Dr. Gülseren Budayıcıoğlu

Belgin’in hikayesi

28 Ocak 2023
Elinizdeki tohumu nasıl bir toprağa ektiğiniz o tohum için ne kadar önemliyse, çocuklarımızın içine doğduğu aileler de o kadar önemlidir.

Sevgili Okurlarım,

Bugün sizlere ülkemizin uzak kırsallarından birinde yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesi anlatacağım. Bakalım hikâyeyi okuyunca sizler de benim gibi “Bu kadarı da olmaz” diyecek misiniz?

Kahramanımız bugün otuzlu yaşlarında, yeni evli bir kadın. Adı Belgin. Evliliğinde sorunları var çünkü eşini çok sevmesine rağmen ne ona dokunabiliyor ne de eşinin kendisine dokunmasına izin veriyor. Hikâye oldukça geriden başlıyor.

ZEHİRLİ VASİYET

Belgin’in annesi Havva Hanım henüz 14 yaşındayken kendinden birkaç yaş büyük, sokakta beraber oynadıkları bir delikanlıya kaçıyor. Hemen aile arasında düğün dernek kuruluyor ve bu çok genç çift imam nikâhıyla evlendiriliyor. Delikanlının adı Bilal. Tam da o yıl Bilal’in babası ölüyor ama ölmeden önce oğluna “Oğlum, ben evliliğimde çok mutsuz oldum. Annen benim yüzümü hiç güldürmedi. Şimdiki aklım olsa böyle mi yaşardım! Sakın tek kadınla kalma, sen de benim durumuma düşme” diye vasiyet ediyor. Havva da bunu duyuyor ve çok korkuyor. Ancak Bilal o sıralar eşini çok sevdiğinden babasının vasiyetine gülüp geçiyor.

Yaşları henüz çok küçük olduğundan bu iki genç sık sık birlikte sokağa çıkıp oyun oynuyor, birlikte gülüp eğleniyorlar. Zaman içinde çiftin arka arkaya üç çocuğu oluyor ama çocuklar doğumdan hemen sonra ölüyorlar. Köy yerinde çocukların neden öldüğü bilinmiyor, annenin henüz yetişkin bir kadın olmadığı da kimsenin aklına gelmiyor.

Havva bu kayıplardan çok etkileniyor. Ölen çocuklarına mı yansın yoksa çevreden kulağına gelen dedikodulara mı, bilemiyor. Ancak yavaş yavaş eski neşesini ve enerjisini kaybediyor, suskun, durgun biri haline geliyor. Daha sonra Belgin doğuyor ama ölen çocuklar erkek iken Belgin kız. Oysa kız olarak dünyaya gelmek bile onun kaderini çok olumsuz etkiliyor.

Bilal eşindeki bu değişiklikten ve hayatta kalan tek çocuğun da kız olmasından dolayı zaten çok gergin ve sinirli.

Yazının Devamını Oku

Cani mi, hasta mı

21 Ocak 2023
Üç kadını sırayla öldüren adam gerçekten ağır bir ruh hastası mı yoksa bir cani mi bilmiyorum. Ama ister hasta ister cani olsun, bunları daha büyük suçlar işlemeden, masum insanların canını yakmadan durdurabilmenin yollarını aramalıyız. Sadece hasta olanlar değil, canice katliamlar yapan herkes topluma iade edilmeden önce belli kurullar tarafından iyice incelenmelidir.

SEVGİLİ okurlarım,

Geçenlerde önce ilk eşini, sonra ikinciyi, son olarak da beraber yaşadığı kadını sırayla öldüren bir adamın dehşet veren haberini okuduk. İlk eşini öldürünce cezaevine girmiş ama her seferinde çeşitli gerekçelerle tahliye edilmiş ve her çıkışında da yeni bir kadını daha öldürmüş. Sanırım çoğumuz içinden şöyle dedi: Böyle bir adamı nasıl salıverdiler, hele ikinci eşini de öldürdükten sonra bunu tekrar yapacağı hiç akıllarına gelmedi mi?HAMİLEYKEN ÖLDÜRDÜ

Ben buna benzer bir örneği “Madalyonun İçi” adlı kitabımda yazmıştım. Kısaca özetlemek gerekirse, Anadolu’nun bir köyünde ailesi, içe dönük, şüpheci, çevreyle sık sık sorunlar yaşayan oğullarını erken yaşta evlendiriyorlar. Derken gelin hamile kalıyor. Bebek yedi aylık olup da gelinin karnı belirginleşince, bir gün o delikanlı, henüz 17 yaşında ve 7 aylık hamile olan eşini “Bu çocuk benden değil” diyerek öldürüyor. Durum hemen polise intikal ediyor ve o delikanlı tutuklanıp cezaevine konuyor ancak bir süre sonra adli tıp raporuyla ruhsal bir hastalığı olduğuna hükmediliyor. Bir süre kapalı koğuşlarda tedavi görüyor ve ardından “cezai ehliyeti yoktur” raporuyla ve yine mahkeme kararıyla salıveriliyor.

Aile, o delikanlıyı hastaneden çıkınca bana getirmişti. Sanırım bu olay bundan en az yirmi yıl önce yaşandı. Ben de hastayla ve ailesiyle uzun uzun konuşmuş ve delikanlının ciddi ve kronik bir ruhsal hastalığı olduğunu anlamıştım.

Böyle bir hastanın ömür boyu ilaç kullanması ve gözetim altında tutulması, belli aralıklarla doktor takibi altında kalması gerekiyordu. Aileye bütün bunları tek tek söyledikten sonra, “Aman ha, ilaçları çok düzenli kullansın ve sizler de onu sakın bir daha evlendirmeyin” diye de sıkı sıkı tembihte bulunmuş, aldığım cevapla da neye uğradığımı şaşırmıştım. Çünkü aile “Eğer evlendirmezsek, sonra kim bakacak bu çocuğa” diyerek oğullarını alıp gitmişti. Bir anne baba çocuğunun “katil” olduğunu ve bunu yeniden yapabileceğini hem de bir doktorun ağzından duyduğu halde durumu hâlâ neden ciddiye almaz, bunun da bir cevabı var aslında...

Bir ruh doktoru olarak, bu delikanlının köyünde tedavisinin gerektiği gibi devam edemeyeceğini, yeniden evlendirilirse o kadını da öldürme ihtimalinin çok yüksek olduğunu tahmin etmiştim. Aileye dilimin döndüğü kadar durumu anlatsam da onların beni dinlemeyeceğini hissetmiştim maalesef. O olaydan sanırım birkaç yıl sonra yine gazetenin bir köşesinde küçük bir haber takılmıştı gözüme. Haberde tıpkı ilki gibi, ikinci eşini de hamileyken öldüren bir katilin resmi vardı. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi, öldüren yine o delikanlıydı.

KENDİMİ SUÇLU HİSSETTİM

Haberi okuyunca hem üzülmüş hem de sanki bu ölümde benim de payım varmış gibi, yasalar gereğince yapılması gerekenler yapıldığı halde kendimi suçlu ve çaresiz hissetmiştim.

Yazının Devamını Oku

Gençlerimize sahip çıkalım

14 Ocak 2023
Çocuklarımız hep bizi örnek alır, zamanla da en çok bize benzerler. Çocuklarımızdan önce biz onlara saygı göstermeliyiz ki çocuklarımız gelecekte önce kendilerine sonra da başkalarına saygı duyabilmeyi, hakkı, hukuku, adaleti öğrenebilsin.

SEVGİLİ Okurlarım,

Özellikle henüz 18 yaşını doldurmamış liseli gençlerimizin okulda birbirlerine acımasızca saldırmaları ve bu kavgaların cinayetle bitmesi, hepimizi endişelendiriyor. Bu yaşta birinin bunları yapması aklımıza öncelikle son yıllarda moda olan şiddet içerikli bilgisayar oyunlarını getiriyor. Bu tür yoğun şiddet içeren oyunlar gençlerimizin zihinlerini kötü etkiliyor, şiddeti merak ettiriyor, teşvik ediyor ve olağan hale getiriyor.

OYUNLARIN TÜRÜ NE

Bu nedenle çocuklarımızın bilgisayarda hangi oyunları oynadığını bizler mutlaka görelim, bilelim ve gerekirse buna engel olalım. Bilgisayarlar aslında bir yandan dünyayı gençlerimizin önüne getirdi. Hiç uğraşmadan istedikleri bilgilere ya da merak ettikleri her şeye anında ulaşabiliyorlar. Geçmişte bunlara ulaşmak hiç kolay değildi. Kütüphanelerde az mı dirsek çürüttük... Evlerimizde aradığımız her kitap bulunmazdı. Bizler ansiklopedi çocuklarıydık. Evde sorularımıza cevap bulabileceğimiz bir ansiklopedi varsa, kendimizi çok şanslı hissederdik. Çoğu zaman da ders kitaplarımızla yetinmek zorunda kalırdık.

Bir yandan da bilgisayarlar gençlerimizi tembelleştirdi. Bir şeye erişmek için çaba sarf etmeleri gerekmiyor artık. Üstelik bilgisayar başında çok uzun süre oturduklarından zamanla hareketleri de azalıyor, tembelleşiyorlar, gözleri sürekli ışıklı bir panoya bakmaktan yoruluyor, doğru dürüst yemek yemek yerine atıştırmalıklarla idare ediyorlar. Bunlar da yetmezmiş gibi zamanla çocuklarımızda bilgisayar bağımlılığı gelişiyor. Derslerin yanı sıra bol bol spor yapmaları, sosyalleşmeleri, kendilerini geliştirici hobiler edinmeleri gereken yaşlar, bilgisayar başında heba oluyor.

Yazının Devamını Oku

Kumrulardan biri...

7 Ocak 2023
Çocuklarımıza vereceğimiz desteklerin en büyüğü her zaman onların yaşadığı korkuyu, acıyı, kederi, hüznü anlayabilmek, çocukla ya da gençle bunu paylaşabilmek ve her zaman onun yanında olduğumuzu çocuklarımıza hissettirebilmektir.

SEVGİLİ okurlarım,

Topluma, özellikle de gençlerimizin ve kadınlarımızın yaralarına sevgiyle dokunabilmek için çıktığım bu yolda, onlardan pek çok mektup ve mesaj alıyorum. Gerek kitaplarım, gerekse televizyon dizileri sayesinde onlara ulaşabilmiş olmaktan duyduğum kıvanç ve onur anlatılacak gibi değil. Bana öyle içten, öyle duygulu, öyle yakın ve sıcak mektup ve mesajlar yolluyorlar ki, sanki her birini yıllardır tanıyor gibi hissediyorum. Onlar da beni...

Bu mesajları okudukça da anlıyorum ki toplumuzda gençlerimiz ve kadınlarımız kendilerini hâlâ çok yalnız hissediyorlar. Hâlâ en yakınlarına bile içten içe yaşadıkları acıyı, kederi, bunalımı, unutamadıklarını anlatamıyor, paylaşamıyorlar. Ne kadar yaralayıcı bir durum değil mi?

Bir çocuğun ruh halini, kendini koruma gücünün ne kadar zayıf olduğunu, alışkın olmadıkları durumlarda neye, nasıl tepki vereceklerini bilmediğini unutuyoruz bazen. Bir çocuğun da tıpkı yetişkinler gibi davranabilmesini bekliyoruz onlardan.

Çocuğun dünyasının, biz yetişkinlerden çok farklı, çok sınırlı, çok saf ve çaresiz olduğunu toplumun her kesimine iyice anlatmamız gerekiyor. Çocuklarımızı ve gençlerimizi yargılamadan önce onları uzun uzun dinlemeli ve ne hissettiklerini anlamaya çalışmalıyız.

Çocuklarımızla daha iyi ilişkiler kurmanın, en çok da onları uzun uzun dinlemenin, şakalaşmanın, onların kişiliklerine değer verdiğimizi, saygı duyduğumuzu göstermenin çocuklarımızın geleceğinde ne kadar önemli olduğunu bilsek, bunu hiç unutmasak keşke...Bugün sizinle “Kumrulardan biri” imzalı bir mektup paylaşacağım. Birkaç yıl önce televizyonda yayınlanan “Kırmızı Oda” adlı diziyi seyredenler hatırlar. Orada çocukluğunda aile içinde cinsel tacize uğramış bir genç kızın hikâyesini izlemiştiniz. O kızın adı Kumru’ydu. İşte mektubu yazan genç kızımız bu ismi oradan almış ve mektubu bu isimle imzalamış.

Bakalım, “Kumrulardan biri”, mektubunda neler yazmış: *Merhaba Gülseren Hanım,

Hayatıma, bundan birkaç yıl önce izlediğim “Kırmızı oda” ile girdiniz ve iyi ki de girdiniz. Dizide izlediğimiz Kumrulardan biriyim ben de. Size bunları anlatmaya utandığım için bari yazayım dedim.

Yazının Devamını Oku

Bu Yılbaşı ‘İyi ki varım’ diyelim

31 Aralık 2022
Bu gece milyonlarca insan yeni yılı kutlayacak. Kimi fakir sofrasında, kimi zengin sofralarda... Kimi kalabalıklarda, kimi bir iki arkadaşıyla evde ya da sokakta, kimi de yalnız. Hangileri bu gece “İyi ki varım, iyi ki yaşıyorum” diyebiliyor, sahte değil, içinden gelerek dünyaya gülebiliyorsa, yılbaşını en iyi onlar kutlayacak.

Merhaba sevgili okurlarım,

Bir yılı daha geride bıraktık. 2022 her birimiz için zorlu bir yıl oldu. Umarım yeni yıl hem ülkemize hem de dünyaya güzellikler getirsin, sağlık ve huzur getirsin, 2023 bereketiyle gelsin.

O GÜZEL GECELER...

Yılbaşı deyince hep çocukluğum gelir aklıma. Ne çok severdik o geceleri... Günler öncesinden hazırlanırdık. Hangi yıldı, biz kaç yaşındaydık hatırlamıyorum ama babam bir yılbaşı öncesi eve saksıda küçük bir çam ağacı getirmişti. O ağaç artık evimizde yılbaşı gecelerinin sembolü haline gelmişti. Babamın getirdiği hindi bir gün önce ocağa konur, sigara börekleri sarılır, zeytinyağlılar pişer, peynirler, pastırmalar, kuruyemişler, sebzeler, meyveler hazır edilirdi.

O gece ne giyeceğimiz, hangi bardakların, hangi tabakların, hangi masa örtüsünün kullanılacağı önceden düşünülür, ev baştan aşağı temizlenir, sevgili anneciğim yılda birkaç kere gittiği kuaförden randevu alır, daha akşam olmadan hazırlıklar başlar, mutfaktan birbirinden güzel kokular gelir, her birimiz sanki baloya gidiyor gibi süslenir, püslenirdik. Oysa o gece ne biz bir yere giderdik ne de bize gelen olurdu. Birbirimiz için hazırlanır, o geceye hep birlikte özen gösterirdik.

Babam eve gelince ceketini çıkarır, beyaz gömleği, kırmızı kravatıyla sofranın başköşesine oturur, önce anneme, sonra da sofraya bakıp bakıp anneme iltifatlar yağdırır, sonra da iltifat sırası biz çocuklara gelirdi. Her birimize dikkatle bakar, “Ah benim güzel kızlarım...” diyerek bizi göklere çıkarır, o sırada en küçüğümüz Mustafa’nın suratı düşer, bunu gören babam hemen ona döner, “Benim aslan oğlum...” diyerek bu sefer de onu överdi.

Sıra en sonunda kaç gün önceden süslediğimiz çam ağacına gelirdi.

Yazının Devamını Oku

Yaşamayı bilene her yaş güzel

24 Aralık 2022
Umut ettiğimiz sürece yaşar ve yaşadığımızı hissederiz. Toprağın altına henüz girmemişken, ayaklarınız yere basabiliyorken, dünyanın bize sunduğu güzellikleri görebiliyorken bunu hissedebiliyorsanız yaşıyorsunuz demektir.

SEVGİLİ okurlarım,

Yaşamın ne kadar değerli olduğunu insan yaşadıkça daha iyi anlıyor ama bazı insanlar hayatları boyunca yapacak bir şey bulamamaktan, sıkılmaktan şikâyet ediyor. Eğer siz de böyle hissediyorsanız, çok konforlu yaşıyor olsanız bile kendinize iyi bir hayat yaşatamıyorsunuz demektir.

 Yıllar önce, belirli aralıklarla bana gelen bir hastam vardı. Adı Oğuz’du. Önemli bir kariyer sahibiydi ve hayatın içinde olan biten her şeyi çok merak eder, hep araştırır, hep yeni şeyler öğrenir, bazen bu öğrendiklerini bana da anlatırdı. Doğanın kanunlarına, fiziğe, dünyamızın nasıl var olduğuna, evrene, evrendeki olağanüstü hareketlere, dünyamızın nereye doğru gittiği gibi konulara giderek daha çok merak sarmış, pek çok şeyi elinden geldiği kadar okumaya, öğrenmeye çalışıyordu.

Benim bu konulara olan ilgimi belki de onun anlattıkları başlatmıştı. Hâlâ da çok farklı konularda okumaya ve araştırmaya devam ediyorum, hatta bilimin, bana çok ilginç gelen yerlerini kitaplarıma da yazıyorum.

Oğuz Bey’in kulakları çınlasın. Bir gün bana şöyle demişti: Merak edilmesi ve öğrenilmesi gereken bu kadar çok şey varken, ben bunlara yetişemezken, insanlar nasıl olur da bu dünyada sıkılmaktan şikâyet edebilir ki... Sıkılmaya nasıl vakit buluyorlar acaba?

HİÇ AKLIMDAN ÇIKMADI

Oğuz Bey’in bu sözünü, aradan yıllar geçse de hiç unutmadım. O zamanlar çok gençtim, hayatın hızına bir türlü yetişemiyordum, bir yandan iş hayatı, bir yandan ailem, çocuklarım, eşim, evim derken, sadece geceleri yatağa yatınca ne kadar yorulduğumu anlıyor ama yine de başucumda beni bekleyen kitapları okumadan uyumuyordum. Şimdi artık yalnızım, hayat eskisi kadar hızlı değil, okumaya, yazmaya, araştırmaya daha çok zamanım var ama yine de merak etmeye, yeni şeyler öğrenmeye gerçekten de zaman yetmiyor. Hele ki elimizin altında internet gibi bir imkân varken...

Yazının Devamını Oku

Empatinin sınırı

17 Aralık 2022
Psikiyatrist olmam nedeniyle, işimin en önemli yanı insanlarla iyi empati yapabilmektir. Bazen bir suçlunun, bir katilin bile, olayı asla onaylamasak bile, hangi içsel dürtülerle bu eylemi gerçekleştirdiğini anlayabiliriz. Ancak bu sefer, ben bu empatiyi hiç yapamadım.

SEVGİLİ okurlarım,

6 yaşında bir çocuğun anne babasının rızasıyla yetişkin bir erkekle “evlendirilmesini” hep birlikte dehşetle okuduk. Olmaz, olay böyle değildir, bir yanlış anlaşılma vardır ya da olay iftiradır, dedik. Çünkü hiçbir anne baba, ne uğruna olursa olsun, henüz 6 yaşındaki kızlarını, yetişkin bir erkeğin -cinsel arzularını çocuk üzerinden tatmin etmek üzere- odasına, yatağına göndermez, hiçbir şartta bunu yapmaz, yapamaz dedik. Haber keşke yalan olsa dedik.

Sizi bilmem ama meslekte 50. yıl plaketini yeni almış, binlerce insanın en özel sırlarını dinlemiş bir psikiyatrist olarak, olay beni bile şaşırttı. Çocuk kaçırmalara, çocuğa yapılan taciz ve tecavüzlere akıl sır erdiremez ve buna karşı mücadele verirken, bunun bizzat anne ve babanın izniyle, onayıyla yaşanmasını zihnim bir türlü kabul edemedi.

VİCDANLARI YARALADI

Hemen arkasından yeni bir haber daha geldi. Bütün bunları henüz küçücük bir çocukken yaşayan bu kız, bundan tam 10 yıl önce yani henüz 13-14 yaşlarındayken hamilelik şüphesiyle hastaneye gitmiş. Yaşının küçük olduğu fark edilince durum polise bildirilmiş. Nüfus kaydında küçük görünmesine rağmen aslında 17 yaşında olduğu söylettirilmiş. Yaşının tespiti için kemik testi istenmiş ancak aile teste başka birisini sokmuş ve yaşını olduğundan daha büyük göstermiş, kovuşturmaya yer olmadığına hükmeden savcı takipsizlik kararı vermiş, konunun üzerine gitmemiş, daha fazla araştırma gereği bile duymamış.

Psikiyatrist olmam nedeniyle, işimin en önemli yanı insanlarla iyi empati yapabilmektir. Bazen bir suçlunun, bir katilin bile, olayı asla onaylamasak bile, hangi içsel dürtülerle, hangi olaylardan etkilenerek, iç dünyasında bunu nasıl yanlış yollara götürerek, hangi öfkeyi kontrol edemediği için bu eylemi gerçekleştirdiğini anlayabiliriz. Onu anlamamız, onunla empati yapabilmiş olmamız bu suçu yasalar karşısında affettirmese bile, yine de empati yapmaya çalışırız. Ancak bu sefer, ben bu empatiyi hiç yapamadım. 6 yaşındaki kızlarını, yetişkin bir erkeğin arzularını tatmin etmek üzere o adamla “evlendirmelerini” bir türlü anlayamadım. Çocukları evden gittiğinde o anne baba ne hissetti, nasıl hissetti acaba. Bizler haberi okurken bile dehşete düşerken, o gece yataklarına girip rahat rahat uyuyabildiler mi, merak ettim doğrusu.Bunları İslam dininin kılıfı altına almak gibi bir hevese düşmüşlerse, buna da çok itiraz ederim. Türkçeye çevrilmiş, pek çok farklı tefsirini okuduğum için, Kuran ne diyor, ne demiyor çok iyi biliyorum. Bir Müslümanın başlıca kılavuzu, yol göstericisi Kuran’dır. Tasavvuf ehli ise dini anlayışı ve felsefeyi, bu felsefenin derinliklerini anlatır bize. İslam dinini sadece somut anlamda bizden istedikleriyle değil, dinin özünü vicdanımızda hissetmemizi, bu anlayışı bir yaşam felsefesi haline getirmemizi ister ve bize yol gösterir, vicdanlarımıza ışık tutar.

EVRENSEL AHLAK

Dünyadaki bütün Semavi yani bir kitabı, bir peygamberi, bir yol göstericisi olan dinlerin ortak felsefesi dünyada barış, sevgi, şefkat, insana ve tüm canlılara ve de doğaya saygı, hak yememe, dürüst olma, boş oturmak yerine çalışmak, üretmek, insanlığa faydalı olabilmektir; çocuğun, kadının, acizin, yoksulun, masumun, ihtiyaç sahibinin yanında olabilmeyi öğütler.

Yazının Devamını Oku

Mahsa Amini ile yeni bir dünya

10 Aralık 2022
Kadınlar erkekler gibi hiç uğraşmadan, bir taht sahibi olarak gelmedi dünyaya. Onlar, kendilerine vurulan prangaları tek tek sökerek, büyük mücadelelerle bugüne geldiler, bu yolda yapılan mücadele her birini çok güçlendirdi.

SEVGİLİ okurlarım,

Ölümüyle İran’ı ayağa kaldıran Mahsa Amini’yi sanırım artık hepiniz tanıyorsunuz. Gencecik, hayata umutla bakan bu güzelim kız, ölümüyle neredeyse tüm dünyada kadın haklarının ve özgürlüğün sembolü haline geldi. Sadece İranlı kadınlar değil, dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan kadınlar ve erkekler bu ölüme isyan etti ve tepki gösterdi.

Mahsa, başörtüsünü yasalara uygun takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alınmış, darp edilmiş ve öldürülmüştü. Nereden bakarsanız bakın, konu yine dönüp dolaşıp kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesine, baskı altına alınmasına ve sanki erkekler tarafından sürekli kontrol altında tutulması gereken bir varlıkmış gibi davranılmasına geliyor.



Verilen onca mücadele, yapılan onca araştırma, çekilen onca film ve yazılan onca kitaba rağmen, bugün, 2022 yılında hâlâ kadının da insan olduğu, yaradılışta erkeklerle benzer özelliklerle donatıldığı ve hatta bazı konularda erkeklere kıyasla çok daha mücadeleci bir ruha sahip olduğu bir türlü kabul edilemiyor.

DÜNYA ONA HAYRAN

Yazının Devamını Oku