Bir ulusun müziğini dinlemeden, onu öğrenmeden hakkında yapacağınız bütün değerlendirmeler eksiktir, hatta yanlıştır.
Hele Osmanlı gibi bir imparatorluğun yönettiği alanın büyüklüğünü düşündüğünüzde, müzik tarihini öğrenmenin zorunluluğuna karar verirsiniz.
Elbette müzik tarihini bilmek iki çalışmanın da bir arada yapılmasını gerektirir:
Hem okuyacaksınız hem dinleyeceksiniz. Bunu bir kültür bütünlüğü içinde yorumlayacaksınız. Bu açıdan yaklaştığınızda bu CD’nin önemini daha iyi anlarsınız.
Sanatçıların biyografilerini albüm kitapçığında okuyabilirsiniz, o zaman müziğin bütün türlerden, bütün alanlardan öte evrenselliğini bir kez daha düşünürsünüz.
Albümün kapağı şöyle:
“lâmekân ensemble
Türkiye’de kitap dağıtımının aksaklığı her iyi okurun malumudur. Çünkü kitabevlerinde, AVM’lerdeki kitapçılarda üniversite yayınlarına rastlayamazsınız, onları edineceğiniz belli mekânlar da yoktur. Eğer tanınmış bir yayınevi armağan kitabı yayımlamışsa belli bir oranda ulaşmanız mümkündür.
DOĞUBATI Yayınları’nın İstanbul’da bir genel dağıtıcısı vardır, yayınevi Ankara’da bulunduğundan bu yolu seçmek zorundasınız TÜYAP Kitap Fuarları, o yayınevine, akademik kitaplara, devlet kuruluşlarına bağlı kurumların kitaplarına da ulaşmamızı sağlıyor. Yayınevinin bir dizisini tanıtarak yazıya başlamak istiyorum.
Aytaç Yıldız’ın editörlüğünü yaptığı kitap:
Türkiye’den Aydın Portreleri - 1
Kurtuluş Kayalı (* )
Aytaç Yıldız, Sunu’da belleğimizde yer etmesi gereken bir tespitte bulunuyor: “Hilmi Ziya Ülken, bir seferinde Mustafa Şekip üzerine düzenlenen bir toplantıda, aydınlara gereken değeri vermenin anlamı üzerine önemli şeyler söylemişti. Ülken’e göre Batı’da bir düşünce geleneğinin oluşabilmesindeki en temel unsurlardan biri, eserleriyle ve yaptıklarıyla iz bırakmış kişilerin hak ettikleri şekilde bir muamele görmüş olmasıydı.
Bu tavır, düşünen ve üreten insanlara dönük bir tür şükran duygusu ve kadirşinaslığı içinde barındırırken aynı zamanda düşüncenin bizzat kendisine bir itibar kazandırmış işlevi görmekte; en azından bu amaca açık bir katkıda bulunmaktaydı. Elinizdeki kitap Hilmi Ziya’nın vurguladığı çerçeveyle mütenasip bir tarzda, yazıları ve sözleriyle bu çorak topraklarda düşünceye hizmet etmiş ve etmeye devam eden bir aydına sunulmuş, mütevazı bir saygı nişanesi olarak görülmelidir.”
“Ben sosyal medyanın bu artışta rolü olduğu kanısındayım.”
Sosyal medya mensubu olmasam da bu sözün doğru olduğunu kabul ettim.
İnsanoğlunun yaşamı taklit ve imrenme üzerine temellenir.
Bu hafta üç açılışta bulundum, kalabalığın ilgisi benim de dikkatimi çekti.
Herkesin bilerek gezdiği iddiasında değilim, ama göre göre, geze geze sanatın hayatlarındaki yerini yavaş yavaş idrak etmeye başlarlar.
Çarşamba günü 12-15 Eylül tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Rumeli Salonu’nda açık kalacak Contemporary İstanbul’a gittim. 13 yıldır sponsorluğunu Akbank üstleniyor.
Bu yılın fuarında, 22 ülkeden 73 sanat galerisi, 510 sanatçı ve 1400’ün üzerinde eser yer alıyor.
Fuarın artistik direktörlüğünü Fransız küratör ve sanat araştırmacısı
Gelen bir e-posta benim bu anlayışımın bir örneği olduğu için yazdım. Adalar’ın edebiyatımızdaki yerini uzun bir incelememde kayda geçirmiştim.
Büyükada kaç kuşağın, kaç ailenin yaşamında vardır. Kaç şair, yazar onu başka açılardan anlatmıştır. Heybeliada denince Hüseyin Rahmi Gürpınar, Burgazada denince Sait Faik Abasıyanık, Kınalıada denince ünlü grafiker İhap Hulusi, şair Fazıl Ahmet Aykaç akla gelir.
Bana gelen e-postanın başlığı şu:
“Heybeliada hatırlıyor!
Nezihe Meriç’i anma etkinliğine bekliyoruz.”
Neden Nezihe Meriç?
Heybeliada Halk Kütüphanesi’ni Koruma Derneği’nin, yolu Heybeli’den geçen edebiyatçıları/sanatçıları ada hafızasında kalıcı kılmayı hedeflediği etkinlik Zeyyat Selimoğlu ile başladı. Yazar ve çevirmen Selimoğlu’nun Refah Şehitleri Caddesi’ndeki evinin önüne bir plaket yerleştirildi.
Anmaların sadece birer plaketin ötesinde etkinliklerle geliştirilmesini bekliyoruz.
Kaynak Gültekin’in Hasan Ferit Alnar’la yaptığı bir konuşma.
TRT’de 1975’te ölümünden 3 yıl önce yayınlanan programın adı ‘Sanatçının Dünyası’ idi. 69 yıllık yaşamını 32 dakikada özetlemişti.
Bu röportaj tam kırk yıl arşivlerde kaldıktan sonra, iyi müzisyen, iyi kanun sanatçısı Tahir Aydoğdu’nun eline geçti, artık YouTube’da izlenebiliyor.
Burada yaşamından önemli notlar yer alıyor.
Alnar, iyi bir kanuni olarak Darüttalimi Musiki’den geldi.
Ben kanun konçertosunu da çok severim, iki kanun sanatçısı, Ruhi Ayangil ve Tahir Aydoğdu’dan dinledim.
Alnar, Darüttalimi Musiki’den geldiği için bu besteyi yapabilmişti.
Anımsatalım,
Ben genel anmalardan söz etmiyorum. Belli bir kitabın, belli bir yapıtın yıldönümünü yapıyor muyuz? Hayır.
Edebiyatçılar için de yapıt bazında yıldönümleri yapılmıyor. Bir kitabın yıldönümü yapıldığında, onun oluşumu, yazarın hayatındaki yeri de yazıya gelirdi. Hele müzik yapıtları, besteler için ben böyle bir anmaya rastlamadım. Yazarın bir kitabı söz konusu burada.
Diyelim Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabının yuvarlak yıldönümü. Ne kadar okundu, Türk edebiyatında gerçekçiliğinde yeri nedir? İlk çıktığından bugüne bir tarih değerlendirmesi yapılmalı.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’nun iki kez dizisi yapıldı, tek romandan yola çıkarak yazarın hayatı, sanatı hakkında bunu eksen alarak bir kitap yapıldı mı?
Ben görmedim. Bizim gerek Batı, gerek Türk sanat müziği bestecilerin tek yapıtları ile ilgili bir çalışmaya da rastlamadım.
Türk Beşleri’nden birinin bir bestesinin yıldönümünde araştırmalar da yayımlanmadı.
Adnan Saygun’un operasının yıldönümünde, bir besteden başka bestelere giden bir çalışma yok. Anmalarda bile ayrıntıya inmiyoruz. Oysa bir beste çevresinde Cumhuriyet’in çoksesli müzik konusundaki programı tartışılabilir. Yalnız Batı müziği için bu öneride bulunmuyorum. Türk sanat müziği için de geçerli. Sadullah Ağa’nın, Tanburi Ali Efendi’nin ilk bestesi, aile çevresi, sosyal ortamı ve ülkenin yaşadığı şehrin özellikleri, etkisi.
Tek şiirden, şairi kuşatıcı yazılar çıktı ama onu özgün kılan, onu yaratan unsurlara değinilmedi.
Everest Yayınları 904 sayfa / 50 TL
Abidin Dino’nun resimlerini bilirsiniz, kitaplarını da okumuşsunuzdur. Kendisini tanısanız resmi, yazıları kadar konuşmasının da ne kadar dinlenir olduğunu fark ederdiniz. Yıllarca yurtdışında yaşamasına rağmen İstanbul Türkçesini nasıl kullandığına şaşardınız. Çünkü gerek o, gerek eşi Güzin Dino, hiçbir zaman Türkiye’yle ilişkilerini kesmemişlerdir. Edebiyatını, sanatını izlemişler, Türkiye’den gelen dostlarıyla görüşmüş, onları ağırlamışlardır.
Turgut Çeviker’in derleyip hazırladığı ‘Toplu Yazılar’ı okurken, onun sanatı, edebiyatı geniş bir skalada düşündüğünü gördüm. Duyargalarının bunca türe açık olması, kuşkusuz onu benim için sık sık okunur kılıyor.
İlk sayfada Nâzım’ın çizgileriyle Abidin Dino var. İlk yazı onu ustaca değerlendiren Ferit Edgü’nün ‘Sunu’su: “Abidin’in ölümünden sonra yayımlanan ‘Eller’, ‘Yüzler’, ‘Pera Palas’, ‘Kel’, ‘Sinan’ gibi kitaplarını okuyan, gençlik yıllarından beri dostu geçenlerde bana, ‘Böyle giderse yazar Abidin, ressam Abidin’in önüne geçecek’ dedi. Abidin’in yaşamını ve sanat serüvenini yakından bilen bu ortak dostumuza sordum: ‘Buna üzülmemiz mi gerekiyor?’ ‘Hayır’ dedi, ‘Tam tersine. Sanırım yaşasaydı kendisi yazarlığının keşfedilmesinden büyük mutluluk duyardı.’”
Bir Sait Faik portresi
Kitap üç başlıktan oluşuyor: Edebiyat, Sanat, Siyasi Yazılar. Bencil bir seçim yaptım; öne edebiyatı aldım, sonra da sanatı, kişiler üzerine tasvirleri... ‘Sait Faik Abasıyanık’ yazısı, çok güzel bir edebiyat denemesi. Elbet bir portre ihmal edilmemiş: “Sait Faik için hikâyeci demek onu hapsetmek demektir. Sait Faik romancıdır, piyes muharriridir, her şeydir. Sırasıyla usta bir hokkabaz gibi piyesi ve romanı en ummadığınız yerinden çıkaracaktır.”
‘Köy ve Sanat’ başlıklı yazıda; Eren Eyüboğlu’nun ‘Köylü Kadın’ portresi var:
Onları seyretmekten değil de yemek üzerine yazılardan hoşlanırım. Bir başkası ekranda yemek yaparken niye seyredeyim, yiyemedikten sonra.
Yemeğin, sofra adabının, ülkelerin mutfak tarihini öğrenmek isterim.
Türk yazarları içinde de Refik Halit Karay’dan Selim İleri’ye kadar bu alanda damak zevkini edebi zevke dönüştüren yazarlarımız vardır.
Okuduğum dergilerden biri Yemek Kültür’dür*.
Dergide altını çizdiğim bazı yazılar üzerine çeşitlemeler yapacağım.
- Enis Batur, ‘Yemenin içmenin aşırısına selam olsun’ yazısında Dr. Şener Şahin’in ‘Klasik Arap Edebiyatında Sofra Mizahı, Tipler Temalar - Oburlar, Tufeyliler, Cimriler, Bedeviler, Sarhoşlar’ kitabını tanıtıyor.
Mutlaka bu kitabı edinip okuyacağım, iştah açıcı bölümler var.
Peki