İş insanları yaşadıkları şehirle bağ kurmalı

İZMİR’de iş yapmak nasıl bir şeydir?

Haberin Devamı

 

Bir gökdelenin 20. katındaki toplantı salonunda sunum yapmak mı?

Ya da mesai sonrası trafikte kaybolup eve kendini zor atmak mı?

Yoksa...

Kordon’da bir sabah yürüyüşü yapmak, Kemeraltı’nda bir fincan kahve içmek, Urla’da bir bağ evinde ilham almak mı?

Bence işin sırrı burada.

Ve daha fazlası...

Bir kenti sosyal hayatıyla, ekonomisiyle, hafızasındaki değerleriyle yaşamak...

EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı M. Kaan Özhelvacı’nın söylediği bir şey var:

“İş insanları yaşadıkları şehirle bağ kurmalı.”

Bu söz, ilk bakışta romantik bir fikir gibi gelebilir.

Aslında iş dünyasında sürdürülebilir başarının en önemli formüllerinden biri.

Bir kentte yaşamak başka, o kenti gerçekten hissetmek başka bir şey.

İstanbul’da yaşayan ama Boğaz’a hiç vakit ayırmayan, Ankara’da oturan ama hiç Sakarya Caddesi’nde yürümeyen insanlar var.

Haberin Devamı

Şehirleri sadece bir “iş alanı” olarak görenler; sabah ofise girip akşam çıkınca, yaşadıkları yerle bağ kurduklarını sanıyorlar.

Ama gerçek şu ki işinize ruh katmak istiyorsanız, şehrinizin ruhunu da hissetmelisiniz.

İzmir, sadece güzel bir deniz manzarası değil.

Tarihiyle, gastronomisiyle, sokak kültürüyle, yerel üreticisiyle büyük bir ekosistem.

Ve bu ekosistemi anlamayan bir iş insanı, sadece rakamlarla uğraşan biri olmaktan öteye geçemez.

İzmir’in kimliği, sürdürülebilirlik ve iyi yaşam kavramlarıyla bire bir örtüşüyor.

Yerel üretimi destekleyen mutfağı, doğayla uyumlu şehir yaşamı, çevreci iş modelleri... Yani burada iş yaparken aynı zamanda bir değer yaratma şansınız var.

Ve bu değer, sadece finansal değil.

Bir kenti yaşamak, onu korumak, kültürüne sahip çıkmak da bir iş insanının görevi.

Çünkü bir şehir kimliğini kaybederse, orada yapılan iş de anlamını yitirir.

İş dünyası artık sadece kazanç odaklı değil.

Artık insanlar daha bilinçli, daha anlamlı işler yapmak istiyor.

Pahalı ve gösterişli şeyler yerine, doğayla uyumlu, özgün ve sürdürülebilir olana yöneliyor.

Ve İzmir, tam da bu noktada bir model şehir olabilir.

Öyleyse, Kaan Özhelvacı’nın sözünü biraz genişletelim.

Haberin Devamı

İş insanları yaşadıkları şehirle bağ kurmalı... Ama aynı zamanda o şehri hissetmeli, yaşamalı ve geleceğe taşımalı.

Çünkü İzmir gibi şehirler, sadece bir “iş merkezi” değil... Bir yaşam biçimi, bir ilham kaynağı, bir kültür mirası.

Ve bu miras, onu gerçekten hissedenlerle büyüyecek.

 

 

Otopark ücretlerinden

ben de şikayetçiyim

 

BİRÇOK kişi sosyal medya hesaplarından ödedikleri otopark ücretlerini paylaşıyor. Her şey pahalandı ama galiba otopark ücretlerindeki artış artık tepki çekiyor. Geçenlerde İstanbul’da ünlü bir oteldeki toplantı için gittik, birkaç saat kalan arabamız için binli rakamları geçen ücret istediler. Oradan ayrıldık bir başka randevumuz için Bebek tarafına gittik, otopark bulamadığımız için bir valeye arabayı bırakmak zorunda kaldık, yine birkaç saat sonra binli rakamlı bir para ödedik.

Haberin Devamı

Yani iki, üç toplantı yapan biri eğer belediyelerin otoparklarında yer bulamazsa bir servet ödemeyi göze almalı.

Bu sadece İstanbul için de geçerli değil; İzmir’de de rakamlar İstanbul kadar olmasa da çok pahalı.

Biliyorum; “Her yere arabayla gitmek zorunda değilsiniz, toplu ulaşım aracı kullanın” diyeceksiniz.

Gidilecek yer var, gidilmeyecek yer var.

İnanın metroyu da tramvayı da mümkün olduğu kadar kullanmaya çalışıyorum.

Ama bazen arabanın şart olduğu yerler oluyor, bir toplantıdan diğerine ulaşmak zorunda kalabiliyorsunuz.

Otopark ücretleri can sıkıyor.

Sosyal medyasından paylaşan birçok kişi gibi ben de şikayetçiyim.

 

 

Rekabet markalarla değil

ülkeler arasında yaşanıyor

 

DÜN bir haber dikkatimi çekti.

Haberin Devamı

ABD’li otomotiv devi Ford, Almanya’daki iştiraki Ford-Werke GmbH’ye tam 4.4 milyar euro destek sağlayacağını açıkladı.

Gerekçe?

Borçları azaltmak, yeniden yapılanma sürecini hızlandırmak ve rekabet gücünü artırmak.

Bundan sonra buna benzer haberleri daha çok duyacağız. Çünkü dünya yeni bir rekabet dönemine giriyor. Ve bu rekabet sadece şirketler arasında değil, ülkeler arasında da yaşanıyor.

Ford’un bu hamlesi, aslında Avrupa’daki büyük otomobil üreticilerinin hayatta kalma mücadelesinin bir parçası.

Çünkü rekabet sertleşiyor. Elektrikli otomobillere geçiş, yüksek maliyetler gerektiriyor. Çinli üreticiler, hızla Avrupa pazarına giriyor ve fiyat avantajlarıyla devleri zorluyor. ABD’deki şirketler, devlet teşvikleriyle büyüyor, Avrupa ise geride kalma endişesi taşıyor.

Haberin Devamı

Alman otomobil üreticisi Volkswagen’in tarihi işten çıkarmalar yapması, fabrikalar kapatması, bu dönüşümün ne kadar acımasız olduğunu gösteriyor.

Ve bu noktada Ford’un açıklamasındaki şu cümle çok önemli:

“Avrupa’da başarılı olmak için yapılarını basitleştirmeye, maliyetleri düşürmeye ve verimliliği artırmaya devam etmeliyiz.”

Yani büyük şirketler artık daha çevik, daha hızlı ve daha düşük maliyetli olmak zorunda.

Bizim de otomotivde güçlü bir geçmişimiz var. Ford, Toyota, Renault gibi devler burada üretim yapıyor. Ve artık kendi markamız olan TOGG da sahneye çıktı.

Ama yetmez.

Çünkü Ford’un Almanya için yaptığı gibi Türkiye’de de devlet destekli büyük yatırımların hızlanması gerekiyor.

Belki de iyi olduğumuz birçok sektörde benzer adımlar bekleniyor.

Türkiye’nin gerçek gündemi bu konular olmalı.

 

 

1 Mart milat

benim için

 

DAHA ne kadar soğuk yapar bilemem; kaç yağmurlu gün var onu da bilmiyorum.

Ama dün biraz yürürken yüzüme çarpan güneşin etkisinden anladım ki Ege’nin kıyılarına bahar, hatta yaz geldi demektir.

Aslında benim için 1 Mart her zaman bir milat olmuştur.

Hava nasıl olursa olsun, o gün geldiğinde içimde bir şeyler değişir. Güne daha erken başlamak isterim, daha çok yürümek, denize daha uzun bakmak, sokaklarda daha fazla vakit geçirmek...

Çünkü bilirim ki artık her şeyin rengi değişmeye başlayacak.

Deniz daha parlak görünecek, gökyüzü biraz daha mavi olacak, insanlar biraz daha gülümseyecek...

Kışın kasveti, uzun geceleri, kalın paltoları, içe kapanmış ruh halleri geride kalıyor.

Kim ne derse desin, Ege’nin baharı başka.

1 Mart geldiğinde ben de bilirim ki artık içimde bir şeyler değişmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları