Paylaş
Kışları Karşıyaka’daki Fikri Altay’da, yazları da Çeşme’de Alaçatı’da Altınordu tesislerinde antrenmanlara gidiyor.
Futbolcu olma gibi bir ideali yok ama boş zamanlarını yeşil sahalarda geçirmeyi seviyor.
Bazen antrenmanlarına gidiyorum; arkadaşlarıyla diyaloğunu, disiplinini, spora olan ilgisini seviyorum.
Bana da o gençlerle olmak iyi geliyor.
Futbolla başlayan sohbet çok başka yerlere gidiyor; hayatı bir de onların gözünden öğrenmek harika bir duygu, tavsiye ederim.
Bütün dünyada insanlar oturdukları kentin takımı, hatta ilçe takımını tutar. Bizdeki gibi üç büyükler, sonrasında dördüncü, beşinci büyükleri tutma sevdası yoktur.
Ama rekabet ve heyecan bu büyükler arasında olduğu için bu takımlardan birine ilgi duymak normal karşılanıyor.
Örneğin benim önceliğim İzmir takımlarıdır.
İlk sırada Karşıyaka’dır; Göztepe’dir, Altay’dır, Altınordu’dur.
İzmir takımlarının bu rekabetin içindeki durumlarını biliyorsunuz.
Ama olsun; yaşadığım şehirlerin takımların maçlarına gitmek ve onları desteklememiz lazım.
Atlas’a da bunu anlatıyorum hep...
Büyüklerden istediğin takımı tut ama şehrinin takımlarını da destekle...
Bu yıl Süper Lig’de olağanüstü bir rekabet var.
Galatasaray da Fenerbahçe de iyi takımlar kurdu ve lig çoktan koptu.
İkisi de yenilmiyor, ikisi de mücadele ediyor.
Ama saha içi kadar saha dışındaki konuşmalar da farklı…
Bu çocukların, bu gençlerin bunlardan etkilenmediğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Taraftarlıkla fanatizmin aynı olduğunu düşünenler çok.
Ben Atlas’a taraftar olmayı anlatıyorum.
Holiganizmin geldiği noktayı geçen gece Trabzon’da gördük.
Sahaya girip futbolu çirkinleştirenler kadar benim gibi çocuğunu alıp taraftar olmayı öğreten anne babalar da vardı hiç kuşkusuz tribünlerde...
İşte çocuklarımızın spor sevgisini çalan bu hırsızlara, kendini taraftar sanan bu holiganlara mutlaka ağır cezalar verilmelidir.
Yoksa benim Atlas’a anlatacak öykülerim kalacak, ne de sizin çocuklarınıza...
Altına imzamı atarım
TRABZON’da yaşanan olayları kabul etmek mümkün değil.
Aslında sağduyulu herkes adına FIFA Başkanı Gianni Infantino bir açıklama yapmış.
Demiş ki; “Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşması sonrasında yaşanan şiddet kesinlikle kabul edilemez; saha içinde veya saha dışında, bunun sporumuzda veya toplumumuzda yeri yoktur. Bunu daha önce de söyledim ve tekrar söyleyeceğim; futbolda istisnasız tüm oyuncuların, dünyanın her yerindeki pek çok insana bu kadar keyif veren bir oyunu oynayabilmek için güvende ve emniyette olması gerekiyor. İlgili makamları buna her düzeyde saygı gösterilmesini sağlamaya ve Trabzon'daki şok edici olayların faillerinin yaptıklarının hesabını vermeye çağırıyorum.”
Altına imzamı atıyorum.
Futbolu sporun bir parçası olmaktan çıkarıp başka mecralara taşıyan herkesin bu gelinen noktada sorumluluğu var.
Kentsel dönüşümü doğru yapmalıyız
31 Mart’ta sandık başındayız.
Adayların projelerini dinliyorum.
Ağırlıklı olarak kentsel dönüşüm vaatlerin en başında yer alıyor.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir’de yapı stoğunun yarısından fazlası sorunlu ve acil dönüşüme ihtiyacı var. Yerinde dönüşüm yapmalıyız.
Bunu yaparken de; yık yap yerine kentlerin dokularını, siluetlerini, değerlerini korumalıyız.
Bundan 50 yıl sonra çok daha büyük sorunlar yaratmak yerine bu sefer gerçekten altyapıyı düşünerek, modern kentler kurarak yapmalıyız.
Kentsel dönüşüm kulağa hoş gelen bir kavram ancak biz bunu yıllar içinde çok başka bir yere getirdik.
Değiştirelim, dönüştürelim kabul ama ortaya çok başka bir kent görüntüsü çıkmasın.
Kim nasıl mutlu oluyorsa
SON günlerde birçok sanatçının estetik yaptırdığını öğreniyorum. Kendileri yeni hallerini sosyal medya üzerinden paylaşıyorlar. Bir kere bana bir şey söylemek düşmez. Estetiğe hiç karşı değilim. İnsan kendini nasıl iyi hissediyorsa öyle davranabilir, kararlar alabilir.
Medyada okuyorum.
“Eski hallerinden uzaktan yakından ilgisi yok. Çok başka biri olmuşlar” diye eleştiriyorlar.
Hak vermiyor değilim.
Yüzdeki küçük dokunuşlar bile bazen insanı çok başka biri yapıyor.
Ama dediğim gibi herkes her şeyi yapmakta özgür, yeter ki mutlu olsunlar.
Ama ben sağlıklı yaşlanmayı, yüzümdeki çizgilerle barışık olmayı tercih edenlerdenim.
Oyunuzu kullanın ve sahip çıkın
SEÇİM sürecinde son viraja girildi.
Adaylar akıllarındakini, çantalarındakileri söylediler.
Bu dakikadan sonra fark yaratmak artık adayların kendi becerilerinde...
İyi iletişim stratejisi kuranlar, halkın içinde daha fazla olanlar, bugüne kadar söylediklerini şimdi ikna ederek anlatabilenler kazanır…
31 Mart’ta sandığa gidin oyunuzu kullanın.
Yerel seçimler genelden farklıdır.
Yerel yöneticileri seçiyoruz ve onlarla sürekli temas halindeyiz.
Sandığa küsmek olmaz, oy demokrasinin en önemli detayıdır.
Paylaş