NE kadar sakil bir soru, değil mi? Ancak bu soru soruluyor. Yerli yersiz çeşitli mahfillerde ‘‘darbe konuşuluyor’’!
Üstelik hangi koşullar altında?
Henüz 6 ay evvel seçim yapılmış, 1991'den beri ilk kez tek parti iktidarı yakalanmış, yıllardır koalisyonların yarattığı istikrarsızlıktan şikáyet eden ülkemizde nihayet istikrarın ucu gözükmüş.
Tüm bu badirelerden sonra, daha hükümet yerini ısıtmadan; koltuğa oturur oturmaz kucağına düşen Irak Savaşı'nın şokunu üzerinden atmadan ülkemde konuşulan konular şunlar:
Darbe olur mu?
Erken seçim olur mu?
Teknokrat hükümet daha iyi olmaz mı?
* * *
Kimse elálemi suçlamasın. Darbeden bahseden IIFF, İngiltere'nin en ciddi stratejik araştırma kurumlarından birisi.
Adamlar, yanlış da olsa bizden duydukları ihtimalleri yazıyorlar.
* * *
Hadi, gávurların art niyetinden bahsedelim, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, ‘‘AB karşısında samimiyetsiz davrananlar var’’ diyerek hayali kişileri mi kastediyor?
Ayrıca Çiçek, MGK'daki asker sayısının azaltılması, MGK'nın belirli kurumlara üye vermesine son verilmesi konularında çalışmalar yaparken kimleri önünde engel olarak görüyor?
Kırmızı çizgilerimizi, bizi hiç kaale almadan, gözlerimizin önünde bir çırpıda silip atan Irak Savaşı'ndan sonra artık sıranın Milli Savunma bütçesini tartışmaya geldiğini hepimiz bilmiyor muyuz?
Milli Savunma ihalelerinin artık şeffaflaşması gerektiğini herkes birbirine söylemiyor mu?
TSK içinde görüş ayrılıkları olduğunu değil gávurlar, biz de konuşmuyor muyuz?
23 Nisan resepsiyonunun boykot edilmesini, Orgeneral Kılınç'ın yurtdışında ettiği kelamları hazmedebildik mi?
Kılınç'ın, 30 Ağustos'ta emekli olacağı bir dönemde, kendisini eleştiren yazarları ad ve gerekçe vermeden, sırf kendisini eleştirdiler diye ‘‘satılmış kalemler’’ diyerek suçlaması, TSK ve MGK'nın ciddi geleneğine uygun düşüyor mu?
* * *
Paul Wolfowitz'in açıklamalarına neden çok kızdık?
Adamı etmediği bir kelamdan dolayı -‘‘özür dileyin!’’- suçlamadık mı?
Hemen aklımıza ulusal onurumuz gelmedi mi?
Wolfowitz, ‘‘TSK'nın liderlik rolünden’’ bahsederken TSK'nın kendi görev alanında liderliğini kastettiğini, bu sözlerinin demokrasiye müdahale ile hiç alakası olmadığını aynı görüşmede ayan beyan ilan ettiği halde, neden onun ‘‘Türk demokrasisine dil uzattığını’’ iddia ettik?