı’ndan Uşak’taki insan hakları ve aile içi şiddetle ilgili çalışmaları dinledik, kendi projemizi anlattık. Uşak’ın da "çocuk dostu" kentlerden biri olmaya aday olduğunu, bir süredir sokakta çalıştırılan çocuklara fokuslandıklarını öğrendik.

Ata’nın şarkıları

Öğle yemeğimizi ise restore edilmiş çok güzel bir Uşak Konağı’nda, "Atatürk’ün Trende Dinlediği Şarkılar"ı dinleyerek yedik. Vali Kavas’ın eşi Yeşeren Hanım, evden getirtti, seyahatimize uygun olsun diye. Uşak’ın Atatürk’le çok anısı var; biraz Kurtuluş Savaşı’nda karargáhının bulunduğu illerden biri olması, Yunan Komutanı Venizelos’un kılıcını burada teslim alması, biraz da eşi Latife Hanım’ın memleketi olması dolayısıyla... Tam yedi kez gelmiş Uşak’a. Karargáh binası çok güzel korunmuş, bugün Atatürk Müzesi.

Altın madeni ve fabrikalarıyla zengin bir şehir olan Uşak’ın asıl saklı zenginliği, Karun Hazineleri... Saklı diyorum, çünkü Uşak Arkeoloji Müzesi oldukça mütevazı bir yapı ve koskoca hazineyi kaldırabilecek güçte değil. Yani, kaçırıldığı ABD’den 1990’larda binbir güçlükle geri getirilen, son olarak da imitasyonuyla değiştirildiği iddiasıyla gündeme gelen eşsiz Denizatı Broşu ve diğer nadide eserlerin hakettiği bir yer değil. Zaten günyüzüne çıkarılmış 40 bin eserin sadece yüzde 5’inin sergilenmesine olanak tanıyabiliyor. Vali Kavas, bu nedenle Çekül Vakfı ile bir proje geliştirmiş. Sıkı durun, bunun trenimizle de bir alakası var. TCDD ile anlaşmışlar ve şehrin biraz dışında kalan gar alanını, bir "Müzeler Kompleksi"ne çevirmeye sıvanmışlar.

Türkiye’de projeler çok kolay yürümüyor, yürütülmüyor biliyorsunuz, iki yıl önce başlayan görüşmeler, hálá Anıtlar Kurulu’na dosyaların gitgelini bekliyor. Oysa proje gerçekleşirse, -ve tabii kayıp orijinal Denizatı da bulunursa- Uşak ve hazineleri Arkeoloji, Kent Tarihi, Demiryolu ve Etnografya müzelerine, bir Gençlik Merkezi ve Kültür Parkı’na kavuşacak. Böylece atıl ve çok iyi durumda olmayan bir alan aktif hale gelirken, demiryolları ve tren yolculuğu öne çıkacak, Karun’un Hazinesi de hak ettiği mekana yerleşecek. Hürriyet Hakkımızdır Treni, bu projeyi duyurarak ve gerçekleşmesini talep ederek bir katkıda bulunabilirse, çok mutlu olacak.

Uşak’ta dün sadece iki küçük can sıkıcı olay yaşadık. Biri, biz etkinliklerimizi gerçekleştirmeye çalışırken, depo vagonumuzdan etkinliklere ait malzemenin çocuklar ve de yetişkinler tarafından toplanıp götürülmesiydi. Bir anlam veremedik. Diğeri ise röportaj için gelen yerel televizyon ART’nin amacını anlayamadığımız muhabirinin, trenin kendisine "Geceyarısı Ekspresi"ni hatırlattığını söylemesiydi. ART yetkililerine sormak isterim; Türkiye’de insanları haklarıyla ilgili bilgilendirmeyi, acaba "Türkiye aleyhine" bir faaliyet olarak mı görüyor? İnsanların haklarını bilmemesini mi tercih ediyor?

Fötrsüz oynamam abi

Siz hayatınızda hiç kenarına kırmızı güller iliştirilmiş siyah fötrleriyle kaşık çalarak oynayan bir köy ihtiyar heyeti izlediniz mi? Ben izlememiştim. Uşak’ın Karacahisar Köyü muhtarı ve çiftçilik, işçilikle geçinen dört sakini, muhteşem bir gösteri sundular. Ancak fötrleri takanlar, sadece üç yıl önce oluşturulan topluluğun üyeleri değil, gitmeye zamanımız olmadı ama köyün tüm erkeklerinin "fötrsüz çıkmam abi" şeklinde davrandığı anlatılıyor. Köyün geleneklerine göre, kız aşık olduğu oğlana kırmızı gül verirmiş, o da Şapka Devrimi’ni içten benimsemiş bir köyün sakini olarak, bu çiçeği fötrüne takarmış. Köyde fötr giymeyenlere kız verilmediği de rivayetler arasında.

Uşak’ın sembolü olan takı

Tarihi Uşak Garı’nda kurulan standlarla bir festival havasına bürünen karşılama töreninden sonra Vali Kayhan Kavas, Belediye Başkanı AKP’li Mesut Apaydın ve beraberindekiler, Hürriyet Treni’ni gezip projeyle ilgili bilgi aldılar. Hürriyet Kurumsal İletişim Müdürü Evrim Sümer ve Hürriyet Yazarı Emel Armutçu, Vali Kavas’la Başkan Apaydın’a 2Doğum Günü Hürriyetleri"ni hediye itti. Vali kavas da Emel Armutçu’ya Karun Hazineleri’nin en değerli parçası olan, sahtesiyle değiştirildiği iddiasıyla halen mahkemesi devam eden Kanatlı Denizatı Broşu ile Uşak Envanteri kitabını hediye etti.

BUGÜN MANİSA’DAYIZ

10.00 ve 13.30 Uluslararası Af Örgütü atölye çalışmaları

11.30 Aile İçi Şiddete Son Semineri

11.00 Akbank Çocuk Tiyatrosu Masal Masal İçinde oyunu

Gün boyu Hürriyet Hakkımızdır ve Demiryolu sergileri
Yazının Devamını Oku

Yüksek Sadakat’e büyük ilgi

3 Ağustos 2008
Aydın’a önceki akşam 21.00 civarında vardık; koşa koşa Yüksek Sadakat’in halk konserine yetiştik. Canon sponsorluğunda düzenlediğimiz Hürriyet Hakkımızdır/Tren Güzeldir konserleri arasında bugüne kadar en fazla katılımın yaşandığı konser oldu Yüksek Sadakat’inki. Yüksek Sadakat’in bu projede önemli bir yeri var; grubun basgitaristi, aynı zamanda müzik eleştirmeni ve Bluejean Dergisi’nin Yayın Yönetmeni olan Kutlu Özmakinacı, tren etrafında düzenlediğimiz konserlerin de düzenleyicisi. Grup, diğer sevgili rock gruplarımız gibi konserden sonra treni ziyaret etti. Gece yarısı treni gezdiler ve öyle sevdiler ki, önümüzdeki son iki hafta bir yerlerden binebilmek için rezervasyon bile yaptırdılar.

Sıcak insanlar kenti

Dün sabah sıcak bir Aydın’a açtık gözümüzü. Sıcaklık hem havada, hem insanlardaydı. Treni ziyaret eden Aydınlılar, Türkiye’nin sorunları ve çözümleriyle ne kadar ilgili olduklarını gösterdiler bize. İçlerinden biri, Nazillili emekli öğretmen Bingül Adalığ, Cumhuriyet dönemi kostümleriyle ilgili olarak açtığı sergilerin fotoğraflarını, şık davetiyelerini getirdi. İtiraz ettiği çok şey vardı bu ülkede yaşanan, onları anlattı. Aydın "aydın" insanların memleketi, biliyorduk zaten. Bir ara çantasından bir pet şişe çıkarıp masanın üzerine koydu. Çocuklar alsın diye üretilmiş, Pokemon adlı, bol renklendiricili bir meyvesuyu şişesi. Yalnız el bombası şeklinde! İnsanları çocuk yaşta savaşa "hazırlayan" bu mantığı Adalığ’la birlikte biz de kınadık. Meraklısı için söyleyeyim, PBT adlı firma Bulgaristan’dan ithal etmiş...

Aydın-İzmir demiryolu hattı 1856’da açılmış... Dilekolay, tam 152 yıldır trenle tanışık Aydın. Zaten Valisi Mustafa Malay da Türkiye’nin gelişmesi için denizyolu ve demiryolunun mecburi olduğundan dem vuruyor. Babası ve ağabeyi de demiryolcu olduğu için, çocukluğu, gençliği garlarda, trenlerde geçmiş. Konuyu trenimizin teması insan haklarına da bağlıyor Vali Malay. Atatürk’ün "Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden yaşamak isteyen toplumlar önce hürriyetlerini kaybederler" sözüne getiriyor. Belediye Başkanı İlhami Ortekin de lisedeki ödevinin konusunu hatırlıyor trenimizde: "Hürriyetsiz insan insan değildir." Katılıyoruz.

Bu arada Aydın’da trenimizin renkli bir konuğu daha var: Hürriyet yazarı Özdemir İnce. Daha önce, seçimlerde Aydın"ın "velisi" olan ve trende Aydınlı hayran okurlarıyla buluşan İnce’nin izlenimleri için köşesini takip etmeniz gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Müthiş insanlar, müthiş şehir

2 Ağustos 2008
Denizli Tren Garı’nda dün, güzelim Buldan dokumalar, Denizli havluları ve rengarenk şallar, Uluslararası Af Örgütü’nün insan haklarını sıralayan fotobloklarıyla karşılıklı dizildi saatlerce. Bu projenin başlangıcında, hak kavramını gündelik hayata indirmeyi amaçlarken, belki tam da bunu kastetmek istemiştik; bir gün pazarda alışverişe giden tüm insanlar doğuştan gelen haklarını bilir ve talep eder hale gelecek.

Zonguldak’tan daha iki ay önce Denizli’ye atanan Vali Yavuz Erkmen, Hürriyet için üzerinden tren geçen bir 60. doğumgünü pastası hazırlatmıştı. Belediye Bandosu, Denizli türküleriyle sivil bir konser verdi. Kalabalık çok müthişti. Yani Denizli, Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür’ü Valilik, Belediye, sivil toplum kuruluşları ve halkla, organize bir şekilde bağrına bastı.

Turizmde de iddialı

Modern kent görüntüsüne çoktan kavuşmuş Denizli, 1980’lerin başında Türkiye’nin sahip olduğu ihracat hacmine bugün tek başına sahip olmakla övünüyor. Ama burada kalmaya niyetli değil; önümüzdeki yıllarda tekstil, mermer, hatta deniz memleketi Finlandya’ya füme alabalık ihracatlarına ek olarak termal turizm ve termal suyla yapılan seracılıkla öne çıkmayı planlıyor. Pamukkale’si ve antik kentleriyle aslında turizme çok yakışan bir şehir Denizli; ancak Denizlililer, turistlerin daha çok transfer için geldiğinden ve şehirde bir günden fazla kalmamasından şikayetçi. Bu kaderin değişmesi için askeri nitelikli havaalanının gece inişlerine ve yabancı charter uçaklara açılmasını talep ediyorlar.

Denizli’nin demiryolu geçmişi oldukça uzun; ilk tren 1897’de gelmiş. Vali Erkmen, insan haklarını hatırlatmak için böyle bir organizasyonla buralara gelmemizi içtenlikle tebrik ediyor, bizi sevindiriyor. "Trenimizi sevdiniz mi?" sorusuna ise "Sevmekle birlikte özlemişiz" diyor. Okuma yazma oranının çok yüksek, kadın istihdamının yüzde 40 düzeyinde olduğu Denizli’de insanların haklarını talep etme konusunda hiç sıkıntı yaşamadıklarını belirtiyor. Söylediğine göre, gelir gelmez cep telefonunu vatandaşa duyurmuş, "Gece bile çekinmeden arayabiliyorlar" diyor.

Belediye Başkanı Nihat Zeybekci ise geçmiş "medya deneyimleri"nden mustarip biraz. Cami yıkma girişimiyle suçlanan ender AKP’li başkanlardan. Yıkmakla suçlandığı camiyi gösteriyor bize; üç katlı bir apartman, üçüncü katında bir minare! Başkan bir de içki servisini şehir merkezinden kenar bir semt olan Tabakhane’ye taşıyıp "kırmızı sokak" yaratmakla suçlanmıştı. Akşam yemekte, belki de bu tartışmayı bir daha yaşamamak adına "Neden bir kadeh şarap almıyorsunuz, Denizli’nin çok güzel şarapları var" diyor.

Tabakhane ile ilgili projesine de açıklık getiriyor: "Biz turizme ağırlık vermek istiyoruz. Bu yüzden orayı ben bir barlar sokağı haline getirmek istedim. Bu şehir içinde içki yasaklanacak anlamına gelmiyor. Londra’da, Frankfurt’ta, Paris’te nerelerde içki içilebiliyorsa, Denizli’de de aynı yerlerde içilebilir."

Pamukkale’nin ücreti

Yalnız Denizli turizmiyle ilgili kulağımıza fısıldanan başka bir şey oldu dün: Pamukkale’ye giriş için, dün itibariyle, kişi başı 20 YTL ücret konmuş. Rehberler, ailelerin bu ücreti karşılamakta zorlanacağını söylüyor. Bu uygulama, tüm ören yerleri ve müzeler için geçerliymiş. "Sadece yabancıları düşünüp, yerlileri düşünmüyorlar" deniyor. Yüksek ücretlerle halkın kendi toprağını, kültürünü tanımasının engellenmesine karşı çıkıyorlar haklı olarak. Seyahat, sağlıklı bilgi ve kültür edinme hakkı, trenimizin temasına girdiğinden, bu konudaki elçilik görevi de bize düşüyor, diyoruz ve Yüksek Sadakat’in Hürriyet Hakkımızdır halk konserini izlemek üzere Aydın’a doğru yola çıkıyoruz.
Yazının Devamını Oku

Yalnız hak değil, mesaj ve umut taşıyan tren

1 Ağustos 2008
Burdur Garı’nda dün bizi, "Trene binmek hakkımız" diyen çocuklar karşıladı. Hürriyet Hakkımızdır Treni sayesinde, Burdur Garı’nın 2004’ten bu yana öksüz kaldığını öğrendik. Burdur’da 1936 yılında başlayan ve insanları Isparta’ya, İzmir’e, İstanbul ve Ankara’ya ulaştıran tren seferleri, dört yıl önce zarar ettiği ve sosyal fayda getirmediği gerekçesiyle kaldırılmış. Ben söyleyenlerin yalancısıyım.

Trenle Burdur’dan çıkmak isteyenler, TCDD tarafından kiralanan otobüsle Dinar’a gidiyormuş. Seferlerin yapılmamasından en çok da öğrencilerin ve hastaların mağdur olduğu söyleniyor. Bizden duyurması.

Trenin tanıştırdıkları

Bu tren yolculuğu insana gerçekten çok farklı deneyimler yaşatıyor. Kimi zaman üzüntüyle izlediğiniz görüntülere ulaştırıyor; kimi zaman sevinçli umutlarla dolduruyor içinizi. 2008 yılında yaşadığımız ülkeyi yeniden yeniden keşfetmenin hazzını yaşatıyor. Teması insan hakları biliyorsunuz; yola çıktığımızdan bu yana, 60 yıldır Evrensel Beyanname’nin ezberlere sokmaya çalıştıklarının ne kadar zor, hatta imkansıza yakın olduğunu çıplak bir şekilde ortaya seriyor.

Yolculuğun ilk günlerinden bu yana o kadar farklı, eşitsiz duruma tanık olduk ki... Çıplak, susuz, yeşil herhangi bir bitkinin asla yeşeremeyeceği hissi veren, taş ve kayalardan ibaret köylerden, arazilerden, Karadeniz’in yeşilliklerine, Amasya’nın oya gibi işlenmişliğine, Eğirdir Gölü’nün mavinin dokuz tonunu taşıyan rengine... Eşitlik yok, dedirtiyor insana. Çünkü biliyoruz ki, taş başka şekilde biçimlendiriyor insanı, su başka şekilde. Taşların arasındaki insan sesi yok oluyor; su sözleri uzaklara taşıyabiliyor. Bunların hepsini Hürriyet Hakkımızdır Treni, bize tek bir seyahatte gösteriyor.

Ama dediğim gibi sevinçli umutlar da var: Güzel, aydınlık, bu tabloyu değiştirmeye and içmiş insanlar. Gara gelseler de gelmeseler de insan hakları yolculuğumuzu ilgiyle, heyecanla takip edenler. Arkamızdan istasyon istasyon dolaşıp bizi yakalayanlar. Onlara da taşıyor bizi tren.

Mesela, önceki gün Isparta’da Meriç Pehlivan adlı vatandaş, katılımın hiç de fena olmamasına rağmen "Bugün Ispartalı’nın hürriyete ve insan haklarına yaptığı saygısızlık, katılımın azlığı beni kahretti. Sizlerden Isparta adına özür diliyorum’’ diyor.

Küçük bir yol kazası sonucu alçıya alınan kolumu, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektör Yardımcısı ortopedist profesör Vecihi Kırdemir, henüz tanıştığımız Gar Kafe’de muayene edip yeniden sarıyor. Aynı üniversitenin Kadın Araştırmaları Merkezi üyesi ve Tıp Fakültesi anestezistlerinden doçent Pakize Kırdemir, "Buralar çok güzel. Türkiye’nin okumuşu, eğitilmişi kabuğundan çıkıp gelmeli, ilgilenmeli" mesajını gönderiyor büyük şehirlere.

Tüm mesajların alınması dileğiyle...
Yazının Devamını Oku