Paylaş
Bu hızlı büyüme süreci, kabaca 20 bin dolar kişi başına milli gelire kadar sürer. Sonra yavaşlama başlar. Pennsylvania Üniversitesi tarafından hazırlanan ve 1950-2010 yılları arasında 160 ülkeyi kapsayan “Penn World Tables” adlı bir tablo var. Bu tabloda, Satınalma Gücü Paritesi’ne göre, kişi başına yıllık milli geliri 13-14 bin dolar düzeyindeki ülkelerde, gelir artışının yılda yüzde 2.9 olduğunu gösteriyor. Buna karşın kişi başına milli geliri 30-40 dolar olan ülkelerde, gelir artışı yüzde 1.5’u geçmiyor. Şunu hemen belirteyim, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonlarından 2012 yılı sonuna kadar geçen 10 yıllık dönemde Türkiye’de kişi başına milli gelir yılda ortalama yüzde 3.9 artmıştır. Toplam milli gelir artış hızı ise yılda yüzde 4.9’dur. Bu oran Cumhuriyet döneminin ortalama büyüme hızına eşittir. Yani büyüme trendi aşağı veya yukarı doğru değişmemiştir. Nüfus artış oranı düştükçe, kişi başına milli gelir artış oranı yükselmiştir.
GERİDEN GELMENİN AVANTAJI
Fakirlikten kurtulup kalkınmaya başlayan ülkelerin bir sürü dezavantajı vardır. Bunların başında da “yükte ağır-pahada hafif” mallar ihraç edip, “yükte hafif-pahada ağır” mallar ithal etmek zorunda olmaları gelir. Bu, eski komünistlerin değişiyle az gelişmiş ülkelerin “dış ticaret” aracılığıyla sömürüldüğünü gösterir. Bu gerekçeyle az gelişmiş ülkelerde “kendine yeterli hale gelip, sömürüden kurtulma” fikrinin abonesi çok olur (du). Bu, “faydası az, zararı çok” bir ekonomi politikasıdır. Tüm bunlara rağmen, gerek sanayide, gerek tarımda ve gerekse hizmetler sektöründe “sonradan kalkınmanın” en son teknoloji kullanarak işe başlayabilmek gibi müthiş bir avantajı vardır. Hele, hele “yeni teknoloji-ucuz emekle” birleştirilirse, ihracat patlar ve milli gelir artış hızı, kısa zamanda 2-3 katına çıkar. Ülke zenginleştikçe bir süre sonra işçi ücretleri artar, ucuz emek avantajı yok olur. Yeni teknoloji, eski teknoloji haline dönüşür. İki avantaj da bitince milli gelir artış oranı düşmeye başlar. Bu süreç “orta gelir tuzağına” takılmak denilen duraklamanın ana sebebidir. Çaresi, yeni makine teçhizat yatırımıyla gelen teknoloji transferiyle yetinmeyip, yeni teknolojileri ve yeni teknoloji yaratan “bilimsel bilgiyi” (scientific knowledge) bizzat üretmektir.
AZ GELİŞMİŞLİK SANILDIĞINDAN DAHA DERİN BİR ÇUKURDUR
182 ülkenin yer aldığı “Beşeri Gelişmişlik Listesi”nde Türkiye 92inci sıradadır. Bizim altımızda yer alan ülkelerin bir kısmına, tarihi açıdan ülke bile denemez. Kişi başına milli geliri düşük olmak, beşeri gelişmişlik denilen karmaşık bir olgunun sadece tek bir bileşenidir. Ancak milli gelir artışı da esasında beşeri gelişmenin bir parçasıdır. Yani fizik yatırımlara dayanan iktisadi kalkınma süreci, beşeri gelişme ile birlikte yürütülmezse, milli gelir artışı yavaşlar. Beşeri gelişme çok derin bir konudur. İçinde din, kültür, hukuk, gelenekler ve özellikle ahlak vardır. Az gelişmiş ülkelerde iktisadi kararlar, ulusal değil yerel çıkarlara ağırlık veren bir ahlak anlayışıyla alınmaktadır. İktidara gelenlerin, kısa yoldan, aileye, akrabaya, partiliye veya tarikat üyelerine menfaat sağlanması ancak “rant yaratılması” ile mümkün olur. Bu da kaynak tahsisini çarpıtır. Büyümeyi frenler.
Son Söz: Her kişisel gelir artışı, milli gelir artışı değildir.
Paylaş