TÜRKİYE'nin baştan aşağı değiştiğini adım adım izliyor; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere değişime ayak uyduramayan R. Denktaş, M. Soysal, T. Kılınç, Y. G. Özden, V. Savaş vb. gibi zamanında saygınlık ifade eden kişilerin milletin gözünde ne kadar irtifa kaybettiklerini takip ediyorsunuz.
Göreceksiniz, bu kişilerin geri kaldıkları konularda Türkiye ileriye yönelik nasıl büyük adımlar atacak!
Peki, değişimi adım adım takip eden, tartışmalarda başı çeken medya değişime kendisi ayak uydurabiliyor mu?
Sanırım, başkaları bu konuyu açmadan önce medyanın kendisinin konuya ivedelikle eğilmesi gerekiyor.
* * *
Belki yol olur diyerek, ben aklıma takılan bazı soruları bugün sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) Basın Konseyi kendisine ulaşan şikáyetlerde objektif karar veriyor mu, yoksa zaman zaman dostlar birbirlerini kayırıyorlar mı?
2) Etik Komiteler çalışıyor mu?
3) Manşetlerle, ‘‘az sonra’’ anonsları ile verilen ve doğrudan kişilere yönelik iddialar mahkeme kararı ile çürütülünce aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz, yoksa ayıbını saklayan bir psikolojiye mi giriyoruz?
Örneğin, bir ara manşetlerde yer alan 19. ve 20. dönem milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun açtığı 10 davanın 4'ü ilk celsede lehine sonuçlanmış ve Seydaoğlu çeşitli TV kanallarından tazminat kazanmış. Bu gerçeği hangimiz duyduk? Bu durumu kamuya kim yansıttı?
4) Tek özelliği statükoyu korumak ve tek silahı kişilik haklarına sövmek olan fikirsiz fikir yazarları da bu sektöre irtifa kaybettirmiyor mu?
5) Aynı isim altında iki gazetenin çıkması acayip değil mi?
6) Gerçek ne olursa olsun, gazetelerin birbirleri ile yaptıkları kavgalar kamuda patronların kavgası olarak kavranmıyor mu?
7) Daha evvel hiç bahsetmediği veya karşı çıktığı bir konuyu sonradan ‘‘ben dememiş miydim?’’ diye savunan yazarlar sizde nasıl bir duygu yaratıyor?
8 Aklı sadece başkalarının yapacakları hatalara takılmış ama kendilerinin söyleyecek tek bir sözü olmayan amcalar artık canınızı sıkmıyor mu?
9) Size göre köşe yazarlarının kaçı fikir sahibi?
* * *
Sebgetullah Seydaoğlu diyor ki:
‘‘...Bir ailenin üzerindeki tahribatı, sosyal, sağlıksız ve siyasal istikbaline nasıl bir darbe indirdiğinin muhasebe ve muhakemesini yorumsuz sizlerin takdirine bırakıyorum. ...Şu an bir yurttaş olarak, öncelikle aileme, yıllarca temsil ettiğim halkıma karşı gerçekleri açıklama, anlatma imkán ve olanaklarından yoksun ve mahrumum...’’