Doğan Hızlan

Herkes için sanat kitapları

28 Eylül 2019
Büyük boy sanat kitaplarının alıcısı belli sayıdadır. Çünkü satış bedelleri yüksektir. Yıllardır Batı’da gördüğümüz örneklerin burada da basılabileceğini daha önce belirtmiştim. Hatta büyük kurumlar armağan için hazırladıkları kitapları bile küçük boyutta basabilirler. Türk yayıncılığı da bu yöntemi benimsemiş halde. Ünlü sanatçıların herkese ve her keseye uygun baskıları yapılıyor. Hayalperest Yayınları da bu anlayışta kitaplar yayımlıyor.

Hayalperest Yayınları, ‘Sanatın Büyük Ustaları’ serisinin amacını şöyle özetliyor: “Bu seri, sanat tarihinin dönüm noktalarında duran sanatçıları mercek altına alıyor. Serideki kitaplar, yalnızca sanatçıların yaşam öykülerini anlatmakla yetinmiyor, eserlerinin detayları hakkında da kapsamlı bilgiler sunuyor.
Seri, okurla sanatçı arasında bir bağ kurmayı, okurların eserleri görme biçimini derinleştirmeyi, sanatçıya ve eserlere karşı duyduğu ilgiyi artırmayı hedefliyor.
‘Sanatın Büyük Ustaları’ sanat tarihinin engin kaynakları içinde keşif turuna çıkmak isteyen tüm okurlara pratik bir kılavuz sunuyor.”
Kitapların düzeni için Paul Klee’yi örnek verelim:
Yirminci Yüzyılın En Yenilikçi Ressamı
Bauhaus’ta Sıradışı Bir Usta
Klee, Varlık ve Zaman Angelus Novus

Yazının Devamını Oku

Memet Baydur’u hatırlamak

27 Eylül 2019
KİTAP-LIK (1) dergisinin özel dosyası Memet Baydur.

Dosya adı:

Memet Baydur: Oyunlarla Yaşayan.

- İlk yazı Cevat Çapan’ın ‘Memet Baydur’a Yangın Yerinden’.

Cevat Çapan’la Baydur’u Sevda Şener tanıştırmış. Çapan o tanışmayı yazmış:

“Böylece hayatımın en değerli dostluklarından biri başladı.”

Çapan, onun bildiklerini sıralıyor:

“Memet, Dış İşleri Bakanlığı’nda görevli olan eşi Sina Baydur’la birlikte 1982-1986 arasında, Kenya’da, Nairobi’de kalmış. Orada sinema tarihi dersleri vermiş.

İspanyolca çalışmış. Konuştukça onun daha önce Londra Üniversitesi’nde Bedford Kolej’de sosyoloji okuduğunu, Paris’te bohemlik yaptığını da öğreniyorum. Palestrina’dan John Cage’e Batı müziğini de biliyor, Dilhayat Kalfa’dan Selahattin Pınar’a kadar bizim musikimizi de, Âşık Veysel’e de aşina.

Yazının Devamını Oku

Yazının kadim coğrafyasında kitap dolu 9 gün

24 Eylül 2019
Diyarbakır 9 gün boyunca kitabın başkenti olacak.

Kitap dağıtımında çalışan bir arkadaşım, o bölgeyi gezerken büyük kitabevlerinin açıldığını anlatmıştı. Türkiye’nin birçok ili kitaba, mekâna yatırım yapıyor. Gezdiğim Anadolu kentlerinde bu yükselişi gözlemliyorum.

Arz edildikçe talep artıyor. Hiç kuşkusuz kitap eklerinin, dergilerdeki kitap tanıtma yazılarının da etkisi oluyor.

Birçok ilde yaşayanlar, yalnız kitabı değil kitabın yazarını da görmek, kitaplarını imzalatmak, onunla konuşmak istiyor.

Fuarlar yalnız kitapların sergilendiği bir yer değildir, konuşmaların, tartışmaların yapıldığı platformlardır.

Diyarbakır’a çok eskiden bir kez gitmiştim. Ama kenti daha sonra kitap fuarına gittiğimde tanıdım. Kahvesinden müziğine kadar vakit bulup gezdim.

Onu da Hatırlamak’ta yazacağım.

Fuar 28 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Fuarı düzenleyenler:

Yazının Devamını Oku

Müzik sözün önüne geçiyor

22 Eylül 2019
GEREK bir operayı gerek sözlü bir parçayı dinlerken müziğe odaklanırız, söz yazarına dikkat etmeyiz.

Operaları birkaç kez dinleyenlere, librettoyu yazan kim diye sorsam çok azından doğru bir yanıt alabilirim.

Oysa birçok bestenin esin kaynağı sözlerdir. Onlar olmasa o besteler yapılamazdı. Ne yazık ki müzik sözün önüne geçiyor. Hele halk türkülerinde ‘anonim’ çok kullanılan kelimelerden biri.

Operaya gitmeden önce librettoyu okuma gereğini kaç kişi duyar?

Notasından vazgeçtim metinlerden söz ediyorum.

Lied’ler, Türk müziğinin bestelerinin güftelerini yazanlar da pek bilinmez. Oysa çoğu zaman besteci o şiiri okumuş sonra da ondan esinlenerek beste yapmıştır.

Bestelerin öyküleri konusunda bazı kitaplar yayınlanmıştır, okuru az kitaplardandır.

Batının ve Doğu’nun iyi şairlerinin ürünleri bestelenmiştir.

Debussuy

Yazının Devamını Oku

Her dinleyici için gerekli

21 Eylül 2019
Müzik kitaplarının kıvamını tutturmak zordur çünkü verdiğiniz bilgi hem profesyoneller hem amatörler için geçerli olmalıdır. Ahmet Say, bu dengeyi başarıyor.

‘Müzik Ansiklopedisi’ (üç cilt)
Islık Yayınları tarafından yayımlandı.
Yakında ‘Müzik Sözlüğü’ de çıkacak.

Ahmet Say’ın müzik üzerine yazdığı bütün kitaplar, iyi bir dinleyicinin özellikle kitaplığında bulunmalıdır. Özellikle longplay ya da CD dinlerken onun kitaplarına başvururum. Biz çoğunlukla sözlük ve müracaat kitaplarını yakınımızda bulundurmayız. Oysa kullandığımız her kelime için ona bakmak gerekir. Çünkü dinlediğiniz bir parçayı müzik tarihi içindeki yere oturtamazsanız, alacağınız zevk bütünlüğe varamaz.

Zaman zaman yazdığım kitaplara yeniden dönüyorum, toplu bir bakış açısına ihtiyacım oluyor. Ahmet Say, bu açıdan toplu bilgiyi içerdiğinden hep yanımda bulunduruyorum. Müzik kitaplarının kıvamını tutturmak zordur çünkü verdiğiniz bilgi hem profesyoneller hem amatörler için geçerli olmalıdır. Say, bu dengeyi başarıyor.

Bu iki özelliği barındırmasının yanında, öğrenciler için bir ders kitabı niteliğindedir.

İyi bir dinleyici de iyi bir okur gibidir, sorar ve yanıtını ister. Soran kişinin bilgi dağarcığını göz önünde bulundurarak yanıtını verebilirsiniz. Çünkü bir profesyonelle bir amatör arasındaki farka dikkat etmeden  yanıtlarsanız, amacınızı yerine getirmemiş olursunuz.

Ben Ahmet Say’ın bütün kitaplarını okuduğum için onun müzik yazılarını bir dinleyici olarak değerlendirme yapmaya cesaret edebiliyorum.

Yazının Devamını Oku

Kâmuran Şipal’in ardından

20 Eylül 2019
İYİ çevirmen, iyi öykücü, iyi romancı Kâmuran Şipal’le (1926-2019) ilgili bütün haberleri bana Ayşe Sarısayın ulaştırırdı. Onun yaşamının her aşamasını, baba dostu olarak onu izler, vefa borcunun hiçbir zaman ödenmediğinin bilincindeydi. Dün sabah da Şipal’in aramızdan ayrıldığını Ayşe bana telefonda söyledi.

İki hafta önce Knut Hamsun üzerine çalışıyormuş.

Çevirileri için çok yazıldı, övüldü ama öykücülüğü, romancılığı üzerinde yeterince durulmadı. Benim onu son görüşüm, Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandığı zaman yapılan törendi. Orada onun isteğiyle bir konuşma yapmıştım.

Rahatsız olduğundan Sedat Simavi Ödülü’nü almaya gelemedi, ben de ödülü verme mutluluğuna erişemedim.

Kesin bir tarih anımsamıyorum ama Behçet Necatigil aracılığıyla olduğunu tahmin ediyorum.Yaptığı her işi mükemmellik mertebesine ulaştırmayı amaçlardı.

Behçet Necatigil ile mektuplaşmalarını okuduğunuzda, tek kelimenin bile önemi üzerine tartışmaları fark etmişsinizdir.

Çeviri üzerine bilgi alışverişinin yanı sıra, şiirlerle ilgili görüşmelerde de hocaya (Behçet Necatigil’e) düşüncelerini iletirdi.

Bu çalışmaları okurlarıma bir kez daha anımsatmalıyım. Yedikule’de Narlıkapı Gazinosu’nda buluşurlardı bazı cumartesileri.

Behçet Hoca

Yazının Devamını Oku

Dergiler arasında

19 Eylül 2019
Bu başlığı çok severim. Dergi okumalarına başladığım yıllarda hemen hemen bütün yazarların başlığı buydu.

Edebiyat ve düşünce, tarih dergilerinin içeriği günlük gazetelerde yer almıyor. Oysa günün beğenisinin, kanaatinin atan nabzı dergilerde tutulur.

NOTOS her sayısında bir dosya yapar. (1)

Yeni sayının dosya adı da şöyle:
“Bir dünya edebiyatı var mı?”

Bu sayıyı Burhan Sönmez hazırlamış. Dosyanın ilk yazısı da Burhan Sönmez’den: “Dünya edebiyatı umut mu, imkânsızlık mı?”

Sunumda bir özet var:

“Dünya edebiyatının aslında çok büyük bir zenginliği olduğu söylenebilir. Amerika kıtasından Uzakdoğu’ya, kuzey yarımkürenin bir merkez olarak ağır ve gösterişli dünyasından Afrika’nın gösterdiği çabalara bakınca birbirinden epey farklı edebiyatların bir arada bulunduğu bir dünya geliyor önümüze. Bunun değerini bilmek gerekir. Öte yandan bir dünya edebiyatı kavramından söz edilip edilemeyeceği de öteden beri tartışılıyor. Egemen ya da büyük edebiyatların kendiliklerinden taşıdıkları ağırlık kuşkusuz. Gelgelelim periferide kalan edebiyatların renkliliği de gri alanları güzelce siliyor, onlarsız da olmaz. Bir dünya edebiyatı var mı? Elbette tartışmaya değer bir konu. Farklı görüşler var. Doğru yerde durup iyi bakmak ve anlamak gerekiyor.”

Bu sorunun yanıtını bence her dönemde yeniden belirlemeli.

Yazının Devamını Oku

Hasan Ferid Alnar üzerine Ruhi Ayangil’in e-postası

17 Eylül 2019
10 Eylül tarihinde ‘Hasan Ferit Alnar Üzerine’ başlıklı yazımdan sonra Ruhi Ayangil’den bir e-posta aldım. Ayangil’in düzeltmelerini yer sorunu nedeniyle kısaltarak yayınlıyorum:

Sayın Hızlan,

Alnar’la ilgili yazınızı okudum. Birtakım düzeltme ve açıklamalar yaparak ilerleyelim.

- Bestecimizin isminin doğru yazılışı ‘t’ ile değil, ‘d’ ile Ferid Alnar biçiminde olacaktır. Hasan Ferid, O’nun Darüttâlim-i Mûsikî yıllarından Viyana’dan dönüşüne kadar kullandığı ikili isim öbeğidir. Kendisi, Cumhuriyet yıllarında ad ve soyadını yalnızca ‘FERİD ALNAR’ olarak benimsemiş, kullanmış ve öyle kullanılmasını arzu etmiş, Hasan ismini birçok metinde üzerini kendisi çizerek kullanmamaya özen göstermişse de bu üçlü isim ‘Hasan Ferid Alnar’ olarak günümüze kadar gelmiş ve yaygınlaşmıştır.

- Alnar’ın Kanun Konçertosu’nu, bestecinin 1978’deki ölümünden (28 Temmuz 1978) sonra ilk defa, Hikmet Şimşek yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde 5 Ocak 1980’de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’de seslendirmiştim. O konseri izleyenler arasında merhûme Safiye Ayla “Ah bugünü Şerif de görebilse idi (Şerif Muhiddin Targan)” diye gözyaşları ve memnuniyetle boynuma sarılıp tebrik etmişti. Ertesi gün 6 Ocak 1980’de konçertoyu İstanbul Radyosu Mes’ud Cemil Stüdyosu’nda aynı şef ve orkestra ile çalarak TRT arşiv kaydını gerçekleştirmiştim. O günkü ses kaydını merhûm Yavuz Özüstün ve merhum besteci Cengiz Tanç birlikte gerçekleştirmiş, Cengiz Tanç eserden ve icrasından duyduğu memnuniyeti “Daha modern bir konçertoya ne dersiniz sayın Ayangil?” diyerek dile getirmiş, ancak ömrü ikinci bir daha modern kanun konçertosunu tamamlamaya elvermemişti.

- Kanun Konçertosu’nu Hikmet Şimşek yönetiminde Ankara ve İzmir’de de İzmir Senfoni Orkestrası eşliğinde çeşitli konserlerde seslendirip, ilk görüntülü kaydını da İzmir Orkestrası ile TRT TV arşivi için gerçekleştirdim. Bu siyah-beyaz TV kaydı TRT Arşivi’nde mevcuttur, internet üzerinden TRT Arşivi’ne girilerek izlenip, dinlenebilir.

- Kanun Konçertosu’nun ilk kaset ve long-play ses kaydını Cem Mansur yönetimindeki Oradea Filarmoni Orkestrası ile Bükreş’te gerçekleştirdim (1988). Yapımcı firma Diskotür, firmanın sahibi Antuan Şoris ve Cem Mansur’un, bestecinin vârisi olan eşine telif bedeli ödemeye yanaşmamaları üzerine vârisi tarafından ben mahkemeye verilip, eserinin unutulmaması ve yaygınlaşması yolunda hizmet ettiğim mânevi öğretmenim Ferid Alnar’ın eserini solist olarak çalmamdan ötürü (cebime bir kuruş telif bedeli girmemesine rağmen) vârisine cebimden telif ücreti ödemeye mahkûm edildim. (Bu da bizim güzel kaderimizin bir cilvesidir. Helâl ü hoş olsun.)

- Eseri İstanbul, İzmir, Atina, Adana, Ankara, Bursa, Eskişehir, Mersin, Wupertall, Zurich, Viyana, Bükreş gibi şehirlerde yerli ve yabancı orkestralarla ve aralarında Hikmet Şimşek, Cem Mansur, Emin Güven Yaşlıçam, Fahrettin Kerimov, İbrahim Yazıcı, Gürer Aykal, Hakan Şensoy, Murat Kodallı, Hasan Niyazi Tura, Pietr Vronsky, Romeo Rimbu’nun da bulunduğu birçok yerli ve yabancı şeflerle 40 yıl içerisinde 30’un üzerinde konserde seslendirdim.

- Yalnızca Kanun Konçertosu’nun değil, Ferid Alnar’ın “10 Yunus Emre İlâhîsi Koro Suiti”nin de ilk seslendirmesini Ayangil Korosu ile 1991 Uluslararası İstanbul Festivali ve sonraki birçok yurtiçi ve yurtdışı konserde gerçekleştirdim.

Yazının Devamını Oku