Cem Keçe

Balayı sistiti cinsel hayatınızı kâbusa çevirmesin

22 Temmuz 2014
Yaz aylarının gelmesi ile birlikte düğünlerin artması yeni evli çiftlerde sıkça görülen bir sağlık problemi olan balayı sistitinin de artmasına sebep oldu.

İlk cinsel ilişki öncesi veya hemen sonrasında idrar yapın

Yeni evli çiftlerin yaşamında her zaman keyifle ve güzelliklerle anılacak bir gün olan balayı, idrar kanalı enfeksiyonu olan sistit nedeniyle çileye dönüşebilir. Balayı sistiti; ilk cinsel ilişkilerini evlilik sonrası balayında yaşayan bayanlarda uzun ilişki süreleri ile birlikte vajinanın hemen önünde ona bitişik olarak yer alan, üretra olarak da bilinen dış idrar yolunun tahriş olmasıyla ortaya çıkar. Ülkemizde evlilik öncesi cinsel ilişkinin genellikle özgürce yaşanamaması nedeniyle, yeni evli çiftler evlilikle birlikte ilk defa yaşayacakları cinselliği balayı olarak tanımlanan ilk günlerinde hem sayı olarak fazla, hem de süre olarak uzun yaşamaktadırlar. Bunun doğrultusunda da yaşanılan aşırı cinsellik sürtünmeye ve dolayısıyla da üretrada tahrişe neden olabilmektedir. Cinsel ilişki ile zaten tahriş olmuş olan idrar kanalı da bakterilerin kolayca yerleşip üreyebilecekleri uygun ortamı hazırlamaktadır. Yani balayında yapılan aşırı seks balayı sistitine sebep olabiliyor. Bu duruma, bir de yaz aylarında balayı için gidilen mekânların yeterince sağlıklı olmaması da eklenince balayı sistiti kaçınılmaz olmaktadır. Balayı sistitinin en sık görülen belirtileri ise; idrar yaparken yanma ve acıma hissi, sık ve ani idrara çıkma ihtiyacı, bulanık ve bazen pembemsi idrar rengi, karnın alt bölgesinde ağrı hissidir. Bu belirtilerin oluşması ilk olarak balayı sistitini akla getirmeli ve cinsel ilişkiye ara verilerek bir uzmana danışılmalıdır. Çünkü var olan enfeksiyonlar ile yaşanılacak bir cinsel deneyim cinsel ilişkiyi acılı hale getirebilmektedir. Bu durum ilk cinsel tecrübesini yaşamış olan kadının, çok şiddetli ağrılarla yüz yüze gelmesine sebep olmakla birlikte kadının cinsellikten uzaklaşmasına veya soğumasına da neden olabilmektedir. İlk cinsel deneyimini yaşayacak olan genç kadın, ilk geceye yönelik acıma-kanama gibi zaten var olan korkularını haklı çıkarmaya meyilli olmakta ve yaşanılan sistit nedeniyle cinselliğin acılı olduğu ve hep böyle devam edeceği yönünde bir kanıya saplanabilmektedir. İlk ilişkileri şiddetli bir ağrı ile yaşamak, sonraki ilişkilerinde de bu şekilde bir cinsel yaşama sahip olunacağı endişesine yönelik duygular ve hep ağrı olacağına dair korku nedeniyle cinsel ilişki sırasında vajen kuru kalabilir, yeterince zevk alınamayabilir. Tedavi edilmeyen ve ciddiye alınmayan balayı sistiti ileride cinsel isteksizliğe ve disparoni adı verilen cinsel ağrı bozukluğuna zemin hazırlayabilir. Bu nedenle balayı sistiti olasılığını azaltmak için cinsel ilişki öncesi ve hemen sonrasında idrar yapılmaya çalışılarak idrar kanalında var olabilen ya da cinsel ilişkiyle idrar kanalına doğru zorlanan bakterilerin dışarı doğru yıkanıp atılması sağlanabilir. Bunun için de bol sıvı içmek faydalı olacaktır. Cinsel yaşamı yeni başlayan kadının vajen ıslaklığını sağlaması çok kolay değildir. Vajen ıslaklığı için bazı kremler kullanılabilir. Çünkü kuru ilişki de, enfeksiyona neden olabilen etkenlerden biridir. Su bazlı kayganlaştırıcılar kullanılarak olası idrar kanalı tahrişi engellenebilir ve böylece balayı sistiti riski azaltılabilir. Tüm bu önlemlere rağmen balayı sistiti yine de olabilir, bu durum halinde bir uzmana danışmak ve tedavi önerilerine uymak, iyileşmek ve sonraki cinsel yaşam sağlığı için çok önemlidir.

Evlenmeden önce cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri alınmalı

Evlilik ve balayı öncesi cinsel eğitim ve danışmanlık almak, ilk cinsel deneyimlerde ulşabilecek sıkıntıları ve bunların getirebileceği cinsel problemleri ortadan kaldırabilir. Cinsellikle ilgili korkuların ve soğukluğun atılması noktasında kişinin temel cinsel eğitiminin olması çok önemlidir. Kişi eğer gerekli olan cinsel eğitime önceden sahipse karşılaşılan sorunları daha kolay ve kısa zamanda atlatabilir. Ama kişi eğitimsizse korkmaya devam edebilir ve var olan cinsel sorunları bir hayat boyu devam edebilir. İşte tam da bu sebeplerden dolayı, evlenmeden önce çiftlerin mutlaka cinsel bilgi düzeylerini artırıcı cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleri almaları önemlidir. Alınan cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetleriyle çiftler; cinsellikle ilgili kaygı ve endişelerini giderebilirler, cinsel mitlerini ortadan kaldırabilirler, bedenlerini ve haz noktalarının keşfedebilirler, evlilik sürecinde ihtiyaç duyacakları doğru bilgi ve materyalleri elde edebilirler. Buna ek olarak, karşılaşılabilecek olası cinsel sorunlarla ilgili daha bilinçli çözüm yolları bulabilmeleri açısından da bir cinsel danışmana başvurmak çok önemlidir. Ayrıca bütün bu durumlara ilaveten çiftlerde herhangi bir cinsel hastalığın bulunup bulunmadığının araştırılması ve fiziksel muayene sürecinden geçmeleri de çok önemlidir. Yani yeni evlenecek olan çiftlerin anatomik yapılarının cinsel yaşamlarıyla uyumlu olup olmayacağı tespit edilmelidir.

Yazının Devamını Oku

Çözümü eşinizle birlikte arayın

21 Temmuz 2014
Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı genelgeyle “psikolojik danışmanlık” ve “psikolojik destek” veren özel Psikolojik Danışma Merkezleri’ne “kapatılmaları” yönünde gönderdiği tebligat, psikologları ve psikolojik danışmanları ayağa kaldırdı. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin ruh sağlığı alanının denetim altına alınması için hazırladığı ve Sağlık Bakanlığı’na gönderdiği raporla başlayan süreç sonunda Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye göre, psikologların ve psikolojik danışmanların özel...
Toplum ruh sağlığı üfürükçülere bırakılmak isteniyor
Türkiye Psikiyatri Derneğion günlerde serbest çalışan psikologların ve psikolojik danışmanların onur kırıcı bir biçimde işyerlerinin kapatılması girişimleri, Yüksek Öğretim Kurumu’nun yasalar çerçevesinde açmış olduğu ve tanıdığı psikoloji ve psikolojik danışma bölümlerinden mezun olanları yok sayma anlayışının ürünüdür ve kabul edilemez. Yasaklayarak bir şeyleri önleme zihniyeti Osmanlı’dan Türkiye’ye geçen kötü bir hastalıktır. Umarım 2011 yılında bu ayıp temizlenir. Bizce yasaklamak yerine denetim getirilebilirdi, etik kurallar netleştirilebilirdi, hizmet içi eğitimler planlanabilirdi, “terapistlik meslek yasası” çıkartılıp, çalışma çerçevesi belirlenebilirdi, vb. Şimdi üfürükçüyle, medyumla değerli hekim, psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı arkadaşlarımız aynı muameleyi gördü, bu kabul edilebilir bir durum değildir. Er ya da geç bu hesap tersine dönecektir. Çünkü psikologları ve psikolojik danışmanları sadece bir psikiyatri hekimin yanında çalışmaya zorlamak, başka türlü çalışma hakkını yasaklamak, özel muayenehanelerin de kapatılmaya çalışıldığı bir ortamda büyük bir boşluk yaratacaktır. Bu boşluk işin ehli olmayanlar tarafından doldurulmaya çalışılacak, bu da toplum ruh sağlığı açısından oldukça zarar verici olacaktır.kendisine “yaşam koçu”, “medyum”, “astrolog” diyen ve psikoloji eğitimi almamış herkes piyasada psikolojik tedaviler veya psikoterapi yapmaya çalışıyor. Ehil olmadıkları alanda halkın ruh sağlığıyla oynayan ve ruh sağlığı profesyoneli olmayan bu kişilerin yaptıkları başta psikolog ve psikolojik danışmanlar olmak üzere ruh sağlığına gönül vermiş ruh sağlığı profesyonellerini üzmektedir. Bu alanda yasal bir düzenlemeye de bu sebeple ihtiyaç vardır. Çünkü Türkiye’de yasalar açısından bakıldığı zaman tedavi ve psikoterapi yapma hakkı sadece hekimlere tanınmıştır. Ancak psikologların ve psikolojik danışmanların psikiyatristlere bağlı çalışan eleman gibi görülmemesi gerekir. Sağlık Bakanlığımız böyle bir genelge yayınlayarak psikologları ve psikolojik danışmanları “yardımcı meslek grubu” olarak değerlendiriyor. “Psikologların, pskiyatristlerin yanında çalışmaları gerekir”, “psikoloji yardımcı meslek grubudur, doktordan başka kimse sağlık uygulaması yapamaz” gibi bir yaklaşım doğru değildir. Bir mesleğin serbest çalışma koşullarını bir başka meslek gurubunun belirlemesi kabul edilemez. Çünkü özel Psikolojik Danışma Merkezleri’nde yapılan uygulamaları sağlık müdahalesi gibi düşünüyorlar, bu doğru değildir, bu merkezlerde “muayene etme”, “ilaç yazma” ve benzeri tedaviler yapılmamaktadır.
Ayrıca psikologlar ve psikolojik danışmanların açtığı özel Psikolojik Danışma Merkezleri Sağlık Bakanlığı tarafından tanınmış ve denetlenen bir iş grubu değildir. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenmesi veya kapatılması mümkün değildir. Çünkü özel Psikolojik Danışma Merkezleri’nde “hasta” bakılmamaktadır ve “danışan” adı verilen kişilere psikoterapi de yapılmamaktadır, sadece “psikolojik danışmanlık hizmeti” ve “psikolojik destek hizmeti” verilmektedir. Bu da mevcut yasalarımıza göre suç teşkil etmemektedir. Hukuk mezunu bir kişi “hukuk danışmanlığı” yapabiliyorsa, iktisat muzunu “finans danışmanlığı” yapabiliyorsa, eğitim fakültesinin herhangi bir bölümünden mezun biri “eğitim danışmanlığı” yapabiliyorsa psikologlar veya psikolojik danışmanlar neden adı üzerinde mezun oldukları bölümlerin danışmanlığını yapamasınlar. Son olarak psikologlar ve psikolojik danışmanlarDevlet Hastaneleri’nde ve Devlet Okulları’nda mesleklerini icra edebiliyorlar, neden özel Psikolojik Danışma Merkezleri’ndeetmesinler. Bu da ayrı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir çelişkidir.
Psikolojik Danışma Merkezleri’nin kapatılmasıyla psikologlar ve psikolojik danışmanlar için tek yasal çalışma alanı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'ne bağlı “Aile Danışma Merkezleri” oldu.
Çözümü eşinizle birlikte arayın
Evlenene kadar hiçbir problem yaşamayan çiftler evlendikten sonra mutsuzlularının, tartışmalarının ve anlaşmazlıklarının kaynağını evlilik kurumuna yüklüyorlar. iftlerin sağlıklı, anlamlı ve yaşamı zenginleştirici bir ilişki kurabilmeleri için, öncelikle birbirlerine oldukları gibi olma izni vermeleri ve birbirlerini değiştirme veya suçlama oyununu oynamamaları gerekir. Yani çiftler eşlerini olmalarını istedikleri gibi değil, gerçekten oldukları gibi görmelidirler. Çiftler eşlerininmükemmel olamayacağını ve onları rahatsız eden şeyler yapabileceklerini kabullenmelidirler. Çünkü eşlerini değiştirmeye çalıştıklarında onlar direnecek ve inatlaşacaktır. Genellikle evlenene kadar hiçbir problem yaşamayan çiftlerin çoğu, evlendikten sonra mutsuzlularının, tartışmalarının ve anlaşmazlıklarının kaynağını evlilik kurumuna yüklerler. “Evlenmeseydik bunlar başımıza gelmezdi” diye düşünmeye başlarlar. Ancak aşkı öldüren evlilik değil, kişilerin kendileridir. Bu yüzden çiftler son bir yıllarını gözden geçirip yaptıkları yanlışları tespit ettiklerinde, kendilerini değiştirmeye çalıştıklarında, yaptıkları yanlışların önüne geçip ve küçük önlemler alarak o güzel günleri geri getirmeye çalıştıklarında kaybettikleri mutluluğu tekrar geri kazanabiliyorlar. Bunu bazen çiftler “profesyonel bir yardım” alarak da yapmayı tercih ediyorlar. İşte tam burada “evlilik terapileri” veya “aile danışmanları” devreye giriyor.
Yazının Devamını Oku

Rebound ilişkiler

21 Temmuz 2014
Uzun ilişkisi sonlanan kişilerin ayrılık acısını hafifletebilmek için tercih ettikleri ilişkiye rebound ilişki adı veriliyor.

Ayrılık acısı çekenlerin kısa sürede toparlanabilmeleri için başvurdukları bu yeni ilişki elde etme yolu, her ne kadar tavsiye etmesek de günümüzde oldukça sık rastlanan bir durum... Çünkü ayrılık sonrası yoğunlaşan karmaşa, alışkanlıkların kaybedilmesinin getirdiği güvensizlik, yalnız kalma korkusu, muhtaçlık veya bağımlılık gibi duygular rebound ilişkilere yol açabiliyor. Duygusal bağlantı ya da karşı cinsle oluşan duygusal çekim gücü yerine, kızgınlık, öfke, utanç ve korkunun hâkim olduğu rebound ilişkiler, ciddiye alınması gereken önemli psikolojik problemlerin başında geliyor.

GEÇİŞ NESNESİ GÖREVİ

Geçiş nesnesi çocuğun hayatı için bir süre çok önemli hale gelen, onu rahatlatan, battaniye ya da eskimiş bir pelüş oyuncak gibi nesneler... Bunlar, çocukların uyuma esnasında ihtiyaç duydukları, yanlarında olduklarında daha iyi hissettikleri eşyalar olarak dikkat çekiyor. Yani çocuklar için annenin yerini tutan, anne sıcaklığını çağrıştıran, kendini güvende hissettiren, anneden ayrılmaya çocuğu hazırlayan geçiş nesneler oluyor. Çocuk geçiş nesnesini kendi kontrolüne almak ve onun sadece kendisine ait olmasını istiyor, nesneyi sürekli yanında taşıyor. Geçiş nesneleri bir süre çocuklar için önemli oluyor, sonra herhangi bir nesne haline dönüşüyor. Çocuklukta yaşanan bu süreç, yetişkinlikte ayrılık sonrası birçok kişinin kapısını tekrar çalabiliyor, yani rebound ilişkiler eski ilişkiden ayrılmanın acısını hafifleten geçiş nesnesi görevi görüyor. Çocukların, ihtiyaç duydukları bir dönemde geçiş nesnesine bağlanmalarının ve kendilerini güvende hissetmelerinin hiçbir sakıncası yokken, yetişkinlikte yaşanan rebound ilişkiler yeni bir ilişkinin sağlıklı kurulmasını önlüyor.

ESKİ SEVGİLİ KISKANSIN DİYE

Hayal kırıklığından sonraki tepki, çarpıp geri gelmek anlamına gelen rebound; bilindiği üzere basketbolda potadan dönen topun başarılı bir şekilde başka bir oyuncunun eline geçmesi olarak biliniyor. Rebound ilişki ise, biten bir ilişkinin yarasını sarmak için kurulan acil ilişki anlamına geliyor. Uzun bir ilişkiden çıkan, ayrılık acısı yaşayan ve alışkanlıkları tepetaklak olan bir kişinin, kendini toparlayana kadar ya da eski sevgilisi kıskansın diye kısa sürede bulduğu kişiye rebound sevgili adı veriliyor.

GİTMESİNE İZİN VERİN

Ayrılıktan sonra yapılması gereken en önemli şey, ilişkinin bittiğini ve partnerin gittiğini kabullenmek... Çünkü bittiğini kabullenmek ve biten ilişkinin yasını tutmak yeni ve sağlıklı başlangıçlara zemin hazırlıyor. Rebound ilişkilerle gideni akılda taşımaya devam etmenin bir anlamı yok, acıyı yok saymaya ya da atlatabilmek için yeni bir ilişki arayışına girmeye hiç gerek yok... Ayrılık ve ayrılıkla birlikte ortaya çıkan yas süreci çok acı veriyorsa, daha hafif ve zararsız bir şekilde atlatabilmek için bir terapistten psikolojik destek almak en akılcı çözüm gibi görünüyor.

AŞK ACISINI HAFİFLETMENİN YOLLARI

Yazının Devamını Oku

Kadın olmadan anne olanlar

19 Temmuz 2014
Uzun süredir evli olan ve çocuk sahibi olmalarına rağmen cinsel yaşamlarda hiç doyuma ulaşamayan kadınların sayısı son zamanlarda artmaktadır.

Kadın doğulmaz kadın olunur

Kadınların çoğu için cinsellik evlilikle birlikte başlar ve bu nedenle de çoğu zaman sağlıklı olarak yaşanamaz. Toplumumuzda, evlenecek kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliğiyle belirlenmekte ve “bakirelik” kutsanmaktadır. Kız çocukları yetiştirilirken, cinselliğin erkeklere özgü olduğu, sadece erkeğin zevk aldığı, kadın için çoğu zaman mide bulandırıcı, acı veren, ama evliliğin devam etmesi ve anne olmak için yerine getirilmesi gereken bir kadınlık görevi olduğu öğretilmektedir. Aile ve toplum baskısı, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, cinsel eğitim yetersizliği, cinselliğin ayıp, günah veya yasak olarak kabul edilmesi nedeniyle, kadınlarımız cinsellik hakkında yeterince bilgi sahibi olamamakta, bilgi sahibi olmak bir yana cinselliği kelime hazinelerine dahi ekleyememektedirler. Evleninceye kadar cinselliği hiç bilmeyen veya çoğu zaman yaşamayan kızlarımız, evlilikle birlikte cinsel hayata başlamaktadırlar. Ancak hayatı boyunca cinsel fantezi kurmamış, birini arzuladığında kendinden utanmış, suç işlediğini ya da günaha girdiğini düşünmüş, kızlık zarını korunması gereken en önemli yapı olarak görmüş, hiç mastürbasyon yapmamış, kendi bedenine yabancılaşmış, cinselliği eşine karşı yerine getirilmesi gereken bir görev ya da onu sevdiğini gösterebilmesinin bir yolu olarak algılayan bir kadın için cinsellik; haz alınacak güzel bir yaşantı olmaktan çok istenmeyen bir durum haline dönüşebilmektedir. Çoğu zaman yatakta aktif olan erkektir, ilişkinin uzunluğunu, kısalığını, tarzını erkek belirler, o isterse sevişilir istemezse sevişilmez, kadın da erkeğin isteklerine uyum gösterebilmeyi mutlu bir cinsellik göstergesi olarak algılamaya başlayabilir. Bu da bir kadın olarak cinselliği bir hak olarak görme sürecini sekteye uğratır ve “kadın doğulmaz kadın olunur” sözünün içini boşaltır. Cinselliği hak ettiğine inanan ve rahat bir şekilde yaşayan bir kadın olmadan anne olmak yani erkenden çocuk sahibi olmak kadınlarımızın bir açmazıdır. Bir kadın gerçekten kendi bedenini ve eşinin bedenini tanıyıp, keşfedip, rahat ve gevşemiş bir halde, cinsel haz alıp haz verebilecek bir seviyeye gelmek için en az 3 yıla ihtiyaç duyar. Çünkü seks yapmak öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir davranıştır. 3 yıldan önce erken bir hamilelik yaşayan her kadın daha tam anlamıyla kadın olmadan anne olmak zorunda kalmaktadır, bu da mutsuz ve tatmin olamayan kadın sayısının hızla artmasına yol açmakta, mutsuz aileler kurulmasına neden olmaktadır. Ayrıca evliliklerde ilk 3 yıl çok önemlidir, bu süre çiftin cinsellik dışında diğer konularda da bir uyuma gelebilmesi için genellikle yeterli olmaktadır. Bu nedenle yeni evlenen çiftlere “tam olarak kadın olmadan anne olmamak için en az 3 yıl çocuk yapmayın” önerisinde bulunuyoruz.

Cinsel eğitim şart

Cinsellik erkeğin olduğu kadar kadının da hakkıdır. Kadının biyolojik olarak cinsel haz alma, boşalma veya orgazm olma kapasitesi erkeğe göre fazladır. Ancak bu kapasitenin kullanabilmesi için kadının öncelikle onun farkında olması gereklidir. Kadınlara yaşamlarının ilk yıllarından itibaren cinsel sağlık bilgisinin verilmesi, cinselliği yaşamanın bir günah, konuşmanın ise ayıp olmadığının öğretilmesi gelecekte ortaya çıkabilecek sorunları en baştan ortadan kaldıracaktır. Yani cinsel eğitim şarttır. Çünkü cinselliğin tam olarak gelişimi temas, mahremiyet, duygusal ifade, zevk, şefkat gibi temel ihtiyaçların doyumuna bağlıdır. Cinsel isteğin nerede ne zaman kimle yaşayıp yaşanamayacağı, içinde doğulan aile, toplum, ahlaki değerler ve sosyal yapılar tarafından belirlenir. Cinsel arzularını bastırmayan, gerektiğinde erteleyebilen ve istediğinde doyuran bir kadın, cinselliği haz alınan bir etkinlik olarak algılayacaktır. Bir kadın cinselliği, aşkı yaşamanın veya sevgiyi paylaşmanın bir parçası olarak görürse cinsel doyum yaşama ve haz alma kapasitesini arttıracaktır. Bütün bunların sonucunda, cinsellikle ilgili yanlış inanışlardan uzak, cinsellikten korkmayan, cinsel arzularını, düşüncelerini eşiyle paylaşan daha sağlıklı ve daha mutlu kadınlar ortaya çıkacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar Ölmesin

18 Temmuz 2014
Türkiye son günlerde çocuk cinayetleri, çocuk kaçırmaları ve çocuk tecavüzleriyle ilgili sarsıntılı bir süreçten geçiyor. Son aylarda vahşice işlenen çocuk cinayetleri ve tecavüzleri, hem vicdanları derinden yaralıyor hem yalnız ailelerini değil tüm Türkiye'yi yasa boğuyor hem de aileleri kaygıya sürüklüyor. "Kaçırılan, tecavüze uğrayan ve cansız bedenleri bulunan Gizemlerin, Umutların, Tanerlerin, İbrahimlerin ve daha pek çoğunun sayısı neden her geçen gün artıyor?" sorusunu tartışmak ve...

EVLİLİK ÖNCESİ ANNE-BABA VE EŞ EĞİTİMLERİNİN YASAL ZORUNLULUK HALİNE GETİRİLMESİ GEREKİYOR...

Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ruhsal ve bedensel olarak yara almadan hayata hazırlanması çok önemli... Başta kamu kurum ve kuruluşları, medyamız ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkesin sokakta oyun oynayan küçük geleceklerimiz için tedbir alması, ailelerin ve çocukların eğitilmesi ve evlilik öncesi anne-baba ve eş eğitimlerinin yasal bir zorunluluk haline getirilmesi gerekiyor. 'Eğitim şart!' ezberinin sürekli tekrarlanmasındansa, kaçırılma olaylarına karşı küçük çocukların okul müfredatlarına ne gibi bir eğitimin bilgilendirici olabileceği yönündeki çalışmaların sonuçlandırılması ve bununla birlikte, ailelerin de çocuklarına karşı tutum ve davranışlarının nasıl olması gerektiği yönünde bilinçlendirilmesi, yani bu tedbirlerin artık bir an önce hayata geçirilmesi büyük önem taşıyor.

ÇOCUKLARA YÖNELİK SUÇLARDA CEZALARIN ARTTIRILMASI GEREKİYOR...

Çocuklara yönelik suçlarda cezaların arttırılması gerekiyor. Çocuklara karşı işlenen suçlarda çok sıkı yaptırımlar olmalı... Özellikle çocuk tecavüzlerini önlemek için, çocukların oynayabileceği güvenli ve kontrollü çevresel düzenlemelerin yapılması ve hukuka karşı sarsılan güvenin bir an önce sağlanması gerekiyor. Çünkü insanlar artık şunu biliyor, af çıkıyor, bazı suçların af kapsamında olmaması, bu alanda hukuki ve cezai yaptırımların artırılması etkili olabiliyor. Ancak cezaların arttırılması da tek başına çözüm değil, ailelere 'korkmak yerine çocuklarınızı eğitin' uyarısında bulunmak gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Evliliği Kurtarma Formülü

17 Temmuz 2014
Evliliğinizde yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Yoksa çabalarınızın artık sonuç vermediğini ve eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz? Hemen pes etmeyin! Mutlu günleriniz eskide kalmadı. Sizi mutlu eden ve hayattan zevk almanızı sağlayan evliliğinizde yaşadığınız ilişkinin olduğunu asla unutmayın. Bu kadar zamandır eşinizle yaşadıklarınız, paylaştıklarınız ve biriktirdiğiniz güzel anılar, evliliğinizi kurtarmanız için çıkış noktanız olacak. Evliliklerdeki tutkunun ve romantizmin ilk...

EVLİLİKTE YAPILMASI GEREKENLERİ ÖĞRENİN...

Her ne kadar flört ve nişanlılık dönemini yaşamış olsanız da, evlendikten sonra yaşanan geçimsizlikler ya da anlaşmazlıklar mutluluğunuzu sekteye uğratmış olabilir. Eğer evliliğinizin istikrarlı bir şekilde gitmesini ve mutlu olmayı istiyorsanız, mutluluk için yapılması gerekenlerin olduğunu unutmamalısınız...

DEĞER VERDİĞİNİZİ GÖSTERİN!

İşe ilk olarak, eşinize değer verdiğinizi göstererek başlayın. Bunu gösterebilmek için çok büyük şeyler yapmanıza gerek yok. Hiç beklenmedik bir anda eşinizin yanağına konduracağınız bir öpücük, sıcak bir bakış ya da “Seni özledim!”, “Seni düşünüyorum!” demek, yeterli olacaktır. Her insan gibi eşinizin de takdir edilmekten hoşlanacağını unutmayın. Onu takdir edebilmek için nelere değer verdiğine dikkat etmelisiniz. Bunun yaparken, “Bu gün çok güzelsin”, “Bu kıyafet sana çok yakışmış.” ya da “Sana ihtiyacım var.”, “Bu konuda haklısın.”, “Teşekkür ederim.” ve “Özür dilerim.” gibi cümleleri kullanmayı ihmal etmemelisiniz çünkü “Güzel söz yılanı bile deliğinden çıkarır”. Bu nedenle, evliliğinizi mahvedecek olanKeşke!”, “Ben sana söylemiştim!”, “Sen zaten hep böylesin!”, “Bırak, ben yaparım!”, “Bugün canım istemiyor!” gibi cümleleri bir an önce hayatınızdan çıkarmalısınız. Eşinize değer verdiğinizi, ona karşı dürüst olarak,mutluluğunuzu ya da üzüntünüzü paylaşarak, arkadaşlarıyla arkadaş olarak, hobilerine saygı göstererek, onun için kendinizi geliştirerek, kendinizden çok fazla ödün vermeden, oluru olan konularda, fedakârlık yaparak ve kendinize bakarak gösterebilirsiniz. Bunun yanında, zihninizi okumasını beklememeli, genelleme ya da kıyaslama yapmamalı, mükemmeliyetçi olmamalı, aynı anda öfkelenmemeli, aceleci olmamalı ve sorgulamamalısınız.

İLETİŞİMİNİZİ GÜÇLENDİRİN VE KENDİNİZİ VAZGEÇİLMEZ KILIN!

Evlilik

Yazının Devamını Oku

Kırgınlık, Öfke ve Yersiz Gurur

16 Temmuz 2014
Öğrenilmiş davranışlar hayatı çekilmez kılabiliyor. Örneğin, ne kadar çok istesek de "Seviyorum" demek isterken, birden ağzımızdan başka kelimeler dökülebiliyor. "Onu gördüğümde şöyle sıkıca sarılıp, koklayacağım" derken, gördüğümüzde tam tersi davranabiliyoruz.

Bu durum çocukların ezber davranışları gibi ve maalesef aşmak çok kolay olmuyor... Bunun üstesinden gelmek mümkün fakat sevgiyi ve ilgiyi gösterememenin asıl sebebi kırgınlık, öfke ve yersiz gurur... Mesela kadın erkeğe dokunmak ve sarılmak istiyor. Fakat geçmişteki kırgınlığı ve öfkesi ona engel oluyor, kırgınlık ve öfkesi yersiz bir gururla birleşince kadın erkekten uzaklaşıyor. Ve erkek, kadının neden kendisinden uzaklaştığını bilmiyor ve anlamıyor... Erkekler çoğu zaman “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” misali hiçbir şeyden habersiz, olanları algılamaya çalışıyor. Ve kendisine tepki gösteren kadına dokunmaya zorlanıyor. Ama unutulmaması gereken hayat gerçeklerinden biri, kırgınlık, öfke ve yersiz gururun, mutluluğun en büyük düşmanlarının başında gelmesi…

ERKEKLER DİNLEYECEK KADINLAR GÜLÜMSEYEREK KARŞILAYACAK...

Kırgınlığı ve yersiz gururu geride bırakmak mümkün ama zor bir süreç… Değişim düşüncelerle alakalı… Değiştirmek denildiği zaman kişiliği değiştirmek gerektiği anlaşılıyor. Kadın ve erkek birbirlerinin kişiliklerini değiştiremezler, değiştirebilecekleri tek şey davranışları… Eğer kişi davranışlarını iradesiyle, aklıyla, mantığıyla uygun hale getirebilirse, yersiz gururu, öfkeyi, kırgınlığı bir tarafa bırakıp mutluluğu yakalayabiliyor. Mesela kocasına öfkeli ve kırgın bir kadın, bu duygularını geride bırakıp, eşi geldiği zaman onu mutlulukla ve gülümseyerek karşılayabilirse her şey değişebiliyor. Ama öfkeli ve kırgınken tebessüm etmek, dünyanın en zor şeylerinin başında geliyor. Ancak gülümseyen mutlu bir kadın erkeğin zaferidir. Mutsuz, gülmeyen bir kadın ise erkeğin mağlubiyeti… Erkek mutlu olmayan bir kadına yakın olamıyor. Erkek için gülümseyen bir kadın hep çok çekici… Erkeğin doğası bu, başka bir şey beklememek gerekiyor. Kadın mutlu olmak istiyorsa, gülümsemeli ve mutlu görünmeli… Ancak elbette erkeklerin de yapması gereken şeyler var... Mesela erkekler de kadına seks dışında dokunmayı öğrenmeli... Çünkü erkekler sadece seks yapacakları zaman kadına dokunuyorlar, onun dışında dokunmuyorlar, bu da kadına kendini değersiz hissettiriyor. Diğer önemli bir konu ise, erkek kadını ilgiyle dinleyecek ve anlayacak... Partneriyle gün içinde telefonla araşacak, mesaj atacak, en azından akşamları konuşacak… Göz teması ve gönül teması kuracak ve partnerine dokunarak onu dinleyecek… Erkekler bu iki şeyi yapıp, bir de kadına iltifat ederlerse, erkek de kadın da mutlu olabiliyor. Yani erkekler dinleyecek, kadınlar gülümseyerek karşılayacak ve kadın erkeğe hatasını asla söylemeyecek ama hatasını düzeltebileceğine inanacak ve onu motive edecek. Yani kadının gülümseyebilmesi için erkeğin de kadını mutlu etmesi gerekiyor. Ama birçok çift genelde suçlayan ve işaret parmağıyla suçlu arayan bir dili seçiyor. Oysa karşılık beklemeden sevmek ve koşulsuzca sevgiyi göstermek gerekiyor.

BAZEN ÜÇ MAYMUNU OYNAMAK GEREKİYOR…

Yazının Devamını Oku

Erkeklerle Konuşma Sanatı

16 Temmuz 2014
Erkekler konuşmayı sevmezler, konuştuklarında ise genellikle söylemek istemediklerini söylerler. Bu durumdan hemen hemen bütün kadınların şikâyetçi...

Google arama motorunda “Erkekler neden konuşmayı sevmez?” diye yazdığımızda yüzlerce sayfa görmemiz de bunun sağlaması gibi… Kadınlar konuşmak istiyor, erkekler susuyor. Peki, anlaşma nasıl sağlanacak? Öncelikle erkekler ve kadınlar birbirinden farklılar... Erkekler “ERKEKÇE” kadınlar da “KADINCA” dilinden konuşuyorlar. Biri İngilizce konuşuyorken, diğeri Türkçe konuşuyorsa anlaşamazlar değil mi? Bu durumda her iki tarafın da birbirinin dilini öğrenmesi gerekiyor. Bu süreçte bazı sorunlar yaşanıyor, çünkü erkekler konuşmayı sevmiyorlar, kadınlar da konuşmadan yapamıyorlar. Ama kadınlar konuşacak erkek aramıyor, dinleyecek erkek arıyorlar… Çünkü kadınların en temel ihtiyaçlarının başında dinlenmek ve anlaşılmak geliyor. Kadın konuşurken düşünüyor ve gelmek istediği noktaya geliyor. Ya da konuşa konuşa, konuşmasını açarak, genişleterek kafasındaki problemin çözümünü buluyor. Fakat erkekler çok farklı… Erkekler bir odaya kapanıyor ve uzun uzun düşünüyor ve aklına yattığında onu uyguluyorlar. Yani biri konuşurken düşünüyor diğeri ise yalnız düşünüyor ve uyguluyor.

SİHİRLİ CÜMLE: "İHTİYACIM VAR!"

Erkek düşünürken kadın konuşmak için ısrar ederse, büyük bir çatışma çıkıyor. Bu nedenle kadınların erkeklere şu dille yaklaşması gerekiyor: “Seninle konuşmaya ihtiyacım var. Beni dinlemene ihtiyacım var. Lütfen beni dinle ve anla…” Ve kadınların mutlaka bir zaman süresi belirtmeleri önem taşıyor. Mesela, “Yarım saat beni dinlemene ihtiyacım var” denilebiliyor. Çünkü erkek zamanı bildiğinde “Yarım saat dinleyebilirim” diyor ve konuşma bitinceye kadar ilgiyle dinleyebiliyor. Zaman belirtmeden kadın konuşmaya başlarsa, erkek dinlemekte zorlanıyor, konsantre olamıyor, boğuluyor, yutulduğunu hissediyor. Ayrıca kadının şunu da mutlaka erkeğe söylemesi gerekiyor: “Benim söylediklerimle ilgili bir çözüm üretmek zorunda değilsin. Şikâyetlerimi ve konuşmalarımı ille de çözülecek bir problem gibi görme lütfen. Eğer senden bir şey istersem, somut ve net olarak söylerim, eğer yapabilirsen mutlu olurum, yapamazsan sorun yok, saygı duyarım. Ama beni her söylediğime çözüm üretmek zorundaymışsın gibi dinleme. Ve söylediklerimden dolayı da kendini suçlu hissetme. Sadece beni dinlemene ve anlamana ihtiyacım var…” Bu şekilde erkek kadını yarım saat özenle dinleyebiliyor, kadın rahatlıyor ve gevşiyor, daha sevgi dolu olabiliyor, erkek strese girmiyor, her iki taraf da birbirine daha çok yakınlaşıyor ve var olan sıkıntılar ortadan kalkabiliyor. Aksi durumlarda, erkekler konuşulan her konuyu çözmeleri gereken bir problem gibi algılıyor, kadınları dinlemekte zorlanıyorlar ve kadınlar da “Beni ve söylediklerimi ciddiye almıyor, beni önemsemiyor, sevmiyor” gibi düşüncelere kapılıyorlar. Genelde kadınlar, “Bunların sorumlusu ben değilim, sensin” gibi yaklaştıkları ve“Bir çözüm üretmek zorunda değilsin” demedikleri için iletişim zorlaşıyor. Kadın genelde zaman belirtmediği ve de bir konudan başka bir konuya geçtiği için, bir müddet sonra erkeğin ilgisi dağılıyor. Erkek böyle zamanlarda ya uzaklara bakıyor ya da elindeki telefonu alıp onu kurcalamaya başlıyor.

SULTAN SÜLEYMAN HAN HAZRETLERİ…

Yazının Devamını Oku