Menfaatler çatışması: KKTC

BAZI eklı evveller Kıbrıs meselesini sadece ideolojik boyutta görebiliyorlar. Meseleye milliyetçi sos ekleyince de kitleleri yanlarına aldıklarını zannediyorlar.

Onlara göre; uluslararası hukuk, diplomasi, başka ülkelerle birlikte yaşama zorunluluğu diye kavramlar hiç yok.

Onların zihin haritasında Kıbrıs meselesi adeta Avrupa ile aramızda bir medeniyetler çatışması haline dönüşmüş. Neredeyse, bize muasır medeniyet yolunu gösteren Atatürk'ün adını kullanarak muasır medeniyete karşı medeniyetler çatışmasına girecekler.

‘‘Başımızı kuma sokarsak bizi görmezler’’ diye düşünen zihniyete zaman zaman ayak uyduran Recep Tayyip Erdoğan da Ankara kriterlerinden bahsedebiliyor.

Soruyorum kendisine, ‘‘Ankara kriterleri vardı da Verheugen mi yuttu?’’

Meseleye çeşitli nedenlerle ideolojik kulp takmaya çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek, esasında esas meseleyi hasır altı ediyorlar:

Menfaatler çatışması!

* * *

1974'
te Kıbrıs'a barış getirmek amacı ile giren güçler, o zaman itibarıyla muhakkak ki çok iyi niyetli idiler.

Ancak, çapsızlıkları nedeniyle Kıbrıs meselesini 10 yılda çözemeyenler 1984 yılına gelindiğinde, çözümün tek taraflı olarak devlet ilan etmek olduğuna kanaat getirdiler: KKTC.

Sokaklarında yürüyen her üç kişiden birisinin TC askeri olduğu, ülkenin adeta devasa bir askeri garnizon haline getirildiği KKTC.

İşte bu yeni durumda; KKTC üzerinde yetki sahibi olanlar, dünya üzerinde hemen hemen başka hiçbir ülkeye nasip olmayan nimetlere kavuştuklarını çok geçmeden keşfettiler:

1) Dünyada kimse tanımadığı için hemen hiçbir uluslararası güç tarafından denetlenemeyen,

2) İçindeki asli sahipleri boşaltıldığı için özel mülkiyetin dağıtımı tamamen kendi inisiyatiflerine kalmış,

3) Hemen tüm parasal ihtiyacı başka bir ülke (TC) tarafından karşılanan,

4) Dünyada yükleneceği tüm riskler başka bir ülke üzerine yıkılan (yine TC) bir ülkenin sahibi olduklarını kısa sürede keşfettiler.

İşte o günden beri de rantiyer KKTC'yi canla başla savunanlar, telif sahibi olduğum deyimle ‘‘çözümsüzlüğü çözüm’’ haline getiren statükoculardır.

* * *

KKTC'nin GSMH'sinin % 35'ini karşılayan yıllık 150 milyon doların ve takriben 200 bin Rum'dan kalan 200 bin tapunun dağıtım hakkını elde edenler, kendilerinin ulufe dağıtan padişahtan hiç de farklı olmayan yetkilere kavuştuklarını kısa zamanda öğrendiler.

Artık yapılması gerekenler, statükoya kulp takmak -TC'nin güvenlik ihtiyacı ve 1974 öncesi şartlara geri dönülmemesi!- ve el konulan rantın Türkiye'deki şahinler ve KKTC'deki yandaşlar ile paylaşılması idi.

Ulufenin bir bölümü maaş ve ev/toprak olarak Kıbrıslı ve Türkiyeli KKTC vatandaşlarına sus payı olarak dağıtılınca rantçı sistem bir de meşruiyet kazanıyordu.

* * *

Loizidu tazminatının
ödenmek zorunda kalınması, işte bu rantçı/talancı sisteme vurulan büyük bir darbedir.

Onun için de çok ama çok acıtmıştır!
Yazarın Tüm Yazıları