Doğan Hızlan

Patlıcan yiyen karasevdaya mı düşer?

25 Aralık 2021
Artun Ünsal yeni kitabında bizi yiyecekler ve sofra kültürü hakkında bir yolculuğa çıkarıyor. ‘Nadide Bir Goncadır Enginar’ eğlendirici, öğretici bir kitap...

Artun Ünsal’ın ‘Nadide Bir Goncadır Enginar’ kitabında başlıktaki iddia var. “Patlıcanının kabuğu ya da içindeki maddelerin insanlarda depresyonu tetiklediği iddiasında gerçek payı var mıdır, bilemem. Gerçekten, patlıcan yiyen ‘sevdavi mizaçlı’ kişilerin karasevdaya, günümüz diliyle melankoliye tutulma riski var mıydı?”

İstanbul’un patlıcan yangınları meşhurdur. Çünkü mutfaklarda patlıcan kızartırken yangınların çıktığı çok yazılmıştır.

Önsöz’de şöyle diyor yazar: “Sofralar kurulup kaldırılmaya devam ediyor. Ne hazin ki, bazılarımızın masadaki yeri artık boş. Korona felaketinde yitirdiğimiz on binlerce insanımızın ve sağlık çalışanlarımızın anısı böğrümüzde, çünkü onlarla artık yiyeceklerimizi değil sadece kederlerimizi paylaşıyoruz. Tıpkı son dönemlerde milletçe hepimizi üzen orman yangınları ve sel felaketlerinde bir daha dönmemek üzere giden güzel insanlarımızla olduğu gibi... Elimden gelen tek şey, yitirilen canları saygıyla anarak bu kitabımı onlara ithaf etmek.”

Domates yemeklerin yüzüne bir nevi makyaj yapar; yaz sebzelerinin ruju, allığıdır. Domatesi Avrupa’ya İspanyollar taşıdı. Refik Halit Karay domatesi şöyle anlatıyor: “İster meyve ister sebze sayınız, en göz alıcılardan biridir. Yeşilden kızıla geçişiyle elmayı andırır. Başka meyveler ve sebzeler de kızarır, fakat bu kızarışlar tam değildir. Mesela karpuz yalnız iç, turp ise dış taraflarından al renk bağlarlar. Domatesin kızıllığı ise iliğine işlemiştir, kabuğu da kırmızıdır, içi de... Sırık domateslerinin ala bakan canlı penbeliği. Hele onun derisini soyduğunuz zaman iç tenindeki o buzlu uçuk penbe, taklidi imkânsız bir renk güzelliğidir.”

İki yazı hepimizin yediği zeytin ve zeytinyağı üzerine: ‘Anadolu’da Zeytinin Geçmişi Uzun Ama...’ ve ‘Bizans ve Osmanlılardan Günümüze Zeytinyağı’... “Yöresel zeytin ve zeytinyağı müzelerinin sayısı artmalı” diyen Ünsal: “Eski yağhaneler, fabrikalar ve depolar kültür turizmine kazandırılabilir.”

Yiyecekler arasında bir gezintinin rehberi Artun Ünsal. Eğlendirici, öğretici bir kitap.

Nadide Bir Goncadır Enginar

Yazının Devamını Oku

İyi bir besteci iyi bir icracı iyi bir hoca: Alâeddin Yavaşça

24 Aralık 2021
Alâeddin Yavaşça’yla yakından Cumhurbaşkanlığı Büyük Sanat Ödülü’nü aldıktan sonra tanıştım. Anılarından bir bölümünü dinledim. Parlak bir doktorluk hayatı vardı. Yanlış anımsamıyorsam bazı akşamüstleri Dr. Nevzat Atlığ’la müzik üzerine buluşup konuşmalar yaparlarmış.

Türk müziğinde iyi bir sanatçının, hocanın bilgisini başkalarına aktarmasının, bu müziğin doğru icrası, genç kuşaklara sevdirilmesi açısından önemini söylemeye gerek yok.

Onu dinleyerek de birçok bilgiyi edinebilirsiniz.

Ben Alâeddin Yavaşça’nın bestelerinden oluşan ‘Vefa!’yı dinledim. Aygün Şengün Taşlı ,onun 13 bestesini seslendirdi.

Sanatçı, onu Türk müziğine sevkeden iki kişinin adını veriyor: Necdet Yaşar ve Alâeddin Yavaşça. Yavaşçı’nın önünde bir besteyi seslendiriyor ve onayını alıyor.

Gerek LP’lerde gerek CD’lerde bir dinleyici olarak benim aradığım, sanatçının biyografisinin yer alması. O LP’de de Hasan Oral Şen’in ‘Yavaşça Biyografisi ve Yavaşça Anlatıyor’u dinlerken okumanızı tavsiye ederim.

Türk müziğine verdiği emeklerin başında kurduğu koro gelir.

Abdülkadir Meragi’

Yazının Devamını Oku

Semtleri edebiyatçılar yaşatır

23 Aralık 2021
Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Karaköy’deki genelevlerin bulunduğu bölgenin kültür sanata kazandırılacağını açıkladı. Basından arkadaşlarım da başkanın davetine katılıp semti gezdiler.

İstanbul’da her semtin edebiyatta yeri vardır, oranın dünü, bugünü arasında bağı o metinler kurar. Bugün yapılacaklara da bir yol haritası sunar.

Haberi okur okumaz sevgili Deniz Kavukçuoğlu’nun ‘Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?’ kitabının önsözünü anımsadım.

Onu alacağım:

“1970-1992 yılları arasında kalan uzun yıllarda dönemediğim ama hep dönmek istediğim İstanbul’da, 1993 baharında dostum Demir Özlü’yle o Beyoğlu turunu yaparken, eğer yolumuz Alageyik Sokağı’na düşmeseydi, belki de bu kitabı yazmazdım... Ama yıllar sonra o sokağa girince, belleğim kıpır kıpır olmuş, anılarım canlanmış, çok gerilerde kalmış çocukluk yıllarıma gitmiştim... Daha sonra bu kitabı yazarken birkaç kez daha Alageyik Sokağı’na gidip o eski kahvehanede oturdum... Galip Dede’nin marangozlarına, doğramacılarına, çevre sokaktaki avizecilere, eskicilere, beyaz eşya onarımcılarına, Zürafa Sokak’taki genelevlere, mamalara, ‘hayat kadınları’na, abazan varoş gençlerine, gezgin piyango bileti satıcılarına, günlük yaşamımda bir araya hiç gelmediğim, başka insanlara hizmet veren, o başka insanlar tarafından hiç yadırganmayan bu yerde ne arıyordum gerçekten? Her gittiğimde, her uğradığımda demek belki daha doğru olur, kendimi ‘Niçin buradayım?’ diye sorguluyor, fakat her seferinde de belleğimde yeni bir damar yakalıyordum... Bu damarlar beni farklı yerlere, farklı tarihlere götürüyordu... Alageyik Sokağı bir limandı sanki?”

Deniz Kavukçuoğlu’nun bu kitabı, bir semtin ustaca tarifinden, tanımından öte bir duyarlılığı yansıtır.

Bazı semtler vardır ki, o havalinin bütün özelliklerini toplar.

Biri gezse o karmaşanın edebiyata yansıyan yüzünü fark eder.

Yazının Devamını Oku

AKM’de Türk opera bestecilerinin eserleri sahnelenmeli

21 Aralık 2021
AKM’de ünlü yabancı operaların yanı sıra Türk operacılarının eserlerini sahneye koymalıyız. Onları izlediğimizde, bu türde ülkemiz bestecilerinin geldiği noktayı da görmüş oluruz.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’la AKM’yi gezerken, yeni AKM binasında son teknolojide kurulmuş bir kayıt odasından söz etti. O zaman temsil edilen operaların kayıtları yapılabilir, hatta gerek CD’leri gerek LP’leri de satılabilir. Müzik dinleme teknolojisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, CD dinleyicisi, opera meraklısı bunlardan alabilir. Temsiller kaydedilirse bestecilerimizi özellikle genç kuşağa tanıtmış oluruz. Ayrıca icracılarımızı da unutmayıp hatırlatırız.

Sahneye konulacak eserlerden biri A. Adnan Saygun’un Özsoy’ operası, diğeri de librettosu A. Turan Oflazoğlu’na ait olan Okan Demiriş’in bestesi ‘IV. Murat’ operasıdır. AKM’nin açılışı konusunda müzikolog/piyanist Gülper Refiğ’in yazısından bir bölümü yazıma aldım.

Gülper Refiğ hem Adnan Saygun’u anıyor hem de açılış gecesindeki operayı anlatıyor:

SİNAN OPERASI VE AKM AÇILIŞI

Atatürk 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyaretinde, kurduğu yeni ulusun kültür politikasının ve ortak manevi değerlerinin somut örneği olarak, konusunu bizzat verdiği Özsoy’ operasının bestelenmesi görevini, Fransa’da eğitimini tamamlayarak Türkiye’ye yeni dönmüş, Musiki Muallim Mektebi hocası 27 yaşındaki A. Adnan Saygun’a verir.

Bu opera, hem yeni topluma milli kültüre sahip çıkacak bir milli şuur kazandıracak hem de Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökeni uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade edecekti. Atatürk büyük önderlere özgü önsezisi ile müziğin etkileyici büyük gücünden yararlanıyordu. Saygun, benim özel konuşmalarımızdan derleyerek hazırladığım ‘Atatürk ve Adnan Saygun – Özsoy Operası’ kitabımda o günleri şöyle anlatıyor: ‘...... Ama içimiz coşkun. Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşların içi şevkle kaynamaktadır. Ben artık yaşlandığım için bilmiyorum, acaba bizim o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde dinmek bilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlar? Gönül ister ki o heyecan hiç sönmesin, Ata’nın deyimiyle ‘çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak’ yolunda çağa ve koşullara uygun atılımlar birbirini kovalasın.’

‘Atatürk ve Adnan Saygun-Özsoy Operası’

Yazının Devamını Oku

Göçmen müziğini beraber götürür

19 Aralık 2021
Hasan Saltık'ın kurduğu Kalan Müzik, 30. yılında sınırlı sayıda bir albüm çıkardı: ‘Ara Dinkjian Arşivi’nden Taş Plaklarda Amerika’daki Ermeniler’.

Dinkjian’ın 5 bin taş plak koleksiyonundan seçtiği 58 kayıtta, 1915 öncesi ve sonrasında Anadolu’dan ABD’ye göç eden Anadolu Ermenilerinin müzikal yolculuğunun öyküsü yansıtılıyor.

Bu seçki, Ermeni sanatçıların buradan ayrılırken yanlarında götürdükleri müzikal birikimi değil, daha sonra göç ettikleri topraklarda sürdürdükleri, geliştirdikleri müzik dünyasını bize iletiyor.

Albümün amacı şöyle özetlenebilir: Üç CD ve bir kitapçıktan oluşan Dinkjian seçkisine Ermeni kültürü ve tarihi yazarı Harry A. Kazelian’ın ayrıntılı makalesi eşlik ediyor.

Yaşadığımız topraklarda unutulan, unutturulan müzikal çeşitliliği ortaya çıkarmak; Anadolu’nun bütün dillerinin, dinlerinin ve toplumlarının sesini dünyaya tanıtmak üzere 1991 yılında Kalan Müzik, Hasan Saltık tarafından kuruldu.

Kalan’ı kurmasının ardından ulaşılması zor kayıtların, az bilinen kültürlerin müziğinin, hatta kayda alınmamış birçok yapıtın dinleyicisiyle buluşmasını sağlayan Saltık, etnomüzikoloji çalışmalarını da destekledi ve Arşiv Serisi’ni müzik dünyamıza kazandırdı.

Sadece koleksiyonerlerin değil, bu kadim toprakların seslerini yaşatmak, bugün bu seslerle yaşamak ve bu sesleri gelecek kuşaklara armağan etmek isteyen tüm dinleyicilerin dünyasında bir yer bulması dileğiyle...

Ara Dinkjian

Yazının Devamını Oku

Hem edebiyatçılara hem gazetecilere...

18 Aralık 2021
Yıllarca birçok gazetede gündemi belirleyen makaleler yazan gazeteci-yazar Vâ-Nû’nun (Vâlâ Nureddin) yazıları Tuncay Birkan derlemesiyle iki kitapta toplandı.

Türk okuru 1967’de 66 yaşında aramızdan ayrılan Vâ-Nû’yu (Vâlâ Nureddin) ‘Bu Dünyadan Nâzım Geçti’ kitabıyla tanıdı. Oysa yıllarca birçok gazetede gündemi belirleyen önemli makaleler yazdı. Bir gazete yazısının, bilgiyle edebi bir yazı kimliği taşıdığını kanıtlayan ustaların başında geliyordu.

Gazeteci-yazarın yazılarının ardında bir birikim vardır. Hakaret görülmez. İroninin yazıya nasıl edebi lezzet kattığının örnekleridir. Yazılarının toplandığı, Tuncay Birkan’ın hazırladığı iki kitap çıktı: ‘Fikir ve Sanat Âlemimize Bu Hürriyet Kâfi Değildir’ ve ‘Asri Rüyalar, Fetiş Rejimler’.

Bu iki kitap siyaset ya da güncel köşe yazanlara örnek olacaktır.

Tuncay Birkan ‘İzler Üzerine’ yazısında dizinin mahiyeti hakkında bilgi veriyor:

“Yakında 100. yılına girecek Cumhuriyet’in yazılı mirasını yeterince tanımıyoruz. Ortada devasa bir arşiv var sahiden ama çok temel eksikliklerle malul bir arşiv bu.”

Birkan ‘Vâ-Nû: Bir Fıkracının Edebiyatçı Olarak Portresi’ yazısındaysa yazarı Türkiye’nin toplumsal, siyasal koşulları içinde inceliyor. Türkiye’nin yazı ve demokrasi tarihini bu yazıdan öğrenebilirsiniz:

“Vâlâ Nureddin Vâ-Nû, gelmiş geçmiş bütün Türk yazarlar içinde -muhtemelen Ahmet Mithat’tan sonra- Peyami Safa’yla birlikte en velut yani en çok yazmış isim olabilir.”

‘Asri Rüyalar, Fetiş Rejimler’deki ‘Beyoğlu Gibi Avrupai Caddeler’ yazısı 1939’da yazılmış. Caddeleri Batı’dakilerle karşılaştırıyor. Yeni semtlerin yükselişini inceliyor.

Yazının Devamını Oku

Kitap yolu

16 Aralık 2021
Galataport’ta başlayıp AKM’de biten ‘Kültür/Sanat Yolu’ projesi bana kitap yolu kavramını anımsattı.

Pazartesi günü katıldığım Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ndeki Sedat Simavi Ödül Töreni’nden çıkışta Beyazıt’ta başlayan kitap yolunu düşündüm.

Rahmetli arkadaşım, sevgili Onat Kutlar, gece yarısı kitapçılarından söz ederdi. Paris’teki izlenimlerinin doğrultusunda bunu isterdi.

Ödül alanlardan aramızdan ayrılanları düşündüm. Edebiyat Ödülü’nü alan Orhan Pamuk da ilk romanını yazarken ödül alan iki ustayı anımsattı:

Peride Celal ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı. Şimdiye kadarki seçici kurul üyeleri de bir bir gözümün önünden geçti:

Rauf Mutluay

Fethi Naci

Tahsin Yücel

Fahir İz

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un yeni cazibe merkezi: AKM

13 Aralık 2021
Taksim’e gelir gelmez AKM’nin kırmızı küresi sizi yanına çağırıyor. İçeriden ya da dışarıdan hemen herkes önünde fotoğraf çektirme telaşında. İstanbul’da yaşıyorum diyenlerin kimlik belgesi olmuş adeta.

AKM’nin kapısında Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’la buluştuğumda geçmiş günleri anımsadım. Zaman zaman binanın yükselişini gördüm. Yangın yerinde bir tohumun yeşermesini izledim sanki.

Ersoy’un bu bina için ne kadar çalıştığını hepimiz biliyoruz.

Biyografisine hiç şüphem yok Hacı Bayram-ı Veli’nin dörtlüğünü koyacaktır:

“Nagehân bir şehre vardım

  Onu ben yapılır gördüm

  Ben dahi bile yapıldım

  Taş ve toprak arasında”

İlk cümlesiyle benim ilgimi çekti:

Yazının Devamını Oku