Başbakan Yardımcısı ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz dün partisinin Meclis Grubu'nda bir konuşma yaptı. Konuşma ağırlıklı olarak ekonomi ve finans sektörü ile ilgiliydi. Konuşmanın ardından ayrıntıları yayımlayan haber ajanslarında bu konuşma "Yılmaz: Finans sektörü hala istediğimiz noktaya gelebilmiş değil" başlığı ile verildi.
Haberi okuduğumda açıkçası içimden "nihayet" dedim. Nihayet bir yetkili çıkmış ve Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu anlatıyorken sadece "bankalar hala düzelmedi" demek yerine tüm finans sektörünü dikkate almıştı. ...Mıydı acaba? Elbette ki hayır...
Sayın Yılmaz, konuşmasında finans sektörünün istikrarlı bir yapıya kavuşturulması yönünde önemli mesafeler alınmış olmakla beraber bu sektörün hala arzu edilen noktaya gelemediğini belirtmiş ve şöyle devam etmiş:
"Türk ekonomisi istikrar ve refaha giden uzun ince yolda yürüyüşünü sürdürüyor. Bu yürüyüş zaman zaman yaşanan tökezlemelere rağmen devam ediyor. Ama ekonomik işleyiş daha derinlik kazanmadığı için küçük çalkantılar ve manipülasyonların büyük dalgalanmalara yol açtığının işaretleri vardır.
Türk ekonomisi üretim değil finans merkezli yapıya dayandığı sürece bu tür sorunları tümüyle çözmek mümkün değildir. Üretimi destekleyen onun gelişmesini sağlayan finans sektörüdür. Hükümet olarak finans sektörüyle ilgili düzenlemelere öncelik vermemizin altında yatan neden budur."
Sayın Yılmaz'ın söylediklerinin bu kısmına kadar kimsenin itirazı yok. Elbette bu ekonomik yapı içinde iktisadi faaliyetin sürmesi için şirketlerin kaynak ihtiyacını bankalardan karşılaması gerekli. Bunun için de bankaların sağlıklı olması şart. Ama Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim kurulu Üyesi Mehmet Balduk bankalardan hala tekstil sektörüne kredi verilmediğini belirtiyor. Balduk üstelik bankaların diğer sektörlere de kredi vermediğini tekstil sektörünün ise en kötü durumda olduğunu belirtiyor.
Eğer Sayın Yılmaz'ın söyledilerini yanlış yorumlarsak Balduk'un itirazını haksız bulmak işten bile değil. Ama Yılmaz'ın konuşmasındaki asıl vurgu "sektörün itenilen ere gelemediği" değil "hükümetin bu konuda çok önemli işler yaptığı" noktasında.
Neyse devam edelim. Sayın Yılmaz yaşanan ekonomik sorunlar neticesinde ortaya çıkan sosyal durumun da göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek bankaların kapanması ve birlşmesi nedeniyle 10.000 civarında bankacıın, üretim sektöründeki kriz nedeniyle de çok sayırda insanın işsiz kaldığını ve devletin bu duruma kayıtsız kalamayacağını söylüyor.
Borsa kurulduğu günden bu yana reel sektöre, üstelik sıfır (bir de rakamla belirtelim 0) maliyetle 23 milyar doların üzerinde kaynak aktardı. Üstelik halka açılan şiketler sadece kaynak bulmakla kalmadı, yönetim ve organizasyon bakımından dünya standartlarına bir kaç adım daha yaklaştı. Borsa Türkiye'nin hem batıya hem de doğuya açılan kapısı oldu. Yatırım alışkanlıının oluşmasında eksik de olsa önemli adımlar atılmasını sağladı.
Ama nedense artık 15. ayını devirmek üzere olan kriz sürecinde ne borsa, ne halka açılma, ne de halka açık şirketler konusunda ir tek adım bile atılmadı. Bir tek kolaylaştırıcı düzenleme gerçekleştirilmedi. Bu dönmede sermaye piyasası açısından ileriye dönük çok önemli adımlar atılıdı ama bu adımların atılmasında Sermaye Piyasası yetkililerinin biresel çabaları etkili oldu. Ekonominin iyiye gidişinin işaretlerini arayan herkes borsa endeksinin hareketini konuşurken, bunun ne anlama geldiğini düşünmüyor.
Sayın Yılmaz finans sektöründe birleşmeler ve kapanmalar nedeniyle 10 bin civarında insanın işsiz kaldığını da söylüyor ama aracı kurumlar ve sermaye piyasasında çalışanlarının durumunun ne olduğuna değinmiyor.
Sermaye piyasasındaki yara kanamaya devam ediyor ama kimsenin derman olmaya niyeti yok.