Okuma eleştirisi, edebi ilgi alanımızın neredeyse dışında bir mesele. Kanımca okuma eleştirisi, yalnızca eleştirinin eleştirisi sıfatıyla değil, aynı zamanda okumanın da biri olmadan ötekinin var olamayacağı özel bir estetiği olmasından dolayı temel ve olmazsa olmaz bir durumdur. Edebiyat metni okumak, okumanın edebiliğini gerektirir. Estetiği alımlamak da, alımlamanın estetik olmasını zorunlu kılar. Bir diğer ifadeyle, yazarın edebiyatı okuyucunun edebiyatını gerektirir. Bundan dolayı metni alımlama ve bunun koşullarına dair soru, metni yaratma koşullarına dair sorudan daha önemsiz değildir. Eleştirinin görevlerinden biri de metni yani yaratmayı olduğu kadar alımlamayı yani okumayı da ele almaktır.”
Olimpiyat
başarısının sırrı
Ahmet Çakır, ‘Olimpiyat Kitabı’nın başındaki ‘Giriş’te şunları söylüyor: “Kitapsız olimpiyat başarısı olanaksız! Bununla ilgili bazı yayınlarda bir ülkenin ekonomik büyüklüğü ile olimpiyat başarısı arasında bir bağ olduğu belirtiliyor. Bunun kanıtları açık ve anlaması da kolay. Bunu, ’Ne kadar paran varsa o kadar madalya alırsın!’ diye okumak da mümkün. Kuşkusuz bu da hiçbir istisnası olmayan kurallardan biri değil.” Karikatür Raşit Yakalı’nın. Kitapta bütün dünyanın olimpiyatları var. Sanırım benim için en ilgi çekici bölüm; ‘Olimpiyatlarda Türkiye’.
Homeros’tan Nâzım’a
237 seçiciden 10 oyun seçmeleri istendi. Liste de bu yanıtlardan oluştu.
İlk 10 sıralaması şöyle:
*Keşanlı Ali Destanı / Haldun Taner
*Mikado’nun Çöpleri / Melih Cevdet Anday
*Lüküs Hayat / Ekrem Reşit Rey
*Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz / Aziz Nesin
*Asiye Nasıl Kurtulur / Vasıf Öngören
*Zengin Mutfağı / Vasıf Öngören
“Gelmezsen eğer mevsimi nerden bilecekler”.
Sevgilisine övgüsünde çiçeklerin açmasını mısraa getirmişti.
Ben de yazın geldiğini İstanbul Müzik Festivali ile fark ederim.
Estetik bir mevsim algılaması.
Her yıl tekrarladığım gibi, zaten ilk gün ajandama tarihini not ederim.
Biliyorsunuz, festivalde Beethoven’ın 250’nci doğum yılı çeşitli etkinliklerle kutlanacak.
Beethoven denilince de müzikle siyasetin birleştiği yerde Dokuzuncu Senfoni’si anılır.
Festivalin mottosu:
Geçen perşembe günü sergiyi küratör Demet Yıldız ve kurumsal iletişim müdürü Begüm Güven’le birlikte gezdim.
(Doğan Hızlan kendi portresinin önünde)
Daha önce hakkında yazmıştım, İstanbul’da tanışmış, sonra da Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nü aldığı yıl da evinde ziyaret etmiştim.
Müzenin duvarlarına onun yaşamını, meslekteki çalışmalarını yansıtan açıklamalar konulmuştu. Her kitabın, her sanat eserinin, elbette her fotoğrafın yazılma, yaratılma, çekilme öyküsü vardır. Daha önce Lütfi Özkök’le ilgili bir kitap yayımlanmıştı.
Sergide okuduklarımdan bir seçme yaptım. İsveç’te yaşadığı için onun yaşamından kesitler okura da, ziyaretçiye de bilgi verecek özellikler taşıyor.
Bilgilerin çoğu Osman İkiz’in sergide yer alan yazılarından derlendi. Editörlüğünü Nilgün Uzun Uluocak’ın yaptığı kitaptan satırlar da burada yer aldı.
Şiire nasıl başladı?
“Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney”.
Bu ayrıntılı kitapta, Güney’in hayatını, filmleri hakkında bilgiyi, öyküsünü, oynadığı her filmin afişini, hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflarını okuyabilir, öğrenebilirsiniz.
Kitabın yazarı Tahir Yüksel’den şöyle bir mektup aldım:
“Saygıdeğer Doğan ağabeyim merhaba,
Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım iyisinizdir. Yılmaz Güney üzerine hazırladığım ‘Karanlıktaki Işık Yılmaz Güney’ kitabımı sizin de görmenizi istedik.
1970 yılından başlayarak, Türkiye’deki en büyük Yılmaz Güney arşivini oluşturdum. Sinemanın merkezinden oldukça uzak Kütahya’nın Simav ilçesinde hatta köyünde bunu yapmanın zorluğunu takdir edersiniz. Yılmaz abimle önce yazışarak tanıştık. Onu kaldığı ceza evlerine görmeye gittim. Çok iyi dost olduk. Beni bütün ailesiyle tanıştırdı.
Ben bir yazar değilim. Kitapta anlattığım gibi Yılmaz abimle bir konuşmadan yola çıkarak bu kitabı hazırladım. Sinema panolarında kullanılmış, yıpranmış afişleri ve fotoğrafları photoshop ortamında on iki yıl tamir ettim. Kitabın tasarımını ve editörlüğünü, kapağın tasarımını; her şeyini kendim yaptım.
ROSA (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Timaş Yayınları
Behçet Necatigil’in çevirisinden Knut Hamsun’u okumak bir okur için ayrıcalık. Hem iyi bir yazar hem iyi bir şair ve çevirmen. Bu kitabı okurken Necatigil ile Kâmuran Şipal’in çeviri konusunda mektuplaşmalarını anımsadım.
Kitap şöyle başlıyor: “18** kışında Rönneberg’in balıkçı motorlarından biriyle Aalesund’dan Lofot Adaları’na gittim. Yolculuk ucu ucuna dört hafta sürdü; Skroven’de motordan ayrıldım, yoluma devam için bir fırsat kollamaya başladım. Paskalya’ya doğru, bir alamana kayığı Saltenland’a geçiyordu; bu yol beni tam hedefime ulaştırmazdı, ama yine de ona bindim.”
Muhit.
İbrahim Tenekeci’nin genel yayın yönetmeni olduğu derginin Başlarken yazısından bir bölümü okuyalım:
“Merhaba,
Yeni bir yürüyüşe başlamış bulunuyoruz. Allah mahcup etmesin.
Muhit, adından da anlaşılacağı gibi, toparlayıcı bir yayın çizgisi takip edecektir.
İyi ve güzeli kılavuz edinen hüner, emekle buluşan yetenek, gösterişten uzak maharet, hürmetle birlikte ilerleyen meziyet, sahibine yakışan kabiliyet ve bütün bunları tamamlayan şahsiyet, derdimiz budur.
Varlıkta şımarmayan,
TÜNEL Meydanı’na eskiden sık sık uğrardım. Özellikle de Hakan Atala’nın Lale Plak dükkânını ihmal etmezdim.
Çünkü orası benim ses dünyamı zenginleştiren yerdi. Atala sıradan bir satıcı değildi ki, müziğin her türü için danışmanlık yapardı, yeniliklerden bizi haberdar ederdi.
Sait Faik Abasıyanık’ın da öyküsünden sonra, İstanbul’da yaşayan herkes oraya uğramıştır.
Orası özel sebeple kapanınca İstanbul’un bir yanı benim için eksik kaldı.
50. yılındaki yazımı yeniden okudum. Böyle yerler artık kişilerin değil, bir şehrindir, ben belediyenin bu plak evinin yaşaması için çaba göstermesini bekliyorum, umuyorum.
Çünkü uzunçalar (LP) yükselişte, dijital onları yok edemedi. İyi müzik dinlemek isteyenler onu tercih ediyorlar.
Sürekli müşteriler -ki Hakan Atala hiçbir zaman onlara bu gözle bakmadı, o sıfatı kullanmadı- ziyaret ederler, ille de bir şey almazlar, Hakan Atala ile sohbet edip giderler.
İçeri girmek kolaydı ama dışarı çıkamazdınız. Çünkü her bir raf sizi bir parçaya çeker, çekmeceler müzik dünyasının bütün gizini size sunardı.