Bölgenin kültürel yaşamına önemli katkılar sağlayan Bursa Kitap Fuarı’na bu yıl 300’e yakın yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor. On gün boyunca düzenlenecek panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 65 kültür etkinliği ve imza gününde yazarlar okurlarıyla buluşacak. Fuarın konukları arasında kimler var:
Şükrü Erbaş
Haydar Ergülen
Aşkım Kapışmak
Atilla Dorsay
Ataol Behramoğlu
Sinan Akyüz
Murat Menteş
Rusya’nın büyük sanatçılarının eserlerinin yasaklanmasını talep ediyorlar.
Politikacıların çarpışmasının faturası her zaman, her devlette sanatçıya kesilir. Latif Demirci’nin karikatürü sayfalarca yazıyı çizgide özetliyor:
“Tolstoy’la Dostoyevski’yi engelledim.”
İhsan Yılmaz’ın ‘Kültürazzi’ köşesindeki üç ünlü kişinin de düşüncelerine akıl, mantık sahibi herkesin katılacağını umuyorum:
Ataol Behramoğlu: “Buna delilik ve akıl tutulması diyorum.”
Ahmet Ümit: “Tolstoy ve Dostoyevski insanlığın kültürünün ortak mirasıdır.”
Fazıl Say: “Bu tarz tepkileri ben iyi bulmuyorum.”
Beşli içinde (Hasan) Ferid Alnar’a, bestelerine hayranlığım belliğimde yer etmiştir.
Hiç kuşkusuz besteleri ile birlikte engebeli yaşamı da bende derin bir iz bırakmıştır.
Diskoteğime göz gezdirirken birden bir CD dikkatimi çekti:
Ferid Alnar
Viyolonsel Konçertosu
Prelüd ve İki Dans/ Uyuşuk Dans
Faust İçin Sahne Müziği
Behçet Necatigil’i yalnızca şiirlerinden tanımıyoruz. Dünya edebiyatının birçok önemli yazarını da çevirmen olarak dilimize kazandırdı.
Serenad Demirhan’ın hazırladığı ‘Tercümemi Nasıl Buldunuz?’un başındaki Önsöz’de kızı Ayşe Sarısayın kitabın oluşumu üzerine bilgi veriyor: “Bu kitapta Behçet Necatigil’in Alman akademisyenler Otto Spies, Annemarie Schimmel, Horst Wilfrid Brands ve Avusturyalı Türkolog Andreas Tietze’yle 1940’lı yıllardan başlayarak 1970’lerin ortasına dek devam eden mektuplaşmaları bir araya getirildi. Mektupların odağında edebiyat var: Karşılıklı kitap ve dergi alışverişleri, Türk edebiyatının Almanya’da Alman edebiyatının Türkiye’de tanıtılmasına yönelik çalışmalar, kitaplara, çevirilere ilişkin yorumlar...”
Bu önsözden öğreneceğimiz çok şey var.
1940’ların ilk yarısında, İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği süreçte Behçet Necatigil, Almanya’yla ilişkiyi sürdürüyor. Onların edebiyatının yanı sıra Türk yazarlarının da orada yayımlanması için gösterdiği çaba mektupların içeriğindeki en önemli bölümler. Kendi dışında Türk edebiyatının ve Türk yazarların tanınması için gösterdiği çabayı sevgiyle anmak gerekiyor.
Tercümemi
Nasıl Buldunuz?
Hiç kuşkusuz müzik biraz olsun bizi teskin eder.
Bu yüzdendir ki savaş dönemlerinde bile konser salonlarına çekerler.
Yugoslavya’daki iç savaş sırasında bir mezarın başında çello çalan bir sanatçı belleğimden hiç çıkmıyor.
Savaş çıkaran liderler savaşı anlatan müzikleri dinlemediler mi, kitapları okumadılar mı?
Savaş çıkaranlar birçok müzisyeni de kendi ülkelerinin bir ferdi olarak görürler.
Hitler, Avusturyalı Mozart’ı Alman vatandaşı olarak göstermek için ne kadar çaba harcadı.
Furtwaengler, Nazi liderlerin önünde orkestra yönettiği için savaştan sonra yargılandı, filmi de yapıldı.
Savaşların ruhlarda yaptığı tahribatı en iyi iyileştirecek şey müziktir.
YUNUS EMRE DİVÂNI
Hazırlayan: Mustafa Kutlu
Sıralaması şöyle:
Sunuş
Yunus Emre
Hayatı, Edebî Kişiliği
Eseri
Tasavvuf
Dario Moreno’yu (1921–1968) dinlerken, kişisel anılarımdan başka Türkiye coğrafyasında da bir ses gezintisi yaptım.
Çeşitli yazılarımda onun söylediklerine değindim.
Bu şarkıların yanı sıra onu Brigitte Bardot şarkısıyla da sevdim.
Yanılmıyorsam Türkiye’den Belçika’ya gidip ünlü Fransız sanatçı Jacques Brel’in sahneye koyduğu ‘Don Kişot’ta da oynadı.
Zaman zaman sanatçıların yeni kayıtlarını tekrar ediyorum.
Bugün bir LP’yi tanıtacağım:
‘Dario Moreno’suz 40 Yıl’
Bir edebiyatçı üzerine değerlendirme yapabilmek için bütün yapıtlarını okumak gerekiyor.
Orhan Veli Kanık’ın şiirlerini pek çok kişi okumuştur, hatta bazı dizeleri günlük yaşamımızda bile kullanılır. Ama onu ne kadar biliyoruz. Necati Tonga ve Tahsin Yıldırım’ın hazırladığı Orhan Veli Kanık külliyatını okuduğunuzda birçok yeni bilgi öğreneceksiniz, hatta onun şiirlerini, edebi kişiliğini yeniden yorumlama, anlama girişiminde bulunacaksınız.
Kitapların başında Orhan Veli Kanık’ın yaşamı, değişik türlerdeki yazıları üzerine ‘Sunuş’u okuyunuz. Ben birçok şairin düzyazılarını okudum, onlar üzerine yazdım. ‘Bütün Yazılar’ı o yüzden Orhan Veli Kanık’ı tanımak isteyen her okura salık veririm. Çünkü şiir kuramı üzerine söyledikleri şiiriyle örtüşmekte midir, yoksa şiirinden bağımsız yazılar olarak mı
bakılmalı? Kimi şairlerin şiirlerini yorumlarken
bu mutabakata rastlarsınız, kimileri de kuramla kendi uygulamaları arasına sınır koymuşlardır.
Garip Üçlüsü’nü elbette okuyacaksınız, çünkü ortak bir kitaptan farklı şiir anlayışlarına giden yolun başlangıcıdır. Edebiyat-ı Cedide yazısının yanı sıra ben Muzaffer Tayyip Uslu yazısını çok severim, bir şairin genç yaşta aramızdan ayrılan bir şair için duyarlı yazısı beni etkilemiştir:
“Son yıllarda Zonguldak üç büyük şair yetiştirdi: Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip. Ne biçim kader. Üçü de arka arkaya öldüler.”