Türkiye’nin ihracat lokomotifi olan birçok sektörün üretim merkezleri İzmir’in organize sanayi bölgelerinde ve üstelik serbest bölgelerin getirdiği avantajları da unutmamak gerekir.
Elbette yükselen yerler, bölgeler, adresler var. Örneğin Urla...
İnanç Kabadayı şöyle dedi;
“Ege Yapı olarak odağımızı Ege’ye çevirmiş durumdayız. İstanbul’dan sonra İzmir’i ikinci ana merkez olarak seçtik. İzmir’de başlayan, devam eden ve tasarlama aşamasında olan toplam 6 projemiz var. Bunların toplam yatırım maliyeti 700 milyon doların üzerinde. Tamamlandığında da ortaya çıkaracak değer 1,5 milyar doların üzerinde olacaktır. Konut için İzmir’e farklı ses getirdiğimize inanıyoruz.”
İnanç Kabadayı’nın bir fikri de var.
Geliştirme sürecinden başlayarak tüm aşamalarında sürdürülebilir ve düşük karbon ayak izi bırakan farklı temaları olacak doğa içinde yaşam alanları kurmak istiyor.
Bir başlangıç da yapmış.
Hürriyet’in manşetindeydi.
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, İzmir’deki son yangınlarla ilgili bir açıklama yaptı. Diyor ki…
“İzmir’de yerleşim yerleri ormanın içine girmiş. Kuvvetli rüzgâr güneye doğru devam etseydi Karşıyaka’nın tutuşması engellenemezdi, şehir yangına teslim olabilirdi.”
İzmir tarihinde yangınlar var.
Ve yeniden yapılan bir şehir İzmir...
Gelin görün ki ders almıyoruz.
Şehrin yüzde 50’sinden fazlası kötü, niteliksiz yapı stoğuyla dolu...
Ben statlara güzel vakit geçirmeye, biraz eğlenmeye, sporun birleştirici gücünü hissetmeye, hayatın günlük temposundan uzaklaşmaya gidiyorum.
Yani benim için spor biraz hobi, biraz eğlence, biraz da terapi gibidir.
Oğlum Atlas’a da bunları anlatıyorum.
Neler hissettiklerimi, spora olan tutkumun bana kazandırdıklarını...
Atlas’a fanatik değil, taraftar olmayı öğretmeye çalışıyorum.
Ben anlattıkça yaşadıkları, 12 yaşında olmasına rağmen hayatla ilgili deneyimleri hepimizi zorluyor.
Eminim birçok anne baba benim gibi hissediyor.
Bunu biraz Bodrum yapabiliyor.
Ama Bodrum’un her yeri de değil.
Örneğin sokaklarından yürüyemediğimiz Çeşme’de, özellikle de Alaçatı’da kışın işletmelerin büyük bir kısmı kapalı...
Böyle olunca yazların kıymeti de bilinmiyor.
İşletme sahipleri neredeyse her yıl değişiyor.
Böyle yerlerin hafızası da olmayınca kültürü de yerleşmiyor.
Türkiye’de ilk endüstriyel sirkeyi Fersan üretti. 1978 yılında kurulan bir marka; turşu üretim tesisi ile Türkiye’deki global fast food restoran zincirlerinin tek turşu tedarikçisi konumuna geldi.
2012 yılında da DEVELEY Senf & Feinkost GmbH'nin bünyesine katıldı. Develey; dünyanın en büyük hardal üreticisi ve çok farklı ürün çeşidine sahip bir marka...
Fersan, İzmir Kemalpaşa’daki iki fabrikası ve Manisa Turgutlu’daki bir fabrikasıyla sadece Türkiye’de değil, global pazarda da önemli bir konuma ulaştı.
Gürhan Güven’i uzun zamandır takip ediyorum.
Fersan’ın bir dünya deviyle evliliği sürecini çok başarılı yönetti; kadrosunu güçlendirdi ve farklı ürünleri de raflara soktu.
Şimdi Develey Türkiye’yi bir stratejik merkez gibi görüyor.
Develey hardallarını Türkiye’de üretecek Fersan, aynı zamanda Develey’in Afrika ve APMEA bölgesinde temsilci oldu.
Ve şimdi de bir kitap yazdı. Bu yılın sonunda raflarda yerini alacak.
İngiliz Psikanaliz Derneği'nin önde gelen üyelerinden psikolog John Carl Flügel, Freud’dan ilham alınarak yazılmış türünün ilk örneği olan “The Psychology of Clothes”(Giysilerin Psikolojisi) kitabını yayınladığında takvimler 1930 yılını gösteriyordu. Flügel tam da bu kitabında kıyafetlerin psikolojisi hakkında ne kadar az kitap olmasından yakınır. Rana Kutvan diyor ki; “Sene 2024 olmasına rağmen moda psikolojisi hakkında yabancı ülkelerde yayınlanmış kitap sayısı hala oldukça az. Hem moda, hem psikoloji eğitimi gören biri olarak bu iki alana eşit derecede duyduğum sevgi bir araya geldi ve sonuç Moda Psikolojisi kitabım oldu.”
Moda psikolojisi uygulamalı psikolojinin bir dalı; moda ve insan davranışları arasındaki ilişkiyi anlamak ve açıklamak için psikolojik teorileri ve ilkeleri kullanıyor. Giyim seçimlerimizin birbirimizi algılama ve yargılama şeklimiz üzerindeki etkilerini araştırıyor. Moda psikolojisi, modanın bireyler ve bir bütün olarak toplum üzerindeki psikolojik etkisini analiz etmemizi sağlıyor. Tüketici davranışları, modanın beden algısı üzerindeki etkileri de moda psikolojisinin konuları arasında…
Rana Kutvan’a; “Bazı insanların tarzını beğeniyoruz, bazıları hoşumuza gitmiyor, bunun nedeni nedir” diye sordum.
Cevabı şöyle oldu; “Bunu merak ediyorsanız, kıyafetlerimizin duygu durumumuz üzerindeki etkilerini öğrenmek, giydiklerinizle dış dünyaya kendiniz hakkında nasıl mesajlar verdiğinizi anlamak istiyorsanız bütün bunların cevaplarını size moda psikolojisi verebilir. Moda psikolojisi emekleme çağında bir alan. Bazı moda psikologları giysilerin insanlar üzerindeki etkilerine odaklanırken, alanın çoğu satın alma motivasyonları ve tüketici davranışı üzerine pazar araştırmasını kapsar. Giyinmenin insanlar üzerindeki günlük etkisine rağmen konu hakkında çok az ampirik araştırma yapıldı. Belki bunun nedenlerinden biri modanın genelde çoğu insan tarafından hafife alınması, önemsiz, yapay bir kavram olarak algılanması. Oysa moda zannedildiği gibi hiç de hafife alınacak bir konu değil.”
Aslında Ege İhracatçılar Birliği Başkanı Jak Eskinazi de uzun zamandır dövizle ilgili açıklamalar yapıyordu.
Eskinazi’nin dolar hedefi çok daha yüksek üstelik...
Avrupa’da kriz enflasyonun yükselmesi olarak algılanır. Türkiye’de ise döviz arttığında kriz konuşmaları yapılır.
Birçok ihracatçıyla konuşuyorum; hepsi dövizin gerçek değerinde olmadığını, maliyetleri karşılamakta sorunlar yaşadıklarını söylüyor.
Ama satır aralarında siparişlerin de azaldığını ifade ediyorlar.
Pandemi sonrasında değişen dengeler; enflasyonu tetikledi. Ama Türkiye’deki fiyat artışları günlük hayatı daha çok etkiledi.
Atina ve Selanik gibi şehirleri iyi biliyorum ama adaların eskisi gibi ucuz olmadığını da söyleyebilirim.
Euronews’ta bir haber okudum.
Paris restoranlarının Olimpiyat etkisini hissetmediğini yazıyordu.
Haber şöyleydi.
“Sıradan bir hafta içi gününde, Eyfel Kulesi'ne birkaç yüz metre uzaklıkta bulunan Apollon Yunan restoranının önünde genellikle cadde boyunca uzanan uzun bir kuyrukla karşılaşırsınız. Ancak Paris'teki pek çok restoran gibi şehrin Olimpiyat yaz döneminde işlerinde düşüş yaşandı.
Oyunlar sırasında Fransa'nın başkenti Paris'e 15 milyondan fazla ziyaretçi gelmesi bekleniyordu. Ancak çok sayıda restoran ve bar sahibi, bekledikleri ziyaretçi sayısının henüz gerçekleşmediğini söyledi.”
Paris’te bile haziran ve temmuz aylarında ziyaretçi sayısında belirgin bir düşüş görülmüş. Bazı işletmeler için kayıp yüzde 30 ile 60 arasında olmuş.