Deniz Bayramoğlu

Rus damat kimdir acaba?

19 Ocak 2004
Tüpraş özelleştirmesinde fiyat meselesini bir tarafa bırakmanın zamanı geldi. Elbette ki fiyatın düşük olduğunu düşünenler ve ihalenin iptal edilmesini isteyenler olabilir. Hiç birine sözümüz yok. Fakat sayın okuyucu öyle bir karmaşa var ki Tüpraş özelleştirmesinin arkasında, fiyat bizce ikinci hatta üçüncü sırada geliyor. Kimdir bu Tüpraş gelinine talip olan Rus Damat? Asıl soru bu.

Bu sorunun yanıtını “ciddi ciddi” ilk kez geçen hafta Cuma günü uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in açıklamasından sonra tartışmaya başladık. Açıklamada Fitch yeni ortakların stratejilerinin bilinmediğini ve kredi notlarının eski ortağa (Devlete) kıyasla daha düşük olduğunu ve bu nedenle Tüpraş’ın notunun düşürülebileceğini söyledi. Fitch Tatneft ile ilgili olarak da mealen “Tatneft bu özelleştirmede para veremez. Zaten bankalar Çünkü ödemeleri blokeli. Ama Efremov ile Tatneft arasındaki ilişki netleşmeli” yorumunu yaptı.

Arkasından pek kimsenin dikkat etmediği bir başka açıklama daha geldi. Bu kez başka bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu olan Standard & Poor’s benzer bir açıklama yaptı. Bu kuruluş da Tatneft ile Efremov arasındaki ilişkiye vurgu yapıyordu.

Bu tartışmalar sürerken Tatneft’ten bir açıklama geldi ve Şirketin Uluslararası Finansman Başkanı, Efremov Kautschuk’un Tatneft’i temsil etmediğini bildirdi. Diğer taraftan, Rus şirketi Efremov Synthetic’in Başkanı şirketlerinin Efremov Kautschuk’un yüzde 51 hissesine sahip olduğunu, ancak Tatneft’in Efremov Synthetic’in sahibi olmadığını açıkladı. Aynı zamanda bu açıklamayla çelişerek, Efremov Synthetic’in 4 Yönetim Kurulu üyesinin Tatneft, 5 üyenin de Tatneft’in kontrol ettiği bir Rus lastik şirketi olan Nizhenekamskshina tarafından tayin edildiğini belirtti.

Tatneft ile Efremov arasındaki ilişkinin ne olduğu belli değil. Uluslararası piyasalarda ise şöyle Efremov Kautschuk’un teşekkülünde rol oynayan iki şirketin de Tatneft’in dolaylı iştiraki olduğu konuşuluyor, yabancı haber ajanslarının haberlerinde bu konudan bahsediliyor.

Tatneft’in ortakları kim diye baktığınızda karşınıza Bank Zenit ve Solid Investment isimli iki şirket çıkıyor.
Bank Zenit’in ana ortağı ise yine Tatneft
Şaşırmayın ama Solid Investments’ın ana ortağı da Tatneft.

Yazının Devamını Oku

ÖYK’nın önündeki tuzak

16 Ocak 2004
Tüpraş İhalesinde ne olabileceği ne olamayacağı tartışmaları aslında hala ortada. Her ne kadar Bakan Kemal Unakıtan “İhale bitti, geçmiş olsun” dese de, ya da Zorlu Grubu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu “Bu pişmiş aşa su katmaktır” diye yorum yapsa da “iş teknik olarak bitmedi.”.

Rekabet Kurulu ya da Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) ihaleyi herhangi bir gerekçeden dolayı iptal edebilir. Ama ÖYK’nın böyle bir karar vermeyeceğini düşünüyoruz. Zaten piyasalardaki genel beklenti de bu yönde.
 
Ama uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının açıklamaları sonrasında ÖYK’nın üzerindeki baskının da arttığını hatırlatalım. ÖYK şimdi bir de bu açıklamaya göğüs germek zorunda.

Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Fitch Ratings, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun (ÖYK), Tüpraş’ın yüzde 65.76’sının blok satışı için Efremov Kautshcuk Gmbh ve Zorlu Holding’in verdiği teklife onay vermesi durumunda, Tüpraş’ın kredi notunun negatif izlemeye alınma olasılığı olduğunu açıkladı. Fitch’in açıklamasına göre, özelleştirmenin tamamlanması sonucunda elde edilecek operasyonel ve finansal esnekliğe rağmen, şirketin potansiyel yeni sahiplerinin düşük kredi kaliteleri ve şirketin gelecekteki temettü ödeme politikaları ile yeni kurumsal stratejisine dair oluşan belirsizliğin şirket üzerinde ileride olumsuz etkilerinin olabileceği düşünülmektedir.

Tüpraş’ın yerel ve yabancı para cinsinden kredi notunun şu an için “BB+” ve”B” olduğu belirtildi.

Diğer taraftan, Fitch bu gelişmenin şu an için Tatneft’in “B” olan notuna hemen bir etkisi olmayacağını, Tatneft’in özelleştirme ihalesine doğrudan katılmadığı ve Efremov Kautschuk ile sadece dolaylı bir ilişkisinin olduğunu belirtti. Açıklamada, Tatneft’in Efremov Kautschuk’da hiçbir mülkiyetinin olmadığını ve şu anki mevcut banka kredi anlaşmalarından kaynaklanan kısıtlamalardan dolayı grup şirketlerine ve üçüncü şahıslara borç ve garanti verme durumunda olamayacağını açıkladığı belirtildi. Ancak, Tatneft ile Efremov arasındaki ilişkinin boyutunun daha netleşmesi gerektiği de eklendi.

Standard & Poor kredi derecelendirme kuruluşu ise, Rus petrol şirketi Tatneft’in B olan kurumsal kredi notunu negatif izlemeye aldı. Bu karar şirketin Tüpraş ihalesini kazandığı açıklanan konsorsiyumda dolaylı ortaklığa sahip olmasından dolayı alındı. İzlemeye alma nedeni olarak Tatneft’in finansal yapısındaki olası değişiklikler, Tüpraş’a kazanan teklifi veren şirketle ilişkisi, ihale bedelinin ne kadarının dolaylı veya dolaysız yoldan Tatneft tarafından finanse edileceği gibi konulardaki belirsizlikler gösterildi.

S&P kredi analisti, Tatneft’in ihracat hacminin Tüpraş’ın rafineri kapasitesinin çok altında kaldığını ve ihale bedelinin yüksek bir tutar olduğunu belirterek, Tatneft’in Tüpraş’la dikey entegrasyondan sağlayacı olası avantajların şirketin finansal yapısında oluşacak önemli ölçüdeki bozulmayla ortadan kalkma olasılığını yüksek bulduklarını bildirdi. Tatneft şu anda dahi yüksek borçluluğa sahip bulunuyor. Şirketin karlılığı ve nakit yaratma kabiliyeti de daha yüksek kredi notu olan diğer Rus petrol şirketlerinin altında kalıyor.

Yazının Devamını Oku

Tüpraş’ta işler karıştı

14 Ocak 2004
Anadolu Ortak Girişim Grubu Tüpraş ihalesine revize teklif verebileceğini açıkladı. Ayrıca Özelleştirme İdaresi’nden ihalenin açık artırma yoluyla yapılmasını istediklerini de duyurdu.

Tüpraş ihalesini Taftnet ile Zorlu Grubu’nun ortak girişimi olan Efremov-Zorlu konsorsiyumu alınca Zorlu Grubu hise senetleri hızlı prim yapmaya başlamış, rakip grubun borsadaki temsilcisi olarak görülen YKB ve Turkcell ise bugünkü seansta yüzde 8’e varan değer kaybı yaşamıştı. Ama bu haberin ardından Anadolo Ortak Girişim Grubu, ya da başka bir deyişle Çukurova Grubu’nun hisseleri hızla değer kazanmaya başladı. Çünkü piyasalarda ihalenin iptal edilebileceği beklentisi doğdu.

Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Metin Kilci dün ihalenin teknik olarak bittiğini Rekabet Kurulu’nun izninin ardından ihalenin onaylanması için Özelleştirme Yüksek Kurulu’na (ÖYK) gönderileceğini söyledi. Yani teknik olarak bu ihale bitti ama Rekabet Kurulu ihaleyi onaylamaz ya da Rekabet Kurulu onaylar ama karar ÖYK’dan dönerse yeni bir ihalenin açılma ihtimali halen mevcut. ÖYK’nın da böyle bir yetkisi mevcut.

Peki böyle bir iptal sözkonusu olabilir mi? Tüpraş yeniden ihaleye çıkabilir mi?

Şimdi gözler ÖİB’e çevrilmiş durumda. ÖİB’in bu teklif konusunda ne açıklama yapacağı bekleniyor. Ben söyleyeyim ÖİB sadece tek bir açıklama yapabilir: “İhale Teknik olarak tamamlandı. Önce Rekabet Kurulu’na, onaylanırsa oradan da ÖYK’ya gedecek. Kararı ÖYK verir. O karara göre de biz gereğini yaparız. ÖYK’nın ne karar vereceğini de şimdiden söylemek mümkün değil”.

Peki ÖYK ne yapabilir?

En başta şunu söylemek gerek; ÖYK’nın üzerinde Tüpraş ihalesinde çıkan fiyatın düşük olduğu yönünde bir baskı var. Hatta bizzat ÖYK bile böyle düşünüyor olabilir. O zaman da ihalenin iptal edilip yeni bir ihale açılması sözkonusu olabilir. Yani Tüpraş dosyası kapanmış değil.

İyi ama fiyat ucuz mu?

İhaleden bir önceki gün yani Cuma günkü kapanış fiyatı ile Tüpraş’ın tamamının piyasa değeri 2.3 milyar dolar. Zorlu Efremov grubunun yüzde 65.76 oranındaki verdiği 1.3 milyar dolarık teklife göre ise piyasa değeri 1.98 milyar dolara denk geliyor. Yani piyasa değerinin yüzde 14 altında.

Yazının Devamını Oku

Bush’un liderlik sırları: Eski Hazine Bakanı Paul O’Neill anlatıyor

13 Ocak 2004
ABD’de bugün kitapçıların raflarında bir kitap yer alacak. Öyle bir kitap ki bu daha şimdiden ABD iç ve dış politikasındaki dengeleri bozmayı başardı. Beyaz Saray’dan Demokrat Parti Başkan adaylarına, önde gelen gazetelerinin manşetlerinden, televizyon haberlerine kadar her yerde bu kitaptan bahsediliyor. Üselik tartışma henüz yeni başlamış durumda.

Kitabın yazarı eski Wall Street Journal muhabiri Ron Suskind. Kitabın adı ise “Sadakatin Bedeli.” Kitabın alt başlığında şöyle yazıyor: “George W. Bush, Beyaz Saray ve Paul O’Neill’in Eğitimi”. Suskind kitabı yazarken Donald Rumsfeld’den projeyi durdurması yönünde bir “tavsiye” bile aldığını söylüyor.

Kitabın bu kadar önemsenmesinin tek bir nedeni var. 2002 yılında görevden alınan ABD Eski Hazine Bakanı Paul O’Neill bu kitapta dudak uçuklatacak iddialarda bulunuyor. Bu iddialardan en çok ilgi çekeni Başkan Bush’un daha iktidarının ilk günlerinden bu yana Irak Savaşını planladığı iddiası. Ama iddialar ve açıklamalar bu kadarla da kalmıyor, Başkan Bush’un ekonomi poliikalarından, kabine toplantılarına kadar bir çok alanda O’Neill, deyim yerindeyse, Bush ve Bush yönetimini yerden yere vuruyor. Kitabın bu kadar ciddiye alınmasının bir başka nedeni de kitapta oldukça hacimli bir yer kaplayan O’Neill’İn açıklamalarını 19 bin adet belgeyle desteklemesi. Bu belgeler aralarında Başkan Bush’a el yazısıyla yazılmış teşekkür notlarından, yüzlerce sayfalık bilgi notlarına kadar çok önemli bilgilerin yer aldığı “içerden” belgeler...

Bundan bir yıl kadar önce ABD oldukça ilginç bir görev değişikliğine sahne oldu. Başkan Bush seçimleri kazanmasında çok önemli etkisi olan vergi kesintilerine, bir çok farklı platformda karşı çıkan Hazine Bakanı Pail O’Neill’i görevden aldı. O günden bu yana O’Neill’in sesi soluğu çıkmıyordu. Ta ki bu haftasonuna kadar. O’Neill önce haftalık The Times Dergisine bir röportaj verdi ardından da CBS televizyonunu “60 Dakika” isimli yayınına katıldı. O’Neill’in yeniden sahneye çıkmasının nedeni ise içinde yer aldığı “Sadakatin Bedeli” isimli bu kitabın tanıtımını yapmaktı.

O’Neill, yeniden kamuoyu öneni çıkmasının nedenini “Bush yönetimini, karar alma süreci konusunda çok fazla esrarlı bulduğum için ortaya çıktım.” sözleriyle anlatıyor. “İnsanlar hakkımda bir sürü şey söyleyecekler ama bunların anlatılması gerekliydi.”

O’Neill’in kitapta anlatıkları ise hakikaten Bish yönetimine ağır darbeler vuruyor. O’Neill Bush’un karar alma süreçlerini eleştirirken “Başkan’ın asla metodik bir yöntem izlemediğini ve insanların fikirlerini açık seçik anlattğı ya da farklı fikirlerin bulunduğu bir tartışma ortamının mevcut olmadığını” söylüyor.

Kabine toplantılarında Başkan’ın “sağırlarla dolu bir odada kör bir adam gibi davrandığını” söyleyen O’Neill karar alma süreçlerini ise “ortada asla net bağlantılar olmazdı. Üst düzey yöneticiler karar verirken minik ipuçlarından veya mimiklerden yola çıkarak Başkan’ın ne düşüdüğünü anlamaya çalışırdı” sözleriyle anlatıyor.

Başkan ile ilk birebir karşılaşmasını anlatırken ise şu sözleri kulanıyor: “Başkan ile ilk bire bir toplantımı yaptığımda elimde üzerinde tartışmamız gereken çok uzun bir liste vardı. Ama zaman ilerledikçe sadece benim konuştuğumu Başkan’ın ise sadece dinlediğini fark ettim. Çok şaşırmıştım. Toplantımız tam bir monolog olmuştu”

O’Neill bununla da kalmayıp Başkan’ın iç meseller konusunda fazla ilgili olmadığnı ve bunun da kendisini rahatsız ettiğini belirterek “Ne Başkan Nixon ne de Başkan Ford ile çalışırken böyle bir tavırla karşılaşmadım” diyerek Başkan’a çok ciddi ciddi bir ithamda bulunuyor.

Yazının Devamını Oku

ABD işsizlik rakamları dünyayı şoke etti

12 Ocak 2004
Bütün dünya ABD ekonomisinin performansını yakın takibe almış durumda. ABD ekonomisi toparlanabilecek mi? Fed faiz oranlarını yükseltecek mi? Enflasyon tehlikesi var mı? Bu sorular en az Türkiye ekonomisinin geleceği ile ilgili sorular kadar önemli. Çünkü ABD ekonomisi dünya ekonomilerinin temel trendlerini değiştirecek bir etkiye sahip.

Cuma günü ABD’de işsizlik verileri açıklandı. Açıklanan rakamlar tüm dünyada derin bir hayal kırıklığı yarattı çünkü ABD işgücü piyasasında 15 bin kişilik bir genişleme bekleniyordu. Oysa artış sadece 1000 kişiyle sınırlı kaldı. Üstelik aynı açıklamada 57 bin kişi olarak açıklanan kasım ayı işgücü piyasası genişleme rakamı da 43 bin olarak düzeltildi.

Gerçi ABD çalışma Bakanlığı işsizliğin aralık ayırda yüzde 5.7 seviyesine düştüğünü açıkladı ama bu veri de ekonomistleri tatmin etmedi. Çünkü bir rapora göre aralık ayında 300 bin kişi iş bulma bürolarına yaptığı “iş arıyorum” başvurusunu geri çekti. Bu da ister istemez işsizlik oranı rakamını düşürdü. Yani aslında işsizlik değişmedi. Zaten 1000 kişilik iş gücü piyasası genişlemesi de yüzde 5.7’ye gerilediği belirilen işsizlik rakamının güvenilirliğinin sorgulanmasına neden olmuştu.

Bu hayal kırıkığı ilk etapta etkisini “ABD ekonomisi nihayet büyümeye başladı” umuduyla rekor seviyelere ulaşan ABD borsalarında gösterdi. Son 20 ayın en yüksek seviyesine çıkmış olan New York Borsası Dow Jones endeksi Cuma günü yüzde 1.3 oranında değer yitirerek 10 bin 459 puana, son iki buçuk yılın en yüksek seviyesinde olan Nasdaq da yüzde 0.6 oranında değer kaybı ile 2 bin 87 puana geriledi.

Düşüşler sadece ABD ile sınırlı kalmadı Avrupa borsaları da değer kaybetti.

Bu veriler, dünyanını önde gelen para birimleri karşısında zaten çok ciddi oranda değer yitirmiş olan dolara yeni bir satış dalgasının gelmesine neden oldu. Euro tehlike sınırı olan 1.30 seviyesine doğru çok net bir hareket eğilimi içine girdi.

Bu rakamlar ABD’de Fed’in faiz politikasına ilişkin beklentileri de değişirdi. ABD ekonomisinin ısınmaya başladığını uman ve bu çerçevede bu yıl bir Fed’den bir faiz artırımı geleceğini düşünenler büyük hayal kırıklığına uğradı. Hele bir de 2004 yılında yapılacak seçimler öncesi Fed’in daha muhafazakar davranabileceği yorumları da hesaba katılınca bırakın faiz artırımını faiz indirimi bile gelebilir tartışmaları yeniden patlak verdi.

ABD ekonomi yönetimi ise bu yorumlara karşı açıklamalar yapıyor. Örneğin açıklanan işsizlik rakamlarının ardından ABD Hazine Bakanı John Snow ekonomideki verimlilik artışı nedeniyle işgcü piyasasının büyümedeğini ama yakında bu alanda da büyüme olacağına dair güvenlerinin tam olduğunu söyledi. Snow ABD ekonomisi verimlilik rasyosunun son 20 yılın en yüksek seviyesine çıkarak 2003’ün üçüncü çeyreğinde 9.4 oranına ulaştığını söyledi.

Ama piyasalar hala bu verilere çok fazla bel bağlamıyor. En azından Cuma günü de değer yitiren Avrupa borsalarının Pazartesi gününe de değer kaybı ile başlamaları bunun iyi bir kanıtı.

Yazının Devamını Oku

Eurobond’da miktar artabilir

9 Ocak 2004
Eurobond ihracı beklentilerin ötesinde başarılı bir dış borçlanma oldu. 7.5 milyar dolar rekor talebin geldiği ihraçla Hazine, bugüne kadar görülen en düşük faizle en büyük tutarda borçlanmayı gerçekleştirdi.

30 yıllık yüzde 8 kupon ödemeli ve 2034 yılı vadeli dolar cinsi tahvil ihracı UBS Investment Bank ve Citigroup liderliğinde gerçekleşti.

Piyasa uzmanları ihraca ABD'li yatırımcıların talepleri de dikkate alınınca 7.8 milyar dolar civarında bir talep geldiğini belirtiyor. Hazine bu ihraçta 1.5 milyar dolarlık satış gerçekleştirdi. Bu satış miktarı bugüne kadar bir seferde gerçekleştirilen en büyük ihraç miktarı oldu.

Yatırımcıya getirisinin yüzde 8.23 olduğu belirilen ihraçta Hazine yüzde 8 oranındaki kupon ödemesi ile aynı zamanda bugüne kadar görülen en düşük faiz oranı ile borçlandı.

2004 yılında 4.5 milyar dolar dış borçlanma hedefleyen hazine bu ihraç ile 2004 yılı hedefinin üçte birini bir seferde kasasına koymuş oldu.

Uzmanlar her açıdan çok başarılı geçen bu ihaledeki borçlanma miktarının 500 milyon dolar civarında artırılması yönünde piyasada yoğun bir beklenti olduğunu ama bu konuda resmi bir açıklama olmadığını kaydediyor.

Hazine'nin bundan önceki en başarılı eurobond ihracı 2003 yılının eylül ayıda gerçekleşmiş ve hazine 2014 yılı vadeli ve yüzde 9.5 kupon ödemeli bu ihraçta toplam 1 milyar 250 milyon dolarlık kağıt satmıştı.

Hazine 2003 yılında 5.7 milyar dolarlık bir borçlanma hedefi koymuş ve 7 ayrı eurobond ihracı ile toplam 5.3 milyar dolar dış borçlanma gerçekleştirmişti.

Hazine ayrıca 2003 yılı aralık ayında da euro cinsi bir dış borçlanma için hazırlıklara başlamıştı. Ama önce meclis gündemindeki yoğunluk nedeniyle Bakan Babacan'ın da katılmasının planlandığı roadshow iptal edilmişti. Ardından İstanbul'da yaşanan terör saldırıları nedeniyle bu eurobond ihracı iptal edilmek zorunda kalmıştı.

Yazının Devamını Oku

Ben bunu daha önce yaşamıştım

7 Ocak 2004
Deja vu. <br>Fransızca bir deyim. <br>Bazı olayları önceden yaşamış olma hissini tanımlamak için kullanılıyor. Bunlar gereksiz bilgiler farkındayım, hepiniz zaten “deja vu”nun ne demek olduğunu biliyorsunuzdur zaten. Ama bundan sonra okuyacaklarınız gereksiz bilgiler değil.

Hatırlatayım.
AKP hükümetinin 2003 yılının son günleri ile 2004 yılının ilk günleri itibariyle icraatı ve bunun olası sonuçları bende bir “deja vu” hissi oluşuruyor.

Hatırlayalım:
AKP işbaşına geldikten sonra emeklilere başta olmak üzere bir çok kesime kaynağını belirtmeden, bulmadan ya da bilmeden hesapsızca zam yapmış para savurmuştu. Kaynak nereden bulunacak diyenlere ise Başbakan’ın verdiği cevap bir hayli manidardı:
“Verdiğimiz zaman kaynağın nereden bulunduğunu anlarsınız”

Anladık da. AKP hükümeti seçim sonrası harcamalarını karşılamak için 6.2 katrilyon liralık bir ek tedbirler paketi açıklamak zorunda kalmışı. O tedbirler de ek konut vergisi ve ek taşılar vergisi başta olmak üzere toplumun belirli kesimlerine yeni vergiler salarak oluşturulmuştu. Taşıt ve konut vergisi anayasa mahkemesinden döndü ama geri kalan vergiler işleme kondu. Hata yeni vergi paketi ile bir kısmı da kalıcı hale getirildi.

Şimdi de asgari ücrete yapılan yüzde 34’lük zam, emeklilere yapılan ilk altı ayda yüzde 10, ikinci altı ayda yüzde 10 yani toplam yüzde 21’lik artış ile birlikte bütçenin üzerine 4 katrilyon liralık bir yük binmiş durumda. Bu yükün de yeni bir ek tedbirler paketi açıklanarak karşılanacağı belirtiliyor. Hem de geçen yıldan kalan ve bu yıl önemli bir kısmı kalıcı hale getirilen vergilerin üzerine yeni vergiler eklenerek belki de... Gerçi Bakan Ali Babacan bunun maaşlar hariç harcamalarda yüzde 10 kesinti ile karşılanacağını söyledi ama bunların hangi harcamalar olduğu hala meçhul.

Yazının Devamını Oku

İyi ki Merkez Bankası var...

5 Ocak 2004
Enflasyon rakamları 2003 yılı hedeflerinin altında gerçekleşti. Rakamların ortaya çıkması ile birlikte 2004 yılı bahar-yaz aylarında enflasonda tek haneli rakamlara ulaşılabileceği beklentisi de güçlendi.

Rakamların ortaya çıkması ile birlikte hükümet yetkilileri cumartesiden bu yana geçen iki günlük süre içinde mümkün olan her platformda bu başarıyı sahiplendi. Ama niyeyse bu başarının asıl mimarı olan Merkez Bankası’nın adını bir kere bile anma nezaketini göstermedi. 

Hal böyle olunca 2004 yılı makro ekonomik rakamlarının büyük bir başarı olduğunu kabul eden iyi niyetli bir çok kesim ister istemez eski hesapları bir karışırma ihtiyacı hissetti. Bu hesaplar karıştırılınca da bir çoğumuzun unuttuğu, unutmak istediği bazı şeyler unutulmuşluğun karanlığından günyüzüne çıktı.

Öncelikle...

Bu sadece bir kişinin, bir grubun, bir partinin ya da bir kurumun başarısı değil. Bütün Türkiye’nin başarısı. Nüfusunun büyük çoğunluğu hala açlık sınırının altında bir aylık gelirle yaşayan, son yirmi yıldır elindeki avucundaki herşeyi yitirmiş, milyonlarca insanın başarısı.

Ama yine de işin asıl sahibi Merkez Bankası. Kura ve faiz politikasını beğenmeyen iş çevrelerine şirin gözünmek kaygısıyla hükümetin seminerlerde şikayet ettiği Merkez Bankası.

Kim ne derse desin hükümetin Merkez Bankası’ndan hoşnut olmadığı gerçeğini göz ardı etmemiz mümkün değil. AKP hükümeti, iş başına geldiği günden bu yana hem açıklamaları hem de icraatlarıyla özelde Merkez Bankası yönetiminden, genelde ise  Merkez Bankası’nın bağımsızlığından rahatsız olduğunu ortaya koydu. Neredeyse iki ayda bir Merkez Bankası Başkanı’nın istifa edeceği söylentileri kulaktan kulağı fısıldandı. Hükümetin Merkez Bankası yönetimine getirmek istediği isimlerle ilgili fısıltılar da eksik olmadı. Ama Merkez Banaksı yönetimi, tüm kadrosu ile bunlara direndi, disiplininden taviz vermedi.

Merkez Bankası’nın “2004 yılı parav e kur politikası genel çerçevesi hakkında basın duyurusu” da bu açıdan bir hayli önemli.

Ayrıntıları bir yana bırakırsak bu açıklamadaki bir uyarı Merkez Bankası’nın 2004 yılında da asıl işi olmayan meselelerle uğraşmak zorunda olacağını ortaya koyuyor.

Yazının Devamını Oku