Galiba, hem Abdullah Gül, hem de Ahmet Necdet Sezer çetin konularda bir şey söylermiş gibi yapıp, hiçbir şey söylememeyi tercih ediyorlar.
Zaten, son dönemde Türkiye'nin dış politikası bu kilit tavırda kitli:
Tavır almamak!
Bu da Türkiye'yi ‘‘yanlış dış politikalara’’ bile değil, doğrudan ‘‘politikasızlığa’’ götürüyor.
‘‘Yanlış politika’’ yine de bir politikadır.
Türkiye'nin dış politikası yok!
* *Ê *
Kimse zannetmesin ki, Paul Wolfowitz şahinliği yüzünden böyle konuşuyor veya şahsi görüşlerini beyan ediyor.
ABD'de şahin veya güvercin, normal Amerikan insanları da Türkiye hakkında aşağı yukarı böyle düşünüyorlar:
- Kendileri her başı derde girdiğinde bize sığınan ama bizim ihtiyacımız olunca bizi ortada bırakan eski müttefik!
* *Ê *
Türkiye ABD'den uzaklaşıyor da, AB'ye mi yanaşıyor?
Hayır!
Kıbrıs'ı çözemeyen Türkiye, Aria'nın İtalyan ortağını nerede ise kaçıran Türkiye, Avrupa'da da ne siyasilere, ne de iş çevrelerine yaranabilen bir ülke!
Tersine, siyasiler ve işadamlarının güvenemediği bir ülke!
Peki; Suriye, İran veya Irak bizi kendine yakın görüyorlar mı?
Hayır!
Onlar da iki arada bir derede Türkiye'ye hep ama hep şüphe ile bakıyorlar.
Şimdi ise her zamankinden az güveniyorlar.
* *Ê *
Bazı siyasiler ise Wolfowitz'in sözlerine yine somut hiçbir cevap vermeden dayılanmışlar:
- Halt etmiş!
Kusura bakmasınlar ama ilk tezkereye ‘‘Evet!’’ deyip, adamlar gemilerini buralara kadar getirdikten sonra, ikinci tezkereye ‘‘Hayır!’’ diyen hiçbir siyasinin Wolfowitz'e dayılanma hakkı yoktur!
Bu siyasiler dar alanda kendi aralarında kısa paslaşmalar yapıyorlar.
* *Ê *
Israrla söylüyorum, söylemeye de devam edeceğim:
Türkiye'nin dümeni kırıldı, nereye gittiği belli değil!