14 Şubat 2002
Başbakan Yardımcısı ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz dün partisinin Meclis Grubu'nda bir konuşma yaptı. Konuşma ağırlıklı olarak ekonomi ve finans sektörü ile ilgiliydi. Konuşmanın ardından ayrıntıları yayımlayan haber ajanslarında bu konuşma "Yılmaz: Finans sektörü hala istediğimiz noktaya gelebilmiş değil" başlığı ile verildi. Haberi okuduğumda açıkçası içimden "nihayet" dedim. Nihayet bir yetkili çıkmış ve Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu anlatıyorken sadece "bankalar hala düzelmedi" demek yerine tüm finans sektörünü dikkate almıştı.
...Mıydı acaba?
Elbette ki hayır...
Sayın Yılmaz, konuşmasında finans sektörünün istikrarlı bir yapıya kavuşturulması yönünde önemli mesafeler alınmış olmakla beraber bu sektörün hala arzu edilen noktaya gelemediğini belirtmiş ve şöyle devam etmiş:
"Türk ekonomisi istikrar ve refaha giden uzun ince yolda yürüyüşünü sürdürüyor. Bu yürüyüş zaman zaman yaşanan tökezlemelere rağmen devam ediyor. Ama ekonomik işleyiş daha derinlik kazanmadığı için küçük çalkantılar ve manipülasyonların büyük dalgalanmalara yol açtığının işaretleri vardır.
Türk ekonomisi üretim değil finans merkezli yapıya dayandığı sürece bu tür sorunları tümüyle çözmek mümkün değildir. Üretimi destekleyen onun gelişmesini sağlayan finans sektörüdür. Hükümet olarak finans sektörüyle ilgili düzenlemelere öncelik vermemizin altında yatan neden budur."
Sayın Yılmaz'ın söylediklerinin bu kısmına kadar kimsenin itirazı yok. Elbette bu ekonomik yapı içinde iktisadi faaliyetin sürmesi için şirketlerin kaynak ihtiyacını bankalardan karşılaması gerekli. Bunun için de bankaların sağlıklı olması şart. Ama Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim kurulu Üyesi Mehmet Balduk bankalardan hala tekstil sektörüne kredi verilmediğini belirtiyor. Balduk üstelik bankaların diğer sektörlere de kredi vermediğini tekstil sektörünün ise en kötü durumda olduğunu belirtiyor.
Eğer Sayın Yılmaz'ın söyledilerini yanlış yorumlarsak Balduk'un itirazını haksız bulmak işten bile değil. Ama Yılmaz'ın konuşmasındaki asıl vurgu "sektörün itenilen ere gelemediği" değil "hükümetin bu konuda çok önemli işler yaptığı" noktasında.
Neyse devam edelim. Sayın Yılmaz yaşanan ekonomik sorunlar neticesinde ortaya çıkan sosyal durumun da göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek bankaların kapanması ve birlşmesi nedeniyle 10.000 civarında bankacıın, üretim sektöründeki kriz nedeniyle de çok sayırda insanın işsiz kaldığını ve devletin bu duruma kayıtsız kalamayacağını söylüyor.
Borsa kurulduğu günden bu yana reel sektöre, üstelik sıfır (bir de rakamla belirtelim 0) maliyetle 23 milyar doların üzerinde kaynak aktardı. Üstelik halka açılan şiketler sadece kaynak bulmakla kalmadı, yönetim ve organizasyon bakımından dünya standartlarına bir kaç adım daha yaklaştı. Borsa Türkiye'nin hem batıya hem de doğuya açılan kapısı oldu. Yatırım alışkanlıının oluşmasında eksik de olsa önemli adımlar atılmasını sağladı.
Ama nedense artık 15. ayını devirmek üzere olan kriz sürecinde ne borsa, ne halka açılma, ne de halka açık şirketler konusunda ir tek adım bile atılmadı. Bir tek kolaylaştırıcı düzenleme gerçekleştirilmedi. Bu dönmede sermaye piyasası açısından ileriye dönük çok önemli adımlar atılıdı ama bu adımların atılmasında Sermaye Piyasası yetkililerinin biresel çabaları etkili oldu. Ekonominin iyiye gidişinin işaretlerini arayan herkes borsa endeksinin hareketini konuşurken, bunun ne anlama geldiğini düşünmüyor.
Sayın Yılmaz finans sektöründe birleşmeler ve kapanmalar nedeniyle 10 bin civarında insanın işsiz kaldığını da söylüyor ama aracı kurumlar ve sermaye piyasasında çalışanlarının durumunun ne olduğuna değinmiyor.
Sermaye piyasasındaki yara kanamaya devam ediyor ama kimsenin derman olmaya niyeti yok.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2002
Garip olaylar yaşamak sanırım dünyada bir ABD bir de Türkiye'nin tekelinde. Gazetelere baksanıza. Sadece bugün değil, herhangi bir gün. Mesela:
Niyetlerinin iyi olduğuna adım gibi emin olduğum bir grup rahatsız adam (ki rahatsız olmak iyi bi' şeydir) kalkıp NARO'yu kuruyorlar. Ama NARO hareketin farkında olmadan isim babası Nuri Alço kalkıp emniyete gidiyor ve "Valla benim bu işlerle alakam yok" mealinde bir açıklama ile "kim bu densizler bulun kardeşim" diye başvuru yapıyor.
Sonracıma, kadrosuna iyi giyimli, sinekkaydı traşlı, yakışıklı gençleri dolurarak "Valla billa değiştim" mesajlarını galaksinin en ücra köşelerine kadar gönderen bir siyasi lider, bir kimlik kartı gibi taşıdığı dudak üstü bıyığının altından pot kırmaya devam ediyor. Alkol yasağına referandum. New York'taki Dünya Ekonomik Forumu Toplantısı'nda boyunun ölçüsünü aldığı yetmezmiş gibi.
Bi' de Amerika'da dört kadın bir erkek ve 12 çocuktan müteşekkil bir aile "yıllardır" karanlıkta yaşıyormuş. Yeni Yüzyılın en garip olaylarından biri sayılması gereken bu olay da meraklı komşu marifetiyle ortaya çıkmış.
Yani, burası Türkiye ise orası da ABD.
Aaa! Elbette, Medeniyetler tepişmesi, özür dilerim "buluşması" da apayrı bir hoşluk (bu kelimeyi seviyorum, "hoşluk"). Tamam Türkiye Cumhuriyeti, onun bu toplantıdaki temsilcisi ve ayrıca da toplantının tertipçisi Sayın Dışişleri Bakanı İsmail Cem'i kutlamak gerek. Ama Allah aşkına söyleyin toplantı oldu bitti. Ne değişti ki! Ne değişecekti ki. 44 bakan bir o kadar müsteşar, yardımcıları falan hep beraber yedi, içti, konuştu eğlendi. Tasası da bize düştü.
Neyse son örneğimizi de verip borsaya geçelim.
Son ama önemsiz değil.
Yukardaki ABD-Türkiye ilişkisini gayet net biçimde ortaya koyan bir olay. Noam Chomsky'nin Türkiye ziyareti...
Hadi biz Türkler canımız sıkılınca kitap yasaklarız, yakarız, yazar hapsederiz, gazeteci tutuklarız, yayımcı tartaklarız falan. İyi de elin adamı sana ne ki kalkıp taaa bilmem nereden Türkiye'e geliyorsun. Tamam diyelim geldin.
Otur Boğaz'da rakını iç balık ye Sultanahmet'i gez. Yok "ben rahatsız adamım, otuz saniyede bir insan hakları falan demezsem rahat edemem" diyorsan yine İstanbul'da bi' sürü yer bi' sürü adam var. Git onlarla konuş. Ama Diyarbakır'a gidip mahkemeye kendini ihbar etmek de neymiş. Hadi diyelim o adam kendini ihbar eti. O zaman sen de yüce Türk Mahkemesi tutuklayıver şu adamı da görsün insan hakları testini. Ama ne oldu, mahkeme Amerikan Müdahaleciliği kitabının yayımcısını beraat ettirdi.
Hatta daha ilginci kitabı sakıncalı bulup hakkında bölücülük suçlaması ile dava açılmasını talep eden Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, beraat kararı verilen dava sonrası Chomsky'nin "Demokrası Yalanları" kitabını yazara imzalatı. Ölem ben, ölem ben!
Salı günü borsa yüzde 0.5 değer yitirdi. 11.600 puandan güne başadı, 11.800'e çıktı, seans içinde 11.300'e indi. 400 triyon lira işlem hacmi gerçekleşti. Çarşamba günü ise ilk seansa baktığımızda yükseliş olduğunu görüyoruz.
Kimse hayale kapılmasın. Çünkü 2002 yılı başıdan bu yana gayet kesin bir şekilde gördük ki piyasanın hakimi gayet yakından tanıdığımız, borsa ile ilgili her sohbette ister istemez isimleri geçen "babalar". Önümüzdeki dönem onlar nasıl isterse borsa o yöne gidecek.
Çünkü küçük yatırımcı piyasada yok, kurumsal yatırımcı yok, fonlar yok ve en önemlisi piyasanın dengeleyici unsuru yeni yabancı yatırımcı yok. Kısacası hiç bir şey yok. Hatta belki sizlere çelişki gibi gelecek ama asıl "babalar" da piyasada yok Onların "yancıları, beslemeleri, çöpçüleri" piyasada. (Borsada büyükler köpekbalığı, etrafındakiler ise köpekbalıklarının etrafında yüzen simbiyotik balıklara telmihen çöpçü olarak adlandırılıyor).
Demem o ki, bu adamlar için temelde üç sorun var.
Bankaların sermaye katkısı sürecinde üzerlerine düşen miktarı nereden bulacakları. (Burada halka arz ve bedelli sermaye artırımı seçenekleri sıkıntı yaratıyor)
Kamu halka arzları
Ve küresel ekonomik sıkıntılar. Başta da Japonya'nın bankacılık sisteminin çöküşün eşiğinde olması ihtimali...
Görüldüğü üzere bunların hiçbiri kısa vadeli meseleler değil. Bunlar çözülmeden de borsanın önünü görmesi zor. Olup olacağı son iki adır gördüğümüz hareket. Yani temelsiz bir ralli, adından sebepsiz bir düşüş. Haa elbete burası Türkiye. Unutum sanmayın. Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2002
Borsada 2002 yılının Ocak ayında gerçekleşen yabacı yatırımcı işlemleri açıklandı. Yabancı yatırımcı bu yılın ilk ayında borsada 1.2 milyar dolarlık işlem hacmi gerçekleştirmiş. Yüksek bir rakam gibi görünüyor ama dikkatli bakılınca başka noktalar ortaya çıkmaya başlıyor. Yabancı yatırımcının yaptığı işlemlerin ayrıntılarına bakılınca en çok işlem yapılan ilk üç hisse senedinin Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası ve Vestel hisse senetleri olduğu görülüyor. Net alım satımları bir yana bıraksak bile bu veriler bize işin içinde başka bir iş olduğunu gayet net biçimde göstermeye yeter.
Ocak ayını hatırlıyor musunuz?
Endeks 15 bin puana yükselmişti hani. Ya da dolar bazında 1.04 cent seviyesine kadar çıkmıştı. Ve ay boyunca tüm borsada hakim olan eğilim al sat yapmak şekilde kendini göstermişti. Ayrıca yukarda adı geçen üç hisse senedini sürekli olarak borsada gün içinde en çok işlem gerçekleştirilen hisse senetleri sıralamasında üst sıralarda görmüştük
Demek ki karşımızda iki seçenek var.
1- Ya yabancı yatırımcı da artık yerli yatırımcılar gibi gün içi al sat yapmaya başladı
2- Ya da bu işlemler yabancı işlemi değil bıyıklı yabancıların işlemleri....
Aslında bu önermelerin ikisini de doğru kabul etmemiz gerek.
Mesela borsada ocak ayı içinde elbette yabancı yatırımcı işlemi oldu. Çünkü ne olursa olsun İstanbul Borsası'nda sürekli bir yabancı yatırımcı payı var. Ama kriz dönemlerinde bu kalıcı yabancı payının çok azı gün içinde hareket etme eğiliminde oluyor. Bir de dünyada borsadan borsaya akan bir para vardır ki miktar olarak çok küçük olsa da yapı olarak en az bizim yatırımcılarınız kadar agresif davranma eğilimindedir.
İkinci olarak, evet bıyıklı yabancıların işlemleri de ocak ayında ekiliydi. Özellikle de ocak ayında hafif hafif piyasamızı koklamaya başlayan yeni yatırımcıların üzerlerine yıkılan hisse senetleriyle bıyıklıları bir kere daha gördük.
Sonuç olarak Ocak ayı 2001 yılından hiç de farklı geçmemiş...
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2002
Borsada 2002 yılının Ocak ayında gerçekleşen yabacı yatırımcı işlemleri açıklandı. Yabancı yatırımcı bu yılın ilk ayında borsada 1.2 milyar dolarlık işlem hacmi gerçekleştirmiş. Yüksek bir rakam gibi görünüyor ama dikkatli bakılınca başka noktalar ortaya çıkmaya başlıyor. Yabancı yatırımcının yaptığı işlemlerin ayrıntılarına bakılınca en çok işlem yapılan ilk üç hisse senedinin Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası ve Vestel hisse senetleri olduğu görülüyor. Net alım satımları bir yana bıraksak bile bu veriler bize işin içinde başka bir iş olduğunu gayet net biçimde göstermeye yeter.Ocak ayını hatırlıyor musunuz?Endeks 15 bin puana yükselmişti hani. Ya da dolar bazında 1.04 cent seviyesine kadar çıkmıştı. Ve ay boyunca tüm borsada hakim olan eğilim al sat yapmak şekilde kendini göstermişti. Ayrıca yukarda adı geçen üç hisse senedini sürekli olarak borsada gün içinde en çok işlem gerçekleştirilen hisse senetleri sıralamasında üst sıralarda görmüştükDemek ki karşımızda iki seçenek var.1- Ya yabancı yatırımcı da artık yerli yatırımcılar gibi gün içi al sat yapmaya başladı2- Ya da bu işlemler yabancı işlemi değil bıyıklı yabancıların işlemleri....Aslında bu önermelerin ikisini de doğru kabul etmemiz gerek. Mesela borsada ocak ayı içinde elbette yabancı yatırımcı işlemi oldu. Çünkü ne olursa olsun İstanbul Borsası'nda sürekli bir yabancı yatırımcı payı var. Ama kriz dönemlerinde bu kalıcı yabancı payının çok azı gün içinde hareket etme eğiliminde oluyor. Bir de dünyada borsadan borsaya akan bir para vardır ki miktar olarak çok küçük olsa da yapı olarak en az bizim yatırımcılarınız kadar agresif davranma eğilimindedir. İkinci olarak, evet bıyıklı yabancıların işlemleri de ocak ayında ekiliydi. Özellikle de ocak ayında hafif hafif piyasamızı koklamaya başlayan yeni yatırımcıların üzerlerine yıkılan hisse senetleriyle bıyıklıları bir kere daha gördük.Sonuç olarak Ocak ayı 2001 yılından hiç de farklı geçmemiş...
button
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2002
Ocak ayı enflasyon rakamları açıklandı. Çıkan rakamlar beklentilerin üzerinde. Borsada Cuma günü hızlı bir yükseliş yaşanmıştı. Çıkan sonuçların ardından Pazartesi günü ilk seansta düşüş gördük. İşlem hacmi yine diplerde gezindi durdu. Belki de bu düşüşü çok fazla yadırgamamak gerekiyor. Çünkü piyasayı aylardır taşıyan beklenti nihayet realize edilmek üzere. Yani IMF İcra Kurulu toplanıyor
Çıkacak karar az çok belli. Türkiye bu toplantı sonrası 16 milyar doların onaylandığını görecek ve Salı gününe yeni bir stand-by anlaşması ile uyanacak.
Bakalım bu kez sonunu görebilecek miyiz?
Son cümle biraz karamsar oldu gibi görünüyor değil mi?
Aslında değil. Çünkü bu cümle benim ruh halimden çok piyasaların ruh halini yansıtıyor. Yatırımcılar bu kez programa güvenmek istiyor ama geçen sefer bunun bedelini oldukça pahalıya ödediği için temkini de elden bırakmıyor.
İşlem hacmi düşüklüğü de işte bu güvensizliğin doğal sonucu.
Kimse güvenmediği bir ekonomik sistemde parasını yerel para birimi yatırım estrümanları ile değerlendirmek istemiyor. Hele de tek sıkıntısı krizden ibaret olmayan borsada... Bir kaç borsa müptelasını bu tanımın dışında tutmak lazım. Ama onlar da büyük olasılıkla kıyamet kopsa bile yine seans salonunda olacağı için pek fark etmez. Yani iş yine geçen yıllarda olduğu gibi gelip güven meselesine dayanıyor.
Borsaya yatırım yapmak ya da yapmamak konusunda karar veremiyorsanız şöyle bir sistem uygulayın...Siyasetin sizce en temel aktörlerinden 10'unun ismini bir kağıda alt alta yazıp 10 üzerinden güven puanlaması yapın. Sonra bu rakamları toplayıp 10'a bölün. Bildiğiniz basit ortalama yani. Çıkan rakam 10'a ne kadar yakınsa o kadar yatırım yapılabilir bir piyasa göreceğiz demektir.
Ufak bir hatırlatma daha, borsanın bir buçuk yıldır dört gözle beklediği yabancılar da çok daha karmaşık bir yöntemle de olsa benzer bir güven endeksi kullanıyor.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2002
Ocak ayı enflasyon rakamları açıklandı. Çıkan rakamlar beklentilerin üzerinde. Borsada Cuma günü hızlı bir yükseliş yaşanmıştı. Çıkan sonuçların ardından Pazartesi günü ilk seansta düşüş gördük. İşlem hacmi yine diplerde gezindi durdu. Belki de bu düşüşü çok fazla yadırgamamak gerekiyor. Çünkü piyasayı aylardır taşıyan beklenti nihayet realize edilmek üzere. Yani IMF İcra Kurulu toplanıyorÇıkacak karar az çok belli. Türkiye bu toplantı sonrası 16 milyar doların onaylandığını görecek ve Salı gününe yeni bir stand-by anlaşması ile uyanacak. Bakalım bu kez sonunu görebilecek miyiz?Son cümle biraz karamsar oldu gibi görünüyor değil mi?Aslında değil. Çünkü bu cümle benim ruh halimden çok piyasaların ruh halini yansıtıyor. Yatırımcılar bu kez programa güvenmek istiyor ama geçen sefer bunun bedelini oldukça pahalıya ödediği için temkini de elden bırakmıyor.İşlem hacmi düşüklüğü de işte bu güvensizliğin doğal sonucu. Kimse güvenmediği bir ekonomik sistemde parasını yerel para birimi yatırım estrümanları ile değerlendirmek istemiyor. Hele de tek sıkıntısı krizden ibaret olmayan borsada... Bir kaç borsa müptelasını bu tanımın dışında tutmak lazım. Ama onlar da büyük olasılıkla kıyamet kopsa bile yine seans salonunda olacağı için pek fark etmez. Yani iş yine geçen yıllarda olduğu gibi gelip güven meselesine dayanıyor. Borsaya yatırım yapmak ya da yapmamak konusunda karar veremiyorsanız şöyle bir sistem uygulayın...Siyasetin sizce en temel aktörlerinden 10'unun ismini bir kağıda alt alta yazıp 10 üzerinden güven puanlaması yapın. Sonra bu rakamları toplayıp 10'a bölün. Bildiğiniz basit ortalama yani. Çıkan rakam 10'a ne kadar yakınsa o kadar yatırım yapılabilir bir piyasa göreceğiz demektir. Ufak bir hatırlatma daha, borsanın bir buçuk yıldır dört gözle beklediği yabancılar da çok daha karmaşık bir yöntemle de olsa benzer bir güven endeksi kullanıyor.
button
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2002
Yeni Bir Stand By anlaşasına daha uyandığımız yeni bir gün. Şanlı 18. stand-by anlaşması herkesin dilinde . Tarihte bilmem kaç tane Türk devleti kurduğumuzla övünüp onları nasıl batırdığımızı hiç düşünmememiz gibi 18 adet stand-by imzalayıp 17 tanesini nasıl bozduğumuzu hiç dile getirmiyoruz. 9.3 milyar dolar yola çıktı ya herkeste bir sevinç, bir telaş sormayın gitsin. Açıkçası ben çok fazla sevinemiyorum Çünkü önümüzde yapılması gereken o kadar çok şey var ki. Gönlümüzden geçenleri bir yana bırakalım 18. stand-by anlaşması için verdiğimiz Niyet Mektubu'nun eklerine bakmak bile ruhumuza afakanlar bastırmak için birebir. Öyle şeyler var ki "Aman Allahım, biz iki yıl içinde tüm bunları yapmayı mı vaad ettik" diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Mesela bankacılık:
Kamu Bankaları personeli azaltılacak.
Haziran ayına kadar Ziraat ve Halk bakalarının 800 şubesi apatılacak
TMSF bankaları sorunu ivedilikle çözülecek.
Ocak ayından itibaren deneme mahiyetinde Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) uygulanacak, Haziran ayına kadar mevzuat IAS'a uyumlu hale getirilecek.
Ya da kamu Reformu:
Vergi Reformu planı Ocak ayıda Meclis'e sunulup ilk aşaması Nisan ayıda uygulanmaya başlanacak.
Bağımsız bir ihale kurulu kurulacak
Kitlerdeki tüm atıl kadrolar tespit edilip Ocak sonuna kadar tasfiye edilecek
Kasım ayına kadar atıl kadroların üçte ikisi tasfiye edilmiş olacak
Tamam piyasalarda moral düzeliyor. Kriz sendromunu yavaş yavaş da olsa atlatmaya başladık. Ama hala herşeyin bıçak sırtında durduğunun unutmamak gerek. Yukardaki veriler Niyet Mektusu'nun ekler kısmıdan yani IMF'ye verdiğimiz sözler arasından cımbızla çekilmiş veriler.
Bunu dışında bir sürü makro ekonomik adım sözkonusu. Makro ekonomik rakamlar tutturulması imkansız rakamlar değil değil. Ama acı bir şekilde de olsa öğrendik ki sadece makro dengelerin tutturulması yetmiyor.
11 Eylül sonrası değişen stratejik durumumuzu da fazla abartmamak gerek. "Nasıl olsa ABD arkamızda" mantığının nasıl yerle bir olduğunu Arjantin'de gördük. Yani borsa yatırımcı artık bir çok cepheyi birden izlemek zorunda. Yoksa acı sürprizler hem ülkeyi hem de yatırıcıya çok şey kaybettirebilir. Yazının Devamını Oku 31 Ocak 2002
Piyasa nereye gideceğini ne yapacağını şaşırdı. Hele de Çarşamba günkü seans tam anlamıyla bir felaketti. Neden olduğu bilinmeyen bir düşüş ve ardından artan işlem hacmi ile gelen alımlar. 12.100 desteğinin altına inen ve ardından günü değer artışı ile kapatan bir borsa. Açıkçası ne yapacağı nereye gideceği pek fazla öngörülemeyen bir piyasa ile karşı karşıyayız. Ama dünkü garip seansta bile ortaya çıkan ilginç bir durum vardı. Piyasa inatla 16 Ocak'tan bu yana 12.500 puanın altında kapanmıyor.
Borsacılara danışarak ufak bir hesap yaptım. Piyasada 16 Ocak'tan bu yana otalama 300 trilyon liralık bir işlem hacmi var. Bunun 100 trilyonunun fon işlemleri olduğunu varsayalım. Geriye kalan 200 trilyon liralık işlem hacmine baktığımızda bunun neredeyse bir avuç oyuncu tarafından rahatlıkla oluşurulabileceği görülüyor.
Böyle oluca da piyasa ekonomik verilere göre değil bu bir avuç oyuncunun istediği önde nareket ediyor.
Yani ne enflasyon, ne Irak meselesi, ne bono faizleri ne de diğer makro ekonomik veriler... Borsa bu adamlar nereye isterse oraya gidiyor.
Bu aralar borsacıların en çok konuşuğu konu de bu yazdığımın bir başka versiyonu. Bu konuşmalara bakılırsa SPK piyasada spekülatörlerin önünü kesmiş, bir çok isme işlem yasağı getirmiş o nedenle spekülatör de piyasaya küsmüş. Yaşadığımız sıkışık seyrin ve işlem hacmi düşüklüğünün nedeni de buymuş.
Komik. Ama ne yapalım piyasamızın durumu bu. Bu hale düşürenler utansın.
Yazının Devamını Oku