ANAP'ı nasıl bilirdiniz?

İNANIN, bu yazıyı üzülerek yazıyorum.

Turgut Özal'ın ANAP'ına, hatta 1990'ların başlarında Mesut Yılmaz'lı ANAP'a gönül vermiş bir kişi olarak; ülkenin makus talihini Cumhuriyet'in kuruluşu (1923) ve demokrasiye geçişten (1950) sonra en fazla etkilemiş bir kurumun (1983-87) bu hale gelmesi beni üzüyor.

ANAP'ın Mesut Yılmaz ve biraderi elinde bozuk para gibi harcanarak, sonunda acil servise yatırılacak hale getirilmesi ise beni kızdırıyor.

Hem de çok kızdırıyor!

* * *

İnsanların olumlu ve olumsuz yönlerinin olduğu malum. Esas olan, artıların eksilerden fazla olmasıdır.

Turgut Özal'ın beyni ile bedeni aynı yönde çalışmazdı. Beyni ne kadar ileride ise, bedeni o kadar maddeye düşkündü.

Nitekim, maddi zaafları kendisinin, partisinin ve dahi ailesinin üzerinde kara bulutları o kadar güçlü topladı ki, özünde ancak ‘‘yok aslında birbirimizden farkımız!’’ diyebilecek Süleyman Demirel onu sadece ve sadece bir kelime ile, ‘‘haneden’’ kelimesi ile yıktı.

Ancak, tarihi bir perspektif ile baktığımızda; Turgut Özal'ın artılarının eksilerinin çok üstünde olduğu, Türkiye'yi devraldığı yer itibarıyla zihnen ve maddeten çok ama çok ileriye taşıdığı inkar edilemez.

* * *

Aralarında benim de bulunduğum bir ekip 90'ların başında Özal'ın artılarına sahip çıkıp, eksilerini çöpe atacağı inancı ile Mesut Yılmaz'a sarıldı.

Ancak, Mesut Yılmaz genel başkan olduktan sonra kısa sürede bu hevesimiz kursağımızda kaldı. Zira hep beraber gördük ki, Mesut Yılmaz'ın beyni kendi gövdesinde değildi, kardeşinde emanette idi.

Her iki kardeş de ben merkezli yapıları, üstün kalite kibirleri ile etrafındaki insanları hor görmekten öte onlarla bir ilişki kuramıyorlardı.

Mesut Yılmaz'ın çevresi kısa sürede giden ve yeni gelenlerin yarattığı girdaplara teslim oldu.

Askerlik görevi gibi; kendisi ile ancak süreli dostluklar kuranlar bir müddet sonra görevi başkalarına devrediyorlardı.

* * *

Beklentilerin tersine Mesut Yılmaz, Turgut Özal'ın eksilerine sahip çıkıyor, artılarını ise reddediyordu.

Bunu bilinçli yaptığı söylenemez.

O, siyasette dengelerin sadece çıkar oyunlarına dayandığını zannediyordu.

Yılmaz ailesi; kısa sürede, kendilerine babalarından miras kaldığını düşünmeye başladıkları ANAP'ı bir A.Ş. olarak kullanmaya başladılar.

Aileye göre, seçtikleri bakanlar müdürleri, atadıkları milletvekilleri memurları, delegeleri ise borsada küçük bir ANAP hissesi satın aldıkları için kendilerini ortak zanneden saftoriklerdi.

* * *

Millet 3 Kasım'da parmaklarını gözlerine sokana kadar ANAP A.Ş. durumu idare etti.

Bal tutan parmağını yalar misali yaşamayı şiar edindi.

* * *

Şimdi ancak bir otel salonunda yapılabilen bir kongre ile; Turgut Özal'ın ANAP'ının Nesrin Nas'a emanet edilmesi sadece trajik değil, maalesef komiktir de.
Yazarın Tüm Yazıları