Doğan Hızlan

Yeniden anımsatmalı

30 Aralık 2021
Yılbaşı armağanları için televizyonlardaki reklamlara bakıyorum da ağırlıklı olarak elektronik eşyaya yer veriliyor.

Oysa benim için en iyi hediye kitaptır.

Gazetelerin sanat ekleri yılın en çok beğenilenlerini, okunanlarını bir liste halinde sunuyorlar. Hiç kuşkusuz başı en çok satanlar çekiyor.

Kitapların yanına dergilerin özel sayıları da konulmalı bu listelere, onlar da saklanması gereken çalışmalar.

Edebiyat dışında çeşitlenme yapılmasını öneriyorum.

Yeterince müzik kitapları yayınlanıyor. Müzikseverlerin bunları öğrenmeleri de bir gereksinim. Halk müziğinden operaya kadar konserlerin, festivallerin yapıldığı ülkemizde bu kitapların da adı verilmeli.

Teknoloji, CD’leri vitrinlerden çekti ama LP’ler ilgi görüyor. Pikaplar satılıyor. İnternette müzik üzerine bilgiler yüzeysel, özellikle operalar hakkında yetersiz.

Ne yazık ki artık abonelik dışında yabancı klasik müzik dergileri gelmiyor.

Sesli kitaplar son günlerde revaçta.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un zengin tarihi

28 Aralık 2021
İstanbul’un her dönemi her açıdan zenginliklerle doludur. Yapılan çalışmalar yalnız bu şehir için değil dünya tarihi için de önem taşır.

İstanbul’dan Bizans’a - 1800-1955’ sergisinin kataloğunu okuyunca, dünden bugüne birçok konuyu derinlemesine öğreniyoruz.

Türk ve yabancı uzmanlar, bu aralıktaki tarihte neler olduğunu mimari ve siyasal açıdan incelerken, bir imparatorluğun uluslararası ilişkilerine de ışık tutuyorlar.

Brigitte Pitarakis, ‘İstanbul’dan Bizans’a Yeniden Keşfin Yolları – 1800–1955’ yazısında şehrin önemini özetler:

“Postmodern bir metropol olan İstanbul, zengin kültürel miras katmanlarının üstünde yer alır ve Boğaz’dan durmaksızın geçen gemiler Doğu ve Batı’nın kesişim noktasındaki bu şehrin asırlar boyunca taşıdığı ekonomik ve jeopolitik öneme işaret eder. Şehrin modern taşımacılık ağının temelleri Berlin-Bağdat Demiryolu’nun inşası ve Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla on dokuzuncu yüzyılın sonlarında atılmaya başlanmış, aynı dönemde coğrafi ufukların genişlemesi, bilimsel araştırmalarda ve teknolojideki yaşanan gelişmelerle birlikte geçmiş uygarlıklara ve bugün ‘öteki’ olarak adlandırılan insanlara yönelik yeni bir merak ortaya çıkmıştır.

Pera Palas Oteli (1895) Konstantinopolis’i ve Şark’ı keşfetmeye hevesli ilk konuklarını ağırlamadan birkaç yıl önce, otelin mimarı Alexandre Vallaury, Gülhane Parkı ve Topkapı Sarayı’nın arasındaki alana İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin (1891) neoklasik üsluptaki binasını inşa etmişti.”

Ayasofya: Bir İmparatorluğun Vitrini

İmparatorluğun Görkemi ve Eklektik Zevki

Ayasofya: Bir İmparatorluğun Vitrini

Yazının Devamını Oku

Yıldırım Gürses Ayla Gürses ile

26 Aralık 2021
Özel kayıtlardan iki ses: Solist ve besteci: Yıldırım Gürses - Sinema oyuncularının sesi: Belkıs Özener

Tanıtım notu: “Yıldırım Gürses, uzun bir aradan sonra sesiyle, yorumuyla yeniden sevenleriyle. 1965-1988 yılları arasındaki daha önce hiç yayınlanmamış Necip Sarıcıoğlu arşiv kayıtlarından oluşan bu albümde eşi Ayla Gürses de iki şarkısıyla yer alıyor.”

Ali Can Sekmeç’in LP’nin içinde yer alan ‘Hoş Sada...’ yazısından bir bölüm:

“1960’lı yıllarda yükselen güçlü bir ses, önce radyo mikrofonlarında sonra da gazino sahnelerinde alışılagelen solist geleneğini sarsmayı başardı. Batı müziği tarzı güçlü bir sesti ondaki... Bu güçlü sesin sahibi Yıldırım Gürses adlı genç bir solistti...

Yıldırım, lise döneminde Bursa Türk Musikisi Cemiyeti’nin değişmez elemanlarından biriydi. Öğrencisi olduğu Bursa Ticaret Lisesi’nde küçük konserler de veriyordu. 18 yaşında Bursa’nın ses kralı oldu. Ankara Radyosu’nun açtığı yetiştirilmek üzere sanatçı sınavını da yine birincilikle kazandı. Radyoda Ayla ile tanıştı, 1962’de evlendiler.

Yıldırım, 1965’te Muhayyerkürdi makamında bestelediği ‘Gençliğe Veda’ adlı şarkısıyla adını geniş kitlelere duyurmayı başardı.

Aynı yıl Hürriyet gazetesinin açtığı ‘Altın Mikrofon’ yarışmasında, 297 Batı müziği yarışmacısı arasında tek Türk müziği sesi olarak 24 kişilik Türk ve Batı müziğinden oluşan çok sesli orkestrasıyla birinciliği kazandı.

Yıldırım Gürses

Yazının Devamını Oku

Patlıcan yiyen karasevdaya mı düşer?

25 Aralık 2021
Artun Ünsal yeni kitabında bizi yiyecekler ve sofra kültürü hakkında bir yolculuğa çıkarıyor. ‘Nadide Bir Goncadır Enginar’ eğlendirici, öğretici bir kitap...

Artun Ünsal’ın ‘Nadide Bir Goncadır Enginar’ kitabında başlıktaki iddia var. “Patlıcanının kabuğu ya da içindeki maddelerin insanlarda depresyonu tetiklediği iddiasında gerçek payı var mıdır, bilemem. Gerçekten, patlıcan yiyen ‘sevdavi mizaçlı’ kişilerin karasevdaya, günümüz diliyle melankoliye tutulma riski var mıydı?”

İstanbul’un patlıcan yangınları meşhurdur. Çünkü mutfaklarda patlıcan kızartırken yangınların çıktığı çok yazılmıştır.

Önsöz’de şöyle diyor yazar: “Sofralar kurulup kaldırılmaya devam ediyor. Ne hazin ki, bazılarımızın masadaki yeri artık boş. Korona felaketinde yitirdiğimiz on binlerce insanımızın ve sağlık çalışanlarımızın anısı böğrümüzde, çünkü onlarla artık yiyeceklerimizi değil sadece kederlerimizi paylaşıyoruz. Tıpkı son dönemlerde milletçe hepimizi üzen orman yangınları ve sel felaketlerinde bir daha dönmemek üzere giden güzel insanlarımızla olduğu gibi... Elimden gelen tek şey, yitirilen canları saygıyla anarak bu kitabımı onlara ithaf etmek.”

Domates yemeklerin yüzüne bir nevi makyaj yapar; yaz sebzelerinin ruju, allığıdır. Domatesi Avrupa’ya İspanyollar taşıdı. Refik Halit Karay domatesi şöyle anlatıyor: “İster meyve ister sebze sayınız, en göz alıcılardan biridir. Yeşilden kızıla geçişiyle elmayı andırır. Başka meyveler ve sebzeler de kızarır, fakat bu kızarışlar tam değildir. Mesela karpuz yalnız iç, turp ise dış taraflarından al renk bağlarlar. Domatesin kızıllığı ise iliğine işlemiştir, kabuğu da kırmızıdır, içi de... Sırık domateslerinin ala bakan canlı penbeliği. Hele onun derisini soyduğunuz zaman iç tenindeki o buzlu uçuk penbe, taklidi imkânsız bir renk güzelliğidir.”

İki yazı hepimizin yediği zeytin ve zeytinyağı üzerine: ‘Anadolu’da Zeytinin Geçmişi Uzun Ama...’ ve ‘Bizans ve Osmanlılardan Günümüze Zeytinyağı’... “Yöresel zeytin ve zeytinyağı müzelerinin sayısı artmalı” diyen Ünsal: “Eski yağhaneler, fabrikalar ve depolar kültür turizmine kazandırılabilir.”

Yiyecekler arasında bir gezintinin rehberi Artun Ünsal. Eğlendirici, öğretici bir kitap.

Nadide Bir Goncadır Enginar

Yazının Devamını Oku

İyi bir besteci iyi bir icracı iyi bir hoca: Alâeddin Yavaşça

24 Aralık 2021
Alâeddin Yavaşça’yla yakından Cumhurbaşkanlığı Büyük Sanat Ödülü’nü aldıktan sonra tanıştım. Anılarından bir bölümünü dinledim. Parlak bir doktorluk hayatı vardı. Yanlış anımsamıyorsam bazı akşamüstleri Dr. Nevzat Atlığ’la müzik üzerine buluşup konuşmalar yaparlarmış.

Türk müziğinde iyi bir sanatçının, hocanın bilgisini başkalarına aktarmasının, bu müziğin doğru icrası, genç kuşaklara sevdirilmesi açısından önemini söylemeye gerek yok.

Onu dinleyerek de birçok bilgiyi edinebilirsiniz.

Ben Alâeddin Yavaşça’nın bestelerinden oluşan ‘Vefa!’yı dinledim. Aygün Şengün Taşlı ,onun 13 bestesini seslendirdi.

Sanatçı, onu Türk müziğine sevkeden iki kişinin adını veriyor: Necdet Yaşar ve Alâeddin Yavaşça. Yavaşçı’nın önünde bir besteyi seslendiriyor ve onayını alıyor.

Gerek LP’lerde gerek CD’lerde bir dinleyici olarak benim aradığım, sanatçının biyografisinin yer alması. O LP’de de Hasan Oral Şen’in ‘Yavaşça Biyografisi ve Yavaşça Anlatıyor’u dinlerken okumanızı tavsiye ederim.

Türk müziğine verdiği emeklerin başında kurduğu koro gelir.

Abdülkadir Meragi’

Yazının Devamını Oku

Semtleri edebiyatçılar yaşatır

23 Aralık 2021
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Karaköy’deki genelevlerin bulunduğu bölgenin kültür sanata kazandırılacağını açıkladı. Basından arkadaşlarım da başkanın davetine katılıp semti gezdiler.

İstanbul’da her semtin edebiyatta yeri vardır, oranın dünü, bugünü arasında bağı o metinler kurar. Bugün yapılacaklara da bir yol haritası sunar.

Haberi okur okumaz sevgili Deniz Kavukçuoğlu’nun ‘Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?’ kitabının önsözünü anımsadım.

Onu alacağım:

“1970-1992 yılları arasında kalan uzun yıllarda dönemediğim ama hep dönmek istediğim İstanbul’da, 1993 baharında dostum Demir Özlü’yle o Beyoğlu turunu yaparken, eğer yolumuz Alageyik Sokağı’na düşmeseydi, belki de bu kitabı yazmazdım... Ama yıllar sonra o sokağa girince, belleğim kıpır kıpır olmuş, anılarım canlanmış, çok gerilerde kalmış çocukluk yıllarıma gitmiştim... Daha sonra bu kitabı yazarken birkaç kez daha Alageyik Sokağı’na gidip o eski kahvehanede oturdum... Galip Dede’nin marangozlarına, doğramacılarına, çevre sokaktaki avizecilere, eskicilere, beyaz eşya onarımcılarına, Zürafa Sokak’taki genelevlere, mamalara, ‘hayat kadınları’na, abazan varoş gençlerine, gezgin piyango bileti satıcılarına, günlük yaşamımda bir araya hiç gelmediğim, başka insanlara hizmet veren, o başka insanlar tarafından hiç yadırganmayan bu yerde ne arıyordum gerçekten? Her gittiğimde, her uğradığımda demek belki daha doğru olur, kendimi ‘Niçin buradayım?’ diye sorguluyor, fakat her seferinde de belleğimde yeni bir damar yakalıyordum... Bu damarlar beni farklı yerlere, farklı tarihlere götürüyordu... Alageyik Sokağı bir limandı sanki?”

Deniz Kavukçuoğlu’nun bu kitabı, bir semtin ustaca tarifinden, tanımından öte bir duyarlılığı yansıtır.

Bazı semtler vardır ki, o havalinin bütün özelliklerini toplar.

Biri gezse o karmaşanın edebiyata yansıyan yüzünü fark eder.

Yazının Devamını Oku

AKM’de Türk opera bestecilerinin eserleri sahnelenmeli

21 Aralık 2021
AKM’de ünlü yabancı operaların yanı sıra Türk operacılarının eserlerini sahneye koymalıyız. Onları izlediğimizde, bu türde ülkemiz bestecilerinin geldiği noktayı da görmüş oluruz.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’la AKM’yi gezerken, yeni AKM binasında son teknolojide kurulmuş bir kayıt odasından söz etti. O zaman temsil edilen operaların kayıtları yapılabilir, hatta gerek CD’leri gerek LP’leri de satılabilir. Müzik dinleme teknolojisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, CD dinleyicisi, opera meraklısı bunlardan alabilir. Temsiller kaydedilirse bestecilerimizi özellikle genç kuşağa tanıtmış oluruz. Ayrıca icracılarımızı da unutmayıp hatırlatırız.

Sahneye konulacak eserlerden biri A. Adnan Saygun’un Özsoy’ operası, diğeri de librettosu A. Turan Oflazoğlu’na ait olan Okan Demiriş’in bestesi ‘IV. Murat’ operasıdır. AKM’nin açılışı konusunda müzikolog/piyanist Gülper Refiğ’in yazısından bir bölümü yazıma aldım.

Gülper Refiğ hem Adnan Saygun’u anıyor hem de açılış gecesindeki operayı anlatıyor:

SİNAN OPERASI VE AKM AÇILIŞI

Atatürk 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyaretinde, kurduğu yeni ulusun kültür politikasının ve ortak manevi değerlerinin somut örneği olarak, konusunu bizzat verdiği Özsoy’ operasının bestelenmesi görevini, Fransa’da eğitimini tamamlayarak Türkiye’ye yeni dönmüş, Musiki Muallim Mektebi hocası 27 yaşındaki A. Adnan Saygun’a verir.

Bu opera, hem yeni topluma milli kültüre sahip çıkacak bir milli şuur kazandıracak hem de Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökeni uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade edecekti. Atatürk büyük önderlere özgü önsezisi ile müziğin etkileyici büyük gücünden yararlanıyordu. Saygun, benim özel konuşmalarımızdan derleyerek hazırladığım ‘Atatürk ve Adnan Saygun – Özsoy Operası’ kitabımda o günleri şöyle anlatıyor: ‘...... Ama içimiz coşkun. Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşların içi şevkle kaynamaktadır. Ben artık yaşlandığım için bilmiyorum, acaba bizim o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlar? Gönül ister ki o heyecan hiç sönmesin, Ata’nın deyimiyle ‘çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak’ yolunda çağa ve koşullara uygun atılımlar birbirini kovalasın.’

‘Atatürk ve Adnan Saygun-Özsoy Operası’

Yazının Devamını Oku

Göçmen müziğini beraber götürür

19 Aralık 2021
Hasan Saltık'ın kurduğu Kalan Müzik, 30. yılında sınırlı sayıda bir albüm çıkardı: ‘Ara Dinkjian Arşivi’nden Taş Plaklarda Amerika’daki Ermeniler’.

Dinkjian’ın 5 bin taş plak koleksiyonundan seçtiği 58 kayıtta, 1915 öncesi ve sonrasında Anadolu’dan ABD’ye göç eden Anadolu Ermenilerinin müzikal yolculuğunun öyküsü yansıtılıyor.

Bu seçki, Ermeni sanatçıların buradan ayrılırken yanlarında götürdükleri müzikal birikimi değil, daha sonra göç ettikleri topraklarda sürdürdükleri, geliştirdikleri müzik dünyasını bize iletiyor.

Albümün amacı şöyle özetlenebilir: Üç CD ve bir kitapçıktan oluşan Dinkjian seçkisine Ermeni kültürü ve tarihi yazarı Harry A. Kazelian’ın ayrıntılı makalesi eşlik ediyor.

Yaşadığımız topraklarda unutulan, unutturulan müzikal çeşitliliği ortaya çıkarmak; Anadolu’nun bütün dillerinin, dinlerinin ve toplumlarının sesini dünyaya tanıtmak üzere 1991 yılında Kalan Müzik, Hasan Saltık tarafından kuruldu.

Kalan’ı kurmasının ardından ulaşılması zor kayıtların, az bilinen kültürlerin müziğinin, hatta kayda alınmamış birçok yapıtın dinleyicisiyle buluşmasını sağlayan Saltık, etnomüzikoloji çalışmalarını da destekledi ve Arşiv Serisi’ni müzik dünyamıza kazandırdı.

Sadece koleksiyonerlerin değil, bu kadim toprakların seslerini yaşatmak, bugün bu seslerle yaşamak ve bu sesleri gelecek kuşaklara armağan etmek isteyen tüm dinleyicilerin dünyasında bir yer bulması dileğiyle...

Ara Dinkjian

Yazının Devamını Oku