SON 18 aydır Kıbrıs üzerine oldukça çok bilgi edindim, Ada'ya birkaç kez gittim. Üzerine epey kafa yordum, kendimce analizler yaptım, yazılar yazdım.
KKTC ile ilgili bazı konularda ilk uyarı yazılarını yazdığım için kimileri beni hain, kimileri de kahraman ilan ettiler.
Ada'daki taraflar her ikisi de olmadığım halde bana bu sıfatları taktılar.
Bugüne dek Kıbrıs siyaseti çerçevesinde açık taraf oldum.
Bundan sonra da taraf olmaya devam edeceğim.
Ancak, bugün 14 Aralık KKTC seçimleri öncesi Kıbrıs ile ilgili son yazımı yazıyorum.
Zira, bu gök kubbede Kıbrıs hakkında söylenecek ne kadar söz varsa söylendi.
Artık KKTC halkı kendi kendine kalmalı ve hafta sonu kararını vermeli.
* * *
Kıbrıs'a gittiğim her seferde, sanki orada havada her daim bulunan bir iksir beni etkisi altına alıyor.
Bu duyguyu bana bir de Kudüs verir.
Orada da havada bir iksir vardır ve sizi şehre girer girmez teslim alır. Kudüs'ün iksiri sanki ilahi bir karışımdır. Kıbrıs'ınki ise tabiatın rayihaları ile bezenmiştir.
Sadece hava koklanarak sarhoş olunan Kıbrıs'ta bir mıknatıs sizi sonsuz bir mavi ile yeşil arasına hapseder.
İki araya yapışır kalırsınız.
Gökyüzünün yeryüzüne bu kadar yakın olduğu, gök mavisi ile deniz mavisinin bu kadar birbirine yakıştığı başka bir bölgeyi yeryüzünde bulamazsınız.
* * *
Cevabını hiçbir zaman çözemeyeceğim soru ise Yaradan'ın bu kadar özene bezene yarattığı Ada'nın bir bölümünü neden biz Türklere verdiğidir.
Zira dünyanın köprüsü Anadolu'yu bin yıldır bozdura bozdura harcayan zihniyet Ada'da da kendi fotokopisini çıkarmış.
Şimdilerde artık tüketmiş olsak dahi, biz Türkler hep birlikte Ada'yı da bozdura bozdura harcamışız.
Dünya üzerinde en büyük hüneri üretmeden tüketmek olan insanımız tabiatı, onun kucağına emanet edilmiş tarihi ve bambaşka amaçla inşa edilmiş olsa dahi devleti iğfal ederek ve soyarak geçinmeyi; çalışmadan yaşamayı belki dünyada ilk keşfeden bir millet değildir ama beleş yaşamı hakkı ile uygulayan milletlerden olduğumuz kesindir.
* * *
Ada'da mesele Annan, Rumlar veya AB değil; biziz. Biz Ada'yı yeniden üretmeyi becerememişiz.
Babamızdan kalan miras misali, bulduğumuz taşın üzerine taş koymadan yemiş bitirmişiz.
İşte şimdi yüzümüze çarpılan gerçek budur.
Kızgınlığımız da birbirimize değildir, zira maşallah beleş yaşamı damıta damıta yaşamak konusunda yoktur birbirimizden farkımız.
Biz Türklerin Batı medeniyet çığırını hazmedip edemeyeceğimiz, edeceksek ne zaman hazmedeceğimiz hálá meçhuldür.
Ancak, Ada'ya sinmiş iksirin kokusunu ciğerinize çektiğinizde görürsünüz ki, bu rayiha bizzat Batı medeniyet çığırına aittir.