1-TAKDİR EDİN VE ONAYLAYIN!
İnsanlar her zaman ve her yerde, evde, işte, okulda ve ikili ilişkilerinde takdir edilmeye, övgü duymaya ve onaylanmaya ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, başarılarının küçüklüğüne ya da büyüklüğüne bakılmaksızın, erkeklere ihtiyaç duydukları şey verildiğinde daha çok başarılı olmak için çalışmaya devam ederler. Dolayısıyla, bir erkeği etkilemenin ve yakın tutmanın ilk kuralı onu takdir etmek ve onaylamak, ne kadar beğenildiğini belli etmek ve her zaman yapıcı olmaya çalışmaktır. Çünkü erkekler kendilerini mutlu ve başarılı hissettikleri yerde kalmaktan asla vazgeçmezler. William James’ın dediği gibi “İnsan doğasındaki en derin prensip, takdir edilme isteğidir.” Ayrıca kadınlar ilişki içinde, sosyal çevrede ve alınacak kararlarda partnerleriyle iletişime geçmeli ve onların fikirlerini önemsemelidir. Diğer bir değişle, “SEVGİLİNİZİ ÖNEMSEYİN!” önerisiyle birlikte, partnerlerinin kendileri için çok önemli ve değerli olduklarını onlara göstermelidirler.
2-GÜVENDİĞİNİZİ HİSSETTİRİN!
Erkekler kendilerine güvenildiğinde başarılı olurlar ve yakın olmaya çalışırlar. Kendisine güvenilmediğini düşünen bir erkek çok hata yapar ve güvenmeyen kadından uzaklaşır. Uzaklaşmak bazen bağırıp çağırıp kavga çıkartmayla, bazen küsmeyle, bazen aldatmayla bazen de kadını kışkırtıp kendinden uzaklaştırmayla gerçekleşebilir. Çünkü güvensizlik erkeklere çok acı verir. Ve hiçbir erkek kendine acı veren bir kadına yakın olmak istemez.
3-İHTİYAÇ DUYDUĞUNUZU HİSSETTİRİN!
Kadınlar bir taşla iki kuş vurabilirler… Öncelikle kadınlar, kadın olduklarını hatırlamalı ve bunu sevgililerine hissettirmelidirler. Bunun için bazen bir adım geride durmalı ve erkeklere ihtiyaçları olduklarını göstermelidirler. Her şeyi kendi yapabilen ve erkeğine ihtiyaç duymayan bir kadın, erkekler için çekici değildir. Çünkü erkek o zaman kendini işe yaramaz hissedebilir ve o kadından uzaklaşabilir. Bu durum erkekler için en can alıcı noktalardan biridir. Kadınlar ihtiyaç duyduklarını hissettirdiklerinde hem sevgililerini kendilerine bağlayabilirler hem de bu durumun keyfini çıkartabilirler.
Herkesin hayalinde mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak vardır fakat pek çok kişi birlikteliklerde zaman zaman sorunlar yaşar, yaşadığı sorunların sebeplerini bulamaz ve çıkmaza girebilir. Bu durum hem çifti umutsuzluğa düşürür hem de ilişkilerini sekteye uğratır. Çiftler yorulur ve farkında olmadan birbirlerine ve ilişkilerine gereksiz yere zarar verebilir. Hal böyle olunca, her ilişkide yaşanabilen fakat kaçınılması gereken, evliliğin 10 düşmanını tartışmaya açtım, işte çarpıcı başlıklar:
1-KAYINVALİDE SENDROMUNA DİKKAT!
Evliliği olumsuz yönde etkileyen nedenlerin başında gelin-kaynana sorunu geliyor ve bu sorun çiftin evlilik hayatını zannettiklerinden çok daha fazla etkiliyor. Bunun en büyük nedeni ön yargılı olunması. Ülkemizde depresyona girip terapiste giden kadınların %70’i kayınvalide-gelin çatışmasından dolayı şikâyetçi oluyor. Bu konuda kadınların yaptığı en büyük yanlışların başında kayınvalide ile sözlü münakaşaya girmek, düşman olmak, irtibatı azaltmak ve eşe bu konuda baskı yapmak geliyor. Fakat bunların hiç biri çözüm olmuyor, aksine, kayınvalideyi tanıyıp doğru adımlar atmak, çiftin sağlığından olmaması, birbirlerinden nefret etmemesi ve evliliklerini bitme noktasına kadar getirmemesi için yapılması gereken en doğru davranış gibi görünüyor.
2-YATAĞINIZI AYIRMAYIN, SEKSİNİZİ CEZALANDIRMAYA KURBAN ETMEYİN…
Haz ve mutluluk kaynağı olan seksin cezalandırmaya kurban edilmemesi gerekiyor. Duygusal, fiziksel ya da cinsel anlamda kırılan kadınların öçlerini almak için eşlerine uyguladıkları bir numaralı cezalardan biri olan yatakta soğuk davranma, evliliği bitiren nedenlerin arasında ikinci sırada yer alıyor. Birçok kadın bu kısıtlamayı yatağını ayırmadan yaparken birçoğu da dozajı artırarak ayrı odalarda yatma cezası verebiliyor. Kadın bu kısıtlamayı getirirken, kendini de cezalandırdığını unutuyor. Doğası gereği her insan kızgınlıktan kaynaklanan aksamalar yaşandığı zaman, partnerinin artık kendisini istemediğini düşünebilir. Bu da olası tartışmaların habercisidir. Çünkü cezalandırmak için bir kereye mahsus yapılan cinsel kısıtlama eylemi, zamanla alışkanlık haline gelebiliyor. Bu nedenle çiftin cinsel kısıtlamanın evliliklerin kaçınılmaz sona gelmesi için ortam hazırladığını unutmaması gerekiyor. Ayrıca erkeklerin içlerindeki sevgiyle ve kadınsı yönle bağlantıya geçme ve bunu partnerlerine ifade etme yollarından biri sekstir. Kadınların bundan yakınmak yerine, bu farkı algılayıp erkeklerin kalplerinin kilidini seksle açmalarında fayda var. Çünkü ‘sevmek’ belki bir şeydir ama ‘sevildiğini bilmek ve hissetmek’ çok şeydir, büyük bir zenginliktir.
3-HEYECANIN BİTMESİNE MÜSAADE ETMEYİN…
Bunların hepsi ve daha fazlası birer nedendir aslında. Gerçek sebep ise sevgi, saygı ve güven bağlarının zayıflamasına yol açan evliliğin 10 şartının yerine getirilmemesidir. İslam’ın ve imanın şartlarıolduğu gibi evliliğin de şartları var. Ancak bu şartlar yerine geldiğinde sağlıklı ve mutlu bir evlilik yürütülebiliyor. Evliliğin şartları yerine getirildiğinde yaşanan sorunlar deveyken, pire olarak görülür, getirilmediğinde pireler deve yapılır. İşte uzun ömürlü ve sevgi dolu bir evliliğin 10 şartı:
EVLİLİĞİN 10 ŞARTI
1-Baş başa, el ele ve göz göze sohbet etmek
2-Birlikte vakit geçirmek
3-Sevişmek
4-Birlikte yatmak ve birlikte banyo yapmak
Sevgi, saygı, paylaşma ve hoşgörü ile yürütülen aile ve evlilik ilişkilerinde, düzenli beslenme, düzenli seks yapma, uyum gösterme yeteneği ve aile sıcaklığı insan ömrünü uzatan en önemli faktörlerin başında geliyor. Evli olmanın avantajları arasında sayılabilecek stresin paylaşılması, düzenli seks hayatı ve mutlu aile tablosu sonucu artan endorfin hormonunun ömrü uzattığı da bir gerçektir. Bu nedenle 40 yaşına evli girmek ömür uzatabilirken, bekârlık ve yalnızlık erken ölüm riskini artırabiliyor.
DUYGUSAL PAYLAŞIMLAR STRESİ AZALTIYOR…
Ömrü uzatabilmek için yalnızca bedensel sağlığa odaklanmak yetmez. Bunun yanında, duygusal ve zihinsel sağlığımıza da önem vermek gerekir.Duygusal ve fiziksel bağların en güçlü olduğu evlilik kurumu, yaşam kalitesi ve süresi üzerinde oldukça etkili bir faktördür. Diğer bir değişle, evli olmak ve evli olmamak yaşam kalitesini derinden etkilemektedir. Nikâh masasına oturulduğu zaman sorulan ve “İyi günde ve kötü günde…” cümlesiyle başlayan o klişeleşmiş söz yabana atılmamalıdır. Kucaklaşmak, öpüşmek, eşin omuzda gözyaşı dökmek, hayatın stresini paylaşmak, her şeye birlikte göğüs germek, baş sıkıştığında ya da hasta olunduğunuzda eşin yanında olduğunu ve dışarıdan gelindiğinde evde bekleyen bir eşin ya da çocukların varlığını bilmek ve aşk, insanoğlu için paha biçilmez bir servettir.
YAŞAM KALİTENİZİ VE SÜRENİZİ UZATIN!
Doğadaki bütün canlılara şefkat ve merhametin egemen olduğu Ramazan ayı boyunca kamuoyu pek çok konuyu tartışıyor ve gündemde tutuyor. Ama aşk, evlilik, yakın ilişkiler ve cinsellikle ilgili sorular yine gündemi meşgul edecek gibi görünüyor. Çünkü insanın maddi ve manevi gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülüyor.
YENİ BİR FIRSAT
Oruç, kişinin sahip olduğu nimetlerden bir süre ayrı kalmasını gerektiriyor ve hep elinin altında hazır olarak bulduğu şeylerle arasına bir mesafe koyuyor. İftar vakti bu mesafe ortadan kalkıyor ve kişi orucunu tuttuğu her ne varsa, özlediği ve uzak düştüğü lezzetleri yeni bir heyecanla tadıyor ve yeniden keşfediyor. Bu nedenle iftar, orucu tutulan cinselliği de güzelleştiriyor ve cinsel mutluluğun gelişimi için yeni bir fırsat sunuyor. Cinsellik ekmek gibi su gibi güzel bir nimet; kadın ve erkeğin birbirlerine ruhlarını ve bedenlerini armağan ettikleri eşsiz bir sofra... Bu sofradaki lezzetleri derinleştirmek, o sofraya oturmanın keyfini yine, yeni, yeniden yaşamak insanoğlunun hakkı...
ONUN DA İFTARI OLMALI
Ramazan ayında meşru cinselliği bir tür ayıp, yasak veya kaçamak saymak, orucu tutulan cinselliğin iftarının da gereksiz olduğu gibi çok yanlış bir algıya neden olabiliyor. Ramazan’da cinselliği yasaklamak, çiftleri birbirlerinden soğutabiliyor, zamanla ilişkilerini tekdüzeleştirebiliyor. Cinselliğin ruhsal ve duygusal boyutlarının ihmal edilmesine yol açabiliyor. Çok yanlış bir şekilde çiftlerin birbirlerini duygusal ve ruhanî gevşemeden ve rahatlamadan yoksun bırakmalarına neden olabiliyor. Oysa cinselliğin orucu varsa, iftarı da olmalı. Ruhsal ve bedensel bir arınma yaşanması gereken Ramazan ayında cinselliği yasaklamak yerine; gönüller ve beyinler arındırılarak huzurlu ve dengeli bir ruh hali yaratılması önem taşıyor. Çünkü yeme içmenin orucu damak lezzetini geliştirebiliyorsa, özlenen ve hasretle beklenen cinselliğin orucu da cinsellikten alınan hazzı geliştirebiliyor, cinselliği ilk günkü heyecanına taşıyabiliyor ve monotonlaşan birleşmeler olağanüstü nitelikler kazanabiliyor.
DÜŞÜNCELER BASTIRILMAMALI
Ramazan ayında cinselliği ve cinsellikle ilgili düşünceleri bastırmaya çalışmak, kişinin daha fazla cinsellik düşünmesine neden olabiliyor. İçgüdüleri insana hâkimse, insan onların esiri olabiliyor, insanın ruhu içgüdülerine hâkimse, onları kontrol edebiliyor, uygun bir şekilde, uygun bir zamanda yaşanmasına müsaade edebiliyor. Orucun amacının insanı ruhen yüceltmek, ahlaken geliştirmek olduğu biliniyor. Oruçlu günlerin gecelerinde çift cinsel ilişkiye girebiliyor. Ama Ramazan ayı boyunca kendine cinselliği yasaklayan bir kişi, daha huzursuz olabiliyor.
TEHLİKE ÇANLARI İLİŞKİNİZ İÇİN ÇALIYOR OLABİLİR!
Çoğu zaman, aldatma önceden tahmin edilebilir bir durumdur. Araştırmalar kadınların aşk arayışı,erkeklerin ise daha çok cinsel doyumsuzluk nedeniyle eşlerini aldattığını ortaya koyuyor. Ancak neden ne olursa olsun çift devekuşu gibi kafasını kuma gömmediğinde ilişkilerinde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark edebilir ve tehlike çanlarının sesini duyabilir. Aldatmaya dair tehlike çanları aşağıdaki koşullarda çalmaya başlar:
EVLİLİK TERAPİSİ İŞE YARAYABİLİR…
Uzun yıllar süren tecrübeler sonucu yukarıda sıralanan maddeleri aşkın bittiğini gösteren birer işaret olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle çiftler ilişkilerinde açıkça görünen bu gerçekleri örtbas ederek görmezden gelmeye çalışmamalıdır. Bu maddelerden
Her şeyde olduğu gibi, önemli manaları ve büyük meseleleri bir güne sığdırmak, sadece o günde konuşmak ve hatırlamak suni bir etkin yaratır. Oysa kadın hakları alanında olup biten tüm olumsuzluklar ve ihlaller her geçen gün artmakta ve tehlikeli bir noktaya gitmektedir
ŞİDDET UTANCI SÜRÜYOR
Ülkemizde ne yazık ki kadına yönelik şiddet utancı hala yaşanmaktadır. 21. yüzyılın Türkiye’sinde hala töre veya namus cinayeti, cinsel şiddet, aile içi şiddet, kadınlarımızın hor görülmesi, dövülmesi, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi gibi olaylar yaşanmaktadır. Bir kadının sokak ortasında eşi ya da sevgilisi tarafından katledilmesinin veya küçük yaşta bir kız çocuğunun uğradığı tecavüz olayının medyada yer almadığı bir haftayı bile geçiremez olduk.
ŞİDDET NORMALLEŞTİRİLDİ!
Mutlu ve sorunsuz bir evlilik, bu kuruma adımını atmış çiftler için en önemli tercihtir. Ancak ister evlilik olsun ister beraberlik, başarılı bir ilişki göründüğü kadar kolay değildir. Karmaşık bir yapıya ve hassas dengelere dayalı olan kadın-erkek ilişkisinin başarısıysa, uzmanların tavsiye ettiği bir takım basit ama önemli kurallara uymakla mümkün.
İnsan doğuştan yarım ve yalnızdır. Evlilik aslında kişinin kayıp olan yarısını bulma arayışıdır. Evlilik tamamlanmak, bütünleşmek ve bütünlenmek demektir. Evlilik kurumunu kişilerin kendini güvende hissetmek amacıyla oluşturduğu bir olgudur. Bu kurumun amacı bütünleşme arzusudur. Çünkü insanoğlu annesi ile bir bütün olarak ana rahminde gelişir. Bu bütünlük duygusu anneyle bir olma isteğidir. Anne rahminde kişi kendini güvende ve cenneteymiş gibi hisseder. Fakat annenin rahminden çıktığında insan o duyguya yeniden kavuşmak ister. İşte sağlıklı ve mutlu bir evlilik, bu bütünlük duygusunu verdiği için kişiye güveni hissettirir. Ama güven yoksa bu takdirde hırçın ve çaresiz hissettirir. Bu yüzden evlilikler çoğu zaman insanı ya hırçın ve çaresiz ya da huzurlu ve mutlu kılar.
Peki evlilik nasıl çatışmaya dönüşüyor?
Bir insanı iki olgu rahatsız eder. Biri kendi