Bu yıl, Avrupa’ya Türk işçi göçünün 45. yılı kutlanıyor.
Bir de 1959’da yaptığımız Avrupa Birliği’ne üyelik başvurumuzu düşünün.
Hollanda’daki erken genel seçimler için buradayım.
Hürriyet’in Avrupa baskısında, buradaki insanımıza sesleniyorum.
Bugünkü yazımın adresi ise doğrudan Ankara.
Fırsat buldukça dış dünyadaki seçimleri izlerim.
Dışımızda siyasi gelişmeler de, siyasal iletişimdeki yenilikler de ilgimi çeker.
Bu seçimin ayrıca bizimle ilgili önemli tarafları var.
Batı Avrupa ülkelerinde dört milyon insanımız yaşıyor.
Buralarda artık üçüncü kuşaktan söz ediliyor.
İlk yıllarda bu ülkelerin dilinin çocuklara öğretilmesi uğraşısı vardı.
Bugünse, artık yeni kuşaklara Türkçe’yi doğru öğretebilme derdi var!
* * *
Peki, Türk devleti ne yapıyor?
Neredeyse hiçbir şey.
O nedenle çağrım Ankara’ya.
Evet; buraları biraz ciddiye alın.
Böyle bir izlenim mi var derseniz...
Evet izlenim de böyle, gerçek de.
Buralar ciddiye alınmıyor.
Sadece Avrupa Birliği sürecinde bile bu insanlarımızın hiç mi katkısı olamazdı?
Yarım yüzyıllık tarihine rağmen buradaki potansiyel görmezden geliniyor.
Aslında bu, Türk devleti için aynı zamanda bir ihtiyaç.
Vatandaşlarımız açısından baktığınızda ise bir görev.
Onların, sadece iş başa düştüğünde arandıklarını söylersem, hiç de abartmış olmam.
* * *
Döviz gerektiğinde, onların dövizleri önemlidir.
Türkiye’nin uluslararası bir sorununa ilişkin protesto gösterileri düzenlenecekse, akla ilk onlar gelirler.
Askerlikten vergiye her türlü vatandaşlık sorumluluğunu bihakkın yaparlar.
Ama onların "adam yerine konulmalarını" sağlayacak "seçme ve seçilme hakkına" sıra gelince "sabır" telkin edilir.
Bu sabır dediğiniz şey, yarım yüzyıl değil de, bir asır beklemek midir?
Buradaki insanların yaşadıkları ülkelere ilişkin de bir sürü sorunları var. Ancak sahip oldukları siyasal haklar, onların burada adam yerine konulmalarını sağlıyor.
Bu seçimlerdeki en önemli gözlemim şudur:
Onlar, kendilerini saydırabilmek, çok daha etkili olmak için son derece kararlılar.
Bu nedenle, burada üyesi oldukları partilerine ait rozetleri, bu seçim için yakalarının görünmeyen tarafına takmışlar.
Belli ki, Hollanda Parlamentosu’na aralarındaki en etkili sesi taşıma kararlılığındalar.
Ankara’da randevu bile alamayacakları siyasetçilerin buradaki mevkidaşlarıyla istedikleri an görüşüyorlar.
Elbette bunda buradaki demokrasi anlayışının rolü de var.
Ancak yine de burada muhatap kabul edilip Türkiye’de yok sayılmalarının sebebi son derece basit.
Onların Türkiye’de seçme ve seçilme hakları yok ki!