LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
GEÇEN hafta Hollanda seçimlerini izledim.
Seçmen "koalisyon" dedi.
Görünen o ki, üç ya da dört partili bir hükümet bekliyor Hollanda’yı.
Seçimden en büyük çıkan parti, 41 milletvekiliyle Balkenende’nin Hıristiyan Demokrat Partisi.
Oylarını ciddi oranda artıran ise 26 milletvekiliyle seçimden üçüncü çıkan Marijnissen’ın Sosyalist Parti’si oldu.
Wilders’in Özgürlük Partisi’ne de dikkat etmek gerekiyor.
Eski liberal politikacı, bu yeni "dükkánında" İslam karşıtı ve yabancı düşmanı oylara oynadı.
Bunda da oldukça başarılı oldu.
Yarım milyon oyla kazandığı 9 milletvekili, Hollanda’nın 150 sandalyelik parlamentosunda oldukça önemli.
Seçimin kaybedeni ise Wouter Bos’un İşçi Partisi’ydi.
Geçen seçimde 42 olan sandalye sayısı, bu kez 32’ye geriledi.
* * *
Bu sonuçlarla, üç Türk kökenli adayın milletvekili olması kesinleşti.
Bu isimler, Hıristiyan Demokrat Parti’den Coşkun Çörüz, İşçi Partisi’nden Nebahat Albayrak ve Sosyalist Parti’den Saadet Karabulut.
Tercihli oyların sayımı hafta başında yapılacak.
Bu sayım sonrasında, Liberal Demokrat Parti’den Fatma Koşer Kaya’nın da milletvekili olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Hatırlayacaksınız, seçim kampanyaları sırasında iki büyük parti, Ermeni soykırımını tanımadıkları için üç Türk adayı listelerinden çıkarmıştı.
Seçimler, bu olayın gölgesinde yaşandı.
Daha çok bu nedenle, Türk kökenli oylar Pechthold’un Liberal Demokrat Partisi’ne yöneldi.
İşçi Partisi’ne kaybettiren de bu oldu.
Peki, Türk oyları bu denli mi etkili?
Sayı olarak elbette değil.
Ancak, İşçi Partisi’nin önce Türk adayını listeden çıkarması ve sonradan yayılan tereddüt havası, partiye ciddi oy kaybettirdi.
Parti önce Türk kökenli oyları kaybetti.
Sonraki tereddütlü tavrıyla ise diğer seçmenin güvenini yitirdi.
Tek sebep bu değil elbette.
Ama neticede, birkaç ay önce tartışmasız en büyük parti olması beklenen İşçi Partisi, seçimin kaybedeni oldu.
Dünyanın neresinde olursa olsun fark etmiyor.
Kitlelerle güven bağını zedeleyen tek bir söz, sizi alaşağı etmeye yetiyor.
* * *
Türkiye dışında çok seçim izledim.
Hollanda’da önceki seçimleri de izlemiştim.
Bizde de olsa, diye hayıflandıklarım vardı.
Bunların en önemlisi, seçim öncesi televizyonda yapılan, artık geleneksel olan programdı.
Öyle kuru propaganda ya da bağrış çağrış yapılan bir açık oturum değil.
Her liderin farklı bir konu başlığına ilişkin açıklamalarıyla başlayan ve diğerlerinin katılımıyla devam eden bir tartışma programı.
Liderlerin bir diğerine karşı sözleri acımasızdı.
Ama hakaret içermiyordu.
Sonrasında ise bir diğerini olması gerektiği gibi kutluyorlardı.
Seçimler sonrasında da aynısı oldu.
Sosyalist lider Marijnissen’in başarısı, en büyük partinin lideri Balkenende tarafından bile açıkça kutlandı.
Kısacası, yapılan, rakiplerin bir diğerine hakaret yağdırdıkları ya da yok saydıkları bir mücadele değildi.
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları