Müzelerin katalogları yayımlanmalıdır. Çünkü bir meraklı, ilgili nerede, ne olduğunu bilmeli ki ziyaret isteği uyansın. T.C. Kültür ve Turizm Bakanı’nın yayımladığı iki ciltlik ‘Ankara Resim ve Heykel Müzesi-Başyapıtlar’ kataloğu gerçekten bir eksiğimizi gideriyor. Gitmeyenler, o bilgilerle müzeyi gezmiş gibi olurlar.
İlk cildin başında neler yer alıyor: Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nin kısa tarihçesi, mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu ve yapının mimari özellikleri, müzenin koleksiyonunun sanatımızın tarihindeki yeri ve önemi... Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un ‘Sunuş’u var.
Prof. Dr. Kıymet Giray, yazarın önsözü ‘Başlarken’de müzenin önemine değiniyor: “Akademik çalışmalarım birbirini izlerken Türk Resim ve Heykel Sanatı Tarihi alanında yapmış olduğum araştırmalar da giderek derinleşti. 1980’li yıllarda bu ölçekte yalnızca üç müze bulunduğunu göz önüne alırsak, Ankara Resim ve Heykel Müzesi mevcut kurumlar içinde kapsamlı düzeniyle ve aydınlatıcı yönüyle öne çıkıyor; bu sayede o yıllarda bu alanlarda akademik çalışma yapan bilim insanları gibi benim de bilgilerimi perçinliyordu.”
İçindekiler listesini okuduğumuzda kısa başlıklarla resim ve heykel sanatının gelişimini, değişimini anlayabiliyoruz. Hayatını okuduğumuz ressamlar ve heykeltıraşlar, bu iki sanat dalındaki ustaları daha iyi tanımamızı sağlarken ‘Batı’nın etkisi’ konusunda da aydınlatıcı fikir veriyor.
Ankara Resim ve Heykel Müzesi BaşyapıtlarProf. Dr. Kıymet GirayKültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
Birinci cildin içeriği:
* Resim
* Resim Sanatımızın İlk Ressamları
‘Haldun Taner Öykü Ödülü’ töreni The Marmara’da yapılmıştı.
Ödül Adnan Özyalçıner ile Nurten Ay arasında bölüştürüldü. Özyalçıner’in kitabının adı ‘Cambazlar Savaşı Yitirdi’, Nurten Ay’ın kitabının adı da ‘Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı’ydı.
Gazetenin sahibi Sedat Simavi, Hürriyet Gösteri’ye ilgi gösterir, önerilerde bulunurdu.
Ona telefonda ödül törenine geldiğimi, kazananla konuşacağımı söyledim. Bilinmeyen, tanımadığımız bir ad kazandı, dedim. Sedat Simavi, “Mademki bir ilk başarı, onun öyküsünü Hürriyet’te yayınlayalım” dedi. Böylece ilk kez günlük bir gazetede ödül kazanan bir edebiyat eseri yayınlanıyordu.
Nurten Ay’a ilk sorum şuydu: Haldun Taner’in öykülerini seviyor musunuz? Kaçamak bir cevap verdi, “Evet, çok severim” gibi, başka tanınmış öykü yazarlarını sordum, doyurucu bir yanıt alamadım.
Birçok edebiyatçı dostum merak ediyordu nasıl biri olduğunu, beklemelerini söyledim.
Sonradan öykünün Ali Teoman’a ait olduğunu kendisi açıkladı.
Öyküyü Hürriyet’te okuyanlar çok beğenmişlerdi. Çünkü en çok satan bir gazetede öykü tefrikası onları şaşırtmıştı.
“Birçok kişi benimle kitap yapmak istedi ama tam karar verip başlayacakken hep bir iş seyahati çıktı.”
Gazetecilik, işine kendini adayanların mesleğidir. Çünkü bir sis çanı gibi, bir haber, bir olay sizi alır, evinizden, yatağınızdan koparıp götürür.
Dış haberler alanındaki gazetecinin işi zordur; hem buraya haber vereceksiniz hem de dünyaya Türkiye hakkında bilgi de vereceksiniz.
Meraklı bir çocuk babasının mesleğine imrenir. Sami Kohen’in babası da gazeteciydi ve bir gazete çıkartıyordu.
Milliyet’e gelinceye kadar birçok gazetede çalıştı. Yıllarını Milliyet’e verdi, 50’nci yıl ödül gecesinde vardım. Onun haberlerini başka yabancı basın organları da iktibas ederlerdi.
İşini severek yapanın yüzü daima aydınlıktır. Sevdiği işin başarısı daima yüzünde ışıldar. Ben ne zaman onunla karşılaştıysam kendisiyle barışık bir çehre görürdüm.
‘Sami Kohen Anlatıyor – Ver Elini Dünya’
Durumları neydi?
Bencilleşmişler.
Dikkatleri azalmış.
Göz teması kuramıyorlar.
Yazmayı unutmuşlar.
Bilgisayardan ders dinlemeye alışmışlar.
Kalem tutmayı unutmuşlar.
Bazı durumlar pandemiden önce de vardı ama dikkatimizi çekmiyordu.
Çimen Yalçın bakın kimlere adamış:
“Bu topraklarda yaşamış kadim halkların aziz hatırasına, zamandan ve mekândan azade kalplere...”
Albümün iç kapağında teşekkürü okuyacaksınız:
“Bu topraklar üzerinde var olmuş bütün halklara ve onların kültürlerine içten saygılarımı sunarım. Dedemden babama, babamdan bana geçen mirasa, yaşadığım coğrafyanın zenginliğini ekleyerek ezgilerin içinde ses olmaya çalıştım. Bu albümde benimle kalben yürüyen ve sesime ses olan herkese minnettarım.”
Sunumda albümün oluşum sürecini aktaralım.
Anadolu’nun eşsiz tınılarını sesinde barındıran, dizi müziklerindeki vokalleriyle sesine aşina olduğumuz ‘Türkiye’yi ağlatan ses’ olarak tanınan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ses Sanatçısı Çimen Yalçın’ın ilk solo albümü ‘Kalan Müzik’ etiketiyle müzikseverlerle buluştu.
‘Bu Toprağın Ezgileri’ albümü uzun süren bir çalışmanın sonucunda ortaya çıktı. Çimen Yalçın için ilk solo albüm fikri 2014’te oluşmasına rağmen albüm çalışmasına 2016 yılında sözleri Karacaoğlan, müziği ise Çimen Yalçın’a ait ‘Solduktan Geri’ eserinin aranjesiyle başlandı. Beş yılda tamamlanacak olan albümün repertuvarı defalarca değişti. Repertuvarın büyük bölümü türkülerden oluşurken, albümün yapımcısı Hasan Saltık’ın ‘Başka bir şey denemeliyiz’ düşüncesi ve farklı önerileriyle içerik büyük bir değişikliğe uğradı.
Ezgileri beğenilen ve özenle seçilen farklı dillerdeki halk şarkılarına
Kent Oyuncuları’nı birçok kişi seyretmiştir. Yıldız-Müşfik Kenter kardeşlerin yanında Kent Tiyatrosu’nun önemli bir ismi de şair ve tiyatro dünyasının unutulmazı Kâmran Yüce’dir. Üçünü de seyreden biri olarak tiyatro tarihimizdeki vazgeçilmez yerlerini unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Hiç kuşkusuz bu isimlere Şükran Güngör’ü de katmak gerekir.
Çevirmen, yayın yönetmeni Kâmran Yüce’nin kızı Deniz Yüce Başarır’ın büyük emekle hazırladığı ‘Perde Kapanmasa Görecektiniz’ kitabı, yalnız Kenterlere değil, tiyatro tarihimize de ışık tutuyor.
Kitabın kapağı şöyle:
“Perde Kapanmasa Görecektiniz
Kâmran Yüce’nin arşivinden Kent Oyuncuları’nın Kuruluş Hikâyesi (1959-1986).”
Kitabın adı Yüce’nin bir dizesinden alınmış.
Kitabın ilk yazısı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ait…
Deniz Yüce Başarır ‘Başlarken’ yazısında kitabın oluşumunu kaleme alıyor. Çalışmaların temelini gerçekleştiren Başar Başarır’ı şu cümleyle tanıtıyor: “Değerli eşim Başar Başarır’dan rica ettim: Babamın arşivini benim için tarar mısın, diye. Çünkü tiyatronun belleği, 1986’daki ölümüne kadar oyunculukla birlikte, dergi, afiş, ilan, basınla ilişkiler gibi birçok işi de yürüten babam Kâmran Yüce idi.
Yahşi Baraz’ın ‘Fahrelnissa Zeid – Fırtınaya Doğru’ kitabı uluslararası önemde bir sanatçımızın hayatını, sanatını ayrıntılı bir çalışmayla bize iletiyor.
Yahşi Baraz, sergileriyle, çalışmalarıyla, kitaplarıyla Türk resmine büyük katkıda bulunmuştur.
Kitaptaki yazıların ana başlıkları:
Sunuş / Yahşi Baraz
Fırtınaya Doğru / Oğuz Erten
Fahrelnissa Zeid’e Yeniden Bakmak: Batılı Görüntünün Doğulu Kökeni / Hasan Bülent Kahraman
Hayatın İlk On Beş Yılı
Ahmet Sait Akçay’ın ‘Modern Afrika Edebiyatı - Dönemler, Temalar, Yaklaşımlar’ kitabını görünce hemen okumaya başladım.
Akçay daha önce de ‘Hece’ dergisinin ‘Afrika Özel’ sayısının editörlüğünü yaptı.
Afrika’nın edebiyatını, edebiyatçılarını okursak siyasal olayları bir düşünce temeline oturtabiliriz.
Yazar kitabı kime adamış:
“Dost, mentor ve kardeş olarak gördüğüm Sevgili Harry Gruba’ya, -hiç eskimeyecek- anısına.”
Kitap 24 bölümden oluşuyor.
Giriş’te Afrika edebiyatının çeşitliliğini tanıtıyor.
“Ex Africa semper aluquid novi, ‘Afrika’dan her zaman yeni bir şeyler çıkar’”