Doğan Hızlan

‘Arkeolojinin Delikanlısı’nın sofrasına buyurun

28 Ağustos 2021
Yaşamını arkeolojiye adayan A. Muhibbe Darga yemeğe olan ilgisiyle de tanınırdı. Darga’nın ‘Kazı Başkanının Karavanası’ kitabı hem yemek tarifi hem Anadolu’nun birçok bölgesindeki kazı anılarıyla bir roman gibi okunuyor.

Arkeolog Muhibbe Darga’yı (1921-2018) tanıdıysanız onunla ilgili bir anı, unutamayacağınız bir bilgi ya da görüntü belleğinizde yer etmiştir. Ben tanıştım.

Emine Çaykara’nın ‘Arkeolojinin Delikanlısı Muhibbe Darga’ kitabını yalnız arkeologlar değil, birçok kişi okumuştur.

Arkeolojiye adanan bir yaşamın tanıklığıyla, toprak altı ve toprak üstü zenginliklerinin bir kişide buluştuğunu fark edersiniz.

A. Muhibbe Darga gibi yaşamı her zevkle kuşatan kişilerin yemekle ilgisi vardır. Ben tanıştığım kişilerin menülerini merak ederim, çünkü zevk skalasında yer alırlar.

A. Muhibbe Darga’nın ‘Kazı Başkanının Karavanası-Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri’ kitabını yeniden iştahla okudum.

Bulunabilen malzemelerden lezzetli yemekler ortaya koymanın sadeliğini ve kolaylığını görünce hemen mutfağa girebilirsiniz.

Kitabın ithafı şöyle: “Sevgili Emine Çaykara’ya.”

Sunuş, Darga’nın yemek-sofra konusundaki ritüelini bize aktarıyor: “Toprakla uğraşan, özellikle toprak altı kültür ve tarih zenginlikleriyle uğraşan, yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimini aşkla toprağa adayan bir kadın, nasıl yemekle uğraşır? Olur olur.

Yazının Devamını Oku

‘Önce ekmekler bozuldu’

26 Ağustos 2021
Bazı kitap adları var ki olağanüstü bir çağrışım zenginliği taşır. Bir dönemin, olayın simgesi haline gelir. 

Oktay Akbal’ın (1923 – 2015) ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ öyküsü, İkinci Dünya Savaşı’nın tek cümlede edebiyata getirilişidir.

Oktay Akbal, roman, öykü, deneme, köşe yazısı alanında ürünler verdi.

‘Suçumuz İnsan Olmak’ kitabı Erdoğan Tokatlı tarafından 1986’da sinemaya aktarıldı.

Birçok edebiyat ödülü kazandı.

Muğla Belediyesi, son yıllarını Akyaka’da geçiren Oktay Akbal adına bir ödül düzenledi.

28 Ağustos’ta verilecek ödülün programı Akbal’ın mezarının ziyaretiyle başlayacak.

Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde yapılacak ödül töreninde Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, bu yıl ödülü kazanan Adil İzci, Oktay Akbal’ın eşi Ayla Akbal ve Hikmet Altınkaynak birer konuşma yapacak.

Ödül töreninden sonra Lozan Karikatürleri Sergisi gezilip Quartet Orkestrası eşliğinde Oktay Akbal Fotoğraf Video Gösterimi gerçekleştirilecek.

Yazının Devamını Oku

Kapalıçarşı ne olacak?

24 Ağustos 2021
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleyman önderliğinde ‘Kapalıçarşı Esnafının Dünden Bugüne Kültür ve Turizme Katkılarının Sosyolojik Tahlili’ üzerine Avrasya Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Nihan Kalkandeler’in de aktif görev aldığı bir araştırma yapıldı.

Şu sorunun yanıtını tartışıyorlar:

‘Kapalıçarşı esnaflığı bitiyor mu?’

Kapalıçarşı’nın benim ve kuşağımın yaşamında önemli bir yeri vardır. Beyazıt’ta üniversiteden çıkar, Çınaraltı’nda oturur, Sahaflar Çarşısı içinden Kapalıçarşı’ya girer, oradan Bâb-ı Âli’ye gidip Ali Avni Öneş’in kitap dağıtım bürosuna uğrardık.

Sonraları oradan da gazeteye, yayınevine giderdik.

Gençliğimde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde çalışır, öğle yemeği için de Kapalıçarşı’daki lokantaya giderdim.

Kapalıçarşı’yı öğrenebilmek için Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk’un editörlüğünü yaptığı ‘Geçmişten Geleceğe Kapalı Çarşı’ kitabını okumanızı salık veririm. Konunun uzmanlarının yer aldığı bu kitaptaki bilgileri hepimiz anlayabiliriz.

Kitapta Sahaflar Çarşısı üzerine de gerekli bilgi veriliyor.

Kapalıçarşı’nın ilk kuruluşunda buradan çıkan ürünler önce saraya gönderilirmiş. Tanzimat’tan sonra da fabrikasyon üretim başlamış.

Yazının Devamını Oku

Yozgatlı Bir Gazelhan: Hafız Süleyman

22 Ağustos 2021
Bayram Bilge Tokel’in hazırladığı Hâfız Süleyman CD’sinin tam adı şöyle: Cânân Eli Yozgatlı Hâfız Süleyman

Anadolu’nun çeşitli illerindeki müzisyenlerin icralarını toplamak, müzik zevkimizin farklılıklarını ortaya koymak açısından çok önemli bir çalışmadır. Bu kayıtlar sadece müziği anlamakta kaynak özelliğini taşımıyor. Yaşama biçimini, toplumsal ilişkileri, tercihleri de öğrenmemizi sağlıyor. Batı ile Doğu’nun buluştuğu ülkemizde, müzik tarihi birçok konuda yorumlayıcı özellik taşıyor.



Bu kaynakları her dinlediğimde, o şehri, o yöreyi tanıyorum. Cumhuriyet rejimi Anadolu’nun zevk haritasını çıkarak araştırmacılara malzeme sundu. Önce Toker’den albümün kısa hikâyesini okuyalım.

“Hem bir Yozgatlı hem de müzik sanatı ve özellikle halk müziği ile yıllardır ilgilenen biri olarak Hâfız Süleyman adını ilk defa 1989 yılında, Maryland Üniversitesi (ABD) Etnomüzikoloji Bölümü’nde misafir öğretim görevlisi olarak bulunduğum günlerde duymuştum. Üniversite bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Center of Turkish Music (Türk Müziği Direktörü) müzikolog Prof. Karl Signell; merkezi tanıtmak amacıyla müzik arşivini gezdirirken, bir ara, etnik müzikler bölümünde bulunan çok sayıda plak arasından, kapağında ‘Masters of Turkish Music’ (Türk Müziği Üstatları) yazan bir uzunçaları pikaba koyarak bana dinletmeye başladı. Plağın kapağından, eski taş plak kayıtlarından yapılmış titiz bir derleme olduğu hemen anlaşılıyordu. Sırayla dinlemeye başladık: Safiye Ayla, Hâfız Şaşı Osman, Münir Nurettin, Hafız Burhan, Hafız Kemal... filan derken, altıncı eserde klasik sazlar, uzun hava açışını hatırlatan oldukça tanıdık müzik cümlelerinden oluşan kısa bir ezgi çalmaya başladı. Bu kısa ‘yol gösterme’nin ardından adeta çığlık gibi, tiz, parlak, içli bir tenor sesi yükseldi:

‘Hasta düştüm bî-mecâlim Bafra’da

Yazının Devamını Oku

Nâzım Hikmet’in edebiyatta ve dünyadaki yeri

21 Ağustos 2021
Muazzam bir sanat dehasının portresi... Göksel Aymaz’ın ‘Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar’ kitabı şairin kendi eksenindeki gelişimini incelerken dünyadaki diğer ustalara da değiniyor.

Göksel Aymaz, ‘Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar’ kitabında büyük şairin eserleri üzerine eğilirken, onu dönemin edebiyatı, edebiyatçısı, siyasal dalgalanmaları, dönemindeki şiir ortamını kale alarak inceliyor. Böylece şairi bir bütün içinde okumak çabasına girişiyoruz.

‘Sonuç’taki cümle bir tanıtımı simgeliyor: “Hayata ‘milliyetçi şiirler yazan Paşa torunu’ olarak başlayıp yirminci asrın büyük sanatçıları arasına girmiş bir avangard olarak nokta koyan Nâzım Hikmet, bu bakımdan, yalnızca ‘yapıt üretme sanatı’nı değil, aynı zamanda ‘bir şair olarak kendini üretme sanatı’nı da içeren bir şiir sanatı yaratıcısıdır.”

Ünsal Oskay’ın Önsöz’ü Nâzım’ı da, kitabın yazarını da tanıtıyor: “Son olarak da belirteyim: Nâzım Hikmet’i, onun Stalin zamanında da, Kruşçev zamanında da devlet heyulasıyla, partiyle, bürokrasiyle mücadelesinde sanatçının özgünlüğünden, insanlık için daha güzel bir hayattan yana oluşunu vurgulayarak anlatıyor. Nâzım Hikmet’in bundaki ısrarıyla, tek bir ideolojinin sanatçısı olmaktan çıkıp zor dönemdeki Anadolu insanının da, tüm bir insanlığın da hâlini görebildiği, insanlığın bir türlü değiştiremediği zor dönemindeki durumunu anlayıp, anlatabildiği, bizleri de sorunun bu yönünü algılamaya yöneltebildiği için evrensel bir sanatçı olabildiğine vurguda bulunuyor.”

Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar
Göksel Aymaz
Literatür Yayınları

ŞAİRİN KÖYLÜ TANIMI...

Aymaz, şairin kendi eksenindeki gelişimini incelerken dünyadaki başka ustaları da gündeme getiriyor, onlarla mukayese ediyor. Kitabında Ece Ayhan’ı, Cemal Süreya’yı, Orhan Duru’yu da unutmuyor. Aymaz, önce sanatın, edebiyatın toplum içindeki yerini irdeliyor. Oradan Nâzım Hikmet’e, başka ustalara yol alıyor:

Yazının Devamını Oku

‘Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine’

19 Ağustos 2021
İbnülemin Mahmud Kemal İnal sergisi bu adla sunuluyor.

Necmeddin Okyay’ın hattındaki yazı:

“Hezâr gıbtâ o devr-i kadîm efendisine” (Yahya Kemal Beyatlı)

“Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine” (Süleyman Nazif)  

Sergi kataloğunun başında Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın bir Takdim’i var. Onu tanıtıyor.

Sergi küratörü Osman Özsoy kitabın hazırlanışını anlatıyor, emek verenleri tanıtıyor.

Kataloğun bölüm başlıkları şöyle:

İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Yazının Devamını Oku

Fatih Belediye Başkanı ile kütüphaneleri konuştum

17 Ağustos 2021
Hafta sonu Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’la başkanlık binasında açılan ‘İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ sergisini gezdim. Onu daha sonra yazacağım.

Semt ve ilçe kütüphanelerinin önemini sık sık vurgularım. Gençliğimizde benim en çok yararlandığım kütüphane Beyazıt Devlet Kütüphanesi idi, efsanevi Başkan Muzaffer Gökhan’dan başlayarak orada müdürlük yapanların hepsinden yardım gördüm.

Onlar da bana ilk kez düzenlenen okuyucu ödülünü layık gördüler. Yaşayanlara uzun ömürler diliyorum, aramızdan ayrılanları da rahmetle anıyorum.

Bir başka kütüphane de yine Beyazıt’taki Belediye Kütüphanesi idi.

Kütüphanelerden ancak mesai saatleri dahilinde yararlanabilirdiniz, öğle paydoslarında da kapanırdı.

Büyüyen, trafiğin yoğun olduğu İstanbul’da bu koşullar altında kütüphaneden yararlanmak mümkün değildi.

Üstelik öğrenciler ders çalışmak için bu kütüphanelere geldiği için çoğu zaman araştırmacılar, müdürün ayırdığı bir bölümde çalışabilirlerdi.

Biz Çınaraltı’nda toplandığımızda, takıldığımız bir konu için Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne uğrar, söz konusu kitaba bakardık. Çınaraltı’ndan da Sahaflar Çarşısı’na uğrayıp Cağaloğlu’na giderdik.

Yazının Devamını Oku

‘Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor’

15 Ağustos 2021
Aşağıda okuyacağınız yazı ile birlikte kargodan üç CD’den oluşan bir albüm geldi.

“Sayın Doğan Hızlan,

Ben Özlem Doğuş Varlı. ‘Kadınlar Dünyayı Çalıyor / Söylüyor-1’ albüm çalışmasının koordinatörü ve genel sanat yönetmeniyim.

Özellikle geleneksel dünya ezgilerini seslendirme hayaliyle çıktığım yolda, etnomüzikolojinin engin çalışma alanı içerisinde dinlemek, anlamaya çalışmak, topluluklar üzerinde gözlemler yapmak bu yolun bana kattığı en güzel kazanımlar oldu. Ancak dönüp bir baktım ki toplumsal cinsiyet konuları, müzik ve toplumsal cinsiyet sorgulamaları, müzik ve kadın çalışmaları en fazla yoğunlaştığım konular olmuş ve etnomüzikolojinin özellikle ötekileştirilen toplum yapıları ve müzikleri üzerine yoğunlaşma eğiliminin ben de etkisinde kalmışım.



Tez konularımı da biçimlendiren kuramsal çerçevenin toplumsal cinsiyet teorileri ile örgülenmiş olması da bir tesadüf olmadı böylelikle. Her yıl muhakkak tiyatro geçmişim ve vokal kullanımım ile sahalardan gözlemlediğim kadın portrelerini sahnelemeye başladım. Ancak bu bireysel çalışmalarımı kolektif bir yapıya büründürme arzum beni yaklaşık olarak 3.5 yıl önce Kadınlar Dünyayı Çalıp/Söylüyor (sonrasında çalıp kısmı çalıyor oldu), adını koyarak hayal ettiğim hareketi başlatmış oldum. Öncesinde alanında önde gelen kadın icracılar, seminerler ile başladığım yolculukta, bu yıl itibarıyla kurucu başkanı olduğum Etnomüzikoloji Derneği çatısı altında aynı üst başlıkla Müzik ve Kadın sempozyumu düzenledik. Yaklaşık olarak 75 bildirinin ve 12 uluslararası müzik performansının yer aldığı sempozyum videoları aşağıda yer alan linkte yer almakta. Ayrıca ekim ayında aynı başlıkla bir kolektif kitabımız da yayınlanacak. Ancak somut bir çözüm de ortaya koymak gerekiyordu. Bu yılın ocak ayı itibarıyla albüm içeriğini şekillendirmeye başladım. Bir diğer önemsediğim husus geleneksel müziğimizde kadın enstrüman icracılarının azlığı veya görünürlüklerinin zayıf olduğu probleminin altını çizmekti. Zira erken yaşta başlanması gereken enstrüman eğitimi, Türk Müziği çalgıları için yalnızca Türk Müziği konservatuvarlarında mevcut. Bu konuda da mezunu olduğum İstanbul Teknik Üniversitesi başı çekmekte. Devlet konservatuvarları çatısı altında bazı okullarda lisanstan itibaren başlanabiliyor. Hal böyle iken kız çocuklarımız aileleri tarafından kurumsal olmayan çatılar altına güvenilir bir şekilde çocuklarını gönderemedikleri için birçok yetenekli, istekli kadın öğrencilerimizin varlığından dahi haberdar olunmuyor. Diğer bir sorun kurumsal çatılar dışında verilen eğitimlerde de 1-2 Türk Müziği enstrümanı öğretiliyor olması ki bunların da pek sağlıklı olduğu söylenemez.

Yazının Devamını Oku